Halkla İlişkiler Mesleğinde Kadının Yeri

Halkla İlişkiler Mesleğinde Kadın Birçok kadın, kadınların egemen olduğu işlerde çalışırken; birçok erkek, erkeklerin egemen olduğu işlerde çalışmaktadır. Bu cinsiyete dayalı iş dağılımı, ilk insan topluluklarında ortaya çıkmıştır ve modern işgücünde devam etmektedir. Modern toplumlarda, kadınlar ve erkekler farklı uğraşlara ayrılmıştır. Halkla ilişkiler, erkekler 127 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, ve kadınların birbirinden ayrıldığı ve kadınların sayıca daha fazla olduğu mesleklerden biri haline gelmiştir. Grunig ve diğerleri 2008 yılında yayınladıkları kitaplarında son 20 yılda halkla ilişkiler sektörüne kadınların akın ettiğinden söz etmektedir. Kadınlar, geleneksel olarak kadınlara ait olarak değerlendirilen hemşirelik ve öğretmenlik gibi alanların ötesinde kendilerine fırsatlar yaratmıştır. İlgili çalışmalarda, toplumsal cinsiyete dayalı maaş uçurumu, en açık ve kolayca ölçülebilir özelliktir. Daha sonra araştırmacılar, diğer iş koşulları ve kadın mesleklerinin çalışanlara daha az bağımsızlık, daha az kontrol, daha az fayda ve erkeklerin mesleklerinde istihdam edilenlere göre daha az ilerleme olanakları sunması arasındaki ilişkileri keşfetmeye başlamıştır . Halkla ilişkilerde toplumsal cinsiyet araştırmaları, meslekte çalışan kadınların ve erkeklerin karşılaştırılması ile başlamıştır. Horsley  1970 ve 1982 yılları arasında ABD’de halkla ilişkiler işinde çalışan kadınların oranının %25’den %50’ye çıktığını belirtir. ABD İşgücü İstatistikleri Dairesi 2013 verilerine göre, halkla ilişkiler uzmanlarının %63’ü kadındır.1_1827 2010 yılı verilerine göre Amerika Halkla İlişkiler Derneği’nin 21.000 üyesinin %73’ü kadındır. Ancak üst düzey halkla ilişkiler yöneticilerinin %80’i erkektir. Amerika Halkla İlişkiler Öğrenci Derneği üyelerinin %90’ı kadınlardan oluşmaktadır (Wright et al., 1991). Finlandiya’da 2013 yılında halka ilişkiler örgütlerinin üye yapısına yönelik yapılan araştırmada, uygulamacıların %89.2’sinin kadın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İsveç’te ise dernek üyelerinin %80’i kadındır. Ancak İsveç İletişim Profesyonelleri Derneği Direktörü Jeanette Agnrud’na göre erkekler genellikle meslek örgütlerine katılmayı veya araştırmalara katılmayı istememektedir, bundan dolayı gerçek resim daha küçüktür. Fröhlich ve Peters Almanya’da halkla ilişkilerin kadınlaşma düzeyinin ABD’ye göre daha düşük olduğunu belirtmekle birlikte, Alman halkla ilişkiler sektöründe de “toplumsal cinsiyet makası” bulunduğu gerçeğinin altını çizer. Andsager ve Hust ise halkla ilişkilerin kadın odaklı bir mesleğe dönüşmüş olabileceğini belirtmekle birlikte bir cinsiyetin diğerinden sayıca fazla olduğu bir meslek olmadığının da altını çizmektedir. Erkekler uzun yıllar tıp, hukuk, mühendislik ve finans alanlarında kadınlar ise öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik ve bakım mesleklerinde egemen olmaktadır. Halkla ilişkiler mesleğinin kadınlaşması ile birlikte, mesleğin olumsuz birçok durumla karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir. Fitch ve Third son 30 yılı aşkın süredir halkla ilişkiler sektörünün, kadınların sektörde sayıca egemen olması nedeniyle, kadınlaşma süreciyle geçirildiğini belirtmektedir. Bir meslek kadınlaştığında, maaşlar azalmakta ve meslek düşüşe geçme eğilimde olmaktadır. Lesly çok sayıda kadı- nın halkla ilişkilere girmesi ile yalnızca maaşlar düşmemiş aynı zamanda bir alan olarak halkla ilişkilerin konumunu düşürmüştür. Bu görüşlerin aksini iddia eden kişiler de bulunmaktadır. Upside dergisinin genel yayın yönetmeni Richard Brandt, “Mesleğin rolünün, etkisinin ve öneminin son birkaç on yılda dramatik bir şekilde arttığını görüyorum. Aynı zamanda, birçok kadının mesleğe girdiği zamandır” demiştir. Dolayısıyla Brandt’a göre mesleğin etkisi ve önemi, kadınların mesleğe girişiyle artmıştır. Türkiye’de Halkla İlişkiler Alanında Kadının Yeri: Akademisyenler, Uygulamacılar ve Meslek Örgütü Temsilcilerinin Konuya Yaklaşımları 128 129 Toth halkla ilişkilerde toplumsal cinsiyet görüşünün eşit olmayan davranış, eşit olmayan değer ve eşit olmayan güç olmak üzere üç boyutu olduğundan söz eder. Kadın yoğunluğuna dönüşen herhangi bir alanda, örgüt içinde maaşların, statünün ve etkinin azalması gerçekleriyle yüz yüze kalınmaktadır. Bu görüşleri destekler şekilde Broom ve Dozier, halkla ilişkilerde kadınlar ve erkekler arasında maaş ve güç açısından, kadınların teknik ve yönetsel pozisyonlardaki rolünden dolayı farklılık bulunduğunu ileri sürer. Dünyanın neredeyse tamamında kadınlar, erkeklere göre daha az kazanmaktadır. Bu olgu, Andora’dan Birleşik Krallığa kadar belgelenmiştir.

23c12a543c906890aab223fa77326b42-520x245Amerika Halkla İlişkiler Derneği’nin 2010 yılında yaptığı “İş, Hayat ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı araştırmasına göre kadın ve erkekler arasında, maaş ve roller açısından önemli farklılıklar bulunmaktadır. IABC araştırma kurumu için 1985 yılında yapılan “The Velvet Ghetto: Halkla İlişkiler ve İşletme İletişiminde Kadının Artan Oranının Etkisi” başlıklı araştırmada kadınların kendilerinin yönetsel rollerden ziyade teknik rolleri doldurduğunu düşündüğü ve kadınların erkeklerden daha az maaş aldığı sonucuna ulaşılmıştır (Taff, 2003: 10). Aldoory ve Toth 10 yılı aşkın süredir işe alım, maaş ve terfiler gibi konularda cinsiyetlere göre farklılıklar olduğunun nitel ve nicel çalışmalarla ortaya konulduğunu belirtir. Halkla ilişkiler mesleğini icra edenlerin %70’i, kadın olmasına rağmen erkekler işe alım, yüksek maaşlar ve yönetim pozisyonlarına terfi konularında ayrıcalıklı durumdadır. Diğer bir deyişle kadınlar, cam tavanla karşı karşıya kalmaktadır. Yukarıda yer verilen araştırma sonuçlarından farklı olarak Hutton çalışmasında halkla ilişkilerde cinsiyete dayalı maaş ayrımcılığının çok az olduğunu ya da hiç olmadığını ortaya koyduğunu belirtmektedir. Ancak Dozier ve Sha Hutton’un araştırma yönteminde hatalar ve istatistiksel analizlerinde kusurlar bulunduğunu iddia eder. Diğer bir deyişle Hutton’ın cinsiyete dayalı maaş farklılığı bulunmadığına ilişkin bulgularını reddeder. Broom halkla ilişkiler uygulamacılarının uzman önerici, iletişim teknisyenliği, iletişimi kolaylaştırıcı, problem çözme sürecini kolaylaştırıcı olmak üzere dört rol modelinden kendilerini hangisi olarak gördüklerini araştırmıştır. Erkekler, kendilerini temel olarak uzman önerici olarak görürken, kadınların iletişim teknisyenliği rolünün kendilerinin baskın rolü olarak gördüğünü saptamıştır. Dolayısıyla kadınlar, kendilerini halkla ilişkiler mesleğinde erkeklere göre daha düşük konumlarda görmektedir. Toplumsal cinsiyete özgü davranışlar, ‘kızlar’ ‘erkekler’ ve kadınların ve erkeklerin farklı davranış örüntüleri gibi toplumsal cinsiyete özgü sosyalizasyonun bir sonucudur ve aynı zamanda kadınların ve erkeklerin toplumdaki farklı sosyal konumları ile ilgilidir. Kişisel interaktif ve iletişimsel davranışlar, sosyal olarak saptanmış konumları yansıtmaktadır. AlSaqer tarafından Bahreyn’de halkla ilişkiler uygulamacı- ları ile yapılan araştırmada kültür, kültürel stereotiplerden konuşulurken, meslektaşlar arasındaki ilişkilerde, kadının anne olarak kültürel rolünde ve evlerinin dışındaki rollerinin çatışmasından söz edilirken tüm görüşmeciler tarafından belirtilen temel meydan okuyucu faktör olmuştur. Kültürel değişim, meydan okuyucu bir süreçtir çünkü sade- 129 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi’ce kurum kültüründe değil, Bahreyn toplumunun kültürel perspektifinde bir değişimi gerektirmektedir. Dolayısıyla halkla ilişkilerde toplumsal cinsiyeti tartışırken, içinde bulunulan toplumun yapısını ve kültürünü de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çeşitli çalışmalarda halkla ilişkilerde saygı, şefkat, karşılıklılık, özerklik, bağlı olma, işbirliği, besleyici olma, adalet, eşitlik, dürüstlük, duyarlılık, anlayışlılık, önsezi, diğer gamlık, etik ve bağlılık gibi değerlerden söz edilmektedir. Kadınların stereotipi daha iyi iletişimci ve hizmet veren olarak belirtilmekte ve aynı zamanda halkla ilişkilerde yönetim becerileri ve eleştirel düşünme gibi diğer becerileri gerektirmektedir. Kadınların iletişim alanındaki işlerde, açık olarak ilgisi olan sosyal yeteneklerde, daha donanımlı olduğu araştırmalarda saptanmıştır. Bu durum, bu mesleklerde daha fazla yer aldıklarını açıklamaktadır. Örneğin, sözlü etkileşimlerde kadınlar sözsüz işaretleri erkeklere göre daha iyi ve doğru okumaktadır fakat aynı zamanda sözsüz iletişimi farklı ifade etmektedir. Cinsiyete dayalı farklılıklar, sözlü olmayan davranışların kadınları daha anlayışlı, arkadaş canlısı, nazik ve aynı zamanda sosyal durumlarda genellikle erkeklere göre daha hassas olduğunu gösterir. Sha kadınlaşmasının halkla ilişkilerin daha etik bir alan olma konusunda fırsatlar yarattığını ileri sürer. Belirtilen görüşler, kadınların sahip olduğu özelliklerin halkla ilişkiler mesleğinde bulunmaları açısından önemli olduğunu ileri sürer. Halkla ilişkiler danışmanları ile profesyonel kimlik üzerine yapılan bir araştırmada katılımcıların çoğunluğu buna cinsiyet–bağımsız bir kimlik yüklemiştir. Ancak kadınsal ilişki yaklaşımlarının gerek örgüt gerekse profesyonel bir kaynak olarak müşterileri kazanma ve tutma yönünde benimsendiği tartışılmıştır. Bu durum ayrıca katılımcıların halkla ilişkiler profesyoneli kimliklerini de güçlendirmektedir. Halkla ilişkiler ilgili stereotipler ve imaj konusunda, toplumsal cinsiyet uçurumu devam etmektedir. Okullardaki genç kadınlar halkla ilişkiler disiplini ile ilgilenmektedir, buna kar- şılık halkla ilişkilerin bir meslek olarak gerçekte neyi çevrelediği konusunda farkındalık eksikliği bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar, aynı zamanda kadın ve erkek öğrenciler arasında halkla ilişkiler algıları ve beklentileri açısından farklılıklara işaret eder. Mitrook, öğrencilere yönelik yaptığı araştırmada halkla ilişkilere yönelik stereotiplerin devam ettiği sonucuna ulaşmıştır. Öğrenciler, kötü stereotipler nedeniyle halkla ilişkileri daha az çekici bulmaktadır. DeRosa ve Wilcox, tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, erkek ve kadın halkla ilişkiler öğrencileri işe başlangıçta benzer maaşları beklemektedir; ancak iş deneyimi edindikten sonra erkek öğrenciler, daha yüksek maaş beklemektedir. Çalışmada erkek ve kadın öğrencilerin bekledikleri iş pozisyonları itibariyle farklılık bulunmadığı saptanmıştır. Farmer ve Waugh  ise yaptıkları araştırmada, halkla ilişkiler alanında öğrenim gören erkek ve kadın öğrenciler arasında istedikleri yönetsel faaliyetler açısından bir fark bulunmadığı, ancak farklı konularda bir- çok farklılık olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Kadın öğrenciler, erkeklere göre daha az maaşla işe başlamayı ve daha yavaş yükselmeyi beklemektedir. Kadın öğrenciler, kariyerinde ilerlemek için aile kurmayı ertelemek gerektiğine daha fazla inanmaktadır. Görüldüğü üzere, halkla ilişkiler mesleğinde kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıklar, Türkiye’de Halkla İlişkiler Alanında Kadının Yeri: Akademisyenler, Uygulamacılar ve Meslek Örgütü Temsilcilerinin Konuya Yaklaşımları 130 131 öğrencilik döneminde başlamaktadır. Öğrencilerin cinsiyetine dayalı olarak meslekten beklentileri ve rolleri arasında ayrılıklar bulunmaktadır. 42 ülkede gerçekleştirilen European Communication Monitor 2014 araştırmasının sonuçlarına göre, demografik veriler Avrupa’da iletişim mesleğinin kadınlaştığını (kadın mesleği olduğunu) gözler önüne sermektedir. Araştırmaya katılanların üçte biri halka ilişkilerde kadınlaşmanın halkla ilişkileri daha profesyonel ve daha simetrik iletişime kaydıracağı görüşüne katılmaktadır. Kadınlaşmanın meslekteki teknolojik gelişimini azaltacağı katılımcılar tarafından yüksek oranda reddedilmiştir. Katılımcıların örgütlerdeki kadın iletişimcilerin durumlarına yönelik değerlendirmelerinde de Toth ve Cline’in çalışmasının bir özelliği kabul edilmiş, diğerleri ise reddedilmiştir. Buna göre katılımcıların %40.7’si kadın halkla ilişkiler profesyonellerinin erkeklerle karşılaştırıldığında özel isleri için (çocuklar, aile) daha fazla zamana gereksinimleri olduğu belirtilmiştir. Ayrıca katılımcıların üçte biri kadınların erkeklerle aynı basariyi yakalamak için daha fazla çalışması gerektiğinin kendi çalıştıkları örgütler için doğru olduğunu söylemiştir. Yine kadınların üstleriyle uzun süreli ilişkilerini korumak için daha fazla çalışmaları gerektiği ve kariyerlerinin en üstüne çıkmak için de görünmez engellerle mücadele ettikleridir. Araştırmada aynı zamanda kadın ve erkek ile ilgili geleneksel önyargıların Avrupa’da da geçerli olduğu ortaya çıkmıştır. Kadın ve erkekler bu konuları farklı olarak yorumlasalar da, erkeklerin genelde daha özgüvenli, politik olarak akıllı hareket eden, daha agresif (saldırıcı, sert) ve kendilerini iyi tanıtan olduğu; kadınların ise yönetim becerileri açısından daha iyi ve kişilere daha duygusal ve hassas davrandığı söylenmektedir

kaynak:http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuifd/article/viewFile/5000109008/5000101469http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuifd/article/viewFile/5000109008/5000101469

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir