Halkla İlişkiler İ.Ö SİVAS

Sivas’ı tanımak, bu şehrin kültürünü, doğasını, insanını bilmek şehrin tarihine ışık tutmak anlamını taşır. Uygarlıklara beşiklik etmiş Selçuklular döneminde başkent, Osmanlı döneminde eyalet merkezi ve Cumhuriyet döneminde önemli bir kilometre taşı konumunda olan Sivas, tarih boyunca Asurlar, Frigler, Hititler, Kimmerler ve Roma imparatorluğu bünyesinde bulunmuştur.

Sivas‘a yolunuz düştüğünde her şeyden önce tarihin ve kültürün derinliklerine doğru yolculuk yaptığınızı anlayacaksınız. Görkemli bir geçmişe sahip olan Sivas özellikle 4 Eylül Sivas Kongresi ile tarih sayfalarında ki yerini biraz daha perçinliyor.

Sivas sadece geçmiş uygarlıkların izlerini değil Cumhuriyetin ayak izlerini de bizlere sunuyor. Her adım da tarih kokan bu şehri anlamak için burada biraz zaman geçirmek yeterli olacaktır.

 

Sivas halkı da geçmişlerine bağlı bir şekilde yaşamasını biliyor. Zaten unutmak için özel bir çaba sarf etmek gerekiyor.  Tüm yollar şehrin merkezine çıktığından tarihi eserleri görmek, burada zaman geçirmek ve bu eserlerin yapılış amaçlarını anlamak her şeyden önce geliyor.  Şehir merkezinde bulunan  Sivas kongre binası, tam karşısında çifte minareli medrese, Buruciye medresesi, Şifaiye medresesi ve I. Keykavus’un muhteşem türbesi, her sokak arasında ayrı bir yapı kendini gösteriyor. Türklük önemli bir kavram olmuş Sivas sokaklarında….

Köklü tarih şehre o kadar işlemiştir ki, insanlar aradan binlerce yıl geçse de bu kültürü bilerek yada bilmeyerek devam ettirir. Özellikle Selçuklular zamanında çok önemli bir konumda olan Sivas aradan yıllar geçmesine rağmen Selçukluların aziz hatıralarına sahip çıkmıştır.

Kentin her tarafında “Selçuk” ismini görmeniz mümkün. (Selçuk taksi, Selçuk dershanesi vs.) Bu şu anlama gelir ki,  Sivas’ta Selçuklu etkisini çok fazla hissetmek mümkün. Selçuklu Türkleri Malazgirt Savaşından önce Sivas’a kadar uzanmışlar ve 1059 da bir ara kenti ele geçirmişler. Ancak yörenin kesin olarak Türk egemenliğine girmesi Malazgirt Zaferinden kısa bir süre sonra gerçekleşti. Anadolu Selçuklu İmparatorluğunun ilk başkenti Sivas’dır.

Sivas kısa bir süre Danişmentliler’in elinde kaldıktan sonra 1174’te II. Kılıç Arslan tarafından Selçuklu Devleti sınırları içine alındı. Selçuklular döneminde Sivas yeniden gelişti. Kentin surları 1221’e doğru, Sultan I. Alaeddin Keykubad tarafından onartıldı. Kısa bir süre sonra Moğollar’ın saldırıları başladı ve Kösedağ Savaşı yenilgisinden (1243) sonra Selçuklu topraklarıyla birlikte Sivas da Moğolların eline geçti. Daha sonralarında Osmanlıların hakimiyetine giren şehir, gerekli ilgiyi görmediğinden önemini yitirmiştir.

Sivas, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de tekrar önemini kazanmıştır. Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesi ile yaptığı çağrı üzerine, 1.Dünya Savaşından sonra işgale uğrayan Türk topraklarını kurtarmak ve Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak için çareler aramak amacıyla seçilmiş ulus temsilcilerinin Sivas’ta bir araya getirmiştir. 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında yapılan Sivas Kongresi ve alınan kararlar neticesinde milli mücadelenin başlangıcı tüm dünyaya Sivas’tan haykırılmıştır.  Sivas Kongresinde alınan kararlar, daha önce gerçekleştirilen Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek tüm ulusu kapsar bir nitelik kazandırmış ve yeni bir Türk Devletinin kuruluşuna temel olmuştur; bu nedenle Sivas Kongresinin Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki önemi büyüktür.Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’a geldiği 2 Eylül 1919 tarihinden Temsil Kurulu ile birlikte  Ankara’ya hareket ettikleri 18 Aralık 1919 tarihine kadar Sivas, fiilen ülkenin başkenti olmuştur.

Her şeyden önce Sivas Anadolu’nun en temiz şehirlerinden birisidir. 2 temmuz 1993 yılında yaşanan elim olayların unutmak isteyen şehir el ele verip acıları paylaşmış, yeniden hamle yaparak gelişim göstermek istemiştir.  Sivas’ta yüzyıllardır devam eden el sanatları ve el emeği ürünlerin devam ettirilmesi, atölyelerin kurulması, tarih ve kültürel açıdan önemli gelişmelerdir. Geçmiş değerlerinin yok olmasına göz yummak istemeyen Sivaslı ustalar, daha fazla çırak yetiştirerek bu konunun önemine dikkat çekmiştir.
Sivas’ın geleneği olan tarakçılık, gümüşçülük, bıçakçılık vs gibi el emeği işlere ilgi duymamaları yakında bu işlerin biteceği göstergesidir.

Camiiler
 

Ulu Cami: Sivas Müzesinde bulunan kitabesine göre 1196-1197 yılında Kızıl Arslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. İç ölçülerinde ve yaklaşık 1674 m 2′ lik bir alana oturan dikdörtgen planlı caminin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır. 13.yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü silindirik gövdeli minaresine 116 basamakla çıkılmakta olup sekizgen kaidesinde kufi yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğlalar vardır.
Kale Camisi: İl Merkezinde Selçuk Parkı içerisindedir. Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre III. Sultan Murad’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır.
Sivas’ta Osmanlı dönemi camilerinin ve eserlerinin en güzelidir. Asıl ibadet alanı kare planlı ve üzeri kurşunla kaplı tek kubbe ile örtülüdür.
Dıştan onikigen tanbur ve üzerinde onaltıgen kasnak yer almaktadır. Caminin beden duvarları kasnak ve tanburu kesme taştan inşaa edilmiştir. Ayrıca mihrap ve minberi mermerden olup stalaktitlerle süslenmiştir. Kuzeybatı köşesinde camiye bitişik ve dışa taşıntılı olarak inşaa edilen minare kaidesi ve papuç kısmı taştandır. Pabuç üzerinde yükselen tuğla örgülü minare gövdesi on altıgendir. 6 sıra kirpi dizeli şerefe altına sahip minarenin korkuluğu taşlarla çevrelenmiş tuğla örgülü petek kısmının üzeri dıştan kurşunla kaplı sivri bir külahla sonuçlandırılmıştır.
Plan tertibi; mimarı üslubu süsleme elemanları ve ince uzun zarif minaresi ile Osmanlı dönemi camilerinin bütün güzelliklerine sahip bir eserdir.
Meydan Camisi 
1564’te Sivaslı Koca Hasan Paşa yaptırmıştır. Kesme taştan dikdörtgen planlı yapı eğimli çatı ile örtülüdür. Minaresi tek şerefelidir.
Aliağa Camisi
1589’da Behram Paşa’nın oğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılan cami kubbeli ve yalın bir yapıdır. Üçlü yonca biçiminde kemerle çevrili mihrap nişi mukarnas bezemelidir.
Alibaba Camisi
1792’de yapılan cami; dıştan ahşap çatı içten kubbe ile örtülüdür. Dıştan minare tek şerefelidir.
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Divriği Ulu Camii Mengücek Oğullarından hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tarafından 1228 yılında yaptırılmıştır.
1280 m 2 ‘lik bir alana oturan camiye kuzey doğu ve batı yönünde yer alan taş süslemeleriyle hayret uyandıran üç güzel kapıdan girilmektedir.
Darüşşifası ise Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 tarihinde yaptırılmıştır. Bu eşsiz anıt 768 m 2 ‘lik bir alana oturmaktadır. 18.Yüzyılda medrese haline getirildiği için Şifaiye Medresesi de denilmektedir.
Anadolu’da erken dönem mimarisinin en seçkin örneği olan Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi; plan mimari oranların elemanları süsleme ve örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapıdır.
UNESCO’nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen “Dünya Kültür Mirası” listesinde Türkiye’den dokuz doğal ve kültürel varlık bulunmaktadır. 1985 yılında bu listede yer alan ilk üç varlık içinde olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası özgün mimarisi estetik kültürel ve evrensel değeri ile ayrıca 13.yy.da kadın-erkek eşitliğini de simgeleyen bir anıt olarak bu listeye alınmaya layık görülmüştür. Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan diğer doğal ve kültürel varlıklar içinde Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası eser olarak tektir.

Medreseler

 

Çifte Minareli Medrese: İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Hadis ilmi okutulan medresenin sadece doğu yönündeki asıl cephesi ayakta kalmıştır.
Ön yüz ortada iki minareli taç kapı iki yanda pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Böyle bir uygulama ile daha canlı hareketli ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Kesin olmamakla birlikte eserin mimarının Kelük Bin Abdullah olduğu sanılmaktadır.
Gök Medrese: Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Kon-yalı Kaluyan’dır. Taç kapı üzerinde yükselen tuğla örgülü iki minaresindeki mavi çinilerden dolayı Gök Medrese adını almış-tır. Plastik sanatların şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme kullanılmış olup Taç kapısının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan motifleri vardır. Medrese-ye girişte sağda mescit solda ise Dar-ül Hadis bölümü mevcuttur.
Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üze-rine inşaa edilmiş kemerli bir revak bulunmaktadır. Bu revakın gerişinde küçük kapılardan hücre-lere geçilir. Doğu yönün-deki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneyindeki yan eyvanla-rın içi çini tezyinatla süslüdür.
Şifaiye Medresesi : İl merkezinde Selçuk Parkı içerisinde Çift Minareli Medresesinin tam karşısındadır. 1217 yılında Selçuklu Sultanı I.İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu Tıp sitelerinin ve hastaneleri-nin en eskisi ve en büyük boyutlu olanıdır. 1220 yılında vefat eden I.İzzeddin Keykavus vasi-yeti üzerine çok sevdiği bu Medresesinin güney eyva-nındaki türbede ailesi ile birlikte yatmaktadır.
Buruciye Medresesi: Anadolu Selçuklu Sultanı III.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında dönemin ileri gelenlerinden Hibetullah Burucerdi oğlu Muzaffer tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır. Taç kapıdaki taş işçiliği ile girişin solunda yer alan türbe çinileri önemlidir. Dört eyvanlı ve ortası açık avlulu güzel bir Selçuklu Medresesidir.

Hanlar

 

 
Behram Paşa Hanı: 1576 Yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan iki katlı ve ortası açık avlulu etrafında odalar yerleştirilerek inşa edilen hanın bir de ahır kısmı mevcuttur. Güney yönünde dışa taşıntılı sivri kemerli bir giriş cephesi girişin üzerinde üç dilimli kemere sahip iki penceresi yer al-maktadır. Pencerelerin sağ ve solunda aslan motifi işlenmiştir.
Taşhan: İki katlı ortası açık avlulu kesme taştan inşa edilmiştir. Kitabesi bulunmayan Taşhan’ın mimari üslubu bakımından 19.yy. yapıldığı sanılmaktadır. Üzeri açık olan iç avlu ortasın-da çift başlı aslanların ağzından su akan bir taş havuzu bulunmaktadır. İç avluya doğu kuzey ve güney yönlerinde bulunan kapılardan girilmektedir. İç avlunun kuzey ve güney yönleri revaklı olup revak gerilerinde dükkanlar sıralanmıştır
Alacahan: 17.yüzyıl Osmanlı Dönemi’ne ait olduğu sanılmaktadır. İpek Yolu (Sivas-Malatya) üzerindedir. Siyah-beyaz kesme taşlarla almaşık olarak örülmüştür. Camii han ve sur duvarlarından oluşmaktadır.
Ayrıca il merkezinde Subaşı Hanı vardır. Malatya-Sivas eski yolu üzerinde bulunan Selçuk Hanı ve Sivas-Kayseri eski yolu üzerinde Tatlıcak Köyü girişinde Latif Han bulunmakta ve bu iki hanın sadece temel kalıntıları vardır.

Hamamlar

 

Kurşunlu Hamamı: Sivas’ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek bitişik çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri görülür
Meydan Hamamı: Meydan Camisi karşısındadır. 16.yüzyıl yapısı olup. Dört eyvanlı ve kubbe örtülüdür.

Köprüler

 

Yıldız Köprüsü: Sivas Ankara karayolu 30.km. sinde Yıldız Irmağı üzerindedir. Selçuklu dönemine ait bir köprü olup döşeme uzunluğu 70 metredir. Sivri kemerli ve 13 gözlüdür
Eğri Köprü : Sivas’ın 3 km. güney doğusunda Sivas-Malatya eski karayolu ve Kızılırmağın üzerinde 18 kemerli bir köprüdür. Uzunluğu 179.60 m eni; 4.55 m’dir. En büyük kemer açıklığı 7.70 m’dir. Aynı doğrultuda olmadığı için eğri köprü denilmiştir. Köprünün kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Kesik Köprü: Sivas’ın 10 km. güneybatısındadır. 13. Yüzyıl Selçuklu yapısıdır. Biri 17 diğeri 2 gözlü iki bölüm olarak yola bağlanmıştır.
Boğaz Köprü: Sivas’ın 10 km. doğusundaki köprü orta çağa tarihselleşmektedir. Sivri kemerli altı gözlüdür.
Sivas gidilmesi gereken bir şehirdir.
Kaynak:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir