İZMİR / EFES ANTİK KENTİ (EPHESUS)

      Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege denizi lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde İlin batı kıyısı boyunca uzanır.

      “Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir, 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik dönemin ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

01     Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, antik çağların en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu.Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama antik kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür-sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

EFES (EPHESUS)

     Efes, Turkiye`nin bati kiyisinda yer alan ve Izmir`in Selcuk ilcesine bagli Roma doneminden kalan tarihi bir Yunan kentidir. Klasik Yunan doneminde Ionya`nin 12 sehrinden biridir. Kurulusu Cilali Tas Devri M.O. 6000 yilina dayanir. Efes, Roma Imparatorlugu doneminde Asya Eyaleti baskentligini yapmistir. Konumu dolayisiyla yine o donemlerde bati ile dogu arasinda kopru vazifesi goren onemli liman kentlerinden biri olmustur. Eskiden sahip oldugu gerek ticari gerek politik onemi disinda Efes, Artemis Tapinagi`na da ev sahipligi yapması dolayısyla yurdumuz icin onemi oldukca buyuktur. Bilim, sanat ve kültür alanlarinda bircok unlunun yetistigi yer olan Efes, ayni zamanda hristiyanligin yayildigi ilk yer olmasi sebebiyle bugun Hristiyanlar tarafindan Hac Yeri olarak benimsenmiştir.

      Helenistik dönemden günümüze ulaşan bu şehir zaman zaman büyük depremler görmüş yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlardan dolayı liman kenti özelliğini yitirmiştir. Efes gezi alanı olarak 2 km alanda yer almaktadır. Günümüzde Efes harabelerinin %15 i gün ışığına çıkartılmıştır. Büyük gemiler ile Kuşadası limanına gelen turistler Efes harabelerini ve Meryem Ana evini yil boyu ziyaret ederler.

     Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 8 kilometrelik geniş bir alana yayılır. Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeler yılda ortalama 1,5 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes’teki başlıca yapılar ve eserler asagidadir:

Efes Antik Tiyatro:

     Panayırdağ’ın batı yamacına kurulmuş olan Efes Antik Kenti Büyük tiyatro, liman yönü olan batıya bakmaktadır. Böylece şehrin en büyük yapısı gemi ile gelen ziyaretçiler tarafından çok uzaktan görülebilmektedir. Helenistik dönemde yamacın doğal kaya yapısı altyapı olarak kullanılarak inşa edilmiştir. 24000 oturma kapasitesi ile Hellenistik dönemde inşa edilen Efes Antik Tiyatro’su, Efes Harabeleri’nin en göz kamaştıran kısımlarından biridir.

indir (1)

     Tiyatro aynı zamanda Efes Harabeleri’nin en iyi korunmuş ve 150 metrelik çapıyla en büyük alanıdır. Roma İmparatorluğu döneminde bu tiyatroda pek çok gladyatör savaşı gerçekleşmiş. Yapı tiyatro gösterilerinin ve gladyatör mücadelelerinin dışında sayısız toplantıya da hizmet etmiş. Bizans döneminde sahne binasının bir kısmı şehir surlarına eklenip gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandığında işlevini yitirmiştir.

Yedi Uyuyanlar Mağarası (Ashab-i Kehf):

     Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları mağaradır. Dünya üzerinde ilgili mağaranın kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent olmasına karşın Hristiyan kaynaklarının çoğuna göre kent hristiyanlarca kutsal sayılan Efes’tir. Türkiye’de Yedi Uyuyanlar Mağarası olarak en çok bilinen ve ziyaret edilen mağara ise dönemin önemli bir merkezi ve St. Paul’ün doğum yeri olan Tarsus’takidir. Efes`te 1927-1928 yılları arasında yapilan bir kazı sonucunda 5. ve 6. yüzyıla ait olan mezarlar bulunmuştur. Yedi Uyuyanlar’a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hem de kilise duvarlarında bulunmaktadır.

Artemis Tapınağı:

      Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olup temelleri MÖ 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Tanrıça Artemis’e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan bir mimar tarafından tasarlanmış ve dönemin en büyük heykeltıraşları tarafından yapılmış olan cesitli bronz heykellerle süslenmiş. Büyüklüğü 130 x 68 metre ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür.

artesmis-tapinagi-1315549703

     Tapınak hem bir pazar yeri, hem de bir dini müessese olarak kullanılıyormuş. Artemis Tapınağı M.Ö. 356′da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı bir Yunanlı tarafından yakılmis. Aynı gece Büyük İskender doğmuş. Büyük İskender Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılması için yardım teklif etmiş fakat reddedilmiş. Tapınaktan günümüze sadece birkaç mermer blok kalmıştır.

Meryem Ana Evi:

     Bülbüldağı’nda Hz. İsa’nın annesi Meryem’in son yıllarını St. John ile birlikte geçirdiğine inanılan kilisedir. Hıristiyanlar için hac yeridir ve bazı papalar tarafından da ziyaret edilmiştir. Meryem’in burada öldüğü mezarının da Bülbüldağı’nda olduğu düşünülmesine karşın Kitab-ı Mukaddes’de anlatıldığı gibi Meryem’in mezarınin Mersin ilcesi olan Silifke’de olduğuna inanılmaktadır.

Celsus Kütüphanesi:

0F6CA5740F62FAAF

     Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. 106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsus’un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.

KAYNAK: http://www.geziseli.com

MARİLYN MONROE

      Hollywood’un efsane ismi Marilyn Monroe, 1 Haziran 1926’da Amerika’nın Los Angeles kentinde dünyaya geldi. Asıl adı Norma Jeane Mortenson olan Monroe, babası doğumundan birkaç hafta önce annesini terkettiği için ve annesinin de ismini vermemesinden dolayı babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememiş. RKO stüdyolarında film kesicisi olarak çalışan annesinin de sinir hastalığına yakalanarak hastaneye kaldırılması, Monroe’nun bundan sonraki yaşamını yetimhanede geçirmesine neden olmuş.

      Monroe henüz 16 yaşında iken uçak tamircisi olan 21 yaşındaki James Doughtery ile evlendi. Bu evlilik dört yol sürdü. James Doughtery’den boşandıktan sonra da modellik yapmaya başladı ve yarı çıplak pozlarıyla da kısa sürede ünlendi. Onu takip edenlerden biri de RKO’nun başkanı Howard Hughes’tu. Hughes’un teklifi üzerine sinemaya transfer olan Monroe, hafta başına 125 dolara 1947’de ilk filmine imza attı.

       1948 yılında unutulmaz filmlerinden birini gerçekleştiren Monroe, “ Scudda Hoo!Scudda Hey ” adlı filmde rol aldı. Filmdeki üç kısa sahnesinden ikisinde yarı çıplak bir halde görünen aktris, aynı yıl içerisinde daha iyi bir rolde oynama fırsatı yakaladı. “ Dangerous Years ” filmindeki Evie karakterini canlandıran Monroe, filmin başarısız olması üzerine büyülü ekrandan bir süre için ayrı kaldı.

gjngh

      Fox şirketinin kendisiyle yeni bir kontrat yapmamasından dolayı boşta kalan aktris, bir yandan modelliğe devam ederken diğer yandan da oyunculuk dersleri almaya başladı.

     Columbia stüdyolarının 1948 yapımı “ Ladies of the Chorus ” adlı kısa filminde iki kez şarkı söyleme fırsatı bulan Monroe, filmdeki Peggy Martin rolüyle eleştirmenlerin dikkatini çekti. Columbia şirketinden de olumlu yanıt alamayan aktris, tekrar modelliğe döndü. 1949 yılında karşısına yeni bir fırsat daha çıkan Monroe, United Artist’in “ Love Happy ” filminde rol aldı. Aynı yıl birçok takvime çıplak pozlar veren Monroe, 1953 yılında bir erkek dergisine kapak oldu.

     1950 yılı Monroe için güzel bir yıldı. Aktris, oynadığı iki filmdeki kısa rolleriyle ilgi çekmeyi  başardı. “ The Asphalt Jungle (Elmas Hırsızları)” ve “ All About Eve (Perde açılıyor) ” filmlerinde oynayan Monroe, daha sonra pek çok dalda Oscar’a aday gösterilen bu filmlerin aptal sarışını olarak anıldı.

      Ertesi yıl “ Don’t Bother to Knock ” filminde akli sorunları olan bir bebek bakıcısını canlandıran Monroe, daha sonra oynadığı “ Monkey Business (Maymun Aklı) ”deki platin sarısı saçlarıyla ticari filmler için iyi bir para kaynağı olduğunu gösterdi. Aynı yıl içerisinde beyzbol yıldızı Joe DiMaggio ile birlikte olan Monroe, kariyerinde giderek yükselmeye başladı. Betty Grable, Lauren Bacall ve Rory Calhoun gibi usta oyuncularla birlikte “ How to Marry a Millionaire ” filminde rol alan aktris, her ne kadar diğer oyuncuların yanında fazla dikkat çekmese de güzelliğiyle box office’e oynayan her filmde vazgeçilmez olduğunu ispatladı.

      1954 yılının Ocak ayında Joe DiMaggio ile evlenen Monroe, ertesi yıl tüm zamanların en komik filmlerinden biri olan “ The Seven Year Itch ”de rol alarak komedi yönünü keşfetti. Evliliğini sekiz ay sonra noktalayan aktris, oynayacağı iki filmin yapım şirketleri tarafından iptal edilmesiyle birlikte bir süre ekrandan uzak kaldı.

      1956 yapımı “ Bus Stop ”daki performansıyla eleştirmenleri, dramatik bir rolün  üstesinden gelebileceği konusunda ikna eden Monroe, aynı yıl ünlü oyun yazarı Arthur Miller ile evlendi. Ertesi yıl İngiltere’ye giden aktris, “ The Prince and the Showgirl ” adlı filmde rol aldı. Filmler her ne kadar iş yapsa da fazla ağır bulunduğu için seyircinin beğenisini kazanamadı.

      1958 yılında adını en çok duyuran komedi filmi “ Some Like It Hot ”da Tony Curtis ve Jack Lemmon ile birlikte oynayan Monroe, güzelliği ile yine insanları büyüledi. İşsiz kalan iki genç adamın kadın kılığına girerek kızlar bandosunda iş bulmasını konu alan film yılın en iyi iş yapan filmi olurken pek çok filme esin kaynağı olan Hollywood klasikleri arasına girdi.

      Kendisine yüklenmek istenen –başta aptal sarışın ve onun gerçek yaşamdaki karşılığı olmak üzere- her şeyden nefret etmiş ve onca yapaylık arasında biraz gerçek yaşam, biraz içtenlik aramış bir kadındı o… Herkesin tırmanmayı düşlediği dorukların anlamsızlığını anlayan ne ilk, ne de son sanatçıydı… Ne var ki onun bu denli bilinçli olmasını, el yordamıyla da olsa starlığın, ünün ve popülerliğin kimi gizlerini en çıplak haliyle görüp göstermesini yadırgadı, giderek mahkum etti Hollywood… Onun yalnızlığa, mutsuzluğa, dolayısıyla ölüme yargıladı. Marilyn yazgının, yani sinemanın kendisine yüklemek istediği bir rolü oynamadı. Ve sonunda o role isyan etti. Onun öyküsü, yüzyılımızdaki medya starlarının sahip olduğu en acıklı öykülerden biridir. Gerçek bir tragedyaya en çok yaklaşanlardan biri… Ve kitleler, kimi konularda yanılsalar da, kamu önünde yaşanan özel yaşamlardaki trajiği hiç kaçırmazlar. Marilyn’in de bu trajedi yüküyle bir efsaneye dönüşmesi kaçınılmazdı. Ve öyle de oldu. Atilla Dorsay/100 Yılın 150 Oyuncusu

     1960 yılında kocası Arthur Miller’dan boşanan aktris, George Cukor’ın “ Let’s Make Love ” adlı filminde Tont Randall ve Yves Montand ile başrolü paylaştı.

       1961 yapımı “ The Misfits ” ile bitirilmiş son filmine imza atan Monroe, filmden hemen sonra kalp krizi sonucu hayata veda eden Clark Gable ile oynadı. Bir western olan filmde hem seyircileri hem eleştirmenleri memnun eden bir performans ortaya koyan aktris, ertesi yıl “Something’s Got to Give ” adlı filmde oynamaya karar verdi. Fakat tam bu sırada şiddetli bir ateşe yakalanan Monroe, yüksek dozda yatıştırıcı ilaç alarak hayata gözlerini yumdu. Daha 36 yaşında olan aktris, 8 Ağustos 1962 günü yatağına uzanmış bir halde ölü olarak bulundu.

KAYNAK: http://www.kimkimdir.gen.tr

REKLAM ÇEŞİTLERİ

Coğrafi yönden, içerik yönünden, hedef kitle yönünden, talebe etki düzeyi yönünden, tanıtım araçları yönünden, tanımın açıkça yapılıp yapılmadığı yönünden, amaç yönünden bunları sınıflandırabiliriz.

Coğrafi yönden reklamlar;

1-Yerel Çalışmalar: Genellikle küçük yerleşim alanları ya da büyük şehirlerin sadece bir kısmına hitap eden işletmelerin yapmış olduğu çalışmalardır.( küçük esnaf tanıtımları; lokanta, cafe, kuaför )

 2- Bölgesel Çalışmalar: Üretim kapasitesi birden fazla yerleşim alanına yetecek büyüklükte ve belirli bir bölgenin ihtiyacını karşılayacak durumda olan işletmelerin yapmış olduklarıdır. ( özel hastaneler)

3- Ulusal Çalışmalar: İşletmenin ürün veya hizmet kapasitesinin ülke genelindeki tüketicilerin ihtiyacını karşılamaya yönelik olması durumunda ülke çapında yapılan tanıtımlardır.

4- Uluslararası Çalışmalar: Genelde uluslararası faaliyet gösteren firmaların yapmış olduğu tanıtımlardır diye tanımlayabiliriz. Fakat unutulmamalıdır ki, uluslararası tanıtım kavramı çok sayıda ülkeyi kapsayacağı için ülkeler arasındaki din, dil, ırk, kültür gibi değerler değişeceğinden uluslararası kampanya özelliğini her zaman yitirebilir.

İçerik yönünden reklamlar;

1- Mal veya Hizmet tanıtımları: Sadece mal ve hizmetlerin tanıtılması, haklarında bilgi verilmesi ve bu mal ve hizmetlere talep yaratılması için hazırlanan tasarımlardır. Bu tasarımlar genellikle piyasaya yeni giren veya piyasada bulunan fakat üzerinde önemli değişiklikler yapılmış olan mal veya hizmetler için yapılan çalışmalardır.Television and internet production technology concept

2- Marka Tanıtımları: Piyasada tüketiciler tarafından bilinen, aynı tür ürünlerin birbirinden ayırt edilmesini sağlamak için marka bağımlılığı oluşturmak amacıyla markanın ve marka imajının ön planda olduğu tasarımlardır.

3- Kurumsal Tanıtımlar: Halkla ilişkiler çalışmaları, ürün ve markayla birlikte bağlantılı olarak özellikle işletmenin ve işletme imajının ön planda olduğu tasarımlardır.

Hedef yönünden reklamlar;

1- Tüketiciye yönelik; Hedef kitle olarak doğrudan ürün ve ya hizmeti satın alan, kullanan tüketicileri temel alan tanıtımlardır. Tüketicilerin malı alıp tüketmesinin yanı sıra tüketimin de artırılması amaçlanır.

2- Aracılara yönelik; Ürün ve ya hizmetin çeşitli pazar kanallarına doğru itilmesi hedeflenir. Bu pazarların bulundukları bölgelerdeki tüketici grubuna firmanın ürün ve ya hizmetleri ile hitap edebilmeleri için gerekli stok miktarını bulundurmaları amaçlanır.

Bu işi yapanlar yönünden reklamlar;

1- Üretici Kampanyaları: Kendi adına üretim yapan tüm işletmelerin yapmış olduğu çalışmalardır.

2- Aracı Kampanyaları: Ürün ve ya hizmete aracılık eden toptancı, perakendeci vb. kuruluşların genelde kendi bölgelerine ve kendi tüketici gruplarına hem kendileri hem de aracılık yaptıkları ürünler için verdikleri çalışmalardır.

3- Kooperatif kampanyalar: Birçok ürün ve birçok hizmet alanında üretici ile satıcı firmaların ortaklaşa düzenledikleri kampanyalara kooperatif reklamcılık denir.

Talebe etki düzeyi yönünden reklamlar;

1- Primer tanıtımlar: Doğrudan ürünün kendisinin ya da ürün grubunun temel alındığı çalışmalardır. Bu tür durumlarda ürünün yeni ya da eski olması önemli değildir.

2- Sellektif tanıtımlar: Hedef kitlede seçicilik oluşturmayı amaçlayan çalışmalardır. Marka bağımlılığı oluşturmak üzere markayı, işletme imajı oluşturmak amacıyla işletmeyi ön plana çıkarırlar.

3- Antiprimier tanıtımlar: Genellikle sivil toplum kuruluşları tarafından, insanlar için ya da ekolojik denge için zararlı olan yada belirli bir seviyeden sonra zararı olabilen ürünlerin kullanımının önlenmesi yada azaltılması için tüketicileri bilinçlendirmek için yapılan çalışmalardır.

KAYNAK: http://blog.reklam.com.tr/genel/reklam-cesitleri/389/

HALKLA İLİŞKİLER VE SPONSORLUK

HALKLA İLİŞKİLER VE SPONSORLUK

Genel olarak, kurumsal iletişim boyutunda sponsorluk, halkla ilişkilerin bir uygulama alanı, bir iletişim aracı olarak değerlendirilir. Bunun nedeni ise, sponsorluk amaçlarının halkla ilişkilerle örtüşmesinden kaynaklanır. Sponsorluk da, halkla ilişkiler gibi, toplumla yakın bir iletişim kurarak, hedef kitlede kuruma karşı güven duygusu yaratır, kurumun itibarını ve ününü sürdürmesine katkı sağlar. Sponsor olunan olay ya da etkinlikler çerçevesinde kurum aynı zamanda toplumsal sorumluluğunu da yerine getirmiş olur. Kuruluş, halkla ilişkiler amaçlarına bağlı olarak, sponsorluk faaliyeti ile yalnız kendisi için değil, içinde bulunduğu toplumun çıkarlarını gözettiğini ve toplum refahının yükselmesine katkıda bulunduğunu kanıtlar. Halkla ilişkiler açısından, toplumsal sorumluluk bağlamında toplumun eğitim, sanat, kültür vb. gelişimine destek verme yükümlülüğünü sponsorluk yerine getirir.

Sponsorluk ve halkla ilişkiler arasındaki diğer bir ilişki, sponsorluğun duyurum malzemesi olarak kullanılmasıdır. ‘Haber alma değer’ ne göre, kuruluşla ilgili bir haberin kitle iletişim araçlarında bedel ödemeden haber, makale, röportaj biçiminde yer alması olarak tanımlanan duyurum, bir halkla ilişkiler aracıdır. Duyurum konuları, yeni bir ürünün piyasaya çıkması, konserler, yıldönümü kutlamaları gibi geniş bir alanı kapsar. Ayrıca, sponsor olunan olaylar / etkinlikler de duyurum kapsamı içinde yer alır. Öyle ki, duyurum, kurumların sponsorluk yapmalarının temel nedeni olarak gösterilir. Böylece kurum, sponsorluk faaliyeti ile medyada haber olarak yer alarak gündemde kalır ve ilgi çeker.

Sponsorluğun halkla ilişkiler amaçları:                      sponsorluk_dsyuk

  • Kurum kimliğini pekiştirmek,
  • Kuruluşun ismini hedef gruplara duyurmak,
  • Kurum imajını pekiştirmek,
  • Halkın iyi niyetini kazanmak,
  • Medyanın ilgisini çekmek,
  • Kurum içi ilişkileri geliştirmek, eğlence imkânları oluşturmaktır.

 

SPOR SPONSORLUĞU

Sponsorluk çeşitleri arasında en geniş yeri alan spor sponsorluğu, özellikle ürünlerini ve hizmetlerini kısa zamanda büyük kitlelere tanıtmak isteyen kurumlarca yapılmaktadır. Çünkü bu tip sponsorluk ile geniş kitlelere hitap edilebilmektedir. Sponsorları bu alana yönelten sebeplerin arasında, sporun hedef kitlelere daha kolay ulaşması ve kitle iletişim araçlarının da spor olaylarına çokça yer vermesi bulunmaktadır.

1896 Olimpiyat Oyunları’nın resmi programına reklamların yerleştirilmesiyle, sponsorluğun ilk defa ticari kullanımı gerçekleşmiştir. Coca-Cola tarafından 1928 Olimpiyatları’nda, ilk olarak örnek ürün dağıtımı hakları alınmıştır. 1975’li yıllardan sonra, sponsorluğun bugünkü algılandığı biçimiyle çağdaş kurumsal spor sponsorluğu görülmeye başlanmıştır. Futbol, tenis, yüzme, araba yarışları ve golf sponsorluğun en çok görüldüğü spor dalları arasında yer almaktadır. %20 finans, %15 alkollü içecek ve %7 sigara endüstrisi, spor sponsorluğunu destekleyen en etkin sektörleri meydana getirmektedirler. Hedef kitlede oluşturulmak istenen ve beklenen imaja, desteklenecek spor dalı saptanırken dikkat edilmelidir.

KÜLTÜR-SANAT SPONSORLUĞU

Sponsorluk giderleri arasında en fazla payı alan, spor sponsorluğundan sonra bu sponsorluk çeşididir. Kültür-sanat sponsorluğunda hizmet şeklinde yapılan desteklerin genel olarak az olmasına rağmen, ön planda olan mali yönden yapılan desteklerdir.

Kuruluşlar, uzun sürede ticari bir yarar sağlamak, hedef gruplarına ulaşmak, toplumda iyi niyet yaratmak, imajlarının gelişimine katkı sağlamak ve kuruluş içindeki çalışanları motive etmek amaçlarıyla bu sponsorluk çeşidini daha çok kullanmaktadırlar. Kurumun kültürel ve sanatsal çalışmaları, bu sponsorluk çeşidinde desteklenmektedir. Kurumların hedef kitleleriyle yakın bir iletişim kurması, kültür sanat sponsorluğu ile mümkündür. Müzik, sergi, gösteri sanatları, yayınlar, film ve program sponsorluğu kültür sanat sponsorluğu içerisinde yer almaktadır.Hedef kitlenin demografik özelliklerinin araştırılması ve bu yönde uygun alanın saptanması, kültür ve sanat sponsorluğunun hangi konuda yapılacağına karar vermeden önce gerekmektedir.

Sponsorluk-Yönetimi      SOSYAL SPONSORLUK

Firmalar sosyal sponsorluklara, artan rekabet ortamında diğer                    firmalardan ayrılıp farklı bir noktaya gelebilmek için başvururlar.                Firmanın iyi bir kurum imajı edinmesinde, bu tür sponsorluğun katkısı      vardır.

Bu çeşit içinde çevre sponsorluğu, eğitim ve sağlık sponsorluğu  yer alabilir. İçinde bulundukları toplumun bir öğesi olarak sponsorluk çalışmalarında bulunan firmalar, sosyal katılımın ve toplumsal sorumluluk bilincinin ispatlanması amacıyla toplumun ihtiyaç duyduğu alanlarda kar amacı taşımadan türlü çalışmalar yapmakta, böylece bilinirliklerini artırmak, imajlarını geliştirmek gibi amaçlarına da ulaşmaktadırlar. Kuruluş hakkında pozitif duyguların meydana gelmesinde, sosyal sponsorluk alanında uygulamış oldukları faaliyetlerin, halk tarafından desteklenmesinin önemli bir etkisi vardır. Sponsorluğun algılamaya yönelik hedeflerine ulaşmada, önemli rol oynayan faktörler arasında, hayırseverlik ve bağış gibi görünen sosyal sponsorluk faaliyetleri de bulunmaktadır.

ÇEVRE SPONSORLUĞU

Firmalar, çevre sponsorluğu uygulaması içine, doğanın dengesini korumak, yeşilliğin yok olmasını önlemek ve bu yönde kendi adları ile ilgili pozitif bir imaj oluşturmak veya mevcut imajlarını güçlendirmek amacıyla girebilirler.

EĞİTİM SPONSORLUĞU

Bir okulun, kütüphanenin, çeşitli bilimsel projelerin desteklenmesi bu tip sponsorluklar kapsamında yer almaktadır. Üzerinde firma adı yazılı teçhizat desteği veya firmanın adının okuldaki bir kürsüye verilmesi, eğitim sponsorluğunun kapsamı içerisine girmektedir.

SAĞLIK SPONSORLUĞU

Bu sponsorlukta yapılan faaliyetler, kliniklerin, hastanelerin desteklenmesi, türlü hastalıkların önlenmesi hususunda olmaktadır.

MACERA-SEYAHAT SPONSORLUĞU

Bu sponsorluk çeşidi son yıllarda oldukça popüler olmuştur. Kurumlar, uzun süreli deniz, kara, hava yolu ile yapılan geziler ve keşifler gibi bütün toplumun dikkatini çekecek faaliyetlerle adlarını duyurmak için, bu faaliyetlere sponsor olmaktadırlar.

KAYNAK: http://sponsordosyasi.blogspot.com.tr/2010/05/sponsorluk-ve-halkla-iliskiler.html