GÜMÜŞHANE / ŞİRAN / GÜNYÜZÜ KÖYÜ

Tarih

  Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalarda MÖ 3.500 tarihlerinde bölgede insan yerleşimine ve MÖ 3.000 tarihlerinde tarım yapıldığına dair izler bulunmuştur. Asurlular döneminde Aziz Hayaşa ülkesi olarak adlandırılan bölgede Hitit döneminde Karadeniz bölgesinin otokton halkı Kaşkalarınyaşadığı sanılmaktadır. MÖ 9. yüzyılda Urartu hakimiyetine giren, Kimmerve İskit saldırılarından sonra Pontus, Roma, Bizans ve Trabzon İmparatorluğu tarafından yönetilmiştir. Bu yönetimler arasında kısa süreli Arap, Ermeni, Türkmen hakimiyetleri gören kent Trabzon İmparatorluğu’nun yıklmasının ardından da 1514 yılında temelli Osmanlı hakimiyetine girene dek Akkoyunlu ve Safeviler tarafından yönetilmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında 1916’dan 1918’e dek Rus orduları tarafından işgal edilen bölgenin Hıristiyan halklarından Ermeniler 1915 tehciriyle, Rumlar 1923 mübadelesi ile Anadolu dışına gönderilmişlerdir.

  Bölgede yapılan arkeoloji araştırmalarında ele geçen buluntular, buradaki yerleşimin MÖ 3000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. MÖ 2000’in ortalarında Azzi ve Hayaşalar buraya yerleşmiştir. Bu nedenle de, Gümüşhane’yi de içine alan bölgeye Azzi-Hayaşa ülkesi denilmiştir. Mezopotamya’dan gelen Asurlu tüccarların, Gümüşhane ve yöresinde bulunan maden yatakları nedeniyle bölgeye ilgi duymuşlardır. Hitit İmparatorluk döneminde Gümüşhane çevresindeki gümüş yataklarının işletilmiştir. Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra bölgeye Urartular hakim olmuş, MÖ 8. yüzyıl sonlarına doğru Kimmer-İskit akınları başlamıştır. Daha sonra yöreye Medler, Persler ve Pontos Krallığı egemen olmuştur. MÖ 1. yüzyılda bölgede Romalıların hakimiyeti görülmektedir. M.S. 395’te Bizans İmparatorluğu toprakları içerisinde kalan Gümüşhane, MS. 7. yüzyılda Bizans-Hazar askeri işbirliğine konu olan topraklar arasındaydı. Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis (Yunanca argyros: “gümüş” ve polis: “kent” demektir.) adı verilmiştir. Bu dönemde yörenin önem kazanmasının nedenleri, ticaret yolları üzerinde bulunuşu ve gümüş madenlerinden ötürüdür.

  İlin mevcut nüfusunun bir kısmı Türk Kayı ve Çepni boylarının nüfusuna dahildir. Fakat başka birçok Oğuz boyu’da ilde iskan etmektedir.

gümüşhane-resimleri-2

Coğrafya

Kuzey Anadolu sıradağları içinde yeralan ilin toprakları çok engebeli olup en yüksek yeri günümüzde Çakırgöl olarak bilinenKolat dağlarında 3.000 metreyi geçmektedir. İlin kuzey kesimi Zigana (Kalkanlı) ve Soğanlı dağları, güneyi ise Çoruh, Kelkit,Kop ve Otlukbeli dağları tarafından çevrilidir. Kelkit vadisindeki küçük bazı düzlükler ise ilin en önemli tarım alanlarıdır.

İklim ve bitki örtüsü

Gümüşhane Karadeniz İkliminin etkisi altındadır ancak Gümüşhane’nin bazı kesimlerinde Doğu Anadolu ile Karadeniz bölümü arasında bir geçiş teşkil etmektedir. Bunun nedeni ise, Yüksek Zigana duvarları Doğu Anadolu nun şiddetli soğuklarının gelmesini engellemesidir. Gümüşhane Dağlarında kayın, meşe, ladin, köknar ve sarı çam ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.

NÜFUS

YIL TOPLAM ŞEHİR KIR
2000 46,656 30,270 16,386
2007 37,784 28,028 9,756
2008 37,856 26,238 11,618
2009 39,290 27,215 12,075
2010 40,316 28,620 11,696
2011 42,794 31,011 11,783
2012 44,888 32,444 12,444
2013 48,690 35,916 12,774
2014 52,628 40,078 12,550

Eğitim

Gümüşhane Üniversitesi, 2008 yılında Gümüşhane’de Devlet Üniversitesi olarak kurulmuştur. Gümüşhane Üniversitesinin çeşitli fakülteleri bulunmaktadır. Genelde mühendislik ağırlıklı yan bilim dallarında öğrenim gören öğrencileri vardır. Ayrıca Kelkit, Şiran ve Kürtün’de yüksekokul bulunmaktadır.Gümüşhane Üniversitesi 2013 yılında 10 bine yakın öğrenciye eğitim imkanı tanımaktadır.

ŞİRAN

Gümüşhane ilinin bir ilçesidir.

 Gümüşhane’nin en eski ilçelerinden biridir. İlçe merkezi Uluşiran (şimdiki adıErenkaya) köyünde iken 1800’lü yıllarda bugünkü ilçe merkezine taşınmıştır.

Şiran adı esasen ilçenin kapladığı bölgenin adıdır. Bizans kaynaklarında 9. yüzyıldan itibaren bu bölge Khêriana ve (çoğul genitiv) Khêrianôn adıyla anılmıştır. Yerel lehçede /şîryana/ şeklinde telaffuz edilen bu isim, Şiran olarak Türkçeye uyarlanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in kasabaya Farsça Şîran (“aslanlar”) adını verdiğine ilişkin yaygın inanışın tarihi temeli yoktur.

Yerel şivede Şiran, Şeyran olarak telafuz edilir. Yaşlı kuşağın çoğunluğu Şiran’a Şeyran derler.

Tarih

    Şiran ilçemiz, 1473 ‘teki Otlukbeli Savaşı’nda Fatih Sultan Mehmet tarafından Uzun Hasan’nın yenilmesi ile Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlının fethinden sonra Şebinkarahisar Sancağı’nin bir nahiyesi olarak idare edilen ilçemiz 16. yy. sonuna kadar buraya bağlı kaldı. 17.yy. dan sonra Erzurum vilayetinin Erzincan Sancağı ile Trabzon vilayetininGümüşhane Sancağı arasında değişik zamanlarda idare edilen Şiran bazen de Kelkit nahiyesi ile birlikte ilçe yapılmıştır. Tanzimat’in ilânından sonra Erzurum’a bağlanan Şiran İlçesi 1839 da tekrardan Erzincan’a bağlanmıştır. 93 Harbi’nden sonra 1879 yılında Gümüşhane Sancağı’ndan ayrılan Kelkit ve Şiran, Bayburt Sancağına bağlandı.Bu sırada halkın merkeze gönderdiği dilekçelerle Gümüşhane Sancağına tekrardan bağlandı.

Ekonomi

  İlçemizde sebzecilik ve meyvecilik gelişme yolundadır. Meyvelerden elma üretimi önemlidir. Hayvancılık ilçenin diğer önemli bir gelir kaynağıdır. Koyun, kır keçisi ve sığır ciddi manada beslenen hayvanlardır. İlçemizde 30 ton günlük kapasiteli süt fabrikası, birde boya fabrikası ve Taş Mermer Fabrikası mevcuttur. Ayrıca belli bir kota uygulanmak suretiyle seker pancarı üretimi yapılmakta olup, seker fasulyesi üretimi de önemli bir yer tutmaktadır.

Turizm

İlçemizde konaklama tesisi olarak 60 yataklı Belediyemize ait bir otel mevcuttur.

Turistik Yerler

  • Çakırkaya Manastırı
  • Tomara Şelalesi
  • Seydibaba Türbesi
  • Gelin Ebe Türbesi
  • Firdevs Hatun Türbesi

ÇAKIRKAYA MANASTIRI

cakirkaya-manastiri-turistlerin-ilgisini-cekiyor-1634672_b

Çakırkaya Köyümüz ilçemize 11km uzakta olup Şiran İlçemizin güneyinde yer almaktadır. Osmanlı Devleti döneminde kayıtlarında Kalur diye geçen Çakırkaya köyümüzün tarihi de eskidir. İlçemizde tarihi eser bakımından en zengin köylerden bir tanesidir. 14. YY. dan kaldığı sanılan tarihi Çakırkaya Manastırı bu köyümüz sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kayalara oyulmak suretiyle yapılan manastır yerli yabancı bir çok turistin ilgisini çekmektedir. Zaten turizm açısından ilçede bilinen tek tarihi eserdir. Bunun yanında Çakırkaya Köyü’nde hemen yanı başında bulunan kaya mezarları ve Kavaklı Dere denen mevkiinde tarihi eserlerin varlığından haberdar değildir. Çakırkaya Köyünün ilk yerleşik kabileleri Rumlardır. Daha sonradan gelen Türkmen göçleri, mezralar halinde Kavaklı Dere denen mevkiiye yerleşirler. Daha sonraki yıllarda bugünkü yerleşim yerine taşınırlar.

TOMARA ŞELALESİ

RCP_8307_1

Şelale,Şiran İlçesi Seydibaba Köyünün Güneybatısındadır.Şelalenin suları,tepe yamacından,kayaların arasından ve yer altından çıkarak,yere dikey olarak akmakta ve yatağını oluşturmaktadır.

Su kaynağının tamamı Şelalenin olduğu kısımdan yer altından çıkmaktadır.Suyun çıkış yeriyle dere yatağına ulaştığı zemin arasında yaklaşık 10-15 m yükseklik farkı vardır.Bu yükseklikten dolayı ve farklı yerlerden çıkan sular ilginç bir görünüm oluşturur.

Kaynağında oluşan Şelale olması ve yoğun bir su çıkışının olması açısından oldukça ilginç bir örnek niteliğindedir. Şelale etrafına öncül tesisler yapılmış olup, yolu iyileştirilmiştir.

GELİN EBE TÜRBESİ

Firdevs_hatun_turbesi

GÜNYÜZÜ KÖYÜ

b_110164821rsm193 EVREN KOYU

Gümüşhane ilinin Şiran ilçesine bağlı bir köydür.

Tarım ve Hayvancılık

1inek_yavrusu_6

Hayvancılık eski yıllarda daha yaygındı gerek küçük gerek büyükbaş hayvanlar bulunmaktaydı son zamanlarda ise kümes hayvanları özellikle de arıcılık yaygın bir şekilde yapılmaktadır.

Coğrafya

 Gümüşhane iline 111 km, Şiran ilçesine 6 km uzaklıktadır.

İklim

Köyün iklimi, Karadeniz iklimi etki alanı içerisindedir.

Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Altyapı bilgileri

Köyde, ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamaktadır. Köyün hem içme suyu şebekesi hem kanalizasyon şebekesi vardır. PTT şubesi yoktur ancak PTT acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.

GÜMÜŞHANE’DE GEZİLECEK TARİHİ MEKANLAR

SANTA

 Gümüşhane’nin Yağmurdere Köyü’nden devam ettiğinizde karşınızda belirir Santa. Karadeniz dağlarının en ulaşılmaz noktasında olması, Santa’yı merak uyandırıcı kılıyor.

   Ağaç hattının üst sınırında, 1500 – 1800 metre irtifada, dik yamaca kurulu 7 köyün ortak ismi aslında Santa. Her daim dumanlı, günün belli saatleri dışında sis hiç kalkmıyor Santa’nın üzerinden. Eskiden Rum yerleşimi olan bu köylerin isimleri ise; İşhanli, Çakalli, Piştofli, Tengilli, Çinganli ve Binatli. Hepsi de taştan yapılma, çatısız harabe kiliseler barındırıyor içlerinde.

   Evlerin de hepsi kesme taştan yapılmış. Karadeniz’de bu denli yükseklikte olup da, dört mevsim yaşanılan başka bir yer daha yoktur herhalde.

KARACA MAĞARASI

1426968458_karaca

Gümüşhane’nin turizmini canlandıran Karaca Mağarası, Torul ilçe sınırları içerisinde bulunuyor. Aynı ismi taşıdığı Karaca Mahallesi’ne vardığınızda mağara çok yakınınızda olacak.

   Karaca Mağarası’nın toplam uzunluğu 256 metre olup, tamamı ile yatay bir mağaradır. Aynı zamanda 5 salondan oluşuyor. Her salon birbirine bağlı…

   Salonları birbirine bağlayan duvarlar damlataş sütunundan oluşmakta. Mağarayı gezerken birbirinden ilgi çekici damlataşlar, sarkıtlar, dikitler ve kalsit kritalleri, sütunlar ve bayraklar karşınıza çıkacak. Mağara güllerini ve damlataş havuzunu da unutmamak gerek…

KÜRTÜN

3332-feridunzade-kurtun-baraji-1433-950px

 Anadolu Türkmen tarihinin en önemli merkezlerindendir. Eski ismi Kürtün-i Bala’dır. Daha önceleri Kürtün-i Zir yani Doğankent ilçesi (Eski ismi Harşıt)’e bağlı idi. Daha sonra Türkmen, Çepniler sahile inince burada bulunan Harşit merkezi Doğankent’e inmiştir. 300 yıl Gümüşhane sancak olmak itibari ile Trabzon’a bağlı idi. Bundan 80 yıl öncelerine kadar Kürtün-i bala olarak adlandırılan Kürtün ilçesi olarak adlandırılmıştır.

   Türkmen, Çepniler, eski ismi Kürtün’e gelerek yerleşmişlerdir. Daha sonra hayvancılık ve tarım ihtiyacı dolayısı ile daha aşağılara doğru göç etmişlerdir. En yakın olarak Şadı (Çatalağaç) köyüne yerleşmişlerdir. Daha sonra Harşit havzasına ve oradan da şimdiki Espiye ilçesine kadar ilerlemişlerdir. Yöre Türkmen Çepnilerin merkez bölgesi olmasına rağmen birçok Türk boyunu da bünyesinde barındırmıştır. Çepniler, Hazarlar ve Peçenekler Kürtün ve yöresine Malazgirt Savaşı’ndan önce gelmiştir. Gümüşhane yöresinde Akkoyunlu ve Safevilerde hüküm sürmüştür.

 ARTABEL GÖLLERİ TABİAT PARKI

Gümüşhane’nin Torul ilçesinde bulunan Artabel Gölleri Tabiat Parkı, kuzeydoğusunda Karanlık Göl olmak üzere birçok göl yatağını içinde barındırmaktadır.5859 hektarlık bir alanı vardır ve 1998 yılında tabiat parkı olarak ilan edilmiştir.

   18 tane buzul kraterinin güzelliği ziyaretçiler tarafından fotoğraf makineleriyle ölümsüzleşmektedir ve yörede hayvan ve kuş türleri de bulunmaktadır. Doğal bir güzellik olan ve eşsiz bir güzelliğe sahip olan Artbel Gölleri Tabiat Parkı, gelecek nesillere de bırakılması ve halkın faydalanabilmesi için itinalı bir şekilde korunmaktadır. Tabiatın bir armağanı olan Artabel Gölleri Tabiat Parkı, eğlenceli ve doğayla iç içe geçirilecek güzel zamanların mesajını veriyor.

KAYNAKÇAht:tp://tr.geoview.info/guemueshane_siran_guenyuezue_limnis_koeyue_ve_civar%C4%B1_resimleri,85501054p

SICAK SU KAYNAKLARI

 

 

SICAK SU KAYNAKLARI

  • Sularını magmaya yakın alanlardan alırlar.
  • Suları sıcak veya ılıktır.
  • Sularının sıcaklığı yıl boyunca aynıdır.
  • Akım değişikliği olmaz.
  • Bol miktarda eriyik madde içerir.
  • Dağılışı fay hatları ile paralellik gösterir.

