Unutturulan zaferimi KUTlu olsun

İngilizler Kut-ül Amare’de 30 bin asker kaybeder, 13’ü general olmak üzere 481 subay ve 13.300 erle teslim olurlar.LONDRA Çanakkale’yi hazmeder ama Kut’un adını bile andırmaz, Osmanlıda kutlanan Kut Bayramlarını unutturmayı başarırlar.

Avrupa Avrupalılara yetecek kadar geniştir aslında. Lakin doymaz, gözlerini Afrika’ya, Amerika’ya, Hindistan’a diker sömürüye başlarlar. Çaldıkları sadece kumaş, baharat olsa iyi, zavallıları zincire, bukağıya vururlar.
Bu hırsızların önde gideni İngiltere’dir ve nicedir gözünü dikmiştir Irak’a. Hem Hindistan yolunu emniyette tutacak, hem de Musul ve Kerkük neft yataklarına kurulacaktır kaşla göz arasında.
Abdülhamid Han cennetmekân 1. Cihan Harbine girmekten yana değildir asla. Ama olmaz. Onun içinde Türk olmayan bir heyete hal ettirir, İstanbul’dan uzaklaştırırlar.
Kendilerini yüksek mevkilerde bulan genç subaylar koltuğun ağırlığını kaldıramaz ve 600 yıllık imparatorluğu ateşe atarlar.
Ordularımız Süveyş’te, Allahuekber dağlarında, Galiçya’da, Yemen’de, Suriye’de Makedonya’da dağılır. Ama Çanakkale ve Kut-ül amare’de unutulmaz destanlar yazar.

BİLEN VAR MI ACABA?
İlk mektep çocuklarına bile sorsanız size Çanakkale hakkında bir şeyler anlatır. Ama en az onun kadar önemli bir zafer olan “Kut”u yüksel tahsilliler bile duymamıştır ihtimal.
İşte bugün onu yapalım dedik, Kut kahramanlarını tanıtalım okuyucularımıza.
Kasım 1914… İngiltere savaşın getirdiği puslu havadan istifade dalar Irak’a. Osmanlı’nın sadece 8 bin kişilik bir tümeni vardır. Yani hiç yoktan az fazla…
İngiliz Kuvvetleri Basra’dan başlar, Fav kasabasını ele geçirir mevzi tutarlar. Enver Paşa Bingazi’den tanıdığı Süleyman Askeri’yi vazifeye getirir ki niyeti Arap aşiretleri ile düşmanı durdurmaktır. Bakar iş yerli halkın boyunu aşacak, Mısır’dan takviye yollar.
İngilizler de aşiretlere oynar, para ile satın almaya çalışırlar. General Nixon kirli işlere yatkındır zira. Ancak Araplar Osmanlıya silah doğrultmaz. Süleyman Askeri, Nasıriye’yi ele geçirip İngilizlere saldırsa da kesin netice alamaz.
İngilizler Çanakkale’de uğradıkları hezimeti unutamamışlardır. Yaşadıkları itibar kaybını telafi için Bağdat’ı almalıdırlar. Savaş Bakanlığı General Townshend adlı tecrübeli bir ismi cepheye yollar.

NURETTİN BEY!
Süleyman Askeri’nin vefatı üzerine birliklerin başına geçen Nurettin Bey, işgalcileri Amara ve Nasıriye’de sıkıştırmaya başlar. İngilizler Arapları değil Türk yönetimini hedef aldıkları şeklinde propagandaya başlar, Kraliyetin Müslümanlara dost olduğu masalını anlatırlar. Akılları sıra halkı aldatacak ve hızla ulaşacaktırlar Bağdat’a.

Ancak kuzeye çıktıkça denizden uzaklaşır, ikmal sıkıntısı yaşarlar. Kut-ül-Amare üç tarafı Dicle ile çevrili bir beldedir. Savunması kolaydır. buraya yerleşip güç kazanmaya bakarlar. Basra ve su yolları ellerindedir zaten, başarmamaları için bir sebep yoktur ortada.
Türkleri ciddiye almazlar, eh Fransa ve Mısır’dan gelecek takviyeler de ulaşırsa… Çok değil birkaç gün içinde bayrak dikeceklerdir Bağdat’a. Şunun şurası 80 km vardır arada.
Türklerin Bağdat yolundaki son savunma noktası Selman-ı Pak’tır ki Selmân-ı Fârisî (Radıyallahü anh) medfundur burada. İngiliz ordusundaki Hintli Müslümanların büyük sahabenin bulunduğu beldeye saldırmayacağı kesindir bu yüzden Selman-ı pak adını ağızlarına bile almaz Helenistik dönemdeki ismini (Ctesiphon) kullanırlar.
İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener ile Hindistan Genel Valisi Lord Curzon harekâtın bir an önce başlamasından yanadırlar. General Nixon’a haydi der, düğmeye basarlar.

HALİL BEY
Bir ara Alman Mareşal Von der Goltz bölgeye gelir. Askerler Hıristiyan komutandan huzursuz olurlar. Nurettin Bey rahatsızlığını açıkça dile getirir hatta. Ardından Albay Halil Bey’i de bölgeye yollarlar ki mükemmel bir komutandır, sabırsa sabır, sadakatsa sadakat… Bir asker için ne kadar meziyyet varsa…
Halil Bey mütevazıdır, rütbesi aynı olmasına rağmen Nurettin Bey’in emrine girer birlikte çalışırlar. Enver Paşa’nın öz amcasıdır oysa.
General Townshend ne zaman ki Selman-ı Pak’taki Türk birliklerine saldırır, kayaya çarptığını anlar. Kuvvetlerinin neredeyse üçte birini (4567 asker) kaybeder. İngilizlerin Aziziye’de hayli erzak ve mühimmatı vardır bunları taşıyamaz, Dicle’ye atarlar. Townshend apar topar Kut-ül-Amare’ye çekilir, destek beklemeye başlar. Peki Türkler takip ederler mi? Güldürmeyin, kıpırdayacak hal mi kalmıştır hasta adamda.
Ancak Osmanlılar gelir Kut-ül-Amare’yi kuşatırlar, Townshend’e teslim ol çağrısı yaparlar. Sivil halkı boşaltılmalıdır en azından.

Halk canlı kalkan!
İngilizlerin sivil halkı canlı kalkan olarak kullanmayı düşünür, teklife kulak tıkarlar. Kut’ül-Amare’nin toprak kalesi Türk topçusunu fazla yormaz. Açılan gediklerden kolayca girer, mevzi tutarlar. Ancak dikenli tellerle kurulan bir savunma hattı daha vardır ki kolay aşılmaz. Toplarımız ne yazık ki güçlü değildir, caydırıcı olamaz.
İngiliz gazeteleri Kut’ül-Amare’de büyük bir güçleri olduğunu, şehrin savunmaya elverişli yapısıyla risk yaşanmayacağını yazar. Evet geri çekilmişlerdir ama bunlar hep yapılan şeylerdir savaşta. Ellerinde en az iki aylık yiyecekleri vardır ve kuşatma bugün yarın kalkacaktır nasıl olsa.
İki taraf da karşılıklı siper kazar hazırlanırlar. Türkler istisnasız her gün saldırır düşmanın düzen almasına mani olurlar. İngilizler zaman zaman kuşatmayı yarmaya çalışsalar da başaramazlar. Kayıpları artar, panik başlar.
Nurettin Bey düşman yardımlarına mani olmak üzere güneye iner Halil Bey kuşatmayı devam ettirir sabırla. Yardım kuvvetleri komutanı General Alymer emrindeki güçlü orduya rağmen ilerleme kaydedemez. Avam kamarası vaziyeti büyük bir ciddiyetle takip etmektedir. General Nixon’un yerine General Lake görevlendirilir.
Bu arada Osmanlılar Kut’ül-Amare’de pusulalar dağıtır, Hintli Müslümanları küfre karşı birlik olmaya çağırırlar. Bu tesirli olur, kardeşlerimiz nöbette vurur kafayı uyur, hatta işaret parmaklarını koparırlar. Tetik çekemeyeceklerine göre işi bırakmıştırlar.

hzbixf3c

ZALİMLER KORKAK OLUR
General Townshend’in korktuğu başına gelmiştir, Hintli askerlere ağır cezalar verir, huzursuzluk artar. Üstün ateş gücüne rağmen yarma hamlelerinden hüsranla çıkarlar.
Derken kış çöker, destek birlikleri çamura saplanır. Nehir kenarından ayrılamaz, hedef olurlar. General Alymer her kalktığı hücumda büyük kayıplar verir pişmanlıklar yaşar. Desteğin de desteğe ihtiyacı vardır, işler sarpa sarar.
Kut-ül Amare’de sıkışan İngiliz ordusu, yardımdan ümidini kesmiştir, artık tayın hesabı yapar. Hububatı kurtarmanın yolu atları yemekten geçer ama Müslümanlar tepki koyarlar. Townshend şehirde arama yapılması emrini verir, halkın sakladığı nevaleye el koyar.
Alymer kuvvetleri 8 Mart sabahı saldırır bazı mevzileri ele geçirirler. Ancak Halil Bey onları süngü ile söker, makineli tüfeklerin önüne atar. O kadar şaşkındırlar ki el bombaları ellerinde patlar. Verilen büyük kayıp Londra’yı karıştırır. Sir Edwin Cornwall hükümete Irak’taki birliklerinin durumlarını sorar, İngiltere Başbakanı Lloyd George dişe dokunur bir cevap veremez ona. Basın General Townshend’in kifayetsiz kuvvetlerle Bağdat’a yürümesini macera olduğunu yazar.
Artık İngiliz parlamentosunda
Kut-ül Amare konuşulmaktadır, sabah akşam.

 

ulxmzxyp

TESLİM OL!
Halil Bey destek kuvvetlerini püskürttükten sonra döner General Townshend’e “teslim ol” teklifi yapar. İngiliz komutan önceleri ciddiye almasa da başka çıkış yolu olmadığın görür sonunda. Halil Bey’le Dicle üzerinde buluşurlar. “Elimizdeki silahları verelim, üzerine de bir milyon sterlin ödeyelim” der, “Koyverin gidelim Basra’ya!”
Halil Bey kabul etmez İngiliz silahları bir işlerine yaramaz zira. Bu arada Lawrens gelir gider, bir milyon sterlini iki milyona çıkarır ve rüşvet teklif eder ayrıca. Bu Halil Bey’i kızdırır, onları başından savar.
Bir iki yarma harekâtı daha hüsranla sonuçlanır. Nisan gelmiş sazlıklar uzamıştır, Türkler yakınlarında dolaşmaktadırlar. Yaralılara bakamaz olmuşlardır, sari hastalık ve zafiyetten ölmeye başlarlar. Çaresizdirler beyaz bayrağı çeker, paşa paşa teslim olurlar. (29 Nisan 1916)
Halil Bey General Townshend’in kılıcını almaz. Esirleri kuzu tandırla doyurur, çay sigara sunar. Türk’e yakışan da odur zaten, boyun eğene el kalkmaz.
Nedense resmi tarihçiler bu büyük zaferi görmezden gelirler, Kut zaferi ders kitaplarında okutulacak kadar önemlidir oysa.

alıntıdır irfan Öztuna akademik perspektif

http://haber.akademikperspektif.com/2015/05/02/unutulan-zaferimiz-kutlu-olsun/

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir