Kiğı-Bingöl

kigi

Kiğı, Bingöl ilinin bir ilçesidir. Yüzölçümü 438 km²’dir. Bu alan il yüzölçümünün yüzde 5,39’udur. Deniz seviyesinden yüksekliği 1700 metredir. İl merkezinden uzaklığı 75 kilometredir. Bölge tamamen engebelidir ve büyük bir bölümü ormanlarla kaplıdır.

İlçe merkezi dışında belediye bulunmamaktadır. 4 mahalle muhtarlığı, 28 köyü ve 72 mezrası mevcuttur.

b079a4afd53cce1655966e2d9070c89e_1322423966

Tarihçe

1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Çaldıran zaferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmış, değerli hizmetlerinden dolayı Bıyıklı Mehmet Paşa ya mükafat olarak verilmiştir. 1663 yılından itibaren Diyarbakır’a bağlı bir sancak iken, 1864 yılından itibaren Erzurum Vilayetine bağlanmıştır. 1926 da ilçe statüsünde Erzincan’a, Bingöl’ün il olmasıyla da 1936 da Bingöl’e bağlanmıştır.

Bucak, Burdur

Bucak, Burdur ilinin 44 km uzağındaki ilçesidir. Burdur-Antalya Karayolunun 44. kilometresinde bulunan Bucak, doğuda Sütçüler, güneyde Antalya, batıda ve kuzeyde Burdur, Çeltikçi ve Ağlasun ile çevrilidir.
                                                                                                                                                                            Tarihçe
Bucak, ilçe olarak 1926 yılında Burdur iline bağlanmış, aynı yıllarda belediye teşkilatı kurulmuştur. Bucak ilçesinin geçmişteki adı Oğuzhan dır. Fakat Cumhuriyet döneminde yapılan siyasi düzenlemeyle 30.05.1926 tarih ve 877 sayılı kanunla bugünkü adı olan Bucak’ı resmen almıştır.

images

İlçe, merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 5 belde, 32 köy ve 20 mahalleden oluşmaktadır.

Nüfus

Yıl Toplam Şehir Kır
1965[4] 34.068 10.094 23.974
1970[5] 40.001 12.293 27.708
1975[6] 42.781 15.090 27.691
1980[7] 45.693 18.852 26.841
1985[8] 48.472 20.507 27.965
1990[9] 54.427 27.407 27.020
2000[10] 57.950 28.833 29.117
2007[11] 58.837 35.621 23.216
2008[12] 59.902 35.843 24.059
2009[13] 59.800 36.370 23.430
2010[14] 61.173 37.667 23.506
2011[15] 61.429 38.453 22.976
2012[16] 63.437 40.903 22.534
2013[17] 64.188 42.108 22.080
2014[18] 64.763 43.282 21.481
2015[19] 64.783 43.826 20.957

Ekonomi

Nüfusun % 78’i çiftçidir. Küçük esnaf ve sanatkar ise nüfusun % 12’lik bölümünü oluşturmaktadır.

Bucak, Antalya’ya olan yakınlığı ve bölgeyi diğer illere bağlayan karayolu üzerindeki konumu ile büyük bir gelişme göstermiştir. Karayolu nedeniyle ilçede nakliyecilik ve buna bağlı olarak da oto tamirciliği gelişmiştir.

Küçük sanayinin, özellikle oto sanayinin, ileri düzeyde oluşu, oto parçası ticaretinin doğmasına da neden olmuştur. Yerli ve yabancı her türlü aracın yedek parçasını ilçede bulmak mümkündür.

İlçede üç binin üzerinde küçük sanayi esnafı bulunmakta olup, küçük sanayiciler motorlu araç tamiri, oto elektrikçiliği, motorsiklet tamirciliği, akücülük, lastikçilik ve ayar servisleri gibi dallarda çalışmalarını sürdürmektedir. İlçe merkezinde küçük sanayi yapıkooperatifinin yürüttüğü sanayi sitesi inşaatı bitmiştir.

indir (1)

Oto tamirciliğinin yaygın olmasının yanı sıra, yörenin orman zenginliği sonucu atelye işletmeciliği de gelişmiştir. İlçede torna-tesviye, karoser, boya, mobilya, ağaç ve demir doğrama ile kaporta atelyeleri mevcuttur. İlçe ormanlarından elde edilen keresteler bölge dışında aranan hammadde olmuş ve çok sayıda atölye tarafından üretilen keresteler bölge dışına gönderilmektedir.

İlçede günlük 6000 ton çimento kapasiteli çimento fabrikası (As Çimento), tuğla fabrikaları, saatte 30 ton kapasiteli yem fabrikası (faal değil), 2 adet plastik fabrikası (su hortumu, poşet, elektrik borusu, sera örtüsü), akü fabrikası, piston fabrikası, mermer fabrikaları ve çok sayıda mermer atölyesi, 2 adet portatif çelik iskele imalathanesi, 4 adet soğuk hava deposu bulunmaktadır ayrıca üretimine başlatılan inşaat yapıştırıcılığıda etkili olmaktadır (Fox)

İlçe sınırları içinde son yıllarda zengin mermer yatakları bulunmuş ve işletmeye açılmıştır. Mermercilik, Bucak sanayisinin lokomotifi olmuştur.

İlçedeki mermer fabrikalarında, dış kaplamada kullanılan traverten türü mermer üretilmektedir. Bu fabrikalar, Organize Sanayi Bölgesi olmaması nedeniyle, 1. ve 2. sınıf tarım arazileri üzerinde münferit bir şekilde kurulmakta, giderek yaygınlaşmaktadır.

İlçede Bucak-Antalya karayolunun üzerinde büyük bir hızla gelişen Organize Sanayi Bölgesi kurulmuştur.

İlçede iklimin ılıman oluşu ve arazinin elverişli olması her türlü ziraatin yapılmasına imkân vermektedir. Toplam 300.000 dekar tarım alanının 236.000 dekarında kuru, 64.000 dekarında da sulu tarım yapılmaktadır.

İlçe arazisinin dağlık kesiminde (Melli-Aksu Bölgesi) zeytin, incir, üzüm, şeftali, fıstık, susam, narenciye ve sebze yetişir. Ovalık arazide ise ağırlıklı olarak kültür bitkileri, hububat ve meyve yetiştirilir. Meyvecilik özellikle Karapınar, İncirdere, Kızılcaağaç köyleri ileKocaaliler ve Kızılkaya beldelerinde gelişmiş olup, Ortadoğu Ülkeleri’ne ihraç edilmektedir.

İlçede büyük yapraklı Virjinya tipi tütün yetiştirilmekte, işlenmesi için Adana’ya gönderilmektedir.

indir

Köy hayvancılık açısından da gelişmiştir. Süt ve besi sığırcılığı, keçi, koyun ve kümes hayvancılığı yapılmaktadır. İlçede 16.970 baş sığır, 24.500 baş koyun, 71.200 baş keçi ve 450.000 adet de tavuk bulunmaktadır.

İlçede 4 adet peynir mandırası ve birçok süt toplama merkezi kurulmuştur. Antalya ve İstanbul’daki bazı otellerin peynir ihtiyacını Bucak karşılamaktadır.

Karacaören Baraj Gölü’nde tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır. Sazan, levrek, kefal ve yayın balığı başlıca balık çeşitleridir.

Kargı Baraj Gölü’nde balıklandırma çalışmaları yapılmış olup, son yıllarda tarla/havuz balıkçılığı konusunda eğitici çalışmalar yapılmış, üreticiler konuya özendirilmiştir. İlçede iki tanesi Heybeli ve Kuşbaba’da olmak üzere 6 tesiste havuz balıkçılığı yapılmaktadır.Arıcılık, gezginci arıcılık şeklindedir. İlçede toplam 3.000 adet fenni kovan mevcuttur.

Altyapı

İlçe sınırları içinde bulunan Kızılsu ve Onaç Çayı üzerinde sel kapanları yapılarak araziye olan olumsuz etkileri önlenmiştir. İlçenin doğusunda Isparta’nın Eğirdir ilçesinden doğup Akdeniz’e dökülen Aksu Nehri; Çamlık beldesi ile Elsazı, Karacaören, Kızıllı ve Kargıköyleri sınırları içinde verimli bir ova oluşturmuştur. DSİ 13. Bölge Müdürlüğü’nce, bu akarsu üzerinde sulama, taşkından koruma ve elektrik üretme amaçlı Karacaören 1 ve Karacaören 2 baraj inşaatları bitirilmiş ve her iki barajda elektrik üretimine başlanmıştır. Ayrıca 2005 yılında sulama amaçlı Onaç 2 Barajı hizmete girmişmiştir.

Kültür ve eğitim

Burdur’un genelinde olduğu gibi okuma-yazma bilen nüfus oranı Bucak’ta da oldukça yüksektir (% 99). Ancak okuma-yazma bilen nüfus içinde yüksekokul mezunu sadece % 5’lik bir orana sahiptir. Son yıllarda üniversite mezunu sayısı hızla artmaktadır. İlkokul ve ortaokul mezunu nüfus oranı ise % 70’tir. Okuma-yazma bilen nüfusun % 12’si lise ve dengi okul mezunu, % 13’ü de okuma-yazma kursu bitirenlerden oluşmaktadır.

Ortaöğretim kurumları olarak Bucak ilçesinde; Bucak Anadolu lisesi, Bucak Şehit Ayfer Gök Anadolu Lisesi, Mehmet Cadıl Anadolu Lisesi, Adem Tolunay Fen Lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi, Akdeniz Mesleki ve Teknik Lisesi, Necati Topay Mesleki ve Teknik Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Meslek Lisesi bulunmaktadır. İlçede [[Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağlı Zeliha Tolunay Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksek Okulu,Emin Gülmez Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu ve Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulu ve Emin Gülmez Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Oğuzhan Kampüsü içerisinde bulunmaktadır. Diğer yüksek okullar ilçenin değişik bölümlerine dağılmıştır. Oğuzhan kampüsünde kredi yurtlar kurumuna bağlı 500 kişilik kız ve erkek öğrenci yurdu bulunmaktadır.

İlçede Çıraklık Eğitim Merkezi, Sanayi Sitesi Kooperatifinin Sosyal Tesisleri’nde faaliyet göstermekte olup, 24 dalda çırak, kalfa ve ustalık eğitimi vermektedir.

İlçe merkezinde 200 yataklı Devlet Hastanesi bulunmaktadır. İkisi ilçe merkezinde olmak üzere toplam 7 adet sağlık ocağı ve köylerde 18 adet sağlık evi mevcuttur.

Bucak’ta; Çamlık beldesinde Cremna, Ürkütlü beldesinde Comane, Kocaaliler beldesinde Milyas ve bir de Cotrula isimli pek çok antik şehir kalıntısı ile, İncirdere ve Susuz köylerinde tarihi han ve antik kent kalıntıları bulunmaktadır.

Spor

Bucak’ta sadece Bucak Belediyesi Oğuzhanspor vardır.Profesyonel lige yükselememiştir. 2009-2010 sezonunda Burdur’u BAL’da temsil etmiştir. Şu an yine BAL’da mücadele etmektedir

Kaynak:www.memleketim.com

 

Antalya

Söylentilere göre İ.Ö.2. yüzyılın ortalarında Bergama Kralı Attalos’un; bana bir yeryüzü cenneti bulun; buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Attaleia bugünün Antalya’sı Antik Pamfilya Psidya Likya Bölgelerinin kesiştiği Anadolu’nun en bereketli coğrafyasında kurulmuştur. Antalya tarihi boyunca hep kültürün sanatın mimarinin mitolojinin doruğudur. Çünkü doğasını oluşturan lacivert denizleri görkemli Torosları coşkun çağlayanları renk renk ağaçları çiçekleri ve böcekleri esin kaynağı olmuştur Antalyalı’ya.

Büyük Önder Atatürk 1930 yılının ilkbaharında ilk kez gördüğü Antalya’da lacivert denizlerin ardındaki dağların anlık renk renk değişimini izlerken boşuna;”Antalya hiç şüphesiz ki Dünyanın en güzel yeridir”; dememiştir tarihin değişmezliği içinde… 19. yüzyılda bir Avustralya’lı araştırmacının benzetmesiyle Antalya; Avrupalı yazarların çizdikleri hayal ürünü güzel manzaraların belki de hayal edilemeyecek kadar güzeli ve gerçeğidir. Bugün Antalya’yı; turizmin başkenti; kılan uzun ve zorlu bir serüvenin kaynağı işte bu gerçektir. Doğal güzellikler arasında yer alan Antalya palmiyelerle sıralanmış bulvarları uluslararası ödül sahibi marinası ile Türkiye’nin en önemli turizm merkezidir. Geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe oluşturan Kaleiçi’nde dar sokaklar ve eski ahşap evler tarihi şehir duvarlarına dayanır.

Bergama Kralı 2. Attalos tarafından İsa’dan önce ikinci yüzyılda kurulan ve antik çağlardaki adı olan Attaleia’yı da bu kralın adından alan Antalya tarih boyunca sürekli bir yerleşim bölgesi olmuştur. Osmanlı hakimiyetinden önce şehir sırası ile Roma Bizans ve Selçuk egemenliğinde kalmıştır. 13. yüzyılda Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat tarafından inşa edilmiş olan Yivli Minareli Cami Antalya’nın sembolü haline gelmiştir. Kaleiçi’nde yer alan aynı döneme ait Karatay Medresesi Selçuk taş işçiliğinin kent’deki en güzel örneğini sergiler. Şehrin en önemli iki camisi 16. yüzyıldan kalma Murat Paşa Camisi ve 18. yüzyıldan kalma Tekeli Mehmet Paşa Camisi’dir. Marinanın yanında 19. yüzyılda kesme taştan doğal bir pınarın üzerine dört sütun üzerinde inşa edilmiş olan İskele Camisi yer alır.

 

Gizem KIZILBOĞA

20141222014

Yozgat

Eğitim

İlde, yüksek lisans düzeyinde eğitim veren Bozok Üniversitesi vardır. Bunun yanı sıra ilde Fen lisesi, Yozgat Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Öğretmen lisesi, Turizm Otelcilik Meslek lisesi ve Anadolu lisesi bulunmaktadır.

Ekonomi

Yozgat kalkınmada birinci derecede öncelikli yöreler kapsamındadır. 1998 yılında çıkarılan 4325 sayılı kalkınmada öncelikli illerde istihdam yaratılması ve yatırımların teşvikine yönelik kanun ile Yozgat Sanayisi bir nebze de olsa canlılık kazanmış, Organize Sanayi Bölgesi (OSB) tahsis başvurularında doluluk yaşanmıştır. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizle birlikte OSB’de faaliyet gösteren firma sayısında ciddi bir düşüş yaşanmış, sonrasında çıkarılan 5084 sayılı kanun da 4325 sayılı kanun kadar etki oluşturamasa da yeni yatırımların oluşmasına sebep olmuştur.

Yozgat ilinde ağırlıklı üretim; gıda, konfeksiyon, metal işleme, tuğla ve hazır beton gibi üretim kollarıdır.

Tarım

İlin ekonomisi büyük oranda tarıma dayalıdır. Yer şekilleri %98,8 oranında tarıma imkan vermektedir. İlde, yarı kurak iklim şartlarından dolayı, kuru tarım yaygınlaşmış ve ürün çeşitleri azalmıştır. İlde yoğun olarak, tahıllar ve baklagiller yetiştirilmektedir. Bunların yanı sıra sulu tarım alanlarında şekerpancarı, ayçiçeği, patates ve soğan türü ürünler yetiştirilmektedir. Sulanabilir alanlar sınırlı olduğu için, il tarımında sebze üretiminin önemi azdır. İklimin sert oluşu ve depolama olanaklarının azlığından dolayı, meyve üretimi büyük boyutlarda değildir. Elma, armut, kayısı, vişne, üzüm, ayva, badem ve ceviz yetiştirilen başlıca meyvelerdir. Başıbüyüklü Köyü tarımda çok gelişmiş olup Yozgat nüfusunun yaz aylarında bütün sebze ihtiyacını karşılamaktadır

Hayvancılık

İl ekonomisinde tarımın yanı sıra hayvancılıkta önemli bir gelir kaynağıdır. Bozkırların geniş yer kaplaması küçükbaş hayvancılığın yaygınlaşmasına ortam hazırlamıştır. Hayvancılık genelde tarımsal faaliyetlerle bir arada yapılmakta olup, mera hayvancılığı biçimindedir. Son yıllarda hayvan soylarının ıslahı çalışmaları ve hayvansal ürünleri değerlendirmeye yönelik sanayi faaliyetleri ile hayvancılık alanında canlanma olmuş, modern işletmeler kurulmaya başlamıştır. İlde, küçükbaş hayvanlardan; akkaraman koyunu,kıl ve tiftik keçisi, büyükbaş havyanlardan sığır ve manda gibi cinsler beslenmektedir. Deri üretimi Yozgat’ın önemli gelir kaynaklarındandır. Son yıllarda kümes hayvancılığında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Küçük ölçekli tavuk çiftliklerinde, modern yöntemlerle üretim yapılmakta olup, özellikle 1995 yılından itibaren yumurta üretiminde belirgin artışlar olmuştur.

Ormancılık 

İl topraklarının %18,24’ünü kaplayan ormanlar Akdağmadeni, Aydıncık, Çandır, Çayıralan, Çekerek, Kadışehri ve Saraykent’te yoğunlaşmıştır. Boğazlıyan ve Yenifakılı ilçelerinde ise orman örtüsü neredeyse hiç yoktur. İlde ormanları işletmek ve korumak üzere toplam üç işletme müdürlüğü mevcuttur.

  • Yozgat Orman İşletme Müdürlüğü
    • Görev alanları: Merkez, Aydıncık, Çekerek, Kadışehri, Şefaatli, Sorgun ve Yerköy.
  • Akdağmadeni Orman İşletme Müdürlüğü
    • Görev alanları: Akdağmadeni ve Saraykent
  • Çayıralan Orman işletme Müdürlüğü
    • Görev alanları: Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Sarıkaya ve Yenifakılı ilçelerini kapsamaktadır.

Orman alanlarına bağlı olarak ormancılık yapılmaktadır.

Kültür ve turizm

Yozgat E 88 karayolu üzerinde bulunması ve özellikle Hattuşaş(Hitit Medeniyeti Başkenti)’ın yakın olması ve Hattuşaş ile Kapadokyayı birbirine bağlayan Atatürk yolunun il merkezinden geçmesi nedeniyle yabancıların uğrak yeridir. Bozok yaylası olarak da adlandırılan ve ilkçağlardan beri yerleşim yeri olan Yozgat, bozulmamış doğası,misafirperver sıcakkanlı insanları,çok güzel misafir anlayışları, sahip olduğu tabiat güzellikleri, mesire yerleri, yüksek ovaları, tarihi, kültürel, turistik değerleri ve kaplıcalarıyla gezilip görülmesi gereken en güzel illerimizden biridir.Türkiye’nin ilk Milli Parklarından olan çamlık Milli Parkı, Akdağ Ormanları, Şebekpınarı Mesire alanı, Kazankaya Vadisi, ve Gelingüllü barajı gibi yerler spor, dinlence ve piknik alanlarıdır.

 

 

Kaynak : https://tr.wikipedia.org

Memleketim Afyonkarahisar

Afyonkarahisar

Afyonkarahisar-Uçak-Bileti-01-513x308

Afyonkarahisar, Türkiye’nin Ege Bölgesi’nde İç Batı Anadolu Bölümü’nde yer alan bir ildir. 2014 yılı verilerine göre ilde; merkez ilçe ile beraber 18 ilçe, 41 belde ve 412 köy vardır.
Bilindiği kadarıyla ilk olarak Hitit egemenliğinde olan Afyonkarahisar toprakları, sonra sırası ile Frigya ve Lidya egemenliğine geçti. Daha sonra MÖ 6. yüzyılda Pers egemenliğine giren Afyonkarahisar’ı Büyük İskender fethetti. Onun ölümünden sonra Selevkos ve Bergama Krallıkları’nın egemenliğine giren topraklar, daha sonra Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’yu fethiyle Sultan I. Mesut’un emri ile Akronium Kalesi’nin eteklerine Karaşar Türkleri yerleşmiş ve daha sonra kaleye Karahisar adı verilmiştir. Karahisar ve yöresi, Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali’nin “Sahip” unvanı nedeniyle “Karahisar-ı Sahip” olarak anılmıştır. Karahisar-ı Sahip “Vezirin Karahisarı” anlamına gelmektedir. Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın fethiyle ilk kez Türk egemenliğine giren topraklar, I. Haçlı Seferi sırasındaki Hristiyan egemenliğinden sonra Alaaddin Keykubat tarafından yeniden Türk yönetimine alındı. 12. yüzyılda Germiyanoğullları’nın egemenliğinde olan bölge, sonra Osmanlı İmparatorluğu yönetimine girdi.

Afyon’da Batı Anadolu ağzı kullanılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 ilinden biri olan Afyonkarahisar ili, Anadolu yarımadasının batıya yakın ortasında ve Ege Bölgesi’nin iç kesiminde yer alır. İç Anadolu yaylasının Ege kıyılarına açılan bir eşiği, bir geçidi durumundadır. Çevresinde Eskişehir, Konya, Isparta, Denizli, Uşak ve Kütahya illeri bulunur. Kuzey doğudan güney batıya uzandıkça alçalan ovaları ile hem Orta Anadolu’dan ve hem de Ege Bölgesi’nden sayılır.fyonkarahisar ilinin 2014 yılı TÜİK verilerine göre toplam nüfusu 706.371’dir. Bu nüfusun 350.370’i erkek, 356.001′ i kadındır. Aynı tarih verilerine göre Afyonkarahisar’ın genç bir şehir olduğu anlaşılmaktadır. Nüfusun % 39,6’sını (279.947) 25 yaş altı nüfus oluşturma

Termal Turizm

kaplica_2
Afyonkarahisar, Türkiye’de kaplıca ve ılıca yönünden sayılı iller arasındadır. Bu sebeple son yıllarda fertler ve şirketler ve kooperatifler termal turizme yönelik yatırımlara yönelmişlerdir. Yapılan ve yapılacak olan bu yatırımların sonunda Afyonkarahisar turizmde hak ettiği yerini alacaktır. Kaplıcaları, zengin Tabiat yapısı, tarihî eserleri, alternatif turizm çeşitliliği, kültür ve inanç turizmi festival ve şenlikler gibi çeşitli turizm değerlerine sahip olan Afyonkarahisar, Anadolu’nun batı yakasında bir kavşak noktası olup, doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan tabiî bir kapı konumundadır. Bu yüzden turizm potansiyeli yönüyle ülkemizin sayılı illeri arasındadır.

KAYNAK:www.memleketim.com

KAYSERİ

Kayseri, Türkiye‘nin bir ili ve en kalabalık 15. şehridir. 2014 yılı itibarı ile 1.322.376 nüfusa sahiptir. Akkışla, Bünyan, Develi, Hacılar, İncesu, Kocasinan, Melikgazi, Pınarbaşı, Sarıoğlan, Sarız, Tomarza, Yahyalı, Talas, Özvatan, Felahiye ve Yeşilhisar olmak üzere 16 ilçeden oluşmaktadır. Ankara ve Konya‘dan sonra İç Anadolu’nun üçüncü büyük kenti ve sanayi merkezidir. ’nin Orta Kızılırmak Bölümünde, Erciyes Dağı’nın eteklerinde modern bir il. Kuzey ve kuzeybatıda Yozgat, kuzey ve kuzeydoğuda Sivas, doğuda Kahramanmaraş, güneyde Adana, güneybatıda Niğde, batıda ise Nevşehir illeriyle çevrilidir. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Kayseri (eski Mazaka, Kaisareia), klasik çağlarda Kapadokya adı verilen bölgededir. Kızılırmak‘ın güneyinde bulunan bu bölge, Tuz Gölü’nden Fırat nehrine kadar uzanır. İpek Yolu buradan geçer. Bu nedenle her çağda tüm ulusların ilgisini çekmiş ve pek çok uygarlığın beşiği olmuştur. Kayseri, MÖ 4000 ile MS 2000 olmak üzere 6000 yıllık bir tarihe sahiptir. MÖ 2000 yıllarında Anadolu’ya gelen Hititler, Kayseri’ye 22 km uzaklıkta bulunan Kültepe (Kaniş) şehrini kurmuşlardır. Kül tepe, Kayseri ovasının en büyük şehri ve Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir. Kültepe’nin hemen yanında yer alan Karum’da (Pazarşehir) yapılan kazılarda bu döneme ait çivi yazısı ile çeşitli yazılı tabletler bulunmuş ve bu tabletlerden Asurlu tüccarlarla Hititli yerliler arasındaki ticari ilişkilere ait bilgiler elde edilmiştir. Kültepe, MÖ 4000 yılından Roma devri sonuna kadar devamlı olarak yerleşme görmüştür.

MEMLEKETİM-GİRESUN

Giresun, Doğu Karadeniz Bölgesinin sahil şeridinde, mavi ile yeşilin buluştuğu yerde bir yarım ada üzerinde kurulmuştur. Karadenizin tek adası olan Giresun Adası(Aretias) adeta kentin simgesi durumuna gelmiştir. Şehrin adı, eski adı olan “Kerasus” kelimesinden gelmektedir. Bu ismin kaynağında iki rivayet vardır. Birincisi yetişen bol miktardaki kirazdan geldiği, ikincisi de şehrin üzerine kurulu olduğu yarımadanın denize doğru bir boynuz gibi uzanmasındandır. Eski yunanca’da “boynoz” Kerastan anlamında idi.

Şehrin kimler tarafından nerede kurulduğu hala tartışmalıdır.  Şehir hakkında Roma ve Bizans ve Rum Pontus imparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler olmasada, Romalı idareci  Arrien Farnakia’nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinop’lular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Böylece araştırmacıların M.Ö. 183’te Sinop’u alan Pontus Kralı Farbakies’in Giresunun bu günkü bulunduğu yarımada da  Farnakia adlı yeni bir kale  inşa ettirdiğini, sonraları buraya Kerasus adını verdiğini ileri sürmelerine sebep olmuştur.

Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, bu bölgede M.Ö. 2000’li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğunu anlamışlardır. M.Ö. 7. yüzyılda Kimmerler ve Sakaların (İskitker) Karadenize göç etmesiyle Oğuzlar da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Hallaç’ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur

M.Ö. 7. Yüzyılın ilk yarısında Saka baskısı sonucu Kimmerler, Kafkaslar’ı Geçerek Anadolu’ya gelip Şebinkarahisar’ın Bozbayır, Akkaya, Güneytepesi, Dışkaya civarındaki mağraların bulunduğu bölgeye yerleştiği sanılmaktadır. Giresun’un batı yakasındaki “Çıtlakkale” mahallesi adının Deliorman ve Selanik civarından gelen Türk topluluğu Çıtlaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçe ve kültür unsurlarından anlaşılmaktadır.

Karadeniz bölgesinde bir çok koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin kurucularıdır. Persler, Anadolu’ yu ele geçirdikten sonra, bölgeyi merkeze bağlı satraplıklara  ( Eyalet) bölmüşlerdir. Giresun Doğu Karadeniz eyaleti içinde kalmıştır.

Giresun, bir süre Kapadokya Krallığı (M.Ö. 332-323) ile Makedonyalıların (M.Ö. 301) hakimiyetinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu bu bölgede egemen olan Pontusluların hakimiyetine son vermiş ve Farnakeia’yı kendi sınırlarıiçersine katmıştır. Romalı yazarlardan Ammianus Marcel’e göre Romalı komutan Lucullus bölgeye geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görerek, kiraz fidanlarını Romaya götürmüş. Bu bilgiye dayanılarak kirazın dünyaya Giresun’dan yayıldığı söylenmektedir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan soyunun gitdikçe zayıflaması ile bölgedeki başka soydan gelen insanları asimile etmeye çalışmıştır. Bu yüzden Doğu Karadeniz bölgesindeki ormaları kesip burdaki kabileleri ithat altına almaya çalışmışlar ve bölgeye bir miktar Hırıstıyan Bulgar Türk’ü bölgeye getirmiştir. 705 yılında ilk kez Müslüman Arap  orduları bölgeye gelerek İslamiyeti tanıtmaya başlamışlardır.

1204 yılında Haçlıların İstanbul’u ele geçirmeleri sonucu, Bizans İmparatoru Komnenos’un çocukları Trabzo’u alıp burada Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuşlardır. Giresun’da bu devletin sınırları içinde kalmıştır. 1244′ de Trabzon Rum Devleti Moğolların egemenliği altına girerek, Türklerin bir eyaleti olmuştur.

Bölgenin Moğollar hakimiyetine girmesindan sonra, Oğuzların boylarından biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illerine yerleşmeye başlamışlardır. Giresun’un Türkleşmesi Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde dada artmıştır. 1297’de Ünye  yöresini ele geçiren Çepniler, Trabzon’a kadar akınlar düzenlemişlerdir. Bu akınlar sırasında Giresun kalesinin zapdedildiği sanılmaktadır.Tarihçi Panaretos’un yıllığına göre 1301’de İmparator II.Alezios, Kerasus’a gelip “Koustougans” adlı Türkmen beyini yenilgiye uğratmış ve kalenin surlarını yeniden yaptırmış. Bahsedilen bu Türkmen beyinin Küçük Ağa veya Küçdoğan olduğu belirtilmektedir.

Çepni Türklerinin Beyi olan Hacı Emir Bey’in Oğlu Emir Süleyman Bey 1397’de Giresun’u feth ederek bölgenin tamamen Türkleşmesini sağlamıştır.

1402’de Timur’un egemenliğine giren bölge, 1405’te tekrar eski konumuna kavuşmuştur. 1453’te Fatih Sultan Mehmet Giresun’u vergiye bağlamış fakat vergisini ödemediği için 1456’da şehri kuşatsada, Giresun ödemesi gereken vergiyi artırarak Osmanlıdan kurtulmuştur. 1461 Yılında Fatih Sultan Mehmet Han’ın Trabzon Rum İmparatorluğunu feth etmesiyle Şehir teslim olmuş.

Yavuz Sultan Selim’in, Giresun’un Türk-İslam şehri haline gelmesinde çok önemli rolü olmuştur. Osmanlı idaresi altında Şehir bir liman kenti olarak gelişmiş faket bu dönemde zaman zaman ayaklanma ve eşkiyalık hareketleri baş göstermiştir. 1586 ve 1587 yıllarında şehirde muhafız olarak bulunan yeniçerililer bağzı karışıklıklar çıkartmıştır. Bazı kaynaklarda ise 1634 yılında , Kazakların Şehir ve yöresini yağmaladığını yazmaktadır. 1756’da Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey 12.000 kişilik bir kuvvetle şehri basıp yağmalamıştır. XIX. Yüzyılda  Tuzcuoğulları isyanı bölgeyi etkilemiş, bunlara katılan Laçinoğulları 1816’da Giresun’a tam olarak hakim olmuştur. II. Mahmud’un gönderdiği iki fıkateyn ile bir korvet şehrin önlerine gelerek yeniden kontrolü sağlamıştır.

Giresun osmanlı idaresinde kaza merkezi idi. 1486’da Trabzon Sancağına bağlı Zeamet-i Kürtün adlı idari bölgenin merkezidir. 1515’te Kürtün kazasına bağlı Çepni vilayetinin merkezi durumunda iken XVI. yüzyılın sonlarında Giresun kazası olmuştur. Tanzimat döneminde Trabzon’a bağlanmış ve 1847’de Trabzon Merkez livasına tabi olmuştur. 1855’de Ordu livasına, 1856’da yeniden Trabzon livasına, 1857’de tekrar Ordu livasına bağlanmıştır. 1866 tarihli Devlet salnamesinde Trabzon sancağının kazası olmuştur. 1875’ten 1878’e kadar Karahisar-Şarki Sancağına bağlanmış ve 1879’da tekrar Trabzon Sancağına bağlanmıştır. 1923 yılında ise il olmuştur.

Evliya Çelebi’nin Seyhatnamesinde Giresun

Millî Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet Döneminde Giresun tarihi incelendiğinde, I.Dünya Savaşı’ndan önce bölgenin etnik yapısına bakıldığında, nüfusun yarısının Türk, Diğer yarısına yakın bir kısmının Rum ve geri kalanın da Rum olduğu görülmektedir.

Bu tarihlerde Giresun’da yaşayan Türkler hayvancılıkla uğraşmakta ve fakir bir hayat sürdürürken, Şehrin her türlü ticaretine hakim olan Rumlar ise zengin bir hayat sürdürmaktedir. Rumların en büyük hayelleri, bu bölgede Pontus Rum Devletini yeniden kurmak ve Türkleri bölgeden kovmak veya imha etmekti. Trablusgarp ve I.Balkan savaşlarında Türklerin bağlup olmaları Rumların bu fikirlerini dahada kamçılayarak onları şımartmıştır.

I.Dünya Savaşında Ruslar karşısında Bayburt Hattı’nda savaşan 37.Fırkanın emrinde Giresunlulardan oluşan bir de gönüllü birlik vardı. Başında Gazi (Topal) Osman Ağanın bulunduğu bu birlik, düşman kuvvetleri karşısında çetin savaşlar vermiş ve Harşit Çayına kadar çekilmiştir. Burda sayısını artırarak Rusları durdurmuştur.14 Şubat 1918 günü Türk birliği, Rus oadusunu Kanlıdere mevkinde yenerek Giresun’un işgalini önlemiştir. Bu başarıdan sonra Giresun’lu gençler, Batum’a giderek Doğu Karadenizin Rus işgalinden temizlenmesine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Devleti savaşı kaybettiğinden, 30 ekim 1918’de Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalamak mecburietinde kalmıştır.

Bu ateşkesden yararlanmak isteyen Ermeniler doğuda Ermenistan, Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da Rum Pontus devletini kurma çalışmalarına başlamışlardır. Rum çeteleri Atina ve Patrikhanenin talimatları ile Türk köylerini basmış ve halkın bir kısmını katletmiştir.

I.Dünya Savaşı esnasında Osmanlı Hükümeti; çeteler kurarak düşmanla işbirliği yapan bir kısım Rum ve Ermeni’yi zorla göçe tabi tutmuştur. Bu kanunu yürütenler hakında idam fermanları yazılmaya başlanmıştı. Giresun’daki Runlar da büyük devletlere başvurarak Giresun gönüllülerinin lideri Osman ağanın idamını talep etmişler. Bunun üzerine Osman ağa  bir gurup adamıyla  dağa çıkarak, Türk köylerini Rum baskılarından korumuştur.

15 Mayıs 1919’de Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri Rumları çok sevindirdi ve Türklere karşı taşkınlıklarda bulundular. Bunun üzerine Giresun’lular 17 Mayıs 1919’da Büyük bir miting düzenleyerek, tepkilerini dile getirdiler. Bu yıllarda Anadolu galip devletler tarafından paylaşılırken, Giresun’da Belediye reisliği yapmış olan Kaptan Yorgi Paşa’nın oğlu Konstantin Konstantinites başkanlığındaki bir heyet, İngiliz Başbakanı Lord Corç’a baş vurarak, Hopa’dan Yeşil Irmak boylarına kadar bir Pontus Devleti kurulmasını istemişler.

Bu haber üzerine şehrin ileri gelenleri Trabzon’da toplanarak, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti bir şubesinin Giresun’da açılmasına karar vermişlerdir. İlk yönetim kurulu Dizdarzâde Eşref Bey’in başkanlığında öğretmen Niyazi Tayyip, Doktor Ali Naci, Ethem Nazif ve İbrahim Hamdi’den oluşmuştur. Bu Cemiyetten Doktor Ali Naci ve İbrahim Hamdi beyler Erzurum Kongresi’ne katılmışlardır.

23 nisan 1920’de meclisin açılması ve Milli hükümetin kurulması ile, Giresun askerlik şubesi başkanı Hüseyin Avni Alparslan Bey, bu hükümeti tanımış ve Ankara ile ilişkiler kurarak, 1000 kişilik bir tabur teşkil edilir. Bu tabur Kars’da Kazım Karabekir Paşa’ nın  emrine gönderilmiştir.

Osman Ağa, Rusya’dan yiyecek karşılığında silah teğmin edip, bu silahların bir kısmını Ankara’ya göndermiş, diğer bir kısmını ise yeni toplanan erata dağıttırmıştır.

Atatürk, Giresun gönüllülerinin muhafızlığını yapması için Osman Ağa’dan bir manga asker ister. Bunun üzerine 250 kişilik bir birlik oluşturulmuştur. Bu birliğin adına ise “Giresun Gönüllü Müfrezesi” denmiştir.

Atatürk, Osman Ağa’ya Giresun’da bir alay kurmasını emrini vermiştir. Bunun üzerine kurulan 47. Alay’ı, Koçgiri isyanının bastırmada kullanılmıştır. daha sonra kurulan 42. Alay’ın komutanlığına Hüseyin Avni Bey getirilmiş ve Samsun’daki Pontusçu Rumların üzerine gönderilmiştir. Görevlerini başarı ile tamamlayan iki alay Samsun’da birleşerek Sakarya cephesine sevk edilmiştir. Sakarya Savaşında, Hüseyin Avni Bey de dahil olmak üzere, 42. Alay’ın büyük bir kısmı şehit olmuştur. 47. Alay ise savaşın sonuna kadar çarpışmış, zaferi kutladıktan sonra Ankara’ya dönmüşlerdir.

Gönüllü asker, Giresun Uşakları Atatürk’ün, Ankara’da ve Anadolu seyahatlerinde muhafızlığını yapmıştır.

 

MEMLEKETİM-ADANA

Adana, Türkiye‘nin bir ili ve en kalabalık altıncı şehri. 2015 yılı verilerine göre, 2.183.167 nüfusa sahiptir. Şehir merkezi,Akdeniz‘den 30 km içeride Seyhan Nehri‘nin üzerinde bulunmaktadır. Akdeniz sahil şeridinde ise Karataş ve Yumurtalık (Ayas) ismi ile iki adet sahil ilçesi bulunmaktadır. Yine Akdeniz üzerinde bulunan Ceyhan ilçesinde ise ticari amaçlı liman bulunmaktadır.

Doğudan batıya 100 kilometre boyunca uzanan Adana-Mersin Büyükşehir Bölgesi, 3,45 milyon nüfusa sahiptir. Türkiye’deki altıncı büyük metropolitan alan olup ülkenin önde gelen bir ticaret ve kültür merkezidir.

Maden zengini 4. bölge olan Adana; kromdemirmanganezkurşun ve çinko yatakları açısından önem taşımaktadır.

Adana’nın merkezi; Mersin, Adana, Osmaniye ve Hatay illerini kapsayan coğrafi, ekonomik ve kültürel bir bölge olan Çukurova‘nın merkezinde bulunur. Yaklaşık 5,62 milyon insana ev sahipliği yapan bölgenin büyük bir bölümü, tarıma oldukça elverişli, geniş ve düz bir arazidir.

Birçok kaynağa göre Adana ismi Hitit İmparatorluğu egemenliğindeki Kizzuvatna krallığının Adanya URU adlı şehrinin isminden türemiştir. Başka iddialar ise ismin; Mısır‘dan gelip Yunan şehri Argos‘a yerleşen mitolojik Yunan kabilesi Danaoi ya da efsanevi karakter Danaus‘la ilgili olduğu şeklindedir. Danaja adındaki bir ülkeyle bağlantılı olan erken Mısır metinleri Thutmosis II (MÖ 1437) ve Amenophis III (MÖ 1390-1352)’dan kalan yazıtlardır. Miken Uygarlığı‘nın çöküşünden (MÖ 1200) sonra Ege‘deki bazı mültecilerKilikya sahillerine gitmişlerdir. Dananayim ya da Danuna sakinleri; Ramesses III hükümdarlığı sırasında MÖ 1191 yılında Mısır’a saldıran bir grup denizci olarak tanımlanır. Denyen ise Adana şehrinin sakinleri olarak bilinir. Ayrıca söz konusu ismin PIE dilinde da-nu (nehir) Dana-na-vo (nehir kenarında yaşayan insanlar) (İskitli göçmenler) ve Rigveda (Danavas)’da yaşayan iblisler ile bir bağlantısı olması mümkündür.

Homeros‘un İlyada‘sında şehir Adana olarak anılır. Helenistik dönemde Kilikya’daki Antiohya ya da Antiochia ad Sarum Sarus üzerindeki Antiohya”) olarak da bilinirdi. The Helsinki Atlas editörleri Adana’yı geçici olarak Quwê olarak tanımlamışlardır (çünkü çivi yazısı kitabelerinde o şekilde belirtilmiştir). İsim bazı kaynaklarda aynı zamanda Coa olarak da gösterilir ve Kitab-ı Mukaddes‘te belirtilen Kral Süleyman‘ın atlarını temin ettiği yer olduğu yönünde yaklaşımlar bulunmaktadır. Şehrin Ermenice ismi Ատանա Atana ya da Ադանա Adana ‘dır.

Bir antik Grek-Roman efsanesi‘ne göre Adana ismi kökenini; Seyhan Nehri (Sarus) yakınlarında bir yere gelip Adana’yı kuran Uranus‘un iki oğlu Adanus ve Sarus’tan almaktadır. Şehrin ismine ilişkin daha eski bir efsaneye göre ise AkadSümerBabilAsur ve Hitit mitolojileri tarafından ormanın yakınlarında yaşadığına inanılan ve Tesup veya Ishkur olarak da bilinen gök gürültüsü tanrısı Adad‘ın ismi bu bölgeye verilmiştir. Bu savı kanıtlayan Hititlilerin isimleri ve el yazmaları o bölgede bulunmuştur. Bu teori Gökgürültüsü Tanrısı’nın çok fazla yağmur getirmesi ve bu yağmurun bölgeye büyük bir bolluk sağlamasından beridir devam eder. Bu tanrı yörenin sakinleri tarafından sevilir ve saygı duyulurdu. Onun şerefine, söz konusu bölge “Uru Adaniyya;” diğer bir deyişle “Adana Bölgesi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Ali Cevad’ın ‘Memalik-i Osmaniye Coğrafya Lügatı’na göre ise Adana’da yaşayan İslamlar, Adana ismini, Harun Reşid’in vali nasb ettiği Ebu Süleym Ezeni’ye nisbet etmektedir. Aynı kitaptaki bilgilere göre yerleşik Rumlar, Adanus Sarus adlı iki kardeşin adını öne çıkarırlar.

Elazığ

Elâzığ (Türkçe telaffuz: [elɒzə.]; eski adları ile: Harput, Mamüret’ül Aziz, El-Aziz, El-Azık), Türkiye Cumhuriyeti‘nin Doğu Anadolu Bölgesi‘nde Yukarı Fırat Havzasında bulunan, on bir ilçeden oluşan il. Konumu itibariyle; ili doğudan Bingöl, kuzeydenKeban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya illerinin arazileri çevrelemektedir. İlin sınırları 8.327 km2‘si kara, 826 km2‘si baraj ve doğal göl olmak üzere toplam 9153 km2 ‘lik alanı kapsamaktadır. İl, merkez ilçe ile birlikte 11 ilçe, 537 köy ve 709 mezra yerleşkesinden oluşmaktadır. Nüfus bakımından Doğu Anadolu‘nun Erzurum ve Malatya illerinden sonra en büyük 3. ilidir. Halk arasında Elâzığlı olanlara, Elâzığ Ağzı‘nda kardeş ve ağabey anlamlarına gelen gakgoş hitabı kullanılır. İlin tarihi M.Ö. 20. yüzyıla dayanır. Tarihte Anadolu‘yu Mezopotamya‘ya bağlayan kervan yollarının geçiş güzergahı içinde önemli yerleşim yeri olmuş, bir çok kültüre ev sahipliği yapmıştır.[5] Müslüman,Rum, Ermeni ve Süryani halklarının uzun yıllar birlikte yaşadığı bu bölgede günümüzde halâ farklı kültür ve medeniyetlerin kalıntıları görülmektedir. İlin ismi 1937 yılında Atatürk‘ün şehre yaptığı ziyaretinde sunduğu teklif ile Azık ili manasına gelen El-Azık olarak değiştirilmiş, Türkçe uyumu ve söyleyiş kolaylığı nedeniyle Elâzığ halini almıştır.

Tarihçe

Harput’un eski bir resmi.

Elâzığ, eski Harput ‘un devamı niteliğindedir.Bu nedenle Elâzığ tarihi Harput tarihi ile birlikte ele alınmaktadır. Harput,Anadolu‘yu Mezopotamya‘ya bağlayan kervan yollarının geçiş güzergahı içinde yer almış, bir çok kültüre ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Harput’un, bilinen en eski sakinleri M.Ö. 2000’li yıllarda Doğu Anadolu‘ya yerleşmiş Hurriler‘dir. Hurriler’in ardından Hitit hakimiyetine girmiş, çok sürmeden M.Ö. 9.yy itibariyle Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular hüküm sürmüştür. Harput, 1085 yılında Türklerin eline geçmiş, daha sonra İlhanlılarDulkadiroğullarıAkkoyunlular veSafeviler hükmetmiştir. 1516 yılında gerçekleşmiş olan Çaldıran Muharabesi sonrasında Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir. Sonralarında Harput’taki yaşamın, şimdiki Elâzığ Merkez İlçesi’nin bulunduğu ovaya 19. yy ortalarında taşınması ve çevre ilçelerin bağlanması ile birlikte bugünkü Merkez İlçe ve 9 ilçeyi kapsayan Elazığ ili sınırları oluşmuştur. Esas gelişimini Cumhuriyet yıllarının başında göstermeye başlamıştır.[4][7] Sultan Abdulaziz’in tahta çıkmasıyla, Ahmed İzzet Paşa devrinde tayin edilen vali teklifiyle 1867 yılında şehre Mamurat’ül-Aziz adı verilmiş, Halk arasında telafuz zorluğu nedeniyle kısaca Elaziz olarak söylenmiştir.[6] 1937 yılında Atatürk’ün ziyaretinde teklifi ile azık ili manasına gelen El-azık adı verilmiş daha sonra Elazığ halini almıştır.

İlk Çağ Dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]

Hazar Gölü Kıyısı (19. yy sonları – 20. yy başları)

Elâzığ bölgesinin ilk yazılı tarihi Hitit tabletlerindeki bilgilerle aydınlatılmıştır. Yazılı bilgilerde elde edilen bulgulara göre yöre İşuva adıyla anılmaktaydı.  Arkeolojik kazılarla birlikte bölgedeki Hitit varlığı teyit edilmiştir. M.Ö. 12. ve 7. yüzyıllar arasında bölgeye kökenleri Hurriler‘e dayanan Urartu Devleti hakim olmuştur.  Yazılı belgeler haricinde Harput Kalesi, Altınova Norşuntepe’de ortaya çıkarılan Urartu yerleşkesi, Palu Kalesi ve İzoli çivi yazılı kitabelerine ait bulgular ile Urartu hakimiyetindeki dönemi aydınlatılmıştır. M.Ö. 7. yy. ile birlikte Asur ve İskit Akınları ile Urartu Devleti zayıflamış, Harput ve bölgesi Med egemenliği altına girmiştir. Kısa süren Med hakimiyeti ardından Pers hakimiyetine girmiş, M.Ö. 4. yy dönemindePers İmparatorluğunun tarihe karışmasının ardından Elâzığ yöresi Sofen Krallığı olarak adlandırılmıştır. Sonrasında Romalılarhakimiyetinde kalan Elâzığ bölgesi, M.S. 6. yüzyıla kadar sık sık Bizans ile Sasani hakimiyetinde el değiştirmiştir.

Bizans Dönemi ve Türklerin Hakimiyetine Geçişi

Eski Elâzığ yerleşkesi (19. yy sonları – 20. yy başları)

Elâzığ bölgesi 7. yy’dan itibaren ikinci Bizans hakimiyetine kadar BizansArap mücadelelerine sahne olmuş ve 10. yy. itibariyle tam anlamıyla Bizans hakimiyetine girmiştir. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile birlikte Elâzığ bölgesi deTürklerin hakimiyeti altına girmiş; 1085 yılında Çubuk Bey önderliğinde Çubukoğulları Beyliği kurulmuştur. Yine Beylik’in hakimiyeti uzun sürmeyerek, bölge 1110 yılında Belek Gazi önderliğinde Artuklular‘ın eline geçmiştir. Belek Gazi‘nin ardından hükümdarlık önce Davud, sonra Davud’un kardeşi İmadeddin Ebu Bekir’in eline geçerek burada Harput Artukluları diye adlandırılan bağımsız bir beylik kurmuştur.  1234 yılında bu beyliğe son veren Anadolu Selçukluları‘nın hakimiyetini sonraki dönemlerde sırasıyla Dulkadiroğulları, Kadı Burhaneddin, Timur ve Akkoyunlu egemenlikleri izledi. 16. yy. başlarında bir süreSafevi hakimiyetinde kalan topraklar 1514 yılında Osmanlı egemenliğine girdi.

Cumhuriyet Dönemi ve Yakın Tarih

Elâzığ, gelişme ve büyümeye Cumhuriyet yıllarının başında başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Harput’tan şimdiki Elâzığ ilçesi ve şehir merkezi olan Uluova’ya yeni yerleşkeler kurulmuş, çeşitli bölgelerinde düz arazide tarım yapılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yaşanan olaylar ve 1925 yılındaki Şeyh Said tarafından Ergani ilçesine bağlı Eğil bucağında başlayan isyan, Elâzığ’a da sıçramış; bölgede 1 ay süreyle sıkıyönetim ilan edilmiştir. Atatürk 1937 yılında şehre bir ziyarette bulunmuş ve sunduğu teklif ile şehre azık (bolluk) ili manasına gelen El-Azık adı verilmiş daha sonralarında günümüzdeki haliyle Elazığ ismini almıştır. Cumhuriyet tarihinde çeşitli dönemlerde şehirde şeker ve çimento fabrikaları açılmış; bunların yanı sıra çeşitli maden ve mermer fabrikaları ile halkın bir bölümüne istihdam ve ekonomisine katkı sağlamıştır. Şehirde Cumhuriyet döneminin en önemli olaylarından biri de 2010 yılında yaşanan büyük Elâzığ depremidir. Depremde 41 kişi ölmüş yüzlerce kişi yaralanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre; saat 04.32’deki ilk depremin ardından bölgede büyüklükleri 5.5 ile 3.0 arasında değişen 84 sarsıntı, büyüklü küçüklü toplamda 796 artçı deprem kaydedilmiştir.

 

Kaynak : https://tr.wikipedia.org

 

ESKİŞEHİR

ESKİŞEHİR

Eskişehir, Türkiye‘nin bir ili ve en kalabalık yirmi beşinci şehri. Eskişehir nüfusu 2015 yılına göre 826.716’dir. Ortasından Porsuk Çayı geçen şehir, içerisinde Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi‘nin bulunması nedeniyle bir öğrenci kenti görünümündedir.

Met helvası, Nuga helvası, Haşhaşlı çörek, Kalabak suyu, çibörek ve lületaşı ile meşhurdur. İşlenebilir lületaşı, Türkiye’de yalnız Eskişehir’de çıkarıldığı için Eskişehir taşı olarak bilinir.Türkiye’de Eskişehir ve Sivrihisar dolaylarında yetişen bir çoban köpeği olan akbaş da şehre ait önemli değerlerdendir. Sanat kurumları ve tesisleri ile kültür ve sanatta gelişmiş bir şehirdir. Anadolu Üniversitesi ve büyükşehir belediyesi bünyesinde iki adet senfoni orkestrası bulunmaktadır. Ayrıca her yıl düzenlenen Uluslararası Eskişehir Festivali ile şehirde müzik, tiyatro, resim ve sinema dallarında sergiler ve gösteriler yapılmaktadır.

Eskişehir günümüze kadar değişik uygarlıklar altında varlığını sürdürmüştür. Üzerinde kurulan medeniyetlerden bazıları Frigya,Bizans, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğu‘dur.

Türk Silahlı Kuvvetleri Hava Kuvvetleri Komutanlığı‘na bağlı Muharip Hava Kuvveti, Hava Füze Savunma Komutanlığı, 1. Hava İkmal ve Bakım Merkez Komutanlığı ve 1. Ana Jet Üs Komutanlığı da Eskişehir’de bulunmaktadır. Ayrıca hem askerî hem de sivil havaalanı (Anadolu Üniversitesi Havaalanı) bulunmaktadır.

Eskişehir 2013 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti ve UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Başkentliği unvanlarını taşımaktadır.

Türk Hava Yolları‘nın Airbus A330-200 tipi uçağı, TC-JNG, de ‘Eskişehir’ adını taşıyor.

Köken bilimi

Şehir, Antik ve Orta çağlarda Yunanca Dorylaion, Latince Dorylaeum ismi ile tanınan bir kenttir. Yıkık ve terkedilmiş olan DorylaionŞarhöyük‘ün yakınında, harabenin güneyinde kalan bölgede yeni bir yerleşim oluşmuştur. W.M Ramsay’ın bildirdiğine göre, büyük olasılıkla Dorylaion harabelerine Eskişehir adı verilmiş ve bu ad o zamandan günümüze ulaşmıştır.

Tarihçe

İlkçağ’dan 11. yüzyıla kadar

Seyitgazi yakınlarında Friglerden kalma Yazılıkaya anıtı

MÖ 14. yüzyılda Hititler Eskişehir merkezli büyük bir devlet kurmuşlardır. Eskişehir’in önemi ve yeri dolayısıyla Hititler döneminde Eti‘lik (Beylik) olduğu görülmektedir. MÖ 12. yüzyılda Anadolu’ya giren Frigler Anadolu’ya yayılmış ve Dorylaion adı ile bölgeye yerleşmiştir.Friglerden sonra bölgeye Lidyalılar daha sonrada Persler hakimiyeti altına almıştır. MÖ 4. yüzyılda Makedon kral İskender’in eline geçen Eskişehir, İskender’in ölüm tarihi olan MÖ 323 yılına kadar İskender’in İmparatorluğu altında kalmıştır. MÖ 2. yüzyılda Roma İmparatorluğukontrolüne geçen bölge, Roma’nın ikiye ayrılmasına kadar Roma İmparatorluğu’nun ayrıldıktan sonra da Bizans hakimiyetinde kalmıştır.

Selçuklular dönemi

Yeniden Bizans egemenliğine giren Dorylaion 1074‘te Selçukluların eline geçti. Şehir Anadolu Selçukluları zamanında, Selçuklular ile Haçlılararasında yapılan savaşlara sahne olmuştur. Bu zamanda şehrin adı “Sultanönü” olarak anılmaktadır. Şehir içinde Selçuklulara ait pek çok eser vardır.

Arap coğrafyacı İbn Said (علي بن موسى المغربي بن سعيد, ‘Ali ibn Musa ibn Sa’id al-Maghribi); Antalya – Marki (Fethiye) Körfezi arasındaki Cibâlu’t Türkmân (Türkmen Dağları) adı verilen dağlık bölgede 200.000, Kastamonu yöresinde 100.000, Sultan Önü – Kütahya – Emirdağ – Karahisar-ı Sahip – Sivrihisar yörelerinde 200.000 ve Ankara’nın kuzeyindeki Karabuli denilen dağlık bölgede 30.000 çadırlık Türkmen kitlelerinin yığıldığını kaydetmektedir.

Osmanlı dönemi

13. yüzyıldan itibaren Moğollar istilasıyla Türkler ile birlikte Orta Asya’dan gelmiş, yöreye özgü Akbaş çoban köpeği

1289‘da Anadolu Selçukluları Eskişehir’i Osman Gazi‘ye verdi. Orhan Gazi döneminde Karamanlıların eline geçen Eskişehir’i, I. Muradyeniden Osmanlı topraklarına kattı.

Fatih’in ilk zamanlarına kadar şehir Ankara Beyliği’ne bağlı olarak kalmıştır. 1451 yılından sonra Kütahya‘nın Beylerbeylik haline gelmesi üzerine Anadolu İdari Teşkilatında değişiklik olmuş, bu arada Ankara’ya bağlı bulunan Eskişehir, Kütahya Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.

Kent 1601‘de bir süre Celali Deli Hasan ve yandaşlarının eline geçti. Hüdavendigâr (Bursa) Vilayetinin Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olan Eskişehir’e demiryolu 1890‘lı yıllarda ulaştı.

Demiryolu’nun Eskişehir’e gelmesi ile şehirde ticaret canlandı. 19. yüzyıl boyunca yöreye Kafkasya, Kırım, Romanya ve Bulgaristan‘dan gelen göçmenler yerleştirildi. Şehir 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra muhacirlerin yerleştirilmeye başlamasıyla beraber gelişmeye başlamıştır. Mondros Ateşkesi’nin maddelerinden biri olan İtilaf Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki önemli noktaları güvenlik gerekçesiyle işgal edebilecekleri maddesine dayanarak 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a çıkan İngiliz kuvvetleri, İstanbul-Bağdat demiryolu hattı boyunca önemli gördükleri yerleri işgal etmeye başladılar, bu işgalden 2,5 ay sonra, 1919 yılının Ocak ayı sonlarında Eskişehir İstasyonu çevresinde karargâhlarını kurdu.

Kurtuluş Savaşı dönemi

Yunan Ordusunun Eskişehir’e girişi (1921)

21 Haziran 1920 günü saat 11:00’de Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Paşa ve Genelkurmay Başkanı Albay İsmet İnönü ile tren istasyonuna gelmiştir. Yunan taarruzunun aldığı vaziyeti, sınıf arkadaşı ve Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Cebesoy ile burada görüşmüştür. Aynı gece de Ankara’ya hareket etmiştirler.

Eskişehir’de Türk Kurtuluş Savaşı‘nın 5 önemli meydan muharebesinin üçü geçmiştir. Mustafa Kemal Atatürk‘ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı‘nın önemli muharebelerinden biri olan I. İnönü Muharebesi Eskişehir topraklarında gerçekleşmiştir. Eskişehir, Kurtuluş Savaşı’nın kilit nok­talarından birini oluşturduğundan, savaşta maddi ve manevi olarak çok yıpranmıştır.

I. Dünya Savaşı sonrasında demiryolu hattını denetlemek amacıyla 23 Ocak 1919‘da Eskişehir İstasyonunu işgal eden İngiliz kuvvetleri, 20 Mart 1920‘de Kuva-yi Milliye‘nin baskısıyla işgale son verdi. 1921 yılında Eskişehir’e 40 km. uzaklıktaki İnönü’de, Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri yapıldı.

20 Temmuz 1921‘de Yunanların işgal ettiği Eskişehir bir süre Yunan ordularının karargâhı oldu. Eskişehir-Kütahya Savaşları sonunda Türk Ordusu Sakarya’nın doğusuna çekildi.23 Ağustos 1922‘de Yunanlar yeniden saldırdı. 30 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile düşman püskürtülmeye başladı ve 2 Eylül 1922 günü, Seyitgazi yönünden gelen Türk Süvarileri Tekkeönü’nden Eskişehir’e inerek düşman kuvvetlerini Eskişehir’den çıkardılar. Eskişehir, Kurtuluş Savaşı’nın son aşaması olan Büyük Taarruz sonrasında 2 Eylül1922‘de kurtarıldığında yıkıntı hâlinde harap bir kasabaydı.

Cumhuriyet dönemi

21 Eylül 1925’te Atatürk, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü’nün Eskişehir Garı’nda karşılanması.

Atatürk‘ün 15 Ocak 1923’te Eskişehir hakkındaki sözü:

Eskişehir’i ve Eskişehirlileri çok iyi tanırım. Millî Mücadele yıllarında büyük vatanseverlik ve üstün bir cesaretle mücadelemizin daima yanında olmuş, bu mücadeleye çok geniş yardımlarda bulunmuşlardır. Gördüğüme göre halk aydın ve faaldir. Toprak verimlidir. Az zamanda zayiatı telafi ve fedakârlıklarıyla iftahar edecektir.

Mustafa Kemal Atatürk, 15 Ocak 1923’te Hükümet Konağı’nda yaptığı konuşmada vurguladığı gibi Eskişehir, savaşın kazanılmasında büyük katkı yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, bu nedenle kentin imarıyla yakından ilgilenmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan yatırımlarla kısa zamanda modern bir kent yaratılmaya çalışılmıştır.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra Eskişehir 1925 yılında il olmuştur. 1926 yılında Eskişehir’in, Sivrihisar, Mihalıçcık ve Seyitgazi olmak üzere üç ilçesi bulunmaktaydı. 1954 yılında çıkarılan kanunla Çifteler ve Mahmudiye, 1957 yılında çıkarılan diğer bir kanunla da Sarıcakaya ilçe hâline getirilmiş ve ilçe sayısı 6’ya çıkmıştır.

Daha sonra 1987 tarihinde 3392 sayılı kanunla Alpu, Beylikova ve İnönü; 9 Mayıs 1990 tarih ve 3544 sayılı kanunla Günyüzü, Han ve Mihalgazi ilçe hâline getirilmiş, böylece ilçe sayısı 12’ye çıkmıştır. 22 Mart 2008 tarihli resmi gazetede yayımlanan 5747 sayılı yasa ile de merkez ilçe kaldırılarak Odunpazarı ve Tepebaşı adıyla 2 yeni ilçe daha kurulmuş ve ilin toplam ilçe sayısı 14’e ulaşmıştır.

Eskişehir, 2 Eylül 1993’te çıkarılan 504 sayılı kanun hükmünde kararnameile büyükşehir unvanı kazandı. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları valilik binası merkez kabul edilerek yarıçapı 20 kilometre olan dairenin sınırlarına genişletildi.2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.

Eskişehir’de Türkiye’nin İlkleri

1896’da çizilerek Türk tarihinin ilk modern haritası[kaynak belirtilmeli]olan 1/10.000 ölçekli Eskişehir plânı.

Eski tarihlerde de birçok ilklere adreslik etmiş coğrafyada, Osmanlı Dönemi ve sonrası Türkiye’nin ilkleri olarak gerçekleşenler

  • Osmanlı’da ilk verginin alınması (Pazar Baçı)
  • Osmanlı’da ilk hutbenin okunması (Osman Bey Dönemi)
  • Türk tarihinin ilk modern haritasının çizilmesi. (1896)
  • İlk Temyiz Mahkemesinin açılması (1923)
  • İlk Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nün kurulması (1925)
  • İlk eğitmen kursunun açılması (1936)
  • İlk Köy Enstitüsü‘nün açılması (1940)
  • İlk Türk otomobili Devrim‘in üretimi (1961)
  • İlk Türk lokomotifi Karakurt‘un üretimi (1961)
  • Dünyada öğrencilerin kanlarını satarak kurduğu ilk tiyatro (1961)
  • İlk akülü yük aracı üretimi
  • İlk cadde süpürme aracı üretimi
  • İlk otobüs yıkama aracı üretimi
  • İlk damperli kamyon üretimi
  • İlk kantar üretimi
  • İlk jet motoru yenilemesi
  • İlk F-16 motoru üretimi
  • İlk helikopter parçası üretimi
  • Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kupalarını kazanan ilk anadolu futbol takımı (1970-1971)
  • İlk Türk 4×4 ticari aracı olan Türkar’ın üretimi (2009)
  • İlk Yüksek Hızlı Tren seferinin yapıldığı şehir (2009)

 

1 2 3 16