DOĞUNUN İNCİSİ VAN /Edremit

van-1

    Van Anadolu’nun en büyük kapalı havzası olan VanGölü kıyısında toprakları verimli akarsuları bol iklim koşulları oldukça elverişli bir yerleşim merkezidir. Bu yüzden tarihin eski çağlarından beri birçok medeniyetin hakim olduğu bir yer olmuştur.

   Arkeolojik araştırmalara göre Van ili yazılı tarih öncesi dönemleri M.Ö. 5000-3000 yılları Kalkolitik dönem başlarına kadar uzanmaktadır. M.Ö. 2000 yılında bu bölgede ilk olarak devlet kuranlar Hurrilerdir. Daha sonra Hurrilerin bölgedeki devamı olan yerli kavimler tarafından M.Ö. 900 yıllarında başkentleri Tuşba ( VAN) olan Urartu devleti kurulmuştur. Urartular M.Ö. 612 yılına kadar Van Bölgesinde güneyde yukarı Mezopotamya’ya kadar uzanan topraklarda hüküm sürmüşlerdir. M.Ö. IX. Yüzyılda Kral Sarduri tarafından Van kalesi yaptırılmıştır. M.Ö. VII. Yüzyıl başlarında Mezopotamya’dan Anadolu’ya akınlar düzenleyen Asurlular Van kalesini ele geçirince Urartular Tuşba yakınlarında Rusahinili (Toprakkale) şehrini kurarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. M.Ö. 612 yılında Anadolu’ya gelen Medler büyük Urartu Kırallığı’na son vermişlerdir.

    Yerleşik bir nizam kuramayan Med Krallığı Persler’e yenilip yıkılınca Van ve yöresi M.Ö. 332 yılına kadar Pers M.Ö. 129 yılına kadar Büyük İskender’in doğu seferinden sonra Makedonyalılar ve M.Ö. 88 yılına kadar da Partların egemenliğinde kalmıştır. Tarihi dönem içerisinde Van ve yöresi Romalılar ile Sasaniler arasında çatışma sebebi olmuştur. M.S. 395 yılına kadar Sasani sonra da Bizans egemenliğinde kalmıştır. Hz. Osman zamanında Bizans’ı bozguna uğratan Müslüman orduları 644 yılında Van ve yöresini ele geçirmiş bu hakimiyet Emevi ve Abbasi devletleri tarafından da sürdürülmüştür. Eskiden beri Van bölgesinde yaşayan Ermeni azınlığı kısa bir süre Van çevresinde bir krallık kurmuş ve İslam İmparatorluğu’na tabi olmuşlardır. Hıristiyan sanatının mühim bir eseri olan Akdamar Kilisesi aynı adı taşıyan Ada üzerinde Kral Gagik tarafından 915-921 yılları arasında yaptırılmıştır. Çağrı Bey döneminde Anadolu’ya keşif amaçlı yapılan seferler 1071 Malazgirt zaferiyle neticelenmiş Van ve çevresi Büyük Selçuklular’ın egemenliğine girmiştir. Büyük Selçuklular’dan sonra bir süre Eyyübi egemenliğinde kalan şehir 1230 yılında Karakoyunlular’ın hakimiyetine girmiştir. Bu tarihlerde eski Van şehrinde bulunan Ulu cami Karakoyunlu Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Karakoyunlular’ın Uzun Hasan’a mağlup olmalarıyla Van ve havalisi Akkoyunluların eline geçmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Safevi Devleti’ni yenen Osmanlı orduları 1458’de Van’ı fethetti ve bu fetih 1555 yılında yapılan Amasya Antlaşması ile kesinlik kazanmıştır. Van Beyler Beyliği’ne atanan Hüsrev Paşa ve Kayaçelebizade Koçi Bey kendi adlarını taşıyan birer cami yaptırmışlardır. Aynı dönemlerde “Kitap-ı Lugat-ı Vankulu” adlı eser Vankulu Mehmet Efendi tarafından hazırlanmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Van’da ekonomik bakımdan güçlü olan Ermeniler ihtilal cemiyetleri kurarak Ruslar’ın da desteğiyle silahlanmaya başlamış 1915’te bir çok kaza ve köyde katliama girmişlerdir. Aynı yıl Van’ı istila eden Ruslar Ermenileri destekleyerek şehri ateşe vermiş ve Osmanlı ahalisi şehri boşaltmak zorunda kalmıştır. 1981 yılında Van yıkılıp yıkılarak büyük oranda nüfus kaybına uğradığından bugünkü yerinde yeniden kurulmuştur. Başlayan Türk harekatı karşısında işgal ettikleri topraklardan çekilen Ruslar ve Ermeniler doğudaki aşiretlerin de desteğiyle tamamen Anadolu’dan çıkarılmış ve Türk ordusu 2 Nisan 1918′ de Van’a girerek şehri kurtarmıştır. 16 Mart 1921′ de imzalanan Moskova antlaşması ile Ruslar Van ve Bitlis’e ait isteklerinden vazgeçmişlerdir. 29 Ekim 1923’te Vilayet merkezi olan Van’da Devlet ve Belediye tarafından alt yapı çalışmaları başlatılmış savaştan yakılıp yıkılan şehir yeniden inşa edilmiştir.

11EDREMİT

Edremit kelimesi, Arapça kökenlidir ve anlamı: uzun yer.

Bölge: Urartular, Asuriler, Menuas kavimleri, Semiramis sülalesi ve daha sonra ise, doğudan gelen Sasaniler ve Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmiştir. Daha sonra, Müslümanlarla, Bizans devleti arasında, elden ele geçen yöre, Ermeni asıllı beyler tarafından da, kısa süre iskan edilmiştir.

  1071 Malazgirt Zaferinden sonra ise, bölge, Türklerin eline geçer. Öncelikle: yöredeki Urartu hakimiyetinden söz etmek gerekir. Çünkü: Urartular, hüküm sürdükleri MÖ.900-600 yılları arasında, devlet teşkilatında, dil ve yazıda, yaşayışlarında, yapı ve mimarlıkta, sulamada, tarımda büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Onların yarattıkları mucizeler, bugün bile, hayranlıkla izlenmektedir. Özellikle, yörede yaptıkları sulama kanalları, göller ve barajların bir kısmı, aradan geçen 2800 yıllık süreye rağmen, halen çalışmaktadır.

   Doğu Anadolu bölgesi, en şiddetli deprem kuşağındadır. Bu bölgede bulunan, daha önce egemenlik kurmuş birçok uygarlığa ait anıtların büyük kısmı depremlerde yıkılmış veya etkilenmiş olmasına rağmen: Urartu sulama yapıları, sanki günümüzde inşa edilmiş kanısını uyandırmaktadır. Bunların en büyük örneğiyse: “Menua-Şamran” kanalıdır.

GEZİLECEK YERLER

kKaleler: Van’ın en önemli yapılarından biri olan Van Kalesi Van geziniz sırasında mutlaka görmeniz gereken bir yer, turistlerin uğrak noktalarından biri. Urartular’dan kalan ve tarihi M.Ö. 885’e uzanan Van Kalesi’nin yanı sıra Zernek Kalesi, Ayanis Kalesi, Hoşap Kalesive Çavuştepe Kalesi Van’da gezebileceğiniz diğer tarihi kalelerden.

Van Gölü: Türkiye’nin en büyük gölüne ev sahipliği yapan Van’ın simgelerinden biridir Van Gölü. Etrafında sayısız doğal güzellik barıdıran Van Gölü, şehir geziniz sırasındaki en keyifli duraklardan biri olacak. Van Gölü’nün yanı sıra Erçek Gölü de gezebileceğiniz bir diğer göl Van’da.

179532_coverAkdamar Adası: Van Gölü’nün güneyinde bulunan Akdamar Adası, Van’ın eşsiz güzelliklerinden biri. Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar Adası doğal güzelliğinin yanı sıra tarihi Akdamar Kilisesi, diğer adıyla Surp Harç Ermeni Kilisesi’ne ev sahipliği yapması nedeniyle de Van gezginlerinin uğrak noktalarından biri.

Kiliseler: Van, tarih boyunca farklı kültür ve dinlerden çok sayıda topluluğa ev sahipliği yapmış bir şehir. Bu nedenle Van’daki geziniz sırasında pek çok kilise ve camiye rastlayacaksınız. Akdamar Kilisesi, St. Bartholomeus Kilisesi, Adır Adası’ndaki Adır Kilisesi, Kaya Çelebi Camii, Hüsrev Paşa Camii, Halime Hatun Kümbeti, Süleyman Bey Kümbeti, İkiz Kümbetler, Galip Paşa Kümbeti, Hasan Bey Kümbeti bu yapılar arasında görülmeye değer olanlardan.

Eski Van Şehri: 1. Dünya Savaşı’na dek Ermeni ve Türkler’in bir arada yaşadığı bir yer olan Eski Van Şehri şu an harabe ve kullanılmaz durumda. Ancak burada halen gezip görebileceğiniz tarihi yapılar mevcut. Eski Van Şehir, Van Kalesi’nin güneyinde yer alıyor.

Kaplıcalar: Van’da hem dinlenip hem şifa bulmak isterseniz Erciş Doğancı Kaplıcası, Çatak Şeyh Cürüh Kaplıcası, Başkale Kelegom Kaplıcası ve Başkale Dereiçi Kaplıcası’nı gezmenizi öneriyoruz.

Peribacaları: Peribacaları denince aklımıza ilk gelen yer Kapadokya olsa da bu doğa oluşumlarını görebileceğimiz tek yer Kapadokya değil. Van’ın Başkale ilçesinde de Van Peribacaları’nı görmek, bu eşsiz doğa oluşumlarını keşfetmek mümkün.

Van Müzesi: Özellikle Urartu uygarlığından kalma çok önemli parçaların sergilendiği Van Müzesi Van gezinizde mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri. Arkeolojik kalıntıların yanı sıra el yazmaları ve el sanat ürünleri ile eski savaş aletlerinin de sergilendiği Van Müzesi şehir merkezinde bulunuyor.

Van Kedi Evi: Van’ın simgelerinden bir de Van Kedisi. Van Kedilerinin neslini korumak için kurulmuş olan Van Kedi Evi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kampüsünde yer alıyor.

66850_491517828184_896070_n

Van Gölü Canavarı Efsanesi

 Van ve Bitlis illeri arasında yer alan Van Gölü içinde yaşadığı ileri sürülen efsanevi bir yaratıktır. 1993 yılına dek adından hiç söz edilmeyen varlığı bugüne dek gördüğünü iddia eden 1000’in üzerinde kişi vardır. Ama yapılan araştırmalar göldeki ilk canavar vakasının 1889 yılında yaşandığını aktarıyor. Dönemin İstanbul’da yayın yapan Saadet gazetesinin, 28 Şaban 1306 (29 Nisan 1889) tarihli 1323 numaralı nüshasında, canavarın Van Gölünde abdest almak isteyen bir kişiyi kapıp göle sürüklediği haberi yer alıyor. [1]

Varlığı gördüklerini söyleyen kişilerin belirttiklerine göre canavar 15 metre uzunluğunda, oldukça siyah bir renge sahip, sırtında sivri çıkıntıları olan, Plesiosaur ya da Ichthyosaurus benzeri bir varlıktır. Zamanla bu varlığı gördüğünü iddia edenlerin sayısı artınca olay medyaya da yansımış ve bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bölgeye bir bilimsel araştırma ekibi göndermiştir. Ancak, yapılan araştırmalar sonucunda gölde olağandışı herhangi bir varlığın olduğuna ilişkin hiçbir iz bulunamamıştır.

Birkaç yıl sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Ünal Kozak adlı kişi gölde yaptığı araştırmalar sırasında yaratık ile karşılaştığını ve kameraya almayı başardığını iddia ederek çekmiş olduğu videoyu analiz için ilgili kuruluşlara göndermiştir. Konu hakkında bir de kitap yazmış olmasına karşın video ile ilgili gösterilenler kabul görmemiştir. Bunun ile ilgili eleştiriler ise kamera açısının hiç sol yana kaymadığı bunun nedeninin bu tarafta yaratığı iple çeken bir tekne bulunduğu yönündedir. Cambridge Üniversitesi’nde de biyologlarca izlenen kayıtta yaratığın hiçbir yöne sapmadan dümdüz bir yol izlemesi de bunun, bir tekne tarafından çekilen bir maket olduğu kuşkularını uyandırmıştır.

Bugün Van’ın Gevaş ilçesi merkezinde bu canavar anısına yaklaşık 4 metre yüksekliğinde bir heykel dikilmiştir. Bunun yanında pek çok kişi söylentinin bölge turizmini büyük ölçüde canlandırdığını ve ziyaretçilerden büyük ilgi gördüğünü belirtmiştir.

Çizgidizi The Secret Saturdays’ın “The Unblinking Eye” adlı bölümünde Van Gölü Canavarı yer almıştır.

Belgesel Destination Truth’ın 3. sezonun 5. bölümünde Van Gölü Canavarı yer almıştır.

Belgesel Animal X’ın 3. bölümünde Van Gölü Canavarı hakkında belgesel hazırlanmıştır.

??????????????????Kedimiz de Var

Türkiye’de kedilerden bahsederken ilk akla gelen türlerin başında gelir Van kedisi: Cana yakınlığı, beyaz, ipeksi kürkü, aslan yürüyüşü, tilki kuyruğuna benzeyen uzun ve kabarık kuyruğu, değişik göz renkleri ve suya olan düşkünlüğü ile. Van Kedisi, dünya üzerinde melezleşmeyen, saflığını koruyabilmiş canlıların başında gelir. Bu özelliği onu, hem kedi dünyasının hem de diğer canlıların yıldızı haline getirir.

Anadolu’ya tam olarak ne zaman ve nasıl geldiği bilinmeyen Van kedileri, diğer canlılarda olduğu gibi bulunduğu bölgenin şartlarına ayak uydurdular. Türkiye’nin en yüksek dağlarının bulunduğu Doğu Anadolu bölgesindeki yüksek sıcaklık farklarına kürkleri sayesinde kolayca ayak uydurabilir Van kedileri. Yılda en az 6 ay karlarla kaplı bu bölgede uzun tüyleriyle kar ve soğuktan korunurken, yazın birden ısınan hava nedeniyle tüylerini dökerek Van Gölü’nün ılıman iklimine uyum sağlarlar. Ancak yaygın olan yanlış bir inanış vardır ki, o da bu kalın kürkü nedeniyle Van kedilerinin üşümediğidir. Halbuki, kediler, kürkleri kalın olmasına rağmen soğuktan etkilenir ve üşürler.

Van kedilerinin diğer kedilerden ayrılan ilginç bir özelliği vardır. Bu kediler suyu çok severler ve yüzerler. Eğer suya doğru gidiyorsa, bu zorunluluktan değil, sadece zevktendir. Özellikle ılık ve sığ sularda yüzmeyi seven Van kedileri, evlerde musluktan damlayan sulara pati atar ya da banyoda size eşlik eder.

kaynak: http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-634&Bilgi=vann%C4%B1n-tarihi-ve-tarih%C3%A7esi

http://www.gezi-yorum.net/van-edremit/

http://van.neredekal.com/gezilecek-yerler-tarihi-mekanlar/

http://tr.wikipedia.org/wiki/Van_G%C3%B6l%C3%BC_Canavar%C4%B1

http://www.vankedisi.net/

ÇARŞI TARAFTAR GRUBU

ÇARŞI

   Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün taraftarlarından oluşan belli bir grubun ismidir. 1982 yılında kurulan Çarşı grubu, futbol maçlarını ağırlıklı olarak Kapalı Tribün’de izler. En bilinen sloganları “Çarşı her şeye karşı!” ve “Evdeki hesap Çarşıya uymaz”dır. En tanınan amigosu Alen Markaryan’dır.

27 Mayıs 2008 günü varlığını sona erdirme kararı aldı. Ama 21 Ağustos 2008 tarihinde, yaklaşık 200 kişilik bir taraftar grubu alem biter, ortam biter, Çarşı bitmez diyerek Çarşı ve tezahüratlarının devam edeceğini Maçka Parkı’nda duyurdu.

Ses Rekoru

Beşiktaş 24 Ekim 2007 tarihinde UEFA Şampiyonlar Ligi grup maçında 132 desibel ile dünya rekoruna ulaşmış ve Eurosport ile UEFA’nın internet sitesinde de bu rekora yer verilmişti. Ancak bu maçta Guinness hakem heyetinin olmaması nedeniyle siyah beyazlı taraftarların rekoru resmiyet kazanmamıştı.

Grubun özellikleri

Bu grup diğer taraftarlardan ya da taraftar gruplarından ilginç bir bileşen olmasıyla ayrılmakta, maçlarda takındığı tavırlar, açtığı pankartlar, dile getirdiği tezahüratlarla farklı bir taraftar profili çizmektedir. 1980’lerin ortalarından itibaren belirginlik kazanan, 1990’lardan sonra iyice bilinir hale gelen grup, aslında homojen bir yapıdan oluşmamakta ya da belli başlı üyelerden ibaret sayılmamaktadır. Farklı sosyal tabakalardan, kültürel çevrelerden ve etnik kimliklerden, farklı ve hatta çatışan politik ve ideolojik alanlardan insanlar Çarşı Grubu adı altında toplanmaktadır. Bununla birlikte genel olarak muhalif bir görünüm ve söylem Çarşı Grubunun özelliği olarak işaret edilebilir.

Beşiktaş kulübüyle doğrudan ilişkili grup üyeleri olabildiği gibi, özerk ve bağımsız taraftar olarak kendini ifade eden üyeler de mevcuttur. Ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin de içinde yer aldığı bir grup olarak bilinmektedir. Bunun sonucu olarak grubun öne çıkan özelliği hazır cevap ve mizahi yönü gelişmiş bir topluluk olmasıdır.

Grubun içindeki insanlar sürekli bir değişkenlik arz etmekle birlikte, belirli bir anlamda Çarşı Grubunun kendisine özgü söylemi ve özgün tarzı sürekli geliştirilmekte, belirli bir doğrultuda sürdürülmektedir. Şiddet olaylarında, taraftarlar arası çatışmalarda da grubun ismi sıklıkla anılmaktadır. Birkaç çeşit Çarşı Grubu adını kullanan eğilim söz konusudur. Sağ ve sol politik eğilimler arasında bir gerilim olduğu da söylenebilir.

Bununla birlikte Çarşı Grubu denilince akla gelen daha çok tribünlerde görmeye alışık olunmadık tarzda muhalif bir söylem kullanması, sol politik söyleme ait kavramları ve sembolleri benimsemesi, güncel politik konulara ilişkin çoğu zaman beklenmedik tavır takınması olmaktadır.Örneğin Çarşı yazarken A’yı anarşizmin sembolü olan yuvarlak içindeki a şeklinde yazmaları, genelde milliyetçi ve ülkücülerin egemen olduğu kabul edilen tribünlerde başlı başına bir ilginçlik olarak görünmektedir. Grubun çıkışlarında belirgin bir özellik olarak anti-faşist bir söylem görülmektedir. Ayrıca grup içinde kendilerini demokrat, sosyal demokrat, sosyalist, ekolojist vb. şeklinde de ifade edenlerin varlığı da söz konusudur.

Türkiye’de yaşanan terör olaylarını protesto amaçlı biri 2007 yılında Liverpool FC ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçı ve 2008 yılındaki Galatasaray maçında kapalı tribünü kaplayacak şekilde “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” yazılı bayrak açmışlardır. Bu bayrak ulusal basın olmak üzere genel olarak olumlu karşılanırken, bazı çevreler tarafından bu pankartın Çarşı’nın klasik tavrına ters olduğu ve bayrağın içeriğinin şovenizm taşıdığı savunuldu.

Eylemleri

İlginç yapısı nedeniyle dikkat çeken Çarşı Grubu bu nedenle medyada pek çok kere özel programlar ve haberlerle yer almıştır. Mehmet Ali Birand’ın sunduğu haber programı 32. Gün Çarşı için özel bir program yapmıştır. Ayrıca, pek çok dergi ve gazetedeki yazı dizisine konu olan Çarşı Grubu, Haber Dergisi Nokta’nın 4 Ocak 2007 sayılı nüshasına kapak olmuştur.[ 19 Aralık 2006 günü ise İletişim Yayınları “çArşı Neye Karşı” adıyla bir konferans düzenlemiştir. Çarşı Grubu, popülerliği ve söylemleri ile TV dizilerinde de yer bulmuştur.

Gazetelerde Fatih Terim’in Mehmet Ağar ile birlikte resimleri yayımlanıp ”İmparator” diye tanımlandığı sırada Çarşı Grubu, “İmparatorluk değil tam demokrasi” diye pankart açarak tavır sergilemiştir. Ayrıca “Çarşı Alayına karşı” sloganı da söz konusu grubun hem öteki takımlara hem politik kimliklere karşı duruşunu ifade etmektedir. Bülent Ecevit’in ölümü üzerine resmi sitelerine koydukları “Kara Kartal seni unutmayacak Karaoğlan” sloganıyla ilgi çekmiştir.

Dikkat çekici eylemleri arasında Barcelona’nın Kamerunlu siyahi oyuncusu Samuel Eto’o’ya La Liga’da hemen her maçta yapılan ırkçı tezahüratlar nedeniyle “çArşı ırkçılığa karşı -hepimiz Eto’yuz!” pankartları ile destek vermeleri gelmektedir.

Grup, 1995-1997 yıllarında “Forza Beşiktaş” adında hiçbir yayın grubuna bağlı olmadan bir fanzin tarzında haftalık dergi çıkarmıştır. Bu dergi sadece bir spor kulübünün taraftarları tarafından hazırlanıp yayınlanan ilk süreli yayın olmuştur.

Çarşı Grubu’nun dikkat çeken bir diğer tavrı nükleer enerji santrallerine karşı duruşudur. 2005/06 sezonunda bazı maçlardan önce açtıkları “Çarşı Nükleer Santrallere Karşı” yazılı pankartlarla dikkat çekmiş ve Sinop’ta düzenlenen Nükleer karşıtı gösterilere katılmışlardır. 2006/07 sezonunda İnönü Stadyumu’nda oynanan Galatasaray derbisinde ise Greenpeace örgütü ile birlikte “Nükleersiz Türkiye” yazılı bir pankartla gösteri yapmışlardır.

2007 yılında kuruluşunun 25. yılını kutlayan Çarşı, bu sebeple düzenleyeceği etkinliklere Kızılay’a topluca kan bağışında bulunarak başlamıştır.21 Nisan 2007 günü oynanan lig maçı öncesi Beşiktaş’ta kurulan çadırlarda 250’den fazla kişi kan vermiştir. 25. yılın anısına düzenlenen bir başka sosyal etkinlik ise “Hediyeni kap, Miniatürk’e gel” sloganı ile 25 Nisan 2007’de kimsesiz çocuklara oyuncak ve kırtasiye dağıtılan organizasyon olmuştur. Sosyal konularda yaptıkları eylemlerden biri de 2008 yılında Almanya’da neonaziler tarafından kundaklanan Türk ailenin evinin önündeki eylemleri olmuştur.

Grubun dikkat çeken ve ulusal basında yer alan tavırlarından biri de Mart 2008’de oynanan Galatasaray maçı öncesi resmi sitelerinde alkol karşıtı bir slogan yerleştirip, maç günleri alkol alınmaması kararıdır.

Grubun öncülüğünde Beşiktaş taraftarı, 27 Ekim 2011 tarihindeki Beşiktaş-Fenerbahçe maçının bitiminde atkılarını sahaya atarak Van’daki depremzedelere yardımda bulunmuşlardır.

Beşikaş Çarşı Taraftar Grubu, il trafik kodu 65 olan Van için 20 Kasım 2011 tarihindeki Beşiktaş-Galatasaray maçının 65. dakikasında üstlerini çıkararak soğukla mücadele eden depremzedelerin durumuna dikkat çekmiştir.

Gezi Parkı Olayları kapsamında Beşiktaş İnönü Stadı yıkımında kullanılan ekskavatörü kullanarak TOMA’ları geri püskürtmüşlerdir. Ekskavatör’e “POMA, (Polis Olaylarına Müdahale Aracı)” adını vermişlerdir.

Asi Ruh belgeseli

2007 yılında kuruluşun 25. yılını kutlayan Çarşı Grubu hakkında Pancard Film adlı prodüksiyon şirketi bir belgesel hazırlamaktadır. Ön hazırlıkları bir yıldan fazla süren ve taraftarlardan toplanan video ve fotoğraflarla destekelenen belgeselin 2008 yılı Haziran ayında tamamlanacağı öngörülmektedir. Genel olarak tribün içinden çıkan kişilerin anılarının, dış saha maçlarınındaki yolculukların ve İnönü Stadyumu ve Beşiktaş semtindeki maç gününündeki olayların anlatıldığı belgeselde ayrıca Beşiktaşlı ve diğer takımın sporcularının da ropörtajları yer almaktadır.

Ayrıca Lig TV adlı televizyon kanalı “çArşı’nın Yürüyüşü” adlı bir belgesel hazırlayarak televizyonda yayınlamıştır.

Grubun kendini feshetmesi ve tekrar geri dönmesi

27 Mayıs 2008 Tarihinde Çarşı Grubu, çeşitli nedenlerden dolayı varlığını sona erdirme kararı aldıklarını açıkladılar. Çarşı ile ilgili “Asi Ruh” belgeselinin Beşiktaş Kültür Merkezi’ndeki galasında konuşan tribün lideri Alen Markaryan, Çarşı’nın Beşiktaş’ın önüne geçtiği yönündeki eleştiriler ve çeşitli spekülasyonlar sebebiyle “Çarşı kendini feshetmiştir” dedi ve ekledi: “Çarşı artık yok!..”.

Çarşı grubunun resmi sitesi forzabesiktas.com’da, Alen Markaryan adına açıldığı belirtilen başlıkta da haberin doğru olduğu teyit edildi ve “Kanallarda ve internet sitelerinde geçen haber doğrudur. Çarşı ismi bitmiştir.” ifadesi yer aldı.

22 Ağustos 2008 Tarihinde Çarşı Grubu yeniden tribünlere dönme kararı aldı. Çarşı grubunun resmi sitesi forzabesiktas.com’da haber teyit edildi ve “dosta düşmana ilan ediyoruz. Yeni dönemde Çarşı Grubu olarak yeniden tribünlerde olacağız” denildi.

Aldığı ödüller

ABD spor taraftarları tarafından yapılan oylamada, Çarşı grubu Beşiktaş’ın 2007 yılında Liverpool’u 2-1 yendiği mücadelede yaptığı gösteriyle tüm zamanların en iyi taraftar grubu seçildi.

Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği’nin 2012 Yılı Empati Ödülü, Van Üşüyor sloganıyla depremzedelere destek veren Beşiktaş Çarşı Taraftar Grubu’na verildi.

kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ar%C5%9F%C4%B1_%28taraftar_grubu%29

SANAT VE REKLAM

Reklam Sanat mıdır?

billboard_01

Sanatın kesin tanımı yapılamaz. Ama sanatı kavramamızı sağlayacak bazı unsurları şöyle sıralayabiliriz:

* Sanat insanla birlikte var olmuştur.

* İnsanın ihtiyaçlarından doğmuştur.

* İnsanın kendini anlatma biçimlerinden biridir.

* Sürekli değişen ve genişleyen insan etkinliğidir.

* Sanat etkinliği yeni bir yapı kurma, şekil verme girişimidir.

* Bir şeyi olduğu gibi taklit etmek, sanat etkinliği değildir.

* Sanatçı, malzemeyi kendi bakış açısına göre seçer, ayıklar, değiştirir, yorumlar, yeniden ortaya koyar.

* Sanat eseri, sanatçının yorumunu yansıtır.

* Sanat eseri, kendine özgü bir iletişim aracıdır.

* Sanat eserinin kendi anlamından öte; okunduğu, seyredildiği ve duyulduğu yerde kazandığı anlamı vardır. Yani sanatseverlerin yorumlarıyla yeniden anlam kazanır.

* Sanat, gerek üretim gerekse anlamlandırma bakımından bireyseldir.

* Sanat eseri dış dünyanın yorumlanarak değiştirilmesi sonucunda ortaya çıkar.

* Sanat eseri hedef kitlesine bir şey öğretmez, açıklamaz; sezdirir, çağrıştırır, hissettirir, duyurur, hatırlatır ve düşündürür.

Özetleyecek olursak;

Sanat, bireysel veya kolektif olarak üretilen, eskiye yeniyi katarak ilerleyen, var olanı taklit eden veya yeniden üreten, gündelik olandan farklı (sıra dışı), duyguları harekete geçiren ve kuşaklara aktarılan bir disiplindir. Sanatta kar amacı güdülmez, temel amaç, ortak insani duyguları ifade etmek, sanat eserindeki anlamı paylaşıma açarak sanat eserinin yeniden yorumlanmasını sağlamaktır.

Reklam ise herhangi bir markanın (ticari, kişi, kurum, organizasyon, vb.) belli bir ücret karşılığında bu markaları tanıtmak, hatırlatmak , ve nihai hedef olarak da markaların hedef kitle tarafından satın alınmasını sağlamak amacıyla, markaların mesajlarını kitle iletişim araçları (televizyon, radyo, gazete, dergi, , cep telefonu, açık hava) kanalıyla hedef kitleye iletmek için yapılan ticari bir faaliyettir.

Reklamda temel hedef kısa veya uzun vadeli kardır. Bunun için, işverenleri tarafından , reklam ajanslarından başarılı reklamların üretilmesi beklenilir. Başarılı reklamın ilk kriteri, vurucu bir mesajın (slogan, logo, reklam müziği..) hedef kitle tarafından kolayca algılanması, zihinlerde uzun süre kalması ve izlenilebilir olması için yaratıcılık esas alınır. Bu nedenle sanat eserlerinden esinlenilir veya sanat eserleri doğrudan kullanılır, taklit edilir.

Fakat, reklam kampanyalarının ölçümleri sonucunda sanatsal bir reklamın satışlara çok etki etki edip etmediği tartışılmaktadır. Yaratıcı reklamların çokça izlenildiği, marka değerini arttırdığı fakat bu etkinin nihai hedef olan satışlarda çok da başarılı olmadığı, yani yaratıcı reklamların sonuç odaklı olmaması tartışmalarda öne çıkan konudur. Bu tartışmaların sonucunda da reklam verenlerin, “bizim izlenecek ve hayran olunacak reklama değil sattıracak reklama ihtiyacımız var” tepkisi üzerine, reklam profesyonellerinin çabaları “satan reklam” yaratmaya yönelik olmuştur. Bunun için de “sanatsal ürünmüş gibi algılanabilecek reklam üretimi”neden ödünler verilmesi göz önüne alındı.

Sanat, mağaraların duvarından bugünkü galerilere dek kendini anlatma aracı oldu; fakat sanat mağara duvarın dayken ya da sokaktayken herkes içindi. Ama sanatın üretilmesi, ulaşılması ve edinilmesi alt sınıftan uzaklaşmasına paralel olarak yüksek sosyoekonomik statüye hitap etmeye başladı. Yani, onlar (yüksek sosyoekonomik statüdeki insanlar) tarafından onlar için üretilen olmaya başladı.

Sanat, sınıf atladıktan sonra yüceliğine yücelik kattı, ulaşılamaz oldu, ulaşanlar da değerli insanlardı. Sanat her şeye referans edilmeye başlandı. Çünkü sanatla referanslandırılan her şey artı değer kazanıyordu. Şöyle ki; yemek yemek, yemek yapmak, tedavi etmek, okumak, spor yapmak, giyinmek, okumak, çiçek yetiştirmek, örgü örmek vb… her şey sanat olarak görülmeye başlandı. Aslında tüm bu faaliyetler, gündelik yaşamda insanlar için önemlidir, değerlidir. Fakat, insanlar diğer insanlar arasında fark yaratmak, öne çıkmak adına, aslında herkesin maddi manevi imkanlar dahilinde yaptığı, yapabileceği bu rutin işleri sanatla ilişkilendirirler.

Reklam profesyonelleri de bu gidişata dahil oldular.

Sanatın, tarihsel bir geçmişi, bu geçmişte farklı bakış açılarından kaynaklanan farklı sanat akımları, sanatçıları, bu sanatçıların yaşadıkları dönemlere ışık tutan, belgesel ve eleştirel şaheserleri vardır. Sanat, insanlık tarihi boyunca var olmuştur.

Pablo Picasso, “Guernica”yı resmederken , Aşık Veysel “Uzun İnce Bir Yoldayım”derken, Bedri Rahmi “Karadut”u yazarken ve resmederken herhangi bir fikri, nesneyi satma amacını gütmediler. Ortak dertleri, insani duyguları insanlarla paylaşmaktı. Günümüzde bile güncelliğini koruyan ve başka sanatçılara ilham veren sanat eserleridir hepsi.

Sadece bu açıdan bakıldığında bile reklamın bir sanat olmadığını, reklam ürününün bir sanat eseri, reklam üreticilerinin de sanatçı olmadığını söylemek mümkündür. Reklam üreticilerinin sanatsal duyarlılıklarının olması durumunda, hedef kitlede satın alma davranışını daha kolay yaratacağını söylemek mümkün.

Reklam sanattan ve sanat tekniklerinden yararlanır, beslenir, sanatı referans alır, tüm bunların yanı sıra belirtmek gerekir ki , reklam sanatın kitlelere ulaşılmasına hizmet eder.

kaynak: https://sardunyart.wordpress.com/2011/12/17/reklam-sanat-midir/

Halkla İlişkiler Uzmanı’nın Nitelikleri

 

Bu konuyu birçok sitede yada blogda bulabilirsiniz. Ama ben kendi ders notlarımdan ayıkladığım bazı bölümleri  aktaracağım. Buraya ekleyeceklerimde birçok eksik vardır ama ana hatlarıyla  kitapsal olarak  Halkla İlişkiler Uzmanının özellikleri bunlardır diyebiliriz.

1-İletişim yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmak bunun yanında yönetim,organizasyon yeteneği,dürüstlük ve hepsinin üzerinde güçlü bir kişilik ve liderlik özelliklerine sahip olmak gerekmektedir.

2-Bu alanda da diğer alanlarda olduğu gibi çağın gerekliliğinin bir sonucu olarak ,medya  ilişkileri, yatırım ilişkileri, sergiler, kamu olayları gibi konularda uzmanlaşma eğilimi söz konusudur. Ancak işin doğası nedeniyle, halkla ilişkilerin tüm uygulama alanlarında genel bir deneyim ve bilgi birikimine sahip olmak gereklidir. Hatta herkesin uzmanlık alanına sahip olduğu kuruluşlarda olağanüstü durumlarda tüm uygulamalarda faaliyet gösterebilmelidirler.

3-Halkla ilişkiler uzmanı araştırmalardan ve psikolojik verilerden öğrendiklerini kendi  tecrübesiyle birleştirip ortaya yeni sonuçlar ve uygulamalar çıkarabilmelidir.

4-Halkla ilişkilerci,yaratıcılığa yardımcı olan event’ler ve görüş,düşünce ve durumları kamuoyuna ulaştıracak reklam, el ilanları,konuşma metinleri,bültenler,makaleler ve bunlara benzeyen iletişim araç ve yöntemleri ile kamuoyunun dikkatini çekebilmelidir.

5-Kuruluş ile halk arsında köprü olabilmeli,halkın istek ve görüşlerini kuruluşa aktarabilmelidir.

6-Gerçekten halkla ilişkilerde başarının büyük ölçüde insan kaynaklı olması nedeniyle halkla ilişkilerde,halkla ilişkiler  eğitiminin yanında bazı kişisel yeteneklere de gerek duyulmaktadır ve halkla ilişkilerci sahip olduğu yetenekleri sürekli geliştirmeli,çağa ayak uydurmalı gerek mesleğiyle gerek toplumla ilgili yenilikleri takip etmelidir.(1)

7-Halkla ilişkiler uzmanı;yorulmaz,somurtmaz,insanları kırmaz,üşümez,hasta olmaz,çok çalışır,çalışmaktan bıkmaz,verilen her türlü görevi yerine getirir,gerekirse temizlik yapar yük taşır,fazla uyumaz,ortalıkta miskin miskin dolaşmaz ,kendine iyi bakmakla yükümlüdür,her ortamda kendini belli eder,kendini sürekli geliştirir,çevresiyle ilişkileri son derece iyidir,dürüsttür,yalan söylemez,içi dışı birdir,güçlüdür,kendine güvenir,kendini ve çalıştığı yeri korur,her türlü duruma karşı hazır olmalıdır,hem savunmayı hem  saldırıyı iyi bilmelidir,çalıştığı sahayı ve onun hedef kitlelerini iyi analiz edebilmelidir,çağın gereklerine ayak uydurabilmelidir

 

kaynak: http://www.erdalerdogdu.com/pr-halkla-iliskiler/halkla-iliskiler-uzmaninin-nitelikleri/

Türkiye’de Halkla İlişkiler

Türkiye’de Halkla İlişkiler

Türkiye’de halkla ilişkiler çalışması ilk kez devlet kuruluşlarında görülmüştür. Dışişleri bakanlığı “Enformasyon Genel Müdürlüğü” ve “Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla Münasebetler Daire Başkanlığı”, bugün bilinen anlamıyla olmasa da, halkla ilişkiler göreviyle kurulan ilk ünitelerden. 1960 devriminden sonra kurulan Devlet Planlama Teşkilatı Yayın ve Temsil Şubesiyle 1964’kurulan Nüfus Planlama Genel Müdürlüğü tanıtma şubesi ise çağdaş halkla ilişkiler çalışması yapan ilk kamu kuruluşlarıdır. Daha sonra öteki devlet kuruluşlarında da görülmeye başlanan halkla ilişkiler üniteleri, 1969’ dan sonra özel kuruluşlarda da yer almıştır. Koç, Eczacıbaşı, Sabancı, Yaşar, gibi büyük holdingler. Yapı Kredi,İş Bankası gibi bankalar, halkla ilişkilere ağırlık veren özel kuruluşların ilk örneklerindendir. Bugün Türkiye’de yüzlerce özel ve kamu kuruluşlarında halkla ilişkiler üniteleri bulunmaktadır.

Halka ilişkiler eğitimi, Türkiye’de ilk kez 1966’da Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi’nin Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda başlamıştır. Bu okulun 3. ve 4. sınıf uzmanlık sınıfları, gazetecilik, radyo-TV ve halkla ilişkiler bölümüne ayrılmıştır. Daha sonra İ.Ü. Fakültesi (İktisat), Gazetecilik Enstitüsünde ve Özel Gazetecilik Yüksek Okullarında Halkla İlişkiler bölümleri açılmıştır. Bugün İstanbul, Ankara ve İzmir’de beş yüksek okulda uzmanlık bölümü bulunmaktadır. Bir fakültede lisans üstü halka ilişkiler eğitimi ve bazı başka öğretim kurumlarında da halkla ilişkiler dersleri verilmektedir.

Halkla ilişkiler alanında bir meslek örgütü kurma çalışmaları 1969’da Ankara’da başlamış ve 1972’de İstanbul’da on beş uzman tarafından Türkiye Halkla İlişkiler Derneği kurulmuştur. Üyelik için halkla ilişkiler yüksek okulu eğitimi ve üç yıllık meslek deneyimi gibi koşulları bulunan bu derneğin bugün üç büyük şehirde elli kadar üyesi bulunmaktadır.

Günümüzde kuruluşların etkinlikte bulundukları çevrelerinde hızlı ve sürekli ekonomik, sosyal değişiklikler ve gelişmeler olmaktadır. Çevredeki bu değişiklikler karşısında kuruluşların varlıklarını sürdürebilmesi için başarılı ve etkili bir biçimde yönetilmesi gerekir. Bunu gerçekleştirmenin yollarından biri de çevredeki çıkar ve baskı grupları adı verilen güçlerle iyi ilişkiler kurmaktır. Kuruluşların başarısı için, bu toplumsal grupların çıkarlarının, isteklerinin ve tepkilerinin gözetilerek onların güven ve desteklerinin sağlanması gereği önem kazanmaktadır.

Kitle iletişim araçlarının yaygın ve etkin rol oynadığı, çıkar ve baskı gruplarının güçlü olduğu çağdaş demokratik toplumlarda sağlıklı, bilinçli ve duyarlı bir kamu oyu oluşabilmekte ve halk kuruluşların yönetimlerini etkilemede ve uyarmada önemli role sahip bulunmaktadır. Bu baskı grupları içinde özellikle sivil toplum kuruluşları ya da hükümet dışı gönüllü kuruluşlar, kalkınma program ve projelerinin hazırlanmasında, doğa kaynakların ve biyolojik çeşitliğin korunmasında, çevre sorunlarının çözümünde büyük katkılar sağlamakta ve bu konularda kamu oyunun bilinçlendirilmesi ve yönlendirilmesi için yoğun çaba göstermektedir.

Günümüzde modern toplumlarda gittikçe güçlenen ve duyarlı hale gelen kamu oyunun artık desteklemediği işleri gerçekleştirmek kolay değildir. Bu yüzden kamu oyunun her alanda ağırlığını duyurduğu ve duyarlı olduğu ülkelerde kuruluşların etkinlik alanına giren kişiler ve gruplarla etkili bir iş birliği yaptıkları, başka bir değişle yoğun bir halkla ilişkiler çabası içerisine girdikleri görülmektedir.

Ülkemizde de son yılarda kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasının yanında, gönüllü kuruluşlar olarak bazı vakıf ve derneklerin, toplum adına kuruluşları denetleyip yönlendirme ve bilinçli bir kamuoyu oluşturma konusunda önemli bir işlev üstlendikleri gözlenmektedir. Buna koşut olarak da birçok kamu ve özel sektör kuruluşu halkla ilişkiler konusunda etkinlikte bulunmak gereğini duymuşlardır. Bu nedenle gerek kamu gerekse özel sektör kuruluşlarının kadrolarında görev alacak kimselerin de halka ilişkilerinin ne olduğunu, nasıl işlediğini öğrenmesi ve alınan sonuçlardan ne türlü yararlanacağını bilmesi gerekir.

KAYNAK: http://www.gencbilim.com/odev/index.php?odev=brans&kategori=28

KAYNAKÇA

ASNA, m. Alaeddin; Halkla İlişkiler. İ.İ.T.İ. Akademisi, Nihad Sayar Yayın ve Yardım Vakfı Yayınları NO: 297-524, 3. Baskı.

AKDEMİR, Prof. Dr. Ali; İşletme Bilimine Giriş. Birlik Ofset Yayıncılık, Eskişehir 2001.

CEMALCILAR, Prof. Dr. İlhan; Pazarlama Yönetimi. T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 885, AÖF Yayınları No: 473, Cilt: 2, Ünite: 15-28.

COŞKUNER, Öznur; İşletme Bilgisi. Devlet Kitapları, ABC Matbaacılık Ltd. Şti. Ankara 2000.