FAY KAYNAĞI

  • Fay hattı boyunca yeryüzüne çıkan kaynaklardır.
  • Halk arasında bu kaynaklara ılıca, kaplıca, çermik, içme ve maden suları denilmektedir.
  • Fay kaynakları en fazla Ege Bölgesi’nde İç batı Anadolu Bölümü’nde görülür.
  • Ilıca-Kaplıcalara örnekler: Manisa (Kurşunlu, Urganlı, Alaşehir, Demirci), Denizli (Pamukkale, Kara hayıt, Sarayköy, Buldan), Kütahya (Simav),Balıkesir (Edremit, Gönen), Sivas (Balıklı Çermik) gibi merkezlerde vardır. Bu yerlerin ortak özelliği yer yapıları kırıklı olmasıdır

GAYZER KAYNAĞI

  • images

Etkin haldeki volkan dağlarından değişik aralıklarla püskürerek çıkan kaynaklardır. Türkiye’de örneklerine rastlanmaz. Çünkü volkan dağlarımız sönmüştür. 

SICAK SU KAYNAKLARI NASIL OLUŞUR

Yer kabuğunun faylarla parçalandığı yerlerde yüzeye yakın sıcak alanlar bulunur. Bu sıcak alanlar, fay kırıkları ile magmanın yüzeye sokulmasıyla oluşur. Yüzey suları faylar aracılığı ile sıcak alanlara kadar iner. Burada magmanın etkisiyle ısınır ve yine fayları takip ederek yüzeye ulaşır. Böylece sıcak su kaynakları oluşur.

 SICAK SU KAYNAKLARININ KULLANIM ALANLARI

Eimageslektrik enerjisi Üretiminde: Sıcaklığı 60-180OC arasında değişen sular, elektrik enerjisi üretiminde kullanılabilir. Bunlardan sıcaklığı 150OC üzerinde olan jeotermal kaynaklar, yüksek basınçlı bir buhar haline geldiğinden buhar makinelerini işleterek elektrik enerjisi üretecek güce ulaştırır. Nitekim ülkemizde Afyonkarahisar-Gecek, Denizli-Kızıl dere ve Sarayköy, Aydın Germencik, İzmir-Seferihisar ve Balçova, Kütahya-Sivas şu anda tespit edilmiş, en zengin jeotermal alanlardır. Ancak bunlardan sadece Denizli-Sarayköy ve Aydın-Germencik yakınlarındaki jeotermal alanlara santral kurulmuş ve üretime geçirilmiştir. Söz konusu alanlardan Afyonkarahisar-Gecek yaklaşık120-900m derinlikte dört önemli jeotermal enerji rezervine sahip, oldukça önemli bir kesimdir. Diğer enerji kaynakları ile karşılaştırıldığında son derece ekonomik olan jeotermal enerji için, yukarıda adı geçen diğer alanlarımızda da bir an önce santraller kurulmalıdır. Santrallerin ekonomik işletme ömürlerinin 40-60 yıl arasında değiştiği, kapasitelerinin ise sınırlı olduğu yolundaki görüşler hatalıdır. Çünkü jeotermal enerji, kendini yenileyen ve hammaddesi bedava olan bir enerji türüdür. Santral işletmeye açıldıktan 5-6 yıl sonra kendi masraflarını tamamen karşılar. Hammaddenin bedava oluşu diğer kaynaklara oranla enerjinin, %50-80 daha ucuza mal olmasını sağlar. Son yıllarda buharlaşma noktası düşük gazlar kullanılarak, sıcaklığı 60-90OC arasında değişen sıcak sulardan elektrik enerjisi elde edilmektedir. Bu durum enerji açığı bulunan ülkemiz için oldukça sevindiricidir. Çünkü ülkemizde sıcaklığı 60OC ve üzerinde çok sayıda termal kaynak vardır. 
  Bursa-Merkez ilçe Bademli bahçe kaplıcası (53-84OC),Yalova Valide Hamamı kaynağı, Balıkesir Gönen kaplıcaları (77-83OC), Balya ilçesi Ilıcadağ kaplıcası (58-63OC),Edremit ilçesi Derman kaplıcası (54-60OC), Çanakkale Ayvacık ilçesi Gülpınar kaplıcası (38-100OC), Ezine ilçesi Kestanbol kaplıcası (62-73OC), Yenice ilçesi Hamdibey kaplıcası (38-80OC), İzmir Dikili ilçesi Bademli kaplıcası (41-70OC), Dikili kaplıcası (42-64OC), Manisa Salihli ilçesi Kurşunlu kaplıcası (52-73OC), Turgutlu ilçesi Urganlı kaplıcası (50-78OC), Kula ilçesi Şehitler kaplıcası (60OC), Soma ilçesi Menteş kaplıcası (42-62OC), Afyonkarahisar Sandıklı ilçesi Sandıklı kaplıcaları (60-70OC) ile İhsaniye ilçesi Gazlıgöl kaplıcası (60-80OC), Kütahya Simav ilçesi Eynal kaplıcası (66-78OC), Gediz ilçesi Gediz Ilıcası (57-75OC), Bolu Seben ilçesi Bağlum kaplıcası (62-73OC), Mudurnu ilçesi Sarot kaplıcası (60-63OC), Ankara Kızılcahamam ilçesi Kızılcahamam kaplıcası (44-86OC), Kırşehir Çiçekdağı ilçesi Mahmutlu kaplıcası (63-70OC) bunlara örnek oluşturur. Adı geçen hidrotermal kaynaklardan bir kısmının şehir merkezinde yer alması (Bursa-Bademli bahçe kaplıcası), bir kısmının ünlü termal tesisler olmaları (Afy09onkarahisar-Sandıklı kaplıcaları, Yalova-Valide Hamamı kaynağı, Balıkesir-Gönen kaplıcaları, Ezine-Kestanbol kaplıcası) nedeniyle santral kurulmasına uygun görünmemektedir. Ancak bu sıcak sulardan konut ve işyeri ısıtmasında yararlanılabilir. Diğer kaynaklar ise ekonomik fizibilitelerinin araştırılmasından sonra santral yapımına açılmalıdır.

Sanayi Alanında:

Sıcaklığın 90OC ve üzerinde olduğu hidro termal kaynaklar, sanayide kurutma işleminin yapımı sırasında kullanılabilir. Gıda sanayi alanında (pastörize süt yapımı, bira mayalama işlemi, ot, sebze, balık ve et kurutulması, buharlaşma ile şeker rafinajı, buharlaşma ve kristalleşme ile tuz üretimi, konserve imali) sıcaklığı 90-140OC arasında değişen sular kullanılırken, inşaat sanayinde (çimento kurutulması) 110OC, kimya sanayi alanında (damıtma ile saf su elde edilmesi, hidrojen sülfit ve ağır su elde edilmesi, bazı kimyasal maddelerin elde edilmesi) 120-170OC, kağıt ve selüloz sanayi alanında (mobilya ahşabı ve inşaat kerestelerinin kurutulması ve kraft kâğıdı hamurunun hazırlanması, kağıt ağartma işlerinin yapımı,) 160-180OC arasında değişen sular kullanılır. Sanayi alanında ihtiyaç duyulan sıcak su Afyonkarahisar-Gecek, Denizli-Kızıldere ve Sarayköy, Aydın-Germencik, İzmir-Seferihisar ve Balçova, Kütahya- Sivas jeotermal alanlarından sağlanabilir. Söz konusu alanlar ekonomik açıdan incelendiğinde genellikle tarım ağırlıklı bir özellik gösterirler. Bu özellik, yakın çevrelerinde gıda sektörüne yönelik sanayi tesislerinin kurulmasını teşvik etmelidir. Sanayinin gereksinim duyduğu hammadde, enerji ve işgücü yakın çevreden (köylerden) temin edileceğinden ekonomik maliyet oldukça düşük düzeyde kalacaktır. Nitekim jeotermal enerjiden faydalanılarak yapılan balık kurutma işlemi için Seferihisar çok uygundur. Çünkü Sığacık Körfezinde balık üretme çiftlikleri vardır. Afyon ve Kütahya şeker pancarının bol yetiştiği alanlar olduğu için şeker rafinajında ;İzmir ,Aydın ve Denizli illeri başta üzüm ve incir olmak üzere (kuru olarak yurt dışına ihraç edilir.) çeşitli sebze ve meyvenin yetişmesi nedeniyle kurutma ve konserve yapımında; İzmir (Çamaltı) ve İç Anadolu bölgesinde (Tuz gölü, Çankırı, Kırşehir, Nevşehir, Yozgat) tuz alanlarının varlığı sebebiyle tuz üretiminde; Sivas- Hafik- Zara çevresi jips ve alçıtaşı bulunan alanlar olduğundan çimento üretiminde kullanılabilir. Ayrıca söz konusu alanlarda köylülere kavak yetiştiriminin özendirilmesi kereste ve kağıt sanayini, hayvancılığın geliştirilmesi ise et kurutulması ve pastörize süt yapımını geliştirecektir. Sözü edilen sanayi tesisleri bu illerimizde daha önceden kurulmuş ve faaliyete geçmiş olabilirler, ancak ucuz bir enerji olan jeotermal enerjinin kullanılması daha ekonomik olacaktır. Diğer taraftan bu kesimlere yeni sanayi tesislerimizin kurulması dış ticaret açısından olumlu bir sonuç yaratacaktır.

Isıtma İşlerinde Kullanımı:

Sıcaklığı 50OC ve üzerinde olan sular çeşitli ısıtma işlemlerinin yapılması için kullanılır. Merkezi ısıtma sistemi ile şehirlerdeki konutlar, kamu kuruluşları, caddeler, havaalanları ve pistler, toplu köylerde evler, ahır, kümes ve seralar ısıtılabilir. Yurdumuzda Bursa’da , Balıkesir ilinde Balya, Edremit, Susurluk, Gönen, Burhaniye ilçelerinde, Çanakkale ilinde Yenice, Ezine, Biga, Ayvacık ilçelerinde, İzmir ilinde Çeşme, Seferihisar, Balçova, Dikili ilçelerinde, Manisa ilinde Salihli, Turgutlu, Soma, Kula ilçelerinde, Denizli ilinde Sarayköy, Akköy ilçelerinde, Afyon ilinde Sandıklı, İhsaniye ve Merkez ilçelerinde, Kütahya ilinde Simav, Gediz ilçelerinde, Bolu ilinde Seben ve Mudurnu ilçelerinde, Ankara ilinde Kızılcahamam, Beypazarı, Ayaş ilçelerinde, Niğde ilinde Ulukışla ilçesinde, Nevşehir ilinde Kozaklı ilçesinde, Kırşehir ilinde Çiçek dağ ilçesinde, Yozgat ilinde Sorgun ve Sarıkaya ilçelerinde, Tokat ilinde Artova ve Reşadiye ilçelerinde, Ağrı ilinde Diyadin ilçesinde, Bingöl Merkez ilçede bulunan suların sıcaklığı 50OC ve üzerinde olup ısıtma amaçlı kullanım için uygundur. Konutların ve hayvan barınaklarının ısıtılmasının yanı sıra sıcak suların seralarda kullanılması ülkemizin tarımsal potansiyelini arttırdığı gibi doğal yetişme sınırları dışında kalan ve etkili kış koşullarının hakim olduğu İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizde sebze, meyve ve çiçek yetiştirilmesini sağlayarak bu bölgelerimize ek bir kazanç getirecektir. Seraların ısıtılması için 30OC ve üzerinde bir sıcaklığa gereksinim duyulması ülkemizde bu faaliyetin alanını oldukça genişletmektedir. Çünkü 30OC ve üzerindeki sıcaklıktaki suların yayılış alanı oldukça geniştir. Isıtma işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken ısı kaybını en alt düzeye indirecek gelişmiş teknikler kullanmaktır. Bu bakımdan İzlanda, Fransa, Rusya, ABD, Macaristan, İtalya, Yeni Zelanda gibi söz konusu tekniği kullanan ülkeler dikkatle incelenmelidir.

jeotermal-enerji

Turizm Alanında Kullanımı:

Ülkemiz genç tektonik hareketlerin etkisi ile fayların, volkanik alanların, aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir hat üzerindedir ve bu nedenlere bağlı olarak termal sular bakımından oldukça zengindir. Termal kaynakların sayısı 1500’den fazladır, ancak 200 kadarı kaplıca olarak işletilmektedir. Kaplıca kaynaklarının mevcut potansiyeline rağmen kaplıca turizmi büyük ölçüde yöresel düzeyde kalmıştır. Ülkemizde geleneksel kaplıca tesislerinin yerine modern tesislerin yapılması turizmin gelişmesi açısından çok önemlidir. Günümüzde “bacasız sanayi” olarak nitelendirilen ve önemli bir döviz girdisi sağlayan turizmin, sadece yaz turizmi ile sınırlı kalmaması, bütün bir yıla yayılması ülkemiz ekonomisi açısından son derece önemlidir. Balneoterapi, hidroterapi, sağlık turizmi gibi çeşitli adlar alan bu turizm biçimi sadece sıcak sular ile sınırlı değildir. İçme adı verilen soğuk veya ılık şifalı sular ve çamur banyoları da bu turizm kapsamına girmektedir. Ülkemiz 2000’den fazla şifalı suyu ile bu bakımdan da önemli bir konumdadır. Söz konusu kaynak alanlarının modern tesisler olması yanında sağlık açısından önemi, bu kaynak alanlarının hava, su ve gürültü kirliliğinden korunmasını ve çevre düzenlemelerinin yapılmasını gerektirmektedir. Sıcak su kaynakları fay hatlarına bağlı olarak çıktığından bu bölgeler aktif deprem hatları üzerindedir, bu nedenle yapıların depreme dayanıklı ve az katlı biçimde tasarlanması gereklidir. Bu tesislerin, yöreye özgü mimari yapıyı yansıtan eski Türk ve Osmanlı tarzı konutlardan esinlenerek inşa edilmesi turistlerin ilgisini artıracaktır. Söz konusu tesislerin bünyesinde yer alacak olan yüzme havuzlarının ısıtılmasında da termal sulardan faydalanılmalıdır. Diğer taraftan, modern turizm tesislerinin kurulması yöre insanlarının iş olanaklarını da (yöresel yiyecek ve eşyaların satılması, turizm tesislerinde çalışılması gibi) arttıracaktır.

 Sulamada kullanımı:

Yer altı sularının 20OC ve altında olanları ise sulama amacıyla kullanılmalıdır. Ancak suların içindeki kimyasal bileşimlerin önceden saptanması, tuz oranı yüksek olanların tercih edilmemesi gerekir. Sulamada genellikle klasik kanalet sistemi, basınçlı-alçak basınçlı sulama ve birim alan birim su yöntemleri kullanılır. Bunlardan birim alan birim su yöntemi özellikle kuraklık koşullarının hakim olduğu alanlarda su israfını önleyeceğinden olumlu sonuçlar verir. Ancak yaz kuraklıklarının hakim olduğu İç ve Güneydoğu bölgelerinde, sulama yöntemlerinin ciddi bir biçimde organize edilmesi gereklidir. Çünkü yanlış sulama nedeniyle toprakta bulunan tuzların eriyerek toprak tabakası üzerinde birikmesi tuzlanma sorununu gündeme getirecektir. Bu nedenle hem tarımda ürün çeşitliliği ve bolluğu benimsenmeli hem de topraklar koruma altında tutulmalıdır. Bu bakımdan benimsenecek en gelişmiş yöntem “damla sulama” yöntemidir. Bu sulama sistemi bitkinin gereksimagesinim duyduğu suyu, bitki kök bölgesine doğrudan gönderir. Ayrıca bu yöntemle bitkiye gerekli olan besin elementlerinin, sulama suyuna karıştırılarak verilmesi olanağı da vardır. Damla yönteminde su, toprak yüzeyinden çok düşük basınçlı bir boru sistemiyle damlatıcılara kadar iletilir. Su, damlatıcılardan saatte birkaç litrelik küçük damlalar halinde bitki çevrelerine veya lateral boyunca ince bir hat halinde toprağa verilir. Bir damla sulama sistemi su kaynağı, kontrol ünitesi, ana boru hattı, yan boru hattı, lateral boru hattı ve damlatıcılardan oluşur. Damlama sisteminde her tür su kullanılabilir ancak suyun sediment ve yüzer madde içermemesi gereklidir. Şayet bu tip maddeler içeriyorsa kullanmadan önce temizlenmelidir. Bitkiye gerekli olan gübre ise sıvı olarak sisteme enjekte edilir ve vanalar aracılığı ile kontrol edilir. Ülkemizde yer altı sularından kuyular açılması ile faydalanılır. Ancak bu yöntemle su çok fazla harcanır ve yaz aylarında kuyuların seviyesi düşer veya bazıları kuruyabilir. Damla yönteminde ise sarnıç veya kuyularda biriktirilen su kontrollü olarak harcandığından herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmaz. Çünkü bu yöntemle buharlaşma ve akış kaybı en alt seviyede tutulur, su kontrollü olarak verilir, toprak yüzeyi minimum düzeyde ıslanarak erozyon, bitki hastalıkları ve zararlılarının gelişmesi önlenir ve gübreleme düzenli olarak uygulanır. Yurdumuzun kıyı bölgeleri, iç bölgelere oranla yüzey ve yer altı suları bakımından daha zengindir. Toros dağlarının eteklerinden çıkan voklüz kaynakları ve kıyı ovalarının hemen her kesiminden çıkan yer altı suları bunlara örnek gösterilebilir. Bu sulardan en üst düzeyde yararlanmak, seviyeleri ve akım değerlerinin düşmemesi ile mümkündür. Bu nedenle suların sarnıç gibi büyük depolarda toplanması düşünülmelidir

Dış Ticaret Alanında Kullanımı:

Yer altı sularından en üst düzeyde yararlanmak ülkemizin dış ticareti üzerinde de olumlu gelişmeler yaratacaktır. Özellikle gıda sektöründe (konserve, kuru gıda satışı, pastörize süt, kuru et) düşük maliyetli yöntemlerle üretim miktarı arttırılacaktır. Yer altı sularının ekonomi üzerindeki diğer olumlu bir etkisi ise maden suyu satışlarıdır. Ülkemiz 2000’in üzerinde içme veya maden suyuna sahip olmasına rağmen bu sulardan yeterince faydalanılmamaktadır. Bir kısmında tesisler vardır, ancak çoğu modern standartların altındadır. Birçoğunda ise hiçbir tesis bulunmamaktadır ve sular boşa akmaktadır. Bu nedenle öncelikle mevcut maden sularının yerleri tespit edilmeli, daha sonra sertlik derecesi (sertlik derecesi 50 Fransız sertlik derecesini aşanlar kalitesiz içme suları olarak kabul edilir) ve pH değeri (pH değeri 0-7 arasında olmalı) belirlenmelidir. Sonuçlar standartlara uygun olursa bu sahada maden suyu dolum tesisleri kurulmalıdır. Kurulu tesislerde dolumu yapılan maden sularının büyük kısmı yurt içinde tüketilmekte, çok az bir kısmı yurt dışına gönderilmektedir. Ancak maden sularının ekonomik değeri küçümsenmemelidir. Yeni oluşturulacak tesislerle birlikte, bu sulardan yoksun ülkelere ve maden suyu tüketimi çok yüksek olan Batılı ülkelere ihraç etmek suretiyle önemli bir döviz girdisi sağlanabilir. Sıcaklığı 20OC civarında olan, sertlik derecesi standartlara göre belirlenmiş sular, balık çiftlikleri kurulmasına da uygundur. Balık çiftlikleri ekonomik güçlük içinde olan köylülerimize alternatif iş sağlayacak bir olanaktır. Ekime uygun olmayan kıraç alanlarda oluşturulacak havuzlarda beslenen balıklar ülke içinde tüketildiği gibi yurt dışına ihraç edilebilir. Balık artıkları ise gübre ve hayvan yemi olarak kullanılabilir.

KAYNAKÇA: http://www.turkcebilgi.com/sicak-su-kaynaklari-ve-kullanim-alanlari-nelerdir

http://enginsalli.blogcu.com/sicak-su-kaynaklari-ve-jeotermal-alanlar/2720721

http://www.turkcebilgi.com/sicak-su-kaynaklarinin-kullanim-alani

REKLAM VE PR İLİŞKİSİ

    Reklamcılık ve halkla ilişkiler iletişim disiplinidir. Bir ürün, bir hizmet veya bir marka ile ilgili iletişimi belirler. Reklam ürün, hizmet veya markalara tüketicinin algılarını etkileyerek belli bir değer katmaktır. Reklamcılıkta akitle iletişim araçları bedelleri ödenerek kullanılır. Halkla ilişkiler (PR) ise kamu ile organizasyon arasındaki iletişimi ve bağı sağlama ve uyumu sağlama yöntemidir. PR’da kitle iletişim araçlarını kullanır ve yüz yüze iletişimi ve etkinlikleri kullanarak algı değişimi yaratmaya çalışır. İki alanda da yazılı ve sözlü iletişim, pazarlama bilgileri ve teknikleri, grafik ve tasarın bilgileri, metin yazarlığı, görsellik, medya planlama ve kampanya oluşturma önemlidir.

image

 

     Reklamcılık bir malın veya hizmetin satışını arttırmak için basında veya yayın kuruluşlarında bedelleri ödenerek yer almaktır. Reklamcılık ve halkla ilişkiler iç içe geçmiş denebilir. Reklamcılık halkla ilişkiler sektöründe yaygın olarak kullanılan bir alandır. Reklam sektöründe de halkla ilişkiler etkilidir. Reklamlarda ürün veya hizmet ön plana çıkarılır, dikkatler buna çekilir. Amaç kısa zamanda etkili ve hızlı sonuç almaktır. PR’ da ise halkla ilişkiler çalışması yapılan kurulu, şirket ön plandadır. PR belirlediği mesajları hedef kitleye yavaş ve oturtarak ve dolaylı olarak iletir. Halkla ilişkiler fikri yayarak ona taraf bulmaya çalışır.  Reklamda geri dönüş olarak satış ve kar beklenirken halkla ilişkilerde geri dönüş olarak ikna, inanç ve bağlılıktır.

     Reklamcılık ve halkla ilişkiler arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da vardır. Reklamın amacı ticaridir ancak halkla ilişkilerin amacı geniş kitlelere ulaşmaktır. Ancak reklam tanıtımdır ve halkla ilişkiler içinde yer alır, temeli oluşturur. Reklam daha çok bir araçtır, belli bir hedef kitleyi baz alır ve kara yönelik çalışır. Halkla ilişkilerin alanı daha geniştir.

Kaynak:http://www.reklamuzmani.com/reklam-ve-pr-iliskisi

PROAKTİF ve REAKTİF HALKLA İLİŞKİLER

Halkla ilişkiler ajansları veya kurum içindeki halkla ilişkiler departmanları olası potansiyel gelişmeler üzerine yapılanan bir strateji oluşturabileceği gibi, gerçekleşen gelişmeler karşısında tedbirler de alabilirler. Burada karşımıza temel bir ayrım çıkıyor: Gelişmeler gerçekleşmeden önle almak ya da gerçekleştikten sonra çözümlemeye çalışmak. Proaktif ve reaktif kavramları bu iki farklı yaklaşımı tanımlayan kavramlar.

Bir kuruluşun sorun çözmekten çok fırsat yaratmaya yönelik olan çabaları proaktif halkla ilişkiler, karşı karşıya kaldığı olumsuzluklardan başarıyla kurtulabilmeye yönelik halkla ilişkiler çabaları ise, reaktif halkla ilişkiler olarak tanımlanmaktadır.

Proaktif Halkla İlişkiler

Olası sorunlar belirlenmeli, sorun ufukta göründüğü anda ve henüz kurumu tehdit etmeye başlamadan önce çalışmalarına başlamalıdır. Proaktif halkla ilişkiler kurumun değerlendirilmesi ile başlar.

  • hedefler, öncelikler nedir?
  • yönetimin plan ve beklentileri nedir?
  • hedef kitlenin bunlara bakışı nedir?

Proaktif iletişimin yararları:

  • Proaktif halkla ilişkilerde geleceğe yönelik planlama yapıldığı için halkla ilişkiler uzmanı kurum stratejisine hakim olur. sektörde çok görülen “sadece basın ilişkileri ile uğraşan kişi” olmaktan çıkar.
  • Proaktif yaklaşım kurum içi iletişimi sağlıklı hale getirir. aşağıdan yukarıya iletişim akışına olanak tanır.
  • Potansiyel tehlike yada fırsat olarak görülen konular için kurum hazırlıklı olur.

Proaktif iletişim kriz iletişimi alanında oldukça önemlidir fakat her zaman beklenmedik olaylar ve sürprizler karşımıza çıkabilir. Reaktif iletişime de bu sebeplerden dolayı hazırlıklı olunmalıdır.

Reaktif Halkla İlişkiler

 Yaşanan olaylara tepki vermek üzerine kuruludur. Gerçekleşen olaylarla ilgilendiği için bazı araştırmacılar reaktif iletişim çerçevesinde yapılan çalışmaları gazetecilik yöntemlerine benzetmektedir.

Reaktif iletişim sürecinde daha önceden hazırlanmış bir plan olmadığı için, gerçekleşmiş olaya tepki verme süresi belli değildir. Bu durum hedef kitleye spekülasyon yapma, olaydan kurumun istemediği ve zarar göreceği çıkarımlar yapma fırsatı verir.

  • Proaktif halkla ilişkiler uzun vadeli pazarlama politikaları tarafından yönlendirilmektedir. Reaktif h.i. ise genelde olumsuz olaylarla ilgilenir, savunmacı bir yaklaşımı vardır.
  • Proaktif, firmanın imajını yükseltmek, reaktif ise kuruluşun adını onarmak, firmanın durumunu korumak için çaba sarf eder.
  • Reaktif iletişim proaktife göre daha karmaşık bir süreçtir. Olay gerçekleştiği için istenmeyen yorumları denetlemek firmanın tehlike altına giren imaj ve itibarını koruyacak yöntem ve yaklaşımları belirlemek ve öte yandan farklı hedef kitlelerle farklı şekilde yapıcı iletişime geçmek kolay bir iş değildir!

https://halklailiskilerintemelleri.wordpress.com/