AZER BÜLBÜL

    hqdefault   1969 ‘da Kars Akyaka ‘da (Arpaçay) dünyaya geldi Azer Bülbül.Gerçek adı Sübutay Kesgin ‘ dir.

Daha sonra ailesi ile birlikte Almanya’ya yerleşti.Müzik yaşantısına “Garip Yolcu” albümü ile başlayan Azer Bülbül daha sonra Halk Müziği – Arabesk tarzında “Yalan Olur” , “Ben Sana Vurgunum” , “Fırat” gibi albümleri ile müzik yaşantısına devam ederken asıl patlamayı 1996 yılında çıkardığı “Ben Babayım” adlı albümü ile yapdı. Bu albümde yer alan “Yaralandınmı Ey Can ” , “Dokunmayın Çok Fenayım ” ve “Her An Herşey Olabilir” adlı parçaları ile büyük ses getirmiş ve sesini milyonlara sevdirmişdi.

Bazıları için “tek kasetlik ünlüydü” ve belkide “zamanla kaybolanlardan olacaktı” .Ancak Azer Bülbül “Ağıt“,”Zordayım” ve “Kör Kurşun” ile ardı ardına tek kelime ile “Klasik” olacak albümlere imza atıyor ve adını müzik dünyasına “Altın Harflerle”yazdırıyordu.

Artık Azer Bülbül milyonlarca hayranı olan , muhteşem sesiyle ,kendine has hareketleri ile Arabesk müzikte “Baba” lakaplı ender sanatçılardan birisi olmuşdu.

Daha sonra Azer Bülbül “Yalan Sevgiler” , “Başımda Bela Var” , “Bana Düştü” ve “Ateş Düştüğü Yeri Yakar” albümleri ile yeri doldurulamaz bir sanatçı olduğunu kanıtlıyor hayran kitlesi sınırları zorluyordu.Hatta artık en eski albümleri bile tozlu raflardan inip “Seçmeler” adı altında yeniden piyasaya giriyor “Üzülmedim ki” şarkısı yıllar sonra dillerde dolanıyordu.

Araya sessizlik giriyor.Bu arayı Azer Bülbül’ün ağzından dinleyelim :

“Her insanın hayatında kötü dönemler oluyor. Ben de birçok olumsuzluk yaşadım. Ama artık hepsi geride kaldı. 18 ay uyuşturucu tedavisi gördüm. 1,5 yıldır da temizim. Uyuşturucu kullandığım dönemde maddi manevi büyük zarar gördüm. Artık o günleri anmak bile istemiyorum.”

Uyuşturucuya Almanya’da başladığını söyleyen Azer Bülbül, iyi bir aile ortamına sahip olduğunu ancak arkadaş seçiminin onu bu noktaya getirdiğini söyledi.

Ve…. 2007 nin son günleri …Azer Bülbül ve yine muhteşem bir albüm ile dönüyor.Herkesin merakla beklediği albüm gecikmeli olarak çıkıyor.Ancak herkesin beklediğine değiyordu.
“Kalemin Kırıldı” albümü ; içerisindeki “Zorunamı Gitti”,”Alıştım” ve “Dayanamıyorum” şarkıları öncülüğünde dinleyenlerini mest ediyor,Azer Bülbül her zaman yaptığını tekrarlıyor yine herkesi kendisine hayran bırakıyordu…

KAYNAK :http://abdulbakimotcu.blogcu.com/azer-bulbul-un-hayati/2820828

BURSA – ORHANGAZİ

bursa-yatırım-teşvik-belgesi

BURSA’NIN TARİHİ

Uygarlıklar beşiği Anadolu’nun cennet köşelerinden Bursa ve çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olmuştur. Bölgede eski yerleşim alanlarının yarattığı uygarlıkların günümüzden 7 bin yıl öncesine gittiği, Ilıpınar Höyüğü kazılarında ortaya çıkmıştır. Höyükte yapılan kazılar sonucunda, MÖ. 5200 yıl öncesine dek inen bir yerleşim alanı bulunmuştur.

Bursa’nın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5 m. yüksekliği olan “Demirtaş Höyüğü” yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kâse, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadır. Bunlar erken bronz çağdan kalmış olup MÖ. 2500’lü yıllara tarihlenir.

Kentin 14 km batısında, Çayırköyü’nün 1 km güneybatısındaki “Çayırköy Höyüğü’nün” boyutları da Demirtaş Höyüğü ile aynıdır. Burada bulunan seramik parçalarında gri, kırmızı, kahverengi ve siyah renkler hakimdir. Bulunan seramik parçalarının önemli kısmı elde, çok azı ise çarkta yapılmıştır. Höyüğün en eski buluntusu MÖ. 2700 yılına aittir.

MÖ. 3. yüzyılda Bithynialılar ve Prusiaslılar tarafından kurulan kentin ilk adı “Prusa” idi. Yazılı kaynaklarda “Bitinya” olarak da geçen Bursa ve çevresinin en eski yerleşimleri İznik Gölü çevresindedir. Sadece İznik Gölü çevresinde, taş devirlerinde kurulduğu anlaşılan yedi önemli höyük bulunmaktadır. Bunlardan Orhangazi yakınlarındaki Ilıpınar ve onun 750 m. kadar doğusundaki Hacılartepe Höyüğü, Orhangazi-İznik yolunun Yeniköy altı mevkiinde Tepecik Höyüğü, İznik Gölü’nün doğusunda ise Körüstan, Üyücek Tepe, Höyücek ve Karadin höyükleri bulunmaktadır.

İnegöl kent merkezinde, Cumatepe höyüğü ile 3 km doğusunda bulunan Doğutepe Akhisar höyükleriyle Yenişehir Babasultan Höyüğü tarih öncesi devirlere ait yerleşimleri işaret etmektedir. Demirtaş Köyü Höyüğü ile M. Kemalpaşa’nın Dorak Köyü ile Tahtalı Köyü’ndeki kalıntılar, Bursa bölgesinin en az beş bin yıllık önemli bir uygarlık alanı olduğuna işaret etmektedir.

Prousa (Bursa)’nın kuruluşu

Bursa bölgesi, MÖ. 4. yüzyılda Bithynia devleti kurulana dek çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaşamıştı. Ünlü Herodot Tarihi’ne göre, o tarihte Bursa ve civarında var olan tek kent Cius/Gemlik’tir. Cius kentinin kuruluşu MÖ. 12. yüzyıla kadar uzanır. Apamea/Mudanya kentinin ise, MÖ. 10. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Uluabat Gölü’nün üzerinde bir adada bulunan Apollonia/Gölyazı’nın ise, MÖ. 6. yüzyıldan daha önce kurulduğu sanılmaktadır.

Krezus/Kroisos (MÖ. 561-546) döneminde Lidyalıların egemenliğine giren Bursa bölgesi daha sonra, Pers/İran egemenliğiyle tanışmıştı. Bursa bölgesi, bu savaşlar sırasında çok tahrip oldu. Dedalses, İranlara karşı savaşarak Bursa bölgesinde bağımsız bir Bithynia Devleti kurdu. Dedalses’in oğlu Botiras ve onun oğlu Bas/Byas (MÖ. 378-328) Bithynia krallığının ilk kralı sayılmaktadır.

MÖ. 2. yüzyılda M.Kemalpaşa yakınlarındaki Melde Tepesi’nde antik Miletopolis, 356 yılında Orhangazi’de Basilinopolis, Sölöz köyünde Pythopolis, Yenişehir’de Otroia, Orhaneli’de Adriani, Karacabey’de Kremastis, Eşkel’de Daskylium, Çekirge’de Plai, Kurşunlu’da Brillos, İznik’te Nicaea antik kentleri kurulmuştu.

Bursa’nın kent statüsüne yükselip çevresinin surlarla çevrilmesi, Bithynia kralı I. Prusias (MÖ. 232-192) döneminde gerçekleşmişti. Kartaca kralı Hannibal, Roma imparatoru ile yaptığı savaşı kaybedince, askerleriyle birlikte I. Prusias’a sığınmış. Hannibal, I. Prusias tarafından büyük itibar görmesi üzerine, onun onuruna Bursa kentini kurmuş. Kente bu nedenle Prusa adı verilmiştir. Şehir merkezine yakın ilk yerleşimin kesin bulguları M.Ö. 2500 – 2700 yıllarını göstermektedir.

Antik kaynaklarca bugünkü Bursa’nın kurucusu olarak bilinen I. Prusias’ın imparatorluğu zamanında Uludağ Bursa’sı (Prusa ad Olympium) adını alan şehirden o döneme ait mermerden bir kadın heykeli ve ostotek bulunmuştur.

İmparator Justinianus (527-565) zamanında Pythia’da (Çekirge’de) yeni hamamlar yaptırılmıştır. 1935 yılında Hisar içinde tonozlu odalar bulunmuştur. Hisar içinde, Yer Kapı’da bulunmuş erken Bizans devrine ait taban mozaiği, önemli arkeolojik kalıntılardandır. Tophane’de Bizans döneminden bir şapel ve manastıra ait mozaikler bulunmaktadır.

Prusa (Bursa) 1204-1261 yılları arasında Nikaia’ya (İznik)’e bağlı sönük bir tekfurluk olarak yaşamını sürdürdü.

MÖ. 74 yılında Roma’ya bağlanan Bithynia krallığı, uzun yıllar Roma egemenliğinde kaldı. Önce Romalıların, sonra da Bizanslıların bir ili olarak varlığını sürdüren Bursa ve civarı Osmanlı Beyliği döneminde dahi yabancı kaynaklarca Bithynia Beyliği veya Krallığı olarak anılmıştır.

Bugün ülkemizin en zengin Bizans devri mezar stelleri ve çeşitli mimari eser parçaları, seramikler, sikkeler Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bursa, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk 200 yıllık döneminde diğer kentlere göre büyük gelişmeler göstermiş, birçok mimari yapı ile süslenmiş; devrinin tanınmış medreseleri ile bilim aleminin merkezi olmuştur. I. Murad zamanından başlayan Hüdavendigar Külliyesi, I. Beyazid’ın yaptırdığı Yıldırım Külliyesi, I. Mehmed (Çelebi) döneminde başlayıp II. Murad zamanında tamamlanan Yeşil Külliye Bursa’nın mekânsal gelişimini etkileyen ve bugün de ayakta duran büyük komplekslerdir.

Bursa kimin şehri?

Bursa ve civarına önceleri Bithynia denilmekteydi. Uludağ’ın güneyi ile batısı ise Mysia adıyla anılmaktaydı. Bursa bölgesinde yaşayan Bithynialılar, Thrak kökenliydi. Asya ile Avrupa’nın geçiş yeri üzerinde bulunduğundan, çok farklı halklar da bölgeye yerleşmişti.

Bithyn’lerden önce bölgede Bebryk’ler oturmuştu. Sonra da Mysi’ler gelmişti. Bithyn’ler, Thrak örf ve adetlerine bağlı oldukları için çoğu kez Asya Thrak’ları olarak anılmıştır. Kullandıkları dilin ise Thrakça olduğu belgelerden anlaşılıyor. Ancak, Yunan kolonilerinin etkisi ile Bithynia halkı da yavaş yavaş Yunanlaşmıştı. Bithyn’lerden önce, bölgede Bebryk, doğuda ise Mygdon dili konuşuluyordu. Batıda ise Mysia dili konuşulmaktaydı.

Bizanslıların 12. yüzyılda Bursa ve civarına çok sayıda Sırp ve Bulgar’ı iskân ettiği bilinmektedir. Osmanlılar bu bölgeye geldiklerinde, Bursa ve çevresinde çok değişik etnik gruplardan olmak üzere, Ortodoks Hıristiyanları bulmuştu.

Ayrıca şu gerçeği de ifade etmek gerekir ki, Osmanlılar Bursa’yı aldıklarında kent sadece hisar içinden ibaretti. Orhan Gazi şehri hisarın dışına çıkararak, surlar dışında bugünkü Bursa’nın çekirdeğini oluşturan yeni bir şehir kurmuştur. Okul, hastane, köprü, aşevleri, kervansaraylar, hamamlar gibi kamu yapıları inşa edilmiş ve bunların çevrelerinde konut alanları yaratılarak bir yerleşme geleneği başlatılmak suretiyle bugünkü “Yeşil Bursa”nın temelleri atılmıştır.

Bursa’nın fethi

Osman Bey 1308 yılında Bizans tekfurlarının birleşmiş ordularını Dimboz/Erdoğan köyü yakınlarında perişan edince, Bursa önlerine gelmişti. Bu tarihten sonra Bursa’yı kuşatarak gözlemek amacıyla biri Kükürtlü Hamamı karşısında, Ak Timur’u komutasında, diğeri eski Mollaarap Okulu yerinde, Balaban Bey komutasında iki kule yaptırmıştı. Bursa’nın arkasını güvenlik altına almak için 1325 yılında Orhaneli Kalesi fethedilince tekfur çaresiz kaldı. 6 Nisan

1326 tarihinde Bursa’yı Orhan Bey’e teslim etti. Böylece Bursa, bir bakıma kılıçla değil, “vire” olarak anılan biçimde teslim yoluyla Türklerin eline geçmiş oldu.

O dönemlerde top ve tüfek olmadığından kaleleri düşürmek için kullanılan en önemli savaş taktiği kaleleri kuleler vasıtasıyla gözetim altına tutarak giriş ve çıkışı engellemekti.  Böylece kale halkını aç bırakarak, suyunu keserek kentler kan dökmeden ele geçiriliyordu. Bursa’nın ele geçirilmesinde de “vire” denilen bu metot uygulanmış, aç ve susuz kalan halk tekfura karşı ayaklanmış ve şehir kan dökülmeden Osmanlılara teslim edilmişti.

Atatürk ve Bursa

Atatürk, milli mücadelenin merkezi olan Ankara’yı başkent yaptı ama Bursa’yı da çok sever ve ilgi gösterirdi. Nitekim Atatürk’ün en çok ziyaret ettiği illerin başında Bursa gelir. Atatürk, 1922 yılından ölümüne kadar Bursa’ya 18 kez gelmiştir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın hemen ertesinde, 17 Ekim 1922 tarihinde Bursa’ya ilk ziyaretini yapmıştı. Bu gezisi sırasında yaptığı konuşmasında Atatürk: “Artık ordularımızın yaptığı savaş bitti. Şimdi eğitim ve ekonomik alanda bir savaşa hazırlanıyoruz” demişti.

31 Ağustos – 11 Eylül 1924 tarihlerindeki üçüncü gelişinde ise Atatürk artık cumhurbaşkanıdır. Bursa’nın kurtuluş törenlerinde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Devrimlerimiz, Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğunu yüklenmiştir. Bize düşen, onu anlatmak ve değerlendirerek çalışmaktır”.

Atatürk, yapacağı her devrim öncesinde mutlaka Anadolu’yu gezer, nabız yoklardı. Bu gezilerine de Bursa’dan başlardı. Yine Harf Devrimi öncesinde, 27 Ağustos 1928 tarihinde Bursa’ya gelmişti.

26 Mart 1937 tarihindeki gelişinde ise Bursa gençlerine bir söylev vermişti: “Yorulmadan beni izleyeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, benim sizden istediğim, yorulduğunuz zaman dahi, durmadan yürümek, dinlenmeden beni takip etmektir. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla yorulmazlar.”

Atatürk, en renkli gezisini de aramızdan ayrıldığı yıl, 1 Şubat 1938 tarihinde Bursa’ya yapmıştı. Uzun süredir hasta olan Atatürk, Bursa’da dans etti, eğlendi. Adeta son baharını yaşadı Bursa’da… Atatürk kendisi için Bursa Belediye salonunda verilen baloda öylesine neşelendi ki, orkestrayı durdurup zeybek çaldırdı. Salonun ortasına geçip zeybek oynadı. Bursa, Atatürk Türkiye’si ile aydınlandı. Bütün Türkiye gibi Bursa ve Bursalılar da ona çok şey borçlu. Bütün Türkiye gibi Bursalılar da onu asla unutmayacak…

orhangazi

ORHAN GAZI DÖNEMI

Osman Bey’in, yigit ve bahadir oglu Orhan Gazi, Osmanli tahtina geçip oturdugu zaman, ne yaptigini ve ne yapmasi gerektigini iyi bilen bir kimse idi. Gazi, Sucau’d-dünya ve’d-din, Ihtiyaru’d-din ve Seyfu’d-din gibi ünvanlara sahip olan Orhan, babasinin suurlu politikasini devrine ve yerine göre hem kiliç, hem de ideoloji sahasinda devam ettirmek kararinda idi.

Dedesi Ertugrul Gazi’nin vefat ettigi 680 (1281-1282) senesinde dünyaya gelen Orhan Bey’i, 1324 yilindan itibaren hükümdar kabul etmek mümkündür. Tahta cülûsu esnasinda bir sehzadesi dünyaya gelen Orhan Bey’in bu ogluna, kutlu ve mübarek olmasi için “Murad” adi verilir.

Tahti, kardesine teklif edip ondan feragat edebilecegini söyleyecek kadar özverili bir kimse olan Orhan’in bu teklifi, Alaeddin Ali tarafindan geri çevrilir. Zira Alaeddin Ali, tahtin kendisine daha layik oldugunu, bu sebeple onun bey, kendisinin de ona yardimci olarak kalmasini istemisti.

Çevresindeki ulema, gazi ve silah arkadaslari tarafindan oy birligi ile reislige getirilen Orhan, Sükrullah’in ifadesine göre güzel yüzlü, begenilir özlü ve herkese karsi eli açik cömert birisi idi. “Savas gününde de sanki Sâm veya Nerimandi. Okundan kaza, kilicindan ölüm ders alirdi. Mü’mine rahmet, kâfire zahmetti.” Gerek siyaset, gerekse savasta tükenmeyen bir enerji ve ustaliga sahip bir hükümdardi. Gerçekten, babasi gibi güçlü ve büyük bir hükümdar oldugunu isbatlayan Orhan, tahta çikar çikmaz topraklarini genisletmek ve tebeasinin varligini çogaltmak için fetihlere basladi. Aslinda, onun askerî yeteneklerinin üstünlügünü gören babasi, daha ölümünden önce onun kendi yerine geçmesini istemisti. Bununla beraber o, yine de tahti kardesine teklif etmekten çekinmemisti.

Osmanli Devleti’nin kurulus yillarinda zeka, cesaret, güvenirlilik ve taktikleri uygulama bakimindan fevkalade bir sahsiyet olan Orhan Bey’in özellikleri (hilye, fizikî yapi) hakkinda su bilgiler verilmektedir: Bursa kalesinin fatihi Ebu’l-guzat Sultan