BATMAN/HASANKEYF

Batman Hasankeyf Tarihi Tarihçesi

Hasankeyf il merkezine 37 km. Uzaklıkta tarihi bir yerleşim birimidir Kuzeyinde uzanan Raman sıra dağları ile güneyinde yer alan sıra dağlar arasındaki vadi içerisinde akan Dicle nehri kenarında yer alan Hasankeyf ilçesi Diclenin sağladığı imkanlarla bereketlenmiş bu günkü suskun tarih fışkıran görüntüsü ile izleyenlere geçmiş ihtişamından esintiler sunmaktadır

1926 yılında Gercüş ilçesine Bucak olarak bağlanan Hasankeyf Batman’ın il olmasıyla 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olarak Batman’a bağlanmıştır. Sanayinin gelişmediği ilçeden göç olmaktadır. GAP kapsamında yapımı programlanan Ilısu barajı suları altında kalacağına ilişkin bilgiler 35 yıldan beri ilçeyi yatırımlardan mahrum bırakır olmuştur. 21 köyün bağlı olduğu Hasankeyf’te yaygın olan dokumacılık sanatı da yok olmak üzeredir.

Vadi içerisinde oluşan verimli tarım alanları sera işletmeciliği için oldukça elverişlidir Tarıma elverişsiz alanlarda meralarda hayvancılık yapılmakta kış mevsiminde göçerlerin kışlağı olan ilçe toprakları bölgede süt ürünlerinin ucuz olmasını sağlar. Ayrıca Dicle nehrinde alabalık avcılığı yapılmaktadır.

İlçe merkezinde 4181 köylerde ise 7240 kişi yaşamaktadır. Tarihi oldukça eskiye dayanan ilçe tarihi hakkında öz bilgi verecek olursak;

HISN-KAYFA (HASANKEYF’İN) KISA TARİHÇESİ
Hısn-Kayfa Dicle nehrinin güney sahilinde Diyarbakır’a Su yolu ile 110 Cizre’ye 85 km. Uzaklıktadır. Hısn kale-hisar anlamındadır. Sonradan kısaltılarak Hısn-Kayfa olmuştur Cumhuriyetin ilanından sonra Türkçe fonotiğe uydurularak Hasankeyf şeklini almıştır. images

Şehrin kimler tarafından kurulduğu kesinlikle bilinmemektedir. Sadece ilk çağda “CEFA“ adını taşıdığı ve bir Süryani Piskoposluğun merkezi olduğu bilinmektedir. İnşa edildiği arazinin kolaylıkla işlenmeye müsait olması yüzünden kasabanın çevresi mağaralarla doludur. Arazinin bu müstesna kabiliyeti daha ilk devirlerde bu tabii mağaraların ilk insanlar tarafından barınma merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Buna bir de Hasan-Keyf’nın kurulduğu yerin askeri ve iktisadi önemi eklenince kasabanın bütün orta çağ boyunca önem ve kıymetini muhafaza etmesinde amil olmuştur.

Hasankeyf Diyarbakır- Cizre yolu üzerinde Dicle nehrinin doğu kenarındadır. Diyarbakır ile Dicle’nin aşağı kısımlarında şehir ve kasabalar arasında nakliyat ilk zamanlardan beri su yolu ile yapılırdı. Diyarbakır’dan güneye doğru giden anayol Dicle vadisini takip ederdi. Bu iki neden dolayısyla Hasankeyf askeri ve iktisadi önemini asırlar boyunca muhafaza etmiştir. Diyarbakır’dan kalkan Kelekler Hasankeyf yol vermedikçe Güneye inemezlerdi. Yukarıdan gelen karayolu üzerinde de Hasankeyf aynı rolü oynardı. Bu nedenle Hasankeyf Diyarbakır-Cizre kara ve su yolları üzerindeki stratejik ve ekonomik görevini asırlar boyunca elden bırakmamıştır.

İslamiyetin inkişafından sonra Hasankeyf’i fethetmek üzere birçok akınlar yapılmıştır. Hz. MUHAMMED’in (S.A.V.) akrabası Cafer’i Tayyar’ın oğlu imam Abdullah ile ünlü komutan Varkenna Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüşler. (H. 65 mezarları Hasankeyf ‘tedir.) Hasankeyf İslam hakimiyetine girdikten sonra sırasıyla Abbasileri  Hamdanilerin Mervanilerin eline geçmiştir.

hasankeyf

Türkler tarafından Hasankeyf’in fethi 1071 Malazgirt Meydan Muhaberesinden sonra olmuştur. Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından Artuk oğlu Sökmen 1101 yılında burada ilk urartu beyliğini kurmuştur. Tarihçiler bu devri HASAN-KEYF  ARTUKLULARI olarak yönlendirmişlerdir. Hasankeyf önce Artukoğullarına sonra onların “AMİD“ (Diyarbakır) ı fethetmeleri üzerine her iki ülkeye 130 sene başkentlik etmiştir.Bu devlet 1231-32 yılında yıkılana kadar şehri imar etmişlerdir. O devirde halen Dicle köprüsü büyük ve küçük saray kale kapıları ayakta kalan yapılardır. Artukluların burada para bastıkları ele geçen sikkelerden anlaşılmaktadır. Bu Gün Hasankeyf’te harap bir şekilde gördüğünüz kıymetli eserlerden bir çoğu Artukoğuları zamanının hatırasıdır.

1232 yılında Eyyubi Hükümdarı el-Melik el-Kamil şehri zabtederek Artukoğulları hakimiyetine son verdi. Kendisi de 30 sene kadar hükümdar olabildi. Artık büyük Moğol akın başlamıştır. 1301 yılında Moğollar bu meşhur ve mamur şehri zabtederek yağma ve tahrip ettiler. Bu tahrip o derece ağır oldu ki Hasankeyf bir daha eski halini bulamadı. Eyyubiler Moğolların istilası sırasında onlara tabii olarak yine devam etmiştir. Bu gün Hasankeyf’te ayakta olan pek çok yapı bu devre aittir. Sultan Süleyman Camii Kale (Ulu) Camii, Koç Camii ,El-Rızk Camii ,İmam Abdullah Zaviyesi Kızlar Camii bu devre ait yapılardır.

Kısa bir zaman Akkoyunlu hakimiyetine (1461-1482) girdi. Bu gün Hasankeyf’te bulunan Zeynel Bey türbesi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e aittir. Akkoyunlulara ait Hasankeyf’teki tek eser budur.
1516 yılında ebedi olarak Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlılar şehri kısmen harap olmuş ve eski önemini kaybetmiş halde buldular

KAYNAKÇA:http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler

Adana Kozan İlçesi

Kozan (Sis), Adana ilinin bir ilçesidir. Adana ovasının Yukarı Ova denilen kısmında düz arazinin tepelik bölgeye geçtiği kesimde kurulmuş olup, il merkezine uzaklığı 69 km’dir.

Kozan İlçe’sinin kuzeyde Kayseri, Yahyalı, Feke, Saimbeyli; doğuda Osmaniye, Kadirli; güneyde Ceyhan, İmamoğlu; Batıda Aladağ ilçeleriyle çevrilmiştir. İlçenin yüzölçümü 1690 km²’dir. Adana’nın (metropoller hariç) iki büyük ilçesinden birisidir. Türkiye’nin en büyük 25.ilçesidir. İlçe merkezi, 19 il merkezinden büyüktür.Ayrıca Adana İl Sınırları içindeki en geniş(yüzölçüm olarak) ilçe durumundadır.

Adana Kozan Turizm | Gezi

Turizm açısından en ünlü tarihi yerleri;

  • Kozan Kalesi : Asurlular tarafından yapılmıştır.
  • Bucak Kalesi : Ortaçağ döneminde yapılmıştır.
  • Hoşkadem Cami : Mısır Kölemen Sultanı Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yaptırılmıştır.
  • Pelesel Manastırı Kalıntıları : Ermeniler tarafından yaptırılmıştır.
  • Anavarza Kalesi ve Kalıntıları : M.Ö. 9. yy. Da Asurlular tarafından yapılmıştır. Romalılardan kalma iki su kemeri, tiyatro,saray, tapınak, hamam kalıntıları, kaya mezarları, frenkslerle süslenmiş mezarlarkilise ve sarnıç bulunmaktadır.

KOZAN MUTFAĞI

Kozan yöresinin zengin bir mutfak kültürü vardır. Mutfak kültürünün bu kadar zengin ve güzel olmasının sebebi, çeşitli kültürlerin etkisinde kalması ve onların yemekleri ile kendi yemeklerini damak zevkine uygun olarak birleştirmesidir.

Çukurova mutfak kültürü özelliklerini taşıyan Kozan mutfağında zengin yemek çeşitleri dikkatleri çekmektedir. Yöre yemeklerinde un, bulgur, et, sebze ve baharatlar bol miktarda kullanılır. Kuşbaşı ve kıyma ile yapılan Adana kebabı, Çukurova’nın her yerinde olduğu gibi,

Kozan’da da çok ünlüdür. Bunun yanında bol yeşil ilk ve salata da yenir. Ayrıca ayran ve şalgam suyu da içilir.
İlçenin zengin mutfak kültürünün bir parçası olan çorbalardan şunları sayabiliriz: Börek çorbası, mercimek çorbası, bulgur çorbası, tarhana çorbası, pirinç çorbası, şehriye çorbası, lepe, un çorba sı, süt çorbası, yüzük çorbası.
Yöre mutfağının en meşhur yemeklerinden biri de içli köftedir. Pilavlardan ise, bulgur pilavını, pirinç pilavını, dövme pilavını ve sebze pilavını sayabiliriz.

Kozan’da çok çeşitli börek, çörek ve tatlı çeşitleri yapılabildiği gibi, sebze ve meyvelerin bolca yetiştiğinden çok sayıda salata türleri de yapılabilmektedir

Kozan’ın kendine özgün yemeklerini belirlemek için belediyemiz ve Kozan Kent Konseyi tarafından toplam 67 yarışmacının katılımı ile Kozan’a özgü yöresel yemek yarışması düzenlendi.

Yarışma sonrasında Kozan Usulü Tarhana Çorbası, Börek Çorbası, Kozan Usulü Ekşili Köfte, Kozan Usulü Paça, İçli Köfte, Ciğer Kebabı, Erişteli Bulgur Pilavı, Kısır, Mercimekli Köfte, Paça üfelemesi, Turunç Kabuğu Reçeli, Maya Reçeli, Büzdürük Tatlısı, Baklava, Teleme çeşitleri Kozan Yemekleri olarak belirlendi.cigersissırdan

İZMİR/Gaziemir

Gaziemir, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı metropol ilçelerden biridir. Batısında ve kuzeyinde Karabağlar, doğusunda Buca, güneyinde Menderes ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin yüzölçümü 63 km²’dir. Köyü yoktur, 1 beldesi (Sarnıç) bulunmaktadır. 1965’e kadar taşıdığı tarihi ismi Seydiköy’dür.

Gaziemir’de 13 İlkokul, 12 Ortaokul, 8 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 18,669 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda, 782 öğretmen görev yapmaktadır. İlçede, sağlık hizmetleri, 1 semt polikliniği, 6 sağlık ocağı, 2 sağlık evi ve 1 verem savaş dispanseri tarafından verilmektedir.

Rumeli göçmenlerinin ağırlıklı unsuru oluşturduğu bir nüfus yapısına sahip olan Gaziemir, günümüzde ilçe hudutları içinde bulunan askeri birliklerin çekirdeğini teşkil eden Hava Teknik Eğitim Komutanlığı’nın kurulması ve sonraki yıllarda gelişen Ulaştırma Tugay Komutanlığı ile önemli bir askeri potansiyeli bünyesinde barındıran farklı bir yerleşim birimi haline gelmiştir. Gaziemir, son yıllarda sanayinin ve ticaretin geliştiği bir bölge olarak ortaya çıkmıştır. Merkezde, Akçay Caddesi üzerinde tekstil ve mobilya üretim imalathaneleri ve satış mağazaları yer alır. Sarnıç beldesi etrafında sanayi kuruluşları toplanır. Gaziemir, sanayi ve ticaret gücü yanında, sahip olduğu üstün konut potansiyeliyle de önem kazanmıştır. Adnan Menderes Havalimanı, İzmir Fuar Kompleksi, Ege Serbest Bölgesi ve Uzay Kampı Türkiye, Gaziemir sınırları içerisinde yer almaktadır. Ayrıca İzmir Optimum Outlet buradadır.

gaziemir4imgresimgres

Tarihi

Seydiköy ve civarı Türk hakimiyetine halk arasında Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu ve Umur Paşa olarak tanınan, Aydınoğlu Gazi Umur Bey döneminde geçmiştir. Seydiköy’de bulunan ve kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Seyyid Mükremeddin Zaviyesi ve Dizdar Hasan Ağa vakfiyesi bir cami ve çeşme, buradaki ilk Türk yerleşiminin çekirdeğini oluşturmuştur ve bunların ilki yerleşime ismini vermiştir. Seydiköy Türk yerleşimi ile ilgili en erken tarihli belge 1530 tarihli “tapu tahrir defteri”dir ve Seydiköy’ünKonya’dan göçmüş Yörük boyları taradından kurulmuş olduğuna işaret etmektedir.

18. yüzyıldan itibaren Batı Anadolu’nun zeytin/üzüm/incir/pamuk ihracatına dayalı olarak uluslararası boyutta gelişiminin bir sonucu olarak Seydiköy, Ege Adaları kaynaklı yoğun bir Rum nüfus akınına konu olmuş ve 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, bir yandan İzmir’e güneyden giriş öncesinde kilit bir idari merkez olma özelliğine kavuşmuş, bir yandan da Türk nüfus ağırlığını kaybetmiştir. Bu gelişimin en önemli faktörlerden birisi, tren yolu ile birlikte bugünkü yerinde tesis edilmiş olan Gaziemir İstasyonu olmuştur. Yunan işgali sırasında yıkıma uğramış olduğu için ve 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sürecinde nahiye merkezi bir süre Cumaovası’na (bugünküMenderes) taşınmıştır.

imgres

Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Gaziemir

Antalya/Korkuteli

Coğrafya

Korkuteli, Antalya’nın kuzey batısında ve Antalya’ya 60 kilometre uzaklıkta bir ilçedir.

Korkuteli ilçesinin temelini teşkil eden Alaaddin mahallesi ilçenin ilk yerleşim merkezidir. Korkuteli ilçesi Antalya iline bağlı Akdeniz bölgesi ilçelerindendir. Doğusunda Antalya merkez ilçesi, batısında Muğla Fethiye ilçesi ve Burdur, Gölhisar ve Çavdır ilçeleri, güneyde Kumluca ve Elmalı ilçeleri ve kuzeyde Burdur, Bucak ve Tefenni ilçeleri ile çevrili bulunmaktadır.

Yüz ölçümü 2471 km 2‘ dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1020 metre olup 1/4 oranında Akdeniz iklimi, 3/4 oranında göller bölgesi karasal iklim hüküm sürer. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava Akdeniz bölgesinden intikal etmektedir. Yılın dört mevsimi bariz olarak görülen ilçede hava sıcaklığı ortalaması kış aylarında genel olarak -5 °C ve yaz aylarında +25 °C olmaktadır.

Torosların başlangıcını teşkil eden Bey Dağları’nın Akdeniz’e bakan yüzünün arka kısmında oluşan düzlüklerin ve tepeciklerin hakim olduğu bir arazi yapısı mevcuttur. Doğal yapı olarak Bey Dağları’nın yamaçları ve etekleri çamlık fundalık ve ormanlarla kaplı olup, düz alanlar ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır.

Doğal yapı olarak Bey Dağları`nın yamaçları ve etekleri çamlık fundalık ve ormanlarla kaplı olup, düz alanlar ise; tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Korkuteli ilçesinin 101.465 hektarı tarım alanı, 5800 hektarı çayır-mera, 100.339 hektarı orman ve fundalık, 351 hektarı su yüzeyi, 40.313 hektarı tarım dışı ve meskun sahalardan oluşmaktadır. Tarım alanının 116 hektarı orman sahası içerisinde bulunmaktadır.

imgres                  imgres

Tarih

Korkuteli’nin eski adı kaynaklarda İsinda olarak belirtilmektedir. Pisidya bölgesinde yer alan İsinda şehrinin, bugünkü Korkuteli ilçesinin 8 km güney doğusundaki Yazır köyü sınırları dahilinde olduğu kabul edilmektedir. Tekeoğulları ve Osmanlının ilk döneminde Korkuteli’nin adı, Roma dönemindeki İsinda ifadesinden değiştirilerek, “İstanoz” şeklinde söylenmiştir. Türklerin bu tanımlamayı 1915’e kadar sürdürdükleri, aynı tarihte alınan bir kararla, Şehzade Korkut’ un anısını yaşatabilmek için “Korkuteli” şekliyle yeniden düzenledikleri görülmektedir.

imgres

Ekonomi

İlçenin ekonomik olarak kalkınması yakın zamana rastlamaktadır. 1960 yılından sonra başlayan meyvecilik ve makinalı tarım ile sulama barajının yapımı vasıtasıyla kalkınma hızlanmış ve büyük ölçüde artmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak da ilçe merkezi, kasaba ve köylerin de modern konutlaşma kendini göstermeye başlamıştır. Antalya’daki turistik hareketlilik yaz aylarında ilçede de görülmektedir. Halkın genellikle uğraşı alanı tarım, meyvecilik, hayvancılık ve arıcılık ile orman işçiliğidir. Bölgede son yıllarda yaygınlaşan kültür mantarı üretimi de ilçe ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır. İlçede çok hızlı gelişen bu sektör ülke genelinde büyük bir paya sahiptir.

 Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Korkuteli

Isparta / Keçiborlu

Keçiborlu, Batı Akdeniz Bölgesi Göller yöresinde Isparta ilinin bir ilçesidir.

Keçiborlu ilçesinin yüzölçümü 562 km² dir. Fiziki coğrafyası genellikle arızalı olup Batı Toros Dağlarının kuzey uzantıları ilçeye uzanmaktadırlar. İlçe merkezinin rakımı 1.010 metredir. İlçenin en yüksek noktası 1890 metre yükseklikle ile Akdağ’dır. Diğer önemli yüksek noktalar arasında Göktepe, Gözlek Tepe, Kemer Tepe sayılabilir. İlçenin çevrelerinde Kılıç, Senir, Baladız (Gümüşgün) ovaları bulunmaktadır.

İlçede önemli bir akarsu bulunmamaktadır ve yörede bulunan akarsular küçük dereler olup kış yağışları ile ortaya çıkıp yaz sıcaklari ile kurumaktadırlar. Burdur Gölü’nünün 22 km bir sahil şeridi Keçiborlu ilçesinin güneyinde ve ilçe sınırları içindedir. Bu göl, suyunda erimiş maden tuzlarının bulunması nedeniyle acı su golüdür. İlçenin kuzeydoğusunda tarımsal sulama amaçlı bir gölet kurulup 1989 yılından beri kullanılmaktadır.73_big

Keçiborlu ilçesinin Akdeniz Bölgesi’nde olduğu kabul edilmekle beraber, ilçede kışları sert ve soğuk, yazları kurak ve sıcak olan karasal iklim hüküm sürmektedir. Yağışların yıllık ortalaması 615 m² olup genellikle yağışlar kış ve ilkbahar aylarında olmaktadır.

65497,keciborlu1jpg
TARİHÇE

Keçiborlu ilçesi tarihi genel olarak Isparta tarihi ile birlikte incelenmektedir. Isparta’da M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren Baris Şehir Devleti’nin varlığı bilinmektedir. Keçiborlu tarihi dönemlerde sırası ile Hitit, İyon, Lidya, Pers, Helen, Roma-Bizans medeniyetlerine şahit olduktan sonra çevresi ile birlikte 1204 yılında Anadolu Selçuklu Devleti hakimiyetine katılmıştır. 8. yüzyılın başlarından itibaren yöreye yerleşen Teke Aşireti’ne bağlı Türkmenler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesinden sonra Hamitoğulları Beyliği’ni kurdular. Merkezi ilk defa Uluborlu olan beyliğin bünyesinde Keçiborlu bucağı Hamitoğulları’ndan İlyas Bey zamanında Gönen’e bağlanmıştır. Bu durum Gönen Kadısı İsa Bin Hamza tarafından 1472 yılında verilmiş bir vakfiyeden anlaşılmaktadır.

Keçiborlu ismi mahallin küçük-kırık tepeciklerden meydana gelen coğrafi yapısına atfen küçük taşlık manasına gelen Keçiborlu adı verilmiştir. Oğuz şivesinde “keçi”, küçük; “bor” ise taş, maden anlamına gelmektedir.

Antalya/Alanya

Alanya, Türkiye’nin Akdeniz Bölgesi’deki Antalya iline bağlı bir turizm ilçesidir. Şehir merkezine uzaklığı 132 kilometredir. Türkiye’nin güney sahillerinde bulunan Alanya, 1.598,51 km2‘lik bir alana sahiptir ve nüfusu (2014 nüfus sayımına göre) 285.407’dir.

Alanya ilçesi idari olarak Antalya iline bağlıdır, Alanya Belediyesi ve ilçesi de Antalya Büyükşehir Belediyesi sorumluluk alanına girmiştir. Alanya’ya 45 kilometre mesafede bulunan Alanya Gazipaşa Havalimanı 2012 yılında faaliyete geçmiştir.

Stratejik konumu bakımından Akdeniz’in kıyı kesimlerinde küçük bir yarımada şeklindedir. Kuzeyinde Toros Dağları uzanır. Alanya tarih boyunca, , Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorluklar için Akdeniz’de önemli bir kale vazifesi görmüştür.Selçuklu zamanında, I. Alaeddin Keykubad yönetimi altındaki bölge, jeopolitik bir önem kazanmıştır. Şehrin bugünkü sembollerinden Kızıl Kule, tersane ve Alanya Kalesi bu dönemde yapılmıştır. 

                                                  250px-Alanyafromcastle

Tarım

Seracılık ve narenciye üretimi bölgenin sıcak ikliminden dolayı son derece gelişmiş tekniklerle yapılmaktadır. Üretilen ürünlerin bir kısmı sadece Alanya’ya hastır. Bunların başında avokado ve muz gelir. Alanya muzunun boyutları yaklaşık ithal muzunkiyle aynıdır ve ithal muzdan daha tatlıdır.

200px-DSC04706

Turizm

Alanya, ülke turizminde önemli paya sahiptir. 1980’li yıllarda başlayan turizm atılımı sayesinde şehir, bugünkü halini almıştır. İlk başlarda apart otellerin yoğun olduğu ilçede, günümüzde 1.000 kişi kapasiteli tesislerden 3.500 kişi kapasiteli devasa tesislere kadar pek çok çeşit ve türde turistik tesis mevcuttur

imgres

Slogan

  • “Türk Rivierasının İncisi”
  • “Tatil Metropolü Alanya”
  • “Güneşin Gülümsediği Yer”
  • “Dünya turizm cenneti Alanya”
  • “Bir Alanyamız var.

images

 Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Alanya

 

 

 

Nazilli/Aydın

Nazilli, Ege Bölgesi’nde Aydın ilinin en büyük nüfusa sahip olan ilçesidir. Aydın-Denizli Karayolu (E-87 Karayolu), İzmir-Denizli demiryolu üzerinde, Efeler ilçesine 45 km, Denizli’ye 81 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Tarihçe 

Nazilli, Ege Bölgesinin en eski yerleşim merkezlerin­den birisidir. İlçe merkezinin ilk yerleşim yeri hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır. Ancak Karya bölgesinde kalan Menderes Vadisine Luviler’in yerleştiği bilinmektedir.

Bu bölgede ilk yerleşim merkezi Lidyalıların kurduğu antik Mas tavra kentidir. O dönemlerde bölgenin batısındaki İyonya kentlerinin ekonomik alanda gelişmesi ve kentin Ege ve Önasya ülkeleri arasındaki ticaret yolu (Hierapolis-Tripolis-Mas Tavra-Nysa-Tralleis-Magnesia-Efes) üzerinde bulun­ması Nazilli yöresinin önem kazanmasına ve gelişmesini sağladı. İlçedeki tren istasyonunun Türkiye’nin ilk demiryolu hattı olan İzmir-Aydın hattının üzerinde olması da ilçenin hızla nüfuslanmasını sağlamıştır. Ayrıca 1937 yılında Atatürk’ün açılışını yaptığı Nazilli Sümerbank Fabrikası Türkiye’nin ilk basma fabrikasıdır. Ancak bu fabrika 2002 yılında kapatılmış ve yerleşkesi Adnan Menderes Üniversitesi’ne devredilmiştir.nazilligentrr

Tarım

Arazi varlığı, coğrafi konumu, iklim koşulları, su kay­nakları ve toprak yapısının uygunluğu Nazilli’de tarım ürün­leri ve bitkiler açısından büyük bir çeşitlilik ve zenginlik gös­terir. Öyle ki özel iklim koşulları gerektiren çay ve bir­kaç tarım bitkisinin dışında Türkiye’de yetişen diğer bitkiler Na­zilli’de de üretilir. Nazillinin güneyinde bulunan ve Menderes Irmağı ile beslenen Nazilli Ovasında ağırlıklı olarak pamuk, yonca ve mısır üretilir. Aynı zamanda Nazilli dağ köyleri, kestane, incir ve zeytinin en iyisini yetiştirmekle meşhurdur.

Kültür

Kar Helvası olarak adlandırılan ilçeye bağlı Bozdoğan yerleşkesinin Madran Dağı’ndan getirilen kar ve şerbet ile yapılan özgün yaz içeceği diğer güney yörelerinin benzer içeceklerini andırır. Ayrıca, Nazilli Pidesi olarak adlandırılan kıymalı, kaşarlı, peynirli, yumurtalı, otlu, kuşbaşılı, karışık ve tahinli çeşitleri bulunan pide çeşitleri de yöreye özgüdür.

KAYNAK:

https://tr.wikipedia.org

 

Halkla İlişkilerin İşlevleri

                          HALKLA İLİŞKİLERİN İŞLEVLERİ
1. Kurumsal İletişim
Bugünün iş ortamında doğru iletişim stratejileri tasarlama, doğru yöntemler bulma ve
hayata geçirme kaygısı, halkla ilişkiler bölümlerinin üstlendiği rolü çok kritik bir konuma
taşımaktadır. Buna paralel olarak, iletişim uzmanları, strateji oluşturma ve karar verme
süreçlerinin giderek ayrılmaz bir parçası haline gelmekte ve iletişimcilerin
sorumlulukları yalnızca çalıştıkları kişi ya da kurumlar ve onların muhatap oldukları kitlelerle sınırlı kalmayıp, tüm topluma karşı da hızlı bir biçimde artmaktadır.
Kurum için kritik nokta, iletişim kanallarını etkin olarak yönetebilmektir. Bu nedenle
örgütçe, fonksiyonel birimler, pazar ve medya ile koordinasyonunun sağlanması; iletişim
planının hazırlanması, yönetilmesi ve takip edilmesi ve bunun sürekli bir sistem haline
getirilmesi esastır. Bu konudaki çalışmalarından birinde
Jefkıns örgütsel iletişimin temel amaçlarını şu şekilde sıralamaktadır;
1. Örgütün politika ve kararlarını yönetilenlere duyurmak,
2. Örgüt ile ilgili bilgileri çevreye duyurarak, örgüte olan güvenin artmasını sağlamak,
3. Örgütün yeni yönetim anlayışını anlatarak, bilgilendirme yoluyla destek sağlamak,
4. Örgütün birim ve bölümlerine bilgi verilerek, örgütsel bütünlük ve uyum sağlamak,
5. Ücret artışları, primler, burslar ve tatil olanakları gibi iş görenleri yakından ilgilendiren
konulara ilişkin bilgilerin verilerek, çalışanların güdülenmesini sağlamak,
6. Yönetimi ilgilendiren her türlü mevzuatı personele duyurarak, olası hataları önlemek,
7. Örgütsel tutumların yönlendirilmesi ve iş görenlerin yönetsel amaçlar doğrultusunda güdülenmesini sağlamak.
Belirtilen bu amaçların yanı sıra, örgüt içinde “bir sistem olarak iletişimin temel amacı” ; kopuk ve dağınık ilişkileri düzenlemek ve örgütsel amaçlarla bireysel
amaçlar arasında bilinçli bir dengenin kurulmasını sağlamaktır.
2. Kurumsal Kültür
Kavram olarak kültür; öğrenilen ve paylaşılan değerler, inançlar, davranış özellikleri ve
semboller toplamı olarak ifade edilmektedir. Kurumsal kültür ise, belirtilen bu değer, özellik ve
semboller topluluğunun kurumlardaki görüntüsüdür. Bu kavram kurumlarda; “rasyonel” ve
“görüntüsel” olmak üzere çeşitli araçlarla kendini göstermektedir.
Koçel’e göre; rasyonel araçlar; işletme amaç ve hedefleri, kullanılan teknoloji,
organizasyon yapısı, politika, planlama, kontrol, ödül, ceza ve terfi sistemleri, iletişim ve
raporlama sistemleridir. Görüntüsel araçlara örnek olarak; kullanılan dil, değer verilen davranış
kalıpları, sembol ve simgeler, estetik, fiziksel ortam ve düzenlemeler, organizasyon içi
merasimler, geçmiş başarılara dönük hikayeler, tecrübeler ile giyim-kuşam gösterilebilir.
Dünyanın en büyük iletişim ajanslarından BBDO’nun dünyaca ünlü genç CEO’su olan
Andrew Robertson, Türkiyeyi ziyaretinde yaptığı bir röportajda, BBDO’nun kurumsal kültürünü
oluşturan 10 altın kuraldan bahsetmektedir ki; bu kurallar sadece iletişim sektörü değil, her
sektörden örgütleri ilgilendiren özelliğe sahip bulunmaktadır. Robertson’a göre; kurumsal
kültürün 10 altın kuralı;
1. Yapılan işi severek ve diğerlerinden daha iyi yapmak,
2. Hizmet verilen kişilerce seviliyor olmak,
3. Kurumunu iyi temsil etmek,
4. Çevreye enerji veren bir özelliğe sahip olmak,
5. İşleri sürüncemede bırakmamak,
6. “Ben” değil “biz” diyebilmek,
7. Sorumluluklarının bilincinde olmak,
8. Kriz durumlarında hemen toparlanabilmek,
9. Sağlıklı bir şüphe içinde olmak,
10. İstediğini değil, doğru olanı yapmak.
3. Kurumsal Kimlik
Sözlük anlamı ile kimlik; “bir kimsenin, bir grubun üyesi olarak hissettiği
aidiyet, güven, bilinme ve önemden hareketle gruptaki diğer insanlarla ortak değerleri ve yaşam
biçimlerini paylaşması durumu”, kurumsal kimlik ise; “örgütün karakteri ve
değerler sistemi” olarak tanımlanmaktadır. Kurumsal kimlik, örgütün kendisiyle ilgili
düşünceleridir. Yani, örgütün kendisini nasıl gördüğü, iç paydaşlar tarafından nasıl algılandığını
ifade eder. Aynı zamanda, itibarı güçlendirmek amacıyla girişilen kurumsal iletişim faaliyetlerini
içermektedir.
Örgütlerin üç çeşit kimliğinden söz edilmektedir;
1. Örgütün ne olduğu (mevcut hali),
2. Örgütün ne olmak istediği (ideali),
3. Başkalarının örgütü nasıl gördüğü (dış görünüşü).
Kurumsal kimlik açısından yapılan araştırmalar, örgütün dış görünüşünü ifade eden;
başkalarının “özellikle çalışanların” örgütü nasıl gördüklerinin önemine vurgu yapmaktadır.
Örgütün hedeflerini gerçekleştirmek için; öncelikle çalışanların beklenti ve isteklerini dikkate
almak zorunda olduğu kabul edilmektedir.
Terrance Deal ve Allan Kennedy, kurumların çalışanlarının davranışlarına, hareketlerine,
tavırlarına ve beklentilerine işaret eden kurumsal değerleri vurgulayarak, başarılı şirketlerin bu
değerler üzerinde durduklarını belirtmektedir. Deal ve Kennedy’e göre;
örgütlerin çekirdeğini oluşturan bu değerler, örgütün temel özelliklerini yansıtmakta ve çoğu kez
örgütlerin sloganları ile bütünleşerek “örgütsel kimlik” olarak ortaya çıkmaktadırlar.

4. Kurumsal İmaj
Kurumsal imaj; paydaşların örgütü nasıl gördüğüdür. Başka bir deyişle, dış paydaşların
örgütle ilgili algılamalarıdır.
Çalışanlar, lider özellikleri, müşteri/ vatandaş memnuniyeti, satış sonrası hizmet,
reklamlar, endüstriyel ilişkiler ve fiziksel görünümün doğrudan etkilediği kurumsal imaj uzun vadeli başarı için en önemli faktör olarak kabul edilmektedir.
Güçlü bir kurum imajı yabancı kaynakların ve öz sermayenin artırılabilmesi için önemlidir.
İmajın, satışları ve fiyatları yükseltebilme gücü üzerinde de olumlu etkisi olduğu
düşünülmektedir. Sonuç olarak imaj ; kuruluş için önemli bir varlıktır ve
doğru yönetilmezse değerini kaybedecek bir yatırım olarak kabul edilmektedir. İmaj, kurumsal
itibarın oluşmasında önemli parametrelerden birisidir. Halkla ilişkiler; sosyal faaliyetler, topluma
yarar sağlayan projeler ve çeşitli iletişim kanalları ile kurumsal imajın oluşmasına katkıda
bulunur. Bu katkı ise, istikrarlı ve ilkeli yönetim politikaları ile birleşerek itibarın yapısını
şekillendirmektedir.
5. Kurumsal İtibar
Kadı beşegil tarafından yapılan açıklamaya göre; “kurumsal itibar,
bir örgütün yarattığı güvenin toplam pazar değeri içindeki katkı payıdır. Kurumun elle
tutulamayan değerlerinin karşılığıdır. Bu karşılığın bedelini hesaplayabilecek herhangi bir para
birimi henüz icat edilmemiştir”. Kurumların işleyişinde bu kadar hayati öneme sahip olan
“kurumsal itibar” çevreye duyarlılık, kalite bilinci, şeffaflık, müşteri memnuniyeti, ilkeli ve
tutarlı işletme politikaları gibi düşünce ve uygulamalarla yükselmektedir.
Kurumlarda başarılı ve etkin itibar yönetimi için;
1. Süreç içinde kurum için önem taşıyan zihinlerin hangileri olduğunu saptamak,
2. Kurumun rakipleri arasındaki mevcut görünürlük ve güvenilirliğini gerçekçi bir
şekilde teşhis etmek,
3. Konum oluşturmada şirketin kontrolü altındaki faktörlerin hangisinin
kullanılacağına karar vermek,
4. Kurumun farklılaşmış bir konuma ulaşıp ulaşmadığını, hedef pazar dilimleri
açısından iyi bir konuma ulaşıp ulaşmadığını ve hedef pazar dilimleri açısından
özellikle değer taşıyan konumlar olup olmadığını belirlemek,
5. Son olarak, hedef müşterilerin zihnine ve kalbine etki eden yolları belirlemek
üzere geniş iletişim taktiklerinden yararlanmak gerekmektedir.
Uygulamada imaj ve itibar yönetimi birbirine çok karıştırılan kavramlar olmasına
rağmen, Peltekoğlu; tüm iletilerin imaja etkisinden dolayı, imajın olumlu
ya da olumsuz olabileceğini, ancak bir kurumun itibarından söz edilmesi durumunda, sözcüğün
yüklendiği olumlu anlam nedeniyle herhangi bir olumsuzluğu çağrıştırmadığını kabul etmek
gerektiğini, belirtmektedir.

kaynak: Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Electronic Journal of Social Sciences. Doç.Dr. Selma KARATEPE

1 2 3 13