HATAY- ANTAKYA

Hatay- Antakya

Antakyam_antakya

 

 

Hatay yöresi, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir.Yöredeki yerleşmelerin tarihi, yaşamı kolaylaştıran ılıman iklim koşulları ve verimli toprakların varlığı nedeniyle, İÖ 100,000’le başlatılan Orta Paleolitik  Dönem’e uzanmaktadır.

Hatay yöresini çekici kılan ve tarihin her döneminde göçlere açık olmasını sağlayan bir başka özellik de, Anadolu’yu Çukurova yoluyla Suriye-Filistin’e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca, Mezopotamya’dan Akdeniz’e çıkmak için kullanabilecek en uygun limanlar yine Hatay yöresindedir.

Hatay adının kaynağına ilişkin ilk bilgiler İÖ 1200’le başlayan Genç Hitit prenslikleri dönemine tarihlenmektedir. Bu dönemde, Amik Ovası´ndaki Hitit Prenslikleri’nin birleşerek Hattena Krallığı adını aldıkları bilinmekte, Hatay adının da buradan geldiği sanılmaktadır. Yöreye bu adı 1936’da Atatürk vermiştir. Hattena Krallığı’nın başkenti, bugünkü Kırıkhan yakınlardaki Kanula (Çatalhöyük) te kalıntıları bulunan yerleşim yeridir.

Hatay ilinin merkez ilçesi olan Antakya’nın ise İ.Ö. 300 yılında Seleukos, 1. Nikator’un babası Antiokhos’un ismi verilerek Antiokheia ismi verilmiştir.

Antakya, (Antiochia, Antioch, Antioche, Antiochië,Hatay ilinin merkez ilçesidir. Akdeniz Bölgesindedir ve Türkiye’nin en güneydeki il merkezidir. Ortasından Asi Nehri geçen şehrin rakımı 85 metredir. Nüfusu 2014 yılına göre 347.974’tür.

Tarih

10492066_1460835804173848_8018287101668740823_n                                                             Asi(orontes) nehrinin günümüzde bir görünümü

Tarih kaynaklarına göre Antakya MÖ. 300 civarından büyük iskender’ in komutanlarından seleucus nicator tarafından kurulmuştur.Eski kaynaklara göre Antakya nüfusu 300.000 bin nüfusuyla roma imparatorluığunun 3.dünyanın 4.büyük kentiydi. Babası Antiochus’un isminden Antiocheia adıyla kurduğu şehir, Silpius Dağı (bugünkü Habib Neccar Dağı) eteğinde ve Asi Nehri (Orontes) kenarında yer almıştı. Aslında İskender’in ölümü sonrasında Seleucus’un yönetimine giren topraklarda Antakya dışında başka yerlerde çok sayıda Antiocheia daha kurulmuştu.

Tarih Öncesi ve Helenistik Dönem

Antakya civarının tarihi, şehrin kuruluşuna göre çok daha eskidir. Değişik kaynaklarda belirtildiğine göre, Tell-Açana höyüğündeki kazılar Kalkolitik Çağdan (İ.Ö.5000-4000) itibaren yörenin yerleşim için kullanıldığını göstermektedir. Anadolu‘yu Filistin ve Suriye‘ye bağlayan yol üzerinde, Mezopotamya‘yı Doğu Akdeniz’e bağlayan noktalardan biri olması nedeniyle Hatay’ın eski bir yol güzergahı olduğu çok açıktır. Burası Hitit ve Eski Mısırİmparatorluklarının sınırlarını oluşturan bölgenin eşiğindeydi.

Makedonyalı Büyük İskender‘in doğuya doğru fetihlerini sürdürürken Pers Kralı Darius (Codomannus)’la yaptığı savaşlardan birinin İ.Ö.333 yılında Issus yakınlarında, bugünkü Payas İlçesinde, Pinarus nehri (bugünkü Deliçay) üzerinde gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Bunun hemen ardından Gaugamela denilen yerdeki savaşta Büyük İskender’in ordusunun galip gelmesinden sonra İskender, Fenike topraklarını elde etmek amacıyla Asi (Orontes) boyunca güneye ilerledi. Suriye ve Mezopotamya bölgesiMakedonyalıların eline geçti. Ancak Büyük İskender’in M.Ö.323 yılında Babil’deyken ölmesinin ardından fethedilen topraklar İskender’in komutanları arasında bölündü. Suriye ve Mezopotamya bölgesi üzerindeki güç savaşı Seleucus Nicator’un lehine sonuçlandı(M.Ö.301). Öncelikle Seleucus Krallığının başkenti olarak, Akdeniz kenarında bir liman olduğundan Seleucia Pieria (bugünkü SamandağÇevlik) seçilmişti. Seleucus, yendiği rakibi Antigonus (Monophtalmus)’un bugünkü Antakya’nın 5 km. kadar kuzeyindeki yönetim merkezi Antigonia’yı yıkarak halkını kendi adıyla kurduğu bu yeni başkente (Seleucia) naklettirdi. Ancak Mezopotamya civarı ve güney Suriye’nin kontrol edilebilmesi açısından ve Seleucia’nın denizden gelecek saldırılara açık olması nedeniyle yeni bir kent,Antiocheia kuruldu.

Antakya’nın iyilik tanrıçası Tyche, Vatikan Müzeleri

Antakya’ya bağlı Küçükdalyan Belediyesinde,Sen Pier (Saint Pierre) Kilisesi: Hıristiyanlık tarihinde önemli yeri vardır

Bu kent, yendiği rakibinin Antigonia’sıyla aynı yerde değildi, daha güneyde Silpius Dağı eteğinde ve Orontes (Asi) kenarında idi (M.Ö.300). Antakya’nın Seleucus Krallığı’nın başkenti olması Seleucus Nicator’un ölümünden sonra oğlu Antiochus Soter(M.Ö.281-261) zamanında olmuştur.

Cumhuriyet Dönemi

Hatay’ın anavatan Türkiye’ye katılması öncesinde, 2 Eylül 1938 tarihinde 10 aylık bir süre varlığını sürdüren Hatay Devleti kuruldu. Toprakları, Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) belgelerinde İskenderun Sancağı olarak yer alan bölgeydi. 16 Haziran 1939’da TBMM’nde alınan kararla Türkiye ile Hatay Devleti arasındaki sınır çizgisi kaldırılarak geçersiz kılındı. 23 Temmuz 1939’da ise anavatana katılma, son Fransız kıtasının kışladan çıkmasıyla ve Fransız kıtasının da yeraldığı törenle kışlaya Türk bayrağı çekilmesiyle tamamlanmış oldu.

Coğrafya

Antakya’nın içinden gecen Asi Nehri

Anadolu‘nun güneyinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır vilayetlerinden biri olan Hatay ilinin yönetim merkezi Antakya, 36 10′ kuzey enlemi ve 36 06′ doğu boylamı ile yurdumuzun en güneyinde yer alan kent niteliğindeki yerleşme merkezidir.

Akdeniz iklim bölgesinin doğu ucunda, kıyıdan 22 km. kadar içerde olar kentin denizden yüksekliği yaklaşık 80 m.dir. Kuzeyde Amanos Dağları ile güneyde Kel Dağ (Cebel-i Akra) arasında kalan Aşağı Asi Vadisi’nin başlangıcında, Kel Dağı’nın kuzeydoğusunda, 440 m. rakımlı Habib-i Neccar Dağı’nın eteklerindedir. Kentin kuzeydoğusuna doğru gelişen ve Hatay çöküntü alanının ortasında yer alan Amik Ovası, zirai potansiyeli çok yüksek kalın bir alüvoyal toprak tabakası ile kaplı olup, aynı zamanda ilin en büyük toprak düzlüğünü oluşturur.

Tepelerin zirvelerine tırmanarak kenti çepeçevre saran sur kalıntıları ve kalesiyle kentin adeta simgesi olan ve eteklerinde Antakya’nın kurulu olduğu Habib Neccar Dağı, kenti güneybatı-kuzeydoğu istikametinde sınırlayan bir dizi tepelerin oluşturduğu doğal bir engeldir.

Antik Çağdaki ismi Silpius olan Habib Neccar Dağı’nı da içine alan Keldağ sırası, altyapı serpantin ve gabro gibi yeşil renkli kütlelerin oluşturduğu, üst kısımlarda ise bazalt ve kalkerin hakim olduğu jeolojik bir yapıya sahiptir. Habib Neccar’ın kuzeybatı yamaçları, genç fayların dik basamaklar oluşturduğu parçalanmış, arızalı yüzeyler halindedir. Ayrıca 2008 yılında açılan ve anlamı osmanlı sarayı olan ottaman palaca ddünyada bir ilk yaşanmıstır.termal açıldı . ve bu termal in dünya da olmayan en önemli özelliği 38-42 derece arasında olup tuzlu su içermesidir.

İklim

Antakya ve civarında Akdeniz iklim tipi egemendir. Bu nedenle kentte yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Ancak, kıyı şeridi ile dağların arka kısımları ve yükseltisi fazla olan yerler arasında iklim koşullarındaki bölgesel farklar nedeniyle Antakya’daki iklim koşulları kıyı şeridine kıyasla biraz farklılık gösterir. Bu nedenle sıcaklık, kıyılarda yüksek değerlerde kalır. Yazların, kıyı şeridine kıyasla daha serin geçmesinin bir nedeni de en sıcak ortalamaların kaydedildiği ayların aynı zamanda, Antakya’da rüzgarın en hızlı estiği ve en çok esme sayısına ulaştığı aylar oluşudur.

Asi Nehri

Kuzey yönünde yaklaşık 30 km. boyunca TürkiyeSuriye sınırını oluşturacak şekilde akanAsi Nehri, Türkiye topraklarına girdikten sonra batıya döner ve bugün kurutulmuş olan Amik Gölü’nün ayağı Küçük Asi ile birleştikten sonra güneydoğu doğrultusuna yönelir ve Samandağ’ın güneyinde Akdeniz’e dökülür. Antik Çağ‘ın Orontes’i olan Asi’nin kaynağı,Lübnan Dağları’dır. Antik çağda küçük tonajlı nehir gemilerinin seyrüseferine imkan veren ve Antakya’yı asırlar boyu Akdeniz’e bir su yolu ile bağlanmış olan Asi Nehri’nin bugün akıttığı ortalama su miktarı, kentin içinde 5.04 m3/sn.dir. Antakya içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş olan yatağı, yaklaşık 2 km. uzunluğunda ve 30-35 m. genişliğindedir.

Eski Antakya, Asi Nehri ile Habib Neccar Dağı arasında kalan doğu kısmıdır. Asi üzerinde, şehrin iki yakasını bağlayan bir dizi köprü vardır. Eski köprülerden biri olan, Amik Gölü’nün kurutulması projesi çerçevesinde, Asi’nin genişletilmesi ve yatağının taranması çalışmaları sırasında kentin Roma Çağı’ndan beri ayakta duran ünlü taş köprüsü (ki Diocletian zamanında yapıldığı tahmin edilir), 1972 yılında dönemin belediye başkanı tarafından hunharca ve acımasızca yıkılarak yerine bugünkü betonarme köprü inşa edilmiştir.Ayrıca bu sene yani 2008 yılında asi nehri yeniden düzenlenecek ve de yanına cafeler yapılacak Hatay gitgide güzelleşmektedir.

Bağlı beldeler

Altinözü, Avsuyu, Çekmece,Belen , Dursunlu, Ekinci, Gümüşgöze, Güzelburç, Harbiye, Karaali, Karlısu, Kuzeytepe, Küçükdalyan, Maşuklu, Narlıca, Odabaşı, Ovakent, Serinyol, Subaşı, Şenköy, Toygarlı, Turunçlu, Yeşilpınar, Tavla, Toygarlı

Bağlı köyler

Açıkdere,  Akcurun, Akçaova, Alaattin, Alahan, Alazı, Anayazı, Apaydın, Arpahan, Aşağı oba, Aşağı okçular, Bahçeköy, Balıklıdere, Ballıöz, Bitiren, Bostancık, Bokşin, Bozhüyük, Bozlu, Büyükdalyan, Çardaklı, Çatbaşı, Çayır, Dağdüzü, Değirmenyolu, Demirköprü, Derince, Dikmece, Doğanköy, Döver, Gökçegöz, Güldüren, Güneysöğüt, Günyazı, Hanyolu, Hasanlı, Karşıyaka, Kisecik, Koçören, Kuruyer, Madenboyu, Mansurlu, Maraşboğazı, Melekli, Meydancık, Oğlakören, Orhanlı, Paşaköy, Saçaklı, Samankaya, Saraycık, Sinanlı, Sofular, Soğuksu, Suvatlı, Tahtaköprü, Tanışma, Turfanda, Uzunalıç, Üçgedik, üzümdalı köyü, Yaylacık, Yeşilova, Yoncakaya, Yukarıokçular, Zülüflühan, Yakuplu, Kulaç, Gözluçukur, Esenbağ, Tokaçlı

Kültür

Türkiye’nin kültür başkenti olan Antakya, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kozmopolit kentlerinden birisidir. Çok uzun bir süre boyunca bir arada yaşamayı öğrenmiş, etnik kökenleri, dinleri farklı birçok topluluğa ev sahipliği yapan bu kent UNESCO barış kenti seçilmiştir. Çokkültürlü yapısını tarih boyunca korumuş olan ilde aynı ulusa mensup birden fazla dini cemaat bulunmaktadır. En büyük nüfusa sahip Alevi Araplar ve Sünni Türklerin yanında, Alevi Türkler, az da olsa Sünni Araplar, Hristiyan Ortodoks ve Hristiyan Protestan Araplar, Maruni Araplar, Ermeniler, Yahudiler ve diğer küçük topluluklar Hatay’ın çokkültürlü yapısının dinamiklerini oluştururlar.

Hıristiyanlık‘ isminin ilk kez burada verildiği şehir olan Antakya’da bulunan St.Pierre KilisesiHıristiyanlığın en önemli tarihi kiliselerindendir. Kilise aynı zamanda Hristiyanlarca hac yeri olarak kabul edilmekte ve her yıl burada 29 Haziran günü Katolik Kilisesince ayin düzenlenmektedir.

Tarihi ve turistik mekanlar açısından da zengin olan ilde dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonunu barındıran Hatay Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır.

Her yıl 21-23 Temmuz tarihleri arasında kentte Uluslararası Antakya Turizm ve Sanat Festivali yapılmaktadır.

 

    Meşhur yemekler

Antakya’ya gidilince yenmesi gerekenler peynirli künefe başta olmak üzere, biberli ya da katıklı ekmek, oruk (içli köfte ), dürüm kebap (harbiye kebap) ve mutlaka humus, bakla ezmesi, surken (çökelek), çiğ köfte, kaymaz böreği, maklube, kebse, abu ğannuc(babağannuc), lahmacun…Ve eğer imkan bulursanız Hirise(standart arapçadaki transkripsiyonu:herîse)’yi mutlaka tatmalısınız. (Hirise ; Antakya’da yaşayan Alevilerin etnik bir yiyeceğidir.Dini ayinlerinlerinde(bayaramlarda)katılım gösterenlere ücretsiz dağıtılan bol etli ve buğdaydan oluşmuş yiyecektir…

Hatay’ın iklimi, hem tatlı patates ve şeker pancarı gibi tropik ürünlerin, hem de hıta denilen salatalık/kabak arası yöreye özgü ürünlerin yetiştirilmesine elverecek kadar sıcaktır. Hatay’ın en iyi bilinen yemekleri şerbetli bir tatlı olan künefe, soğanla salçada kavrulan kabak, (sihilmasi??), yoğurtlu patlıcan ezmesi (Babaganuş?), humuslu çerkez tavuğu olup Türkiye genelinde olduğu gibi kebap türünden yemekleri de vardır. Hataylılar baharatlı ceviz ezmesi muhammara, baharatlı köfte oruk, kekik ve maydanoz ezmesi Za’atar, güneşte kurutulmuş baharatlı peynir surken gibi bir sürü baharatlı yemek yaparlar. Son olarak da, nar ekşisi bu bölgede yaygın olarak kullanılan bir salata sosudur.tabi bunların hepsini yerken aşür ve kaytaz böreğini yemeden geçmeyiniz.

BADMİNTON SPORU

BA

BADMİNTON SPORU

Kaz tüyünden yapılma bir top ve raketle oynanan bir oyun olan Badminton, topun file üzerinden rakip alana atılması ve geri dönmesini sağlamak amacına dayanan bir spor dalıdır.

Badminton, kolayca öğrenilebilen, bay ve bayan, 7 yaşından 77 yaşına kadar bütün yaş grubunda insanların yapabildiği, ender sporlardandır. Şiddet içermemesi, oynaması ve seyredilmesinin zevkli olması nedeniyle, bayanların da büyük ilgisini çekmektedir. Tenis oyunları gurubundan olması nedeniyle rakipler arasında bir net(file) bulunur, dolayısıyla herkes kendine ayrılan sahada oynar, topu (tüytop) oldukça zararsızdır, böylece yaralanma veya sakatlanma riski en düşük etkinliklerdendir.

Her yaşta ve her performans düzeyinde oynanır ve zevk verir, kişiyi zorlamaz, aşırı yüklenmenin kötü sonuçları oluşmaz. Özellikle ayak hareketleriyle sahayı tutma ve hamleleriyle Türklerin ata sporu kılıç kullanmaya benzemektedir.

Tarihi 

MÖ 5. yüzyılda Çinliler, Badminton’un atası sayılan Ti Jian Zi adı verilen bir oyun oynarlarmış. Yine badmintona benzeyen bir oyun, 19. yüzyıl ortalarında Hindistan’da poona adıyla oynanıyormuş. Birçok açıdan günümüz badmintonuna benzeyen bu oyunu gören İngiliz subaylar, 1860 yıllarında bunu ülkelerine getirmişler. Beauford Dükü’nün kızları bu oyunu ilk defa Badminton Evi’nde oynamışlardır. Badminton ismi de bu salondan gelmektedir.

İlk kurallar 

J.L. Baldwin isimli sporcu, bu sporun kurallarını ilk koyan kişidir. 1870’li yıllarda Hindistan’dan dönen İngiliz subayları, Badminton’u J.L. Baldwin’in koyduğu kurallara göre oynamaya başlamışlardır. Dört yıl gibi kısa sürede İngiltere’de ilk badminton kulübü kuruldu ve kuralları belirlenen oyun ülke geneline yayıldı. Daha sonra çeşitli ülkelere yayılan badminton, 1934’te Uluslararası Badminton Federasyonu’nun kurulması ile yeni bir ivme kazanmıştır.

1934’ten beri özellikle Çin ve Endonezya bu oyunda hayli başarılı olmaktadırlar.

Olimpiyatlar ve badminton 

Badminton, ilk kez 1972 Münih oyunlarında olimpiyat sahnesine gösteri sporu olarak çıkmıştır. Yine, 1988’de Seul’de bir kez daha denenen badminton, 1992’de Barselona’da esas spor olarak ilk kez oynanmıştır. Asya ülkelerinin yanı sıra Danimarka ve İngiltere’de bu oyunda en iyi olan ülkeler arasında yer almaktadır. Badminton esasında atası sayılan sporlardan çok farklılaşmamıştır. Denebilir ki, 1800’lerde nasıl oynanıyorsa, bugün de aşağı yukarı o şekilde oynanmaktadır.

Türkiye’de badminton 

Hacettepe Üniversitesi’nde görevli olan İrfan Yıldırım ve diğer spor yöneticileri katkılarıyla 1991 yılında Türkiye Badminton Federasyonu’nu kuruldu.
Badminton sporunun ilk federasyon başkanı İrfan Yıldırım’dır. Türkiye genelinde ve federasyon verilerine göre, 2001 yılı itibarıyla 90 badminton kulübü açılmış ve 1880 sporcu katılmıştır. Badminton Milli Takımımız ilk milli müsabakasını İzmir’de Kazakistan Milli Takımı ile oynamıştır.

Ülkemizde düzenlenen ilk uluslararası turnuva ise 70. Yıl Uluslararası Badminton Turnuvası olup, 25-29 Ekim 1993 tarihlerinde Ankara’da yapılmıştır. İstanbul’ da ise 2001 yılında yapılan İstanbul Badminton Open’e Türkiye’nin genelinden ve Avrupadan 400’e yakın sporcu katılmıştır. İstanbul’ da 84 ilköğretim ve spor kulübü bulunmaktadır.

Özellikleri 

Badminton, kolayca öğrenilebilen, bay ve bayan, ömür boyu yapılabilen, ender sporlardandır. Yas ve cinsiyet farkını ortadan kaldıran bayanların ve erkeklerin eşit şartlarla mücadele ettiği iki veya dört kişinin topu yere düşürmeden raketle karşılıklı vuruş esasına dayalı file üzerinden oynanan bir spordur. Bu spor dalında zeka, hız ve estetiğin ön plana çıkmasıyla müsabakaların seyri daha güzel olmaktadır.

Badminton ölçüleri 

File boyu=155 cm*
Raket boyu=65.5 cm*
Saha boyu en=610 cm*
Saha boyu boy=1340 cm*
Top boyu=değişebilir ortalama 3.5 cm

Malzemeler

1 adet (kuş adlı)tüylü top,2 adet raket ve esnek ayakkabılar (yaralanmaları engellemek için).
Badminton teorik olarak her yerde oynanabilir. Ancak rüzgar alan yerlerde oynanamaz. Kapalı spor salonları çok uygundur. 6.10m X 13.40m ebadında ki kortla çok fazla yer işgal etmez.

Halkla ilişkiler ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Çalışmaları

17811_b

Günümüzde kurumsal sosyal sorumluluk uygulaması kuruluşun ürününde farkındalık yaratma ve hedef kitlesine yönelik ikna edici bir iletişim yöntemi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde giderek artan kurumsal sosyal sorumluluk kavramı hemen hemen tüm şirket ve özel kuruluşlarda kendini hissettirmeye başlamıştır. Kamu yararına yapılan bu tür çalışmaları kuruluşun ne denli bir kurum olduğunu gösterir. Genellikle kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları bir halkla ilişkiler etkinliği içerisinde yürütülmektedir.
Genellikle kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları çevreyi ve küresel ısınmayı hedef alan çalışmalar yürütülmektedir. Daha çok Pazar payına sahip geniş bir üretim payına sahip kurumlar yada kuruluşlar kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarına eğilimleri vardır. Peki kuruluşlar niçin bu kadar çok para isteyen projelere katılırlar? Tam anlamıyla cevap vermek istersek şöyle diyebiliriz ; şirketlerin yada kurumların kar amaçlı çalışmalarından etkilenen unsurlarına zarar vermemek ve en önemlisi de hedef kitle üzerinde kendi imajını oluşturmak. Bir yandan da şunu da sorgulamak gerek; yani kar amacı güdülen şeyler etik mi ? yoksa etik değimli? Zira etik değilse kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını etiksel olarak sorgulamak gerek. Burada Kant’ın savunduğu görüş ortaya çıkıyor. Kant’a göre fayda amacı yapılan çalışmalar etik değildir görüşü ortaya çıkıyor. Zira kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları kurum tarafından kar amacı güdülen çalışmalar olduğu için etiksel olarak sorgulamak gerek.
Ama kurumsal sosyal sorumluluk adı altında yürütülen çalışmalar kamu yararına yapılan çalışmalar olduğu için etik olduğunu düşünüyorum.
http://www.halklailiskiler.com.tr/yazi.php?id=5225