VAN

Van ve çevresi, coğrafya bakımından önemli bir konumu olduğu için çok eski dönemlerden beri yerleşim alanı olmuş, birçok uygarlığın izlerini üzerinde barındırmıştır. Urartu Medeniyetine başkentlik yapan Van, bugüne değin, Hurriler, Hititler, Persler, Medler, Selçuklular, Osmanlılar gibi birçok kültürü bağrında taşımıştır.

Van Gölü, Akdamar Kilisesi, “kaleler kenti” olarak anılmasını sağlayan kaleleri, dünyaca ünlü kedisi ve pek çok turizm aktivitesine olanak veren coğrafyası ile Doğu’nun önemli bir turizm merkezidir.

İlin kuzeyinde bulunan Tendürek dağlarında yükseklikleri 2400 ile 3000 metre arasında değişen “Sınır Dağları” uzanır. İlin önemli akarsu kaynakları Hoşap suyu, Memedik çayı, Karasu, Bendimahi çayı, Deliçay, Irşat çayı ve Zilan çaylarıdır.İrili ufaklı birçok gölden başka Türkiye’nin en büyük gölü olan VAN gölü de bu bölgededir.Yazları az yağışlı ve sıcak kışları az yağışlı ve oldukça soğuk geçmektedir. Baharlar ise bol yağışlı ve ılıktır.

Van ve çevresine önce Hurriler yerleşmişler, sonra Urartular 200 yılı aşkın süre hüküm sürmüşlerdir. Daha sonra Medler, Persler, Makedonyalılar, (Büyük İskender), Partlar, Sasaniler, Bizanslar, Selçuklular, İlhanlılar, Celayiroğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hakim olmuşlardır.

GEZİLECEK YERLERİ :

Van Kalesi,Merkez Hoşap Kalesi,Gürpınar Akdamar,Gevaş Hoşap Köprüsü,Gürpınar Abdurrahman Gazi Türbesi,Merkez Kaya Çelebi Camii,Merkez Hüsrevpaşa Camii,Merkez Ulu Camii, Merkez Kızıl Camii,Merkez Beyazözümü Köyü,Merkez Zernaki Tepe,Erciş Zelve Şehitliği,Merkez Çarpanak Kilisesi,Merkez / Çitiören Köyü Topkale,Merkez Adir Kilisesi,Merkez / Halkalı Hoşap Mezarlığı, Gürpınar Gevaş Selçuklu Mezarlığı,Gevaş Tarihi Taş Köprü,Yeşilalıç Put Mağarası Gürpınar,Yeşilsalkım Zive Hanı,Çatak Van Evi, Merkez Dilkaya Köyü,Edremit Yavuzlar Doğal Oluşumu Başkale,Yavuzlar Zeril Köprüsü,Çatak Hurkan Köprüsü,Çatak Yanal Kilisesi,Başkale Yanal Çavuştepe Kalesi,Gürpınar Çavuştepe Ayanıs Kalesi,Gürpınar/Hamur Kesen Ganisipi Şelalesi,Çatak Bend-i Mahi Şelalesi ve daha yüzlerce yer sayılabilir…

Van Gölü ve Akdamar Adası :

Van iline adını veren Van Gölü Türkiye’nin ve dünyanın en büyük soda gölüdür. Dört tarafı yüksek dağlarla çevrilidir. İçinde Akdamar, Adır, Çarpanak, ve Kuş adaları olmak üzere 4 ada bulunmaktadır. Tarih boyu Yüksek Deniz, Nairi Denizi ve Yukarı Deniz dendiği gibi Deryaçe (Küçük Deniz) adını da alır. Gölün suyu çok tuzlu ve sodalıdır. Sabunsuz köpük verir ve temizlik maddeleri kullanılmadan içinde herşey yıkanabilir ve temizlenebilir. Her mevsim, her saatte farklı bir renk alan, gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl, bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır.

van-gölü_59065

Sahil boyunca yapılaşma ile bozulmamış koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değerdir.Van Gölündeki adalardan en büyüğü olan Ahtamar Adası, üzerindeki kilisesi ile ünlüdür. 900’lü yılların başında Kral Gagik tarafından yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin örneklerindendir. Akdamar adasına Gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.

Kaleler :

Van’a bir anlamda “Kaleler Kenti” denilebilir. Van ve çevresinde küçüklü büyüklü çok sayıda kale bulunmaktadır. Bu tarihi kalelerden bir kısmı Urartu döneminden, diğerleri Ortaçağ ve sonrasından kalmadır.

Önemli Kaleler Aşağı ve Yukarı Zıvistan Kalesi, Beyüzümü Kalesi, Çatak Kalesi, Lamurkesen (Zernek) Kalesi, Hişet Kalesi, Pizan (Örenkale) Kalesi, Kalecik, Zernaki Tepe Kalesi, Muradiye Kalesi, Albak (Başkale) Kalesi, Deliçay Kalesi, Çelebibağ Kalesi, Yoncatepe Kalesi, Müküs Kalesi ve Amik Kalesi olarak sayılabilir.

Van Kalesi:

Van Kalesi, Van il merkezi sınırları içerisinde olup, şehir merkezine 5 km. mesafede bulunmaktadır. Urartu kalelerinin görkemlilerindendir.

MÖ. 9. yüzyılda Lutupri’nin oğlu I. Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Büyük bölümü ayakta kalan kalenin kuzeybatı ucunda bulunan ve Sardur burcu denilen taş bloklarla örülen yapının üzerinde I. Sarduri’ye ait olan, Asur çivi yazısı ile yazılmış, bilinen en eski Urartu yazıtı vardır. Kalenin diğer önemli bir yapısı, I. Agrişti’ye ait olan kaya mezarı ve hemen bunun dışındaki kaya üzerinde bulunan Urartu’ların günümüze ulaşan en uzun yazıtı, “Horhor Yazıtları” vardır.

Van_kalesi

Ayrıca kalenin kuzey yamacında II. Sarduri’nin açık hava tapınağı (Analı-Kız), Kale içinde Menau ve Sarduri’ ye ait mezar odaları, mağaralar, su sarnıçları ve çeşitli odalar vardır.Kalenin güneyinde ise eski şehrin kalıntıları bulunur. Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kay Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler, gezenleri tarihin yaprakları arasında seyahate çıkarlar.

Hoşap Kalesi:

Van il merkezine 60 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)’da yer almaktadır. Dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orijinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır. Ayrıca kalenin güney tarafında Van Bölgesinin en eski Osmanlı Köprüsü bulunur.

Çavuştepe Kalesi:

Van il merkezine 25 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı ve yukarı kalelerden oluşmaktadır. Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, su sarnıçları, çivi yazısı bulunmaktadır.

Ayanıs Kalesi:

Van’a 35 km. mesafedeki Ayanıs köyündedir. Argişti’nin oğlu Rusa tarafından M.Ö. 645-643 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Urartu tarihinin son safhalarının aydınlatılması açısından çok önemlidir. Van Gölü sahiline yakın bir alanda kuruludur.

Akdamar Kilisesi:

Gevaş ilçesi sınırları dahilinde Van Gölü içersinde bulunan en büyük adaya ismini veren kilisedir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise sahile 3 km. uzaklıktadır. Günün her saatinde Akdamar Adası’na, sahilde bulunan motorlarla ulaşım sağlanmaktadır.

Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından Keşiş Manuel’e yaptırılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. Bunun yanında, İncil ve Tevrat’tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamberin denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Adem ile Havva’nın Cennetten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat’ın mücadelesi Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bulunmaktadır. Zengin hayvan, asma sarmaşıkları ve çeşitli figürler görmek mümkündür.

Adır Kilisesi:

Kilise, Van merkezine bağlı Yaylıyaka köyü döşeme mezrasına yakın Van Gölü içersindeki aynı isimli adada yer almaktadır. Adanın güney tarafına kurulmuştur. Manastır 1305 yılında yapılmıştır. Daha sonra 1621 yılında Aziz Georges Kilisesi eklenmiştir. Yakınında bulunan sahildeki teknelerle ve Van İskelesi’nden kiralanacak teknelerle gezilip görülebilir.

Cami, Medrese ve Kümbetler :

Van’daki önemli camiler Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kızıl Camii, Gevaş İzzettin Çir Camii, Süleyman Han Camii, Kaya Çelebi Camii, Horhor Camii, Abbasağa Cami’dir. Hüsrev Paşa Medresesi, Hoşap Hasan Bey Medresesi, Hoşap Evliya Bey Medresesi, Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Erciş Anonim (Zortul) Kümbet görülmeye değerdir…

Köprü ve Su Kanalı :

Van’ daki köprüler Bend-i Mahi Köprüsü, Kırmızı Köprü, Çatak Köprüsü, Hurkan Köprüsü, Zeril Köprüsü, Şeytan Köprüsü olarak sayılabilir.

Van’da ilk sulama kanalları ve barajlar M.Ö. 9. ve 6. yüzyıllar arasında Urartular zamanında yapılmıştır. Bunların en önemlisi Menua (Semiramis/Şamran) sulama kanalıdır. Urartu Kralı Menua tarafından yaptırılmıştır. Menua/Şamran kanalı dünya mühendisliğinin bir harikası olarak geçtiği yerlere hayat vermiş, işlevini günümüze kadar sürdürmektedir.

Geleneksel Van Evleri :
f2551482a81bd57d3e0b96bf50b279df_1358109478
Van evleri Van’ın geleneksel mimarisinin günümüze taşıyan önemli unsurlardır. Tarihi Van Kalesi’nin güneyinde bulunan eski Van şehri, çarşıları, sokakları, mahalleleri, han, hamam, taş döşeli caddeleri yanında Van Evleri ile Osmanlı kentlerinin tipik özelliklerini taşımaktadır.

KAYNAK: http://www.tarihiyerlerimiz.net

TAŞLAŞMIŞ İNSANLAR ŞEHRİ: POMPEİ

     Roma İmparatorluğu, yakın çağın en putperest imparatorluğudur. Vezüv yanardağının eteklerindeki Pompei şehri, Romalı yönetici-aristokrat ve zenginlerinin; sapkınlık, şımarıklık ve debdebe içinde yaşadığı; bağlar, bahçeler ve villalarla çevrili, çok güzel bir yerdi. MS 79’da patlayan Vezüv yanardağı, bir kaç saat içinde kenti mezarlığa, orada yaşayan Romalıları da,tapındıkları putların benzeri “taş görüntülü insanlara” dönüştürdü.

     24 Ağustosda Vezüv yanardağından yükselen dumanlar, kısa bir sürede şehri mezarlığa dönüştürdü. 20.000’i aşkın insan yok oldu. İnsanlar, lavların içinde kavrulup 2000 yıl boyunca küller altında kaldılar. İtalya’daki Pompei, Napoli’nin 25 km uzağındaydı. Vezüv yanardağındaki püskürme 2 gün sürdü. Pompei bu 2 günün sonunda 6-7 metre derine gömülmüştü. İlk kazılar, 1709 da Herculaneum da başladı. Uzun çalışmalar sonunda, kent ortaya çıkarıldı. Dönemin en güzel evlerini, eşyalarını ve sanat eserlerini bünyesinde barındıran Pompei, dakikalara sığabilecek bir zaman diliminde, yerle bir olmuştu. Akdeniz’in hafif deniz rüzgarlarını alan bu sevimli kent, Roma’nın tüm zengin, aristokrat ve nüfuzlu insanlarını kendine çekmişti. MÖ 5000 yıllarında kurulmuş olan şehir, lavlar altında kalmadan 159 yıl önce Romalıların eline geçmişti.

indir

      Pompei’yi 8 kapılı büyük bir duvar çeviriyordu. Şehrin ortasındaki forumda, her hafta ayrı bir eğlence düzenleniyordu. Eğlenceler kimi zaman bir kölenin köleyle veya bir aslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. Vahşetin her türlüsü her hafta Pompeililere sergileniyordu. Pompei’nin en önemli binaları, bu meydana bakıyordu. Bu binalar; 2 tiyatro binası, gladyatör alanı, hamamlar ve tapınaklardır. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre; zenginlik ve debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne tefessüh ediyor ve şehrin her köşesinde, “fuhuş ve lutilik evleri” boy gösteriyordu.

Nitekim bir Roma belgeselinde, Sezar’ın, küçük yaştaki yeğeniyle olan homoseksüel ilişkisinin; oğlanın annesi tarafından teşvik edilerek; bir “şeref(!)” olarak takdim edilebilmesi, dehşet vericidir.

KÜL BULUTUNUN YUTTUĞU ŞEHİR: POMPEİ

     Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfitiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar, meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, kumarhaneler, batakhaneler, hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile farkedilebiliyor. Ve sonunda da, kenti baştan başa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların, bedenleriyle yüzyüze geliniyor. Burada, tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Etnograf, Prof. Carlo Giardano, 79 yılının 24 Ağustos günün saat 13’ünde Pompei’de olup bitenleri şöyle anlatır:

“O gün öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat içinde bütün Pompei’yi kaplamıştı. Böylece şehir, çok uzun bir sessizlik dönemine girdi. Burada yaşayan binlerce insanın, tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir.”

DEPREMLERLE UYANMAYAN ŞEHİR: POMPEİ

     Yamaçları, meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv; bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri, Vezüv’de yine bir püskürme olmuştu. Daha sonra bu püskürmeyi, Yunan coğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü, para ve zevktenbaşka birşey görmüyordu. Belkide, MS 62’de meydana gelen ve şehri tamamıyla yıkan bir zelzele, bu feleketin habercisiydi.Depremler o kadar sık oluyordu ki, artık Pompei halkı bunları önemsememeye başlamıştı. Tıpkı yavaş yavaş ısınan kurbağa gibi.

Pompei-2010-05-03-14-05-37_2

     Vezüv’den dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk, limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca, 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle Sarno nehrindeki 600 metre uzakta olan bir limana atıldılar. Yollarını bir deniz kabarması kesti.Dev dalgalar, bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu.

     Gökten iri kum taneleri büyüklüğünde, çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen arkasındanda da, gaz ve kül yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı. Bu sonuncular yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebep oluyordu. Diğer taraftan evlerinin volkanın süngertaşı-kül yığınının ağırlığına dayanamayıp çökmesiyle yok oluyorlardı. Volkandan çıkan zehirli gazları soluyanlar ise anında ölüyordu. Sonra ardı ardına Pompei üzerine kızgın küller yağmaya devam etti. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde, “dünya ve zevk cenneti Pompei”, büyük bir mezarlığa döndü. 20.000 insan bir anda yok oldu.

SODOM VE GOMORA’YI ÇAĞRIŞTIRAN ŞEHİR: POMPEİ

    Gökyüzü kararmış olduğundan, şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan, Vezüv’e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden; havadaki oksijenin kısmen karbonik gaza dönüşmesiyle boğuluyorlardı.

    İnsanlar, taştan tanrılarından bu ölüm anında can-hıraş yardım diliyorlardı. Kendilerini tanrı ilan eden Romalı yöneticilerinput-tanrılara ne kadar inandıkları şüpheli olsa da, kendi tanrılıklarını onaylatmak için bu put-tanrılara ihtiyaçları vardı. Kısacası Roma’nın zalim-aristokrat yönetimi, iktidarlarını bu taştan put-tanrılara borçluydu. Bu, Roma’nın akla ziyan putperest halkının putlarına yakarışları, hiç bir zaman duyulmayacaktı. Zira kendi tarihinden habersiz insanoğlunun, bu kaçıncı aldanışıydı. Bu “dramatik helak”ın uzak veya yakın seyircileri, yahut bu azaptan kurtulanlar ise maalesef bu şokla da uyanamayacaklar ve “tanrıların gazabı” diyerek, “dramatik aldanmaları”nı sürdüreceklerdir.

    Eski putperest kavimlerin, Elçilerini öldürmeye teşebbüs ederek; helak olmaları burada hatırlanmalıdır. Çağının emperyal gücünü temsil eden paganist Roma imparatorluğunun yöneticileri de, İsa peygamberi “öldürmeye teşebbüs”ün cezasını, acı bir şekilde ödemiş görünmektedirler. İsa peygamberi “öldürmeye teşebbüs” suçu, her ne kadar Yahudi din adamlarının, “tarihsel katletme alışkanlıkları”nın bir tezahhürü ise de, zalim Roma’nın bu suçun ortağı olduğu apaçık ortadadır.

    Yaklaşık 2000 yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar kenti keşfettiklerinde, son gün pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompei’nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah kar gibi yağmaya devam etti. Ve arkasından Pompei, tamamen sessizliğe gömüldü. Pompeililertaş kalıplar halinde çıkarıldıkları vakit, ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular.

     Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek; Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktaydı. Tarihçilere göre; Pompei’de yaşayan Yahudi köleleri, bu yazıyı Pompei’nin, “putperest, sapkın ve şımarık hayatı”na işaret etmek için yazmışlardı.

KAYNAK: http://www.yaklasansaat.com

Doğal Reklam Nedir Ve Nasıl Yapılır?

Dijital ortamlarda uzun zamandır kullanılan fakat son zamanlarda “Native Advertising” olarak anılan doğal reklam, marka bilinirliği ve dönüşüm oranınızı artırmak için faydalı bir yöntemdir.

     Doğal reklam son zamanlarda sektörde duyulmaya başlayan terimler arasında yerini aldı. Ajanslar ve markalar arasında hızla yayılan bu taptaze terime sektör henüz tam olarak alışamamışken doğal reklamlar her yeri kapladı.

     Henüz net bir tanım ortaya konulamamışsa da en sade haliyle doğal reklam ücretli içerik olarak özetlenebilir ama elbette daha fazla detayı bulunuyor. Bu yazımızda biz de doğal reklamla ilgili söylentileri bir kenara atıp doğal reklam nedir ve nasıl yapılır incelemeye karar verdik. Aşağıdaki 10 soruyla doğal reklam hakkında her şeyi açığa çıkarıyoruz.


1. Doğal reklam nedir?

      Doğal reklam bir içeriğin –makale, infografik, video ya da bir başka format- şirketler tarafından satın alması ve çeşitli platformlarda tanıtımının yapılması olarak açıklanabilir. Yine de bu terim için net bir tanım ortaya konulmadı.

      Henüz tam bir tanımı yokken içeriğin bir doğal reklam olup olmadığını anlamak için biraz emek harcamak gerekiyor. Öncelikle içerik, yayıncının ya da web sitesinin tarzıyla uyumlu olmalıdır ve hedef kitlenin tipik beklentilerini karşılayan bilgiler vermelidir.

      Dünyanın en uzun hashtagli araştırması #StateOfNativeAdvertising2014 dahilindeki sorulara cevap veren katılımcıların yarısından fazlası doğal reklamın sponsorlu içerik olduğuna inanıyor. %25’lik bir kısımmikrosite olduğunu düşünürken %40’a yakın bir grup markalaşmış bir şirket sayfasının bir çeşidi olduğunu düşünüyor. Bu araştırma sonuçlarına göre şöyle bir tanım ortaya koyabiliriz: doğal reklam, yerleştirildiği yerin formatına uyum sağlayan ve içeriğe bağlı bir pazarlama tekniğidir.


2. Bu terim daha önce neden duyulmuyordu?

     Yalnızca son zamanlarda bu isimle kullanılmasına rağmen, doğal reklam uzun zamandır farklı hallerde varlığını sürdürüyordu. Ancak dijital çağın hayatımızı bu kadar etkilemesiyle birlikte bu adı aldı. Aslında önceden dergi okurken karşılaştığınız yazı ve tasarım olarak derginin diğer içeriklerine benzeyen tanıtıcı makaleler doğal reklamdı. Sadece bir isim kazanması zaman aldı.


3. Hangi platformlarda kullanılabilir?

      Doğal reklamlar uzun zamandır var olmasına rağmen günümüzde kullanıldığı platformların nispeten genç olduğunu görüyoruz. Reklamcılığın basılı yayınlardan dijitale dönmesiyle birlikte bu platformlar da şekil değiştirdi. Artık envai çeşit format ve platformda bu reklamları görebiliyoruz.

    Bu formatlar arasında blog yazıları, videolar, oyunlar, sosyal medya paylaşımları yer alıyor. Bu çeşitlilik sayesinde doğal reklamınızı farklı sitelerde paylaşabiliyorsunuz ve insanların da kendi sosyal çevresiyle paylaşmasını sağlayabiliyorsunuz.

dogal-reklam (1)

 

4. İnsanlar reklam verilmiş içerikle ilgili ne düşünüyor?

      Eğer üzerine çalışılmış ve özen gösterilmiş bir reklam yapmak için kullanıcının ihtiyacını karşılayacak içerik hazırlamalısınız. Bu içeriklerle karşılaşmak okuyucuyu rahatsız etmez. Hedef kitlenizi rahatsız etmemek için doğru içeriği doğru kişilere ulaştırmalısınız. Örneğin, otomotiv sektörü ile ilgili bir içeriği sektörle hiç ilgisi olmayan bir sitede paylaşırsanız insanlar direkt reklam gözüyle bakar ve içeriğe güvenmez.


5. Ölçütleri nelerdir?

     Doğal reklamlar dijital ortamda var olduğu için tamamen ölçülebilir. Web sitenize çektiği trafik, etkileşim, paylaşım gibi istatistikleri inceleyerek reklamın başarısını test edebilirsiniz. Online Publishers Association, en iyi reklamcıların kullandığı ölçütlerle ilgili bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırma sonunda şirketlerin büyük çoğunluğunun sitede geçirilen zaman ve etkileşim gibi klasik ölçütlerden faydalandığını gösterdi.


6. Ölçeklenebilir mi?

      Bu reklamlar farklı platformlarda kullanılabildiği için internette yayılmasını sağlayabilir ve ziyaretçilerinizin paylaşımı ile erişiminizi artırabilirsiniz. Sosyal medyada ve bloglarda yer alan ücretli reklamların ve sponsorlu içeriklerin çok büyük bir kitleye ulaştığı biliniyor.


7. Hangi markalar kullanıyor?

      Doğal reklam da özçekim kadar yaygın. Herkes kullanıyor. Hiç tahmin etmediğiniz markalar bile yaratıcı ve başarılı doğal reklam için büyük emek veriyor.

      Basit bir Google aramasıyla birçok örnek bulabilirsiniz. Buzzfeed ve Onedio gibi sayfalar bu reklamlar için en sık kullanılan web siteleri arasında yer alıyor. Bu sitelerdeki içerikler doğrudan markadan bahsetmiyor ama web sitesinin konseptine uygun olarak markayı hatırlatıyor.

Kaynak: http://www.dijitalajanslar.com/dogal-reklam-nedir-ve-nasil-yapilir/

IPRA (INTERNATİONAL PUBLİC RELATİONS ASSOCİATİON)

IPRA (INTERNATİONAL PUBLİC RELATİONS ASSOCİATİON)

IPRA, bugün tüm dünyada 82 ülkeden bine yakın Halkla ilişkiler uzmanının üye olduğu
Uluslararası Halkla ilişkiler derneğidir.

(International Public Relations Association: Uluslararası Halkla ilişkiler Derneği)

Temelleri, 1949 Kasım ayında Londra’daki iki Hollandalı ve dört İngiliz Halkla ilişkiler uzmanı tarafından atıldı. 1950 yılı Mart ayında Fransa, Norveç ve ABD’li Halkla ilişkiler uzmanlarının katılımlarıyla ilk toplantı Hollanda’da yapıldı.
IPRA ‘nın gerçek anlamda uluslararası bir dernek olarak kurulusu, Mayıs 1955 yılı Mayıs ayında IPRA Konseyi’nin seçimiyle gerçekleşti. IPRA ‘nın 12 Mayıs 1965’te Atina’da gerçekleştirilen toplantısında kabul edilen Atina Bildirisi, dünyada halkla ilişkiler mesleğinin ilk yazılı anayasasıdır.Birleşmiş Milletler tarafından Sivil Toplum Örgütü (NGO) olarak kabul edilen IPRA, UNESCO tarafından uygulanan programlara da katılıyor. Merkezi İngiltere’de bulunan IPRA, yılda iki defa toplanan dokuz kişilik Yönetim Kurulu ve 68 kişilik Konsey tarafından yönetiliyor. IPRA ‘nın Türkiye’de 23 öğrenci olmak üzere toplam 64 üyesi bulunmaktadır.

 

IPRA GOLDEN WORLD AWARDS (ALTIN KÜRE ÖDÜLLERİ)

Dünyanın en prestijli Halka İlişkiler Ödülleri Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) tarafından her yıl düzenlenmektedir. Altın Küre Ödülleri (GWA) sektörde tüm dünyadaki en saygın ödüldür. 30 farklı kategorisi bulunan yarışmanın jürisi de her sene dünyanın önde gelen farklı ülkelerindeki iletişimcilerden oluşur.

 

IPRA (Halkla ilişkiler Enstitüsü)’NIN AHLAK KURALLARI

Bu ahlak kuralları içerik ve birtakım eklemeler yapılmak suretiyle 9 Nisan 1986’da değiştirilmiştir.

1- Bir üye Halkla ilişkiler yaparken en yüksek standartları kullanmalıdır. Asla ucuza ve düşük kaliteye kaçmamalıdır.

2- Bir üye tüm çalışanlarına, müşterilerine, üye arkadaşlarına, halka ve başına karşı samimi olmalıdır.

3- Basını kışkırtmamalı ve yanlış bilgi vermemelidir.

4- Çalıştığı şirketin gizliliğine saygı duymalıdır.

5- İşini gördürmek için bir resmi kuruma rüşvet vermemelidir.

6- Her zaman doğruyu söylemelidir.
7- Mahkeme emri olmadığı sürece gizli bilgileri vermemeli ve hiçbir şey söylememelidir.

8- Ayni anda iki tarafı birden temsil etmemeli ve ancak istendiği anda aracı olmalıdır.

9- Bir ticari şirkette payı varsa bunu açıklamalı.

10- Yapacağı isin önceden pazarlığını yapmamalı ve buna göre para almayı teklif etmemelidir.

11- Resmi biriyle görüşecekse bağlı olduğu Enstitü ‘ye bildirmeli ve bu görüşme kayıtlara geçmelidir.

12- Bir başka üyeyi eleştirmemelidir.

13- Bir üye Enstitü’nün ününe ya da Halkla ilişkilere gölge düşürecek hareketlerde bulunmamalıdır.

14- Üye bu kurallara uymalı ve herhangi bir üyenin bu kurallara uymadığını gördüğünde ilgili üyeye bildirmelidir. Daha sonraki safhada ise bu hatalı davranışı Enstitü ‘ye bildirilmelidir.

15- Bir üye başka profesyonellerle çalışırken, onların kurallarına göre hareket etmelidir.

16- Üye devamlı gelişen olayları takip edecek, kendini yenileyecek ve haberdar olacaktır.

17- Bir üye Halkla ilişkiler konusunda başkalarını da eğitecektir.

 

KAYNAK: http://www.frmtr.com/halkla-iliskiler-turizm-ve-insan-kaynaklari-ulastirma/705187-halkla-iliskiler-nedir.html