ETİK VE İŞ ETİĞİ

Bu çalışmada, etik kavramından hareketle iş etiğinin, örgütsel davranışın iş etiğiyle bağlantılarının, iş etiğinin temel aldığı ilkeler ve genel anlamda işletmelerde etik uygulamalarının etkileriyle birlikte incelenmesi amaçlanmaktadır.

ETİK NEDİR?

Etik, en geniş anlamıyla ahlak bilimine karşılık gelmektedir. Ahlak; neyin doğru, iyi, adil ve erdemli olduğuna dair toplumsal ve bireysel düşünce yapısını yansıtır. Kişilerin zihinlerindeki iyi – kötü, doğru – yanlış, haklı – haksız gibi ayrımlara dayalı kalıpların tümü ahlak olarak adlandırılır. Bireysel ahlak, temelini toplumsal ahlaktan almakta; ahlaki değerler ve normlar nesilden nesile aktarılmaktadır. Etik kavramı, neyin ahlaki neyin gayri-ahlaki olduğuna dair sistematik bir arayışı ve ilkeler kümesini yansıtır. Bu araştırma kapsamında iş etiği ve etiğin yönetim ve organizasyondaki yeri sorgulanırken ahlak ve etik kelimeleri arasındaki fark göz ardı edilerek eşanlamlı olarak kullanılacaklar. Bu indirgeme, uluslararası literatürde konu üzerinde yapılan diğer araştırmalara atıfta bulunurken yararlanılacak bir basitleştirmeyi amaçlamaktadır.

 Ahlaki değer ve normların toplumsal kabule dayandığı ve bireylere aktarıldığı önermesinden yola çıkarak bireylerin ahlak anlayışının aile, eğitim ve din gibi sosyal kurumlar tarafından şekillendirildiği anlaşılmaktadır. Ahlaki değerler bir otorite figürü tarafından empoze edilebileceği gibi eşitler arası sosyal ilişkiler aracılığıyla da biçimlenmektedir. Bireyler kendi ahlaki seçimlerini yaparken yaşam deneyimleri ve ortak bir toplumsal değerler kümesinden yararlanacaklardır. Ahlaki değerler sistemi de toplumun kendisi gibi dinamik bir yapıdadır ve zaman içinde değişebilir.

 KÜLTÜR ve ETİK

Etiğin toplumdan bağımsız olmadığı düşünülürse, her toplumun farklı bir değerler sistemi yaratacağı ve farklı kültürlerin farklı etik değerleri yücelteceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu sonuç bizleri etik mutlakçılık ve etik görelilik kavramlarına götürür.Etik mutlakçılık, evrensel etik değerlerin varlığına ve uygulanabilirliğine işaret ederken din, gelenek veya yazılı ilkelere dayalı bir otoritenin desteğini ima eder. Etik görelilik anlayışı ise etiğin nesnel bir geçerliliği temsil etmediğini; bireyler ve toplumun neyin etik olduğuna dair duygu ve düşüncelerini yansıtmaktan öteye gitmeyeceğini savunur.Toplumlar ve bireyler arasında değerler, tutumlar ve yaşam deneyimleri (toplumsal anlamda tarihsel birikim) açısından farklılıklar göz önüne alındığında mutlak ve evrensel etik değerleri geniş ölçekte savunmak güçtür. Yalnızca çok temel bir takım ahlaki kabullerin evrensel ölçekte var olduğu ileri sürülebilir (yaşama hakkı, özgürlük, eşitlik gibi değerlerlerden kaynaklanan ahlaki kabuller) ancak bunların bireyler tarafından kavranış biçimleri toplumlar ve kültürler arasında farklılaşacaktır.

 Örgüt Kültürü ve Etik

Toplumların özgün kültürlerinin yanı sıra örgütlerin de kendi içlerinde farklılaşmış bir kültürü olduğu bilgisi ışığında; yönetim bilimi açısından örgüt kültürünün etikle ilişkisi incelenmesi gereken bir kavramdır. Örgütlerin kültürleri; örgüt kararları ve örgüt içinde davranış biçimlerini etkileyen etik değer ve normları kapsar.Bu açıdan örgütün kültürünün tanımlanması ve irdelenmesi örgüt içinde etiğin konumlandırılması açısından birincil önem taşır. Bu konu Örgüt Kültürü ve İş Etiği başlığı altında kapsamlı olarak incelenecektir.

 İŞ ETİĞİ

 Sosyal Sorumluluk

1960larda ortaya çıkan sosyal sorumluluk kavramı iş etiğinin öncüllerinden birini oluşturmaktadır. Sosyal sorumluluk basit bir tanımla firmaların içinde bulundukları topluma karşı üstlendiği yükümlülükleri ifade eder. Toplumsal bir sözleşmenin varlığını ve sözleşmenin taraflarının ahlaki sorumluğunu öngörür. Sosyal sorumluluk dört boyutta irdelenebilir: İhtiyari, Etik, Yasal ve Ekonomik. İhtiyari boyut ‘toplumun arzu ettiği ama firmadan talep etmediği toplumsal ve insani hizmetleri kapsar’. Yasal sorumluluğun sınırları kanunla çizilmiştir. Ekonomik boyut, toplumun refahını azaltıcı eylemlerin önlenmesine ilişkin bir sorumluğa işaret eder. Etik boyut, yapısı itibarıyla geniş anlamda yorumlanmaya açıktır. Firmanın toplumla karşılaşma alanında; doğru, iyi, dürüst, güvenilir ve adil olma yükümlülüğü olarak tanımlanabilir. Firmaların sosyal sorumlulukları kurumsal, örgütsel ve bireysel olmak üzere üç ayrı düzeyde irdelenebilir. Kurumsal sorumluluk bir örgütün topluma karşı tüm sorumluluklarını kapsarken; örgütsel sorumluluk firmanın toplumdaki spesifik işlevi üzerinde odaklanır. Bireysel düzeyde sosyal sorumluluk, bir örgütün içinde yer alan bireylerin, özellikle karar alma süreçlerinde topluma karşı sorumluluğunu içerir.

Sosyal sorumluluk kavramının içeriğine özellikle ekonomik sorumluluk kavramından yola çıkılarak eleştiriler yöneltilmiştir. enm.blogcu.com. Bir işletmenin yönetiminin temel sorumluluğunun hisse sahiplerine karşı olduğu ve işletmenin tanımı gereği hissedarların servetlerini ençoklamayı amaç edindiği düşüncesinden hareketle; sosyal sorumluluğun ekonomik boyutunun, firmaların rekabet gücünü azalttığı ve birincil önceliklerinin göz ardı edilmesine yol açtığı belirtilmektedir.

Sosyal sorumluluk kavramıyla eşzamanlı olarak ortaya çıkan bir diğer kavram sosyal uyumluluk (social responsiveness) kavramıdır. Bu kavram firmaların; kamu baskılarına toplum üzerinde elle tutulur etkiler yaratacak sosyal programları uygulamaya koyarak tepki verme, firma bazında hedeflerin sosyal hedeflerle çakışıp çakışmadığını göz önüne alma ve toplumsal sorunlarla ilgilenme düzeylerini yansıtır. Temel olarak firmanın sosyal etkilere tepki verip vermediğini ölçmeyi amaçlar.

1960 ve 1970lerde giderek önem kazanan sosyal sorumluluk kavramını 80li yıllardan itibaren iş etiği kavramı takip etmiştir. Özellikle Amerika’da 1980lerden günümüze iş etiğinin önem ve ağırlığı inkar edilemez bir boyutta artmıştır.

 Çalışma Ahlakı

İş ahlakının kapsamı içinde ele alınması gereken bir başka kavram, bir toplumun üyelerinin çalışmaya dair değer ve tutumlarını yansıtan çalışma ahlakı kavramıdır. Toplumun ve bireylerinin üretim ve değişim ilişkilerine bakış açısı kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Kimi kültürlerde çalışma ve üretme toplumsal yaşamın başlıca amaç ve gerekliliğiyken başka kültürlerde farklı öncelikler göze çarpmaktadır. Max Weber’in sosyolojiye yaptığı önemli bir katkı olan Protestan ahlakı kavramı; din, üretim ilişkileri ve kültür arasında özel bir bağlantı kurmaktadır. Tanım olarak Protestan ahlakı; çalışmayla ilgili değer ve tutumlarda; çalışkanlığa, kaynakların tutumlu kullanılmasına, servetin biriktirilmesine, elde edilecek ödüllerin geleceğe ertelenmesine ve başta zamanın boşa geçirilmesi olmak üzere her türlü israftan kaçınmaya odaklanan bir anlayıştır. Weber’in teorisi kapitalist girişimcinin ortaya çıkışını Kalvinist asetizmle bağdaştırmaktadır. Kalvinizmin özünde çalışma, tutumluluk ve tasarrufların üretime aktarılması yatar. Katolik inancındaki dünya işlerinden çekilme yoluyla çilecilik anlayışının yerine dünyasal bir çilecilik (innerworldly ascetizm) getirilmektedir. Kişiler çalışarak ve üreterek bir anlamda dini görevlerini yerine getirmektedirler. Weber, Kalvinizm tarafından yaratılan kapitalizm ruhunun Katolik ve İslam inancı tarafından yaratılamayacağını savunmaktadır. İslam dininin kapitalizm ruhuyla bağdaşmaması Weber tarafından üç nedenle açıklanmaktadır. Birincisi Sufizm’in dünya işlerinden çekilmeyi öngören kaderci yapısıdır. İkinci neden fetih ve cihat anlayışlarının kapitalist üretkenliğin karşı kutbunda oluşudur. Üçüncü neden ise İslam ülkelerinin mutlakıyetçi yapısında mülkiyetin gelişmeyeceği ve dolayısıyla sermaye birikiminin sağlanamayacağı düşüncesidir.

Toplumun mülkiyet haklarına bakış açısı ve bu konudaki tarihsel birikimi çalışma ahlakı üzerinde doğrudan etkilidir. Bireysellik kavramıyla yakından ilişkili olan mülkiyet kavramı, üretim ilişkilerini önemli ölçüde belirlemektedir. Yaygın kanı, bireyselliğin yüceltilmediği ve mülkiyet haklarının yeterince gelişmediği ülkelerde çalışma ahlakının, özelikle Protestan Çalışma Ahlakı Ölçütlerine göre (PWE scales) zayıf olacağı yönündedir. Ancak ampirik bulgular günümüzde otoriteye uzaklığın yüksek olduğu kolektivist toplumların Protestan Çalışma Ahlakı ilkelerini Avrupa ve Amerika’ya oranla daha yüksek oranlarda benimsediğini göstermektedir.Bu durum Protestan ahlakının gelenekselcilikle bağdaştırılması yoluyla açıklanmaktadır.

Çalışma ahlakını toplumun dinsel inanışlarıyla ilişkilendiren bir diğer teori İslam dininin ve Müslüman toplumların çalışmaya ait tutum ve değerlerini temel almaktadır. Özellikle Arap toplumları üzerinden yürütülen araştırmalarda söz konusu toplumların merkeziyetçi ve kolektivist yapısının kalkınma ve gelişme üzerindeki etkileri incelenmektedir. Körfez ülkeleri üzerinde yapılan bir araştırma bu ülkelerin Protestan Çalışma Ahlakı ölçütlerini benimseme oranını beş faktöre dayanarak ölçmektedir: Çalışkanlığın takdir edilmesi ve benimsenmesi, tembelliği küçümseme, dinsel ahlakçılık, bağımsızlık ve asetizm. Araştırmanın sonuçları Arap toplumlarının yüksek ölçüde Protestan Çalışma Ahlakı ölçütlerine uyduğunu göstermiştir.Bireyciliğin düşük ve otoriteye uzaklığın yüksek olduğu Arap toplumlarının kapitalist üretim sürecine uyum sağlayamayacağı önermesine, Müslüman kültürünün ve İslam dininin ticaret ve çalışmayı yücelttiği savıyla cevap verilmektedir.

 İş Etiğinde Yaklaşımlar

Bireylerin ve toplumların ahlaki değer yargılarının, iş hayatına ve temelde ekonomik bir niteliğe bürünmüş olan bir ilişkiler ağına uyarlanmasıyla karşımıza iş etiği kavramı çıkmaktadır. İş etiği genel anlamda etikten farklı bir değer, norm ve ilkeler kümesi değildir. Etik, kavram olarak keskin hatlarla doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü, yapılması gereken ve yapılmaması gerekeni belirlemekle birlikte; iş etiği söz konusu olduğunda, etik gerçekçilik ve kültürel görelilik kavramlarının da devreye girmesiyle yapılması ve yapılmaması gerekenler arasındaki ayrım bir muğlaklığa itilmektedir. Kültürel görelilik evrensel etik ilkelerinin varolmadığını savunur.  enm.blogcu.com. Etik gerçekçilik görüşünün temelinde; bir ekonomik ilişkiler ağı içinde aktörlerin bir kısmının ahlaki davranmamayı seçmesi durumunda, diğerlerinin etiğe uygun davranarak rekabetçi güçlerini önemli ölçüde azaltacakları , dolayısıyla aktörlerin gayri-ahlaki davranışlar sergileme eğiliminde olacağı düşüncesi yatar.

KAYNAK;http://enm.blogcu.com/is-etigi-nedir/3303663

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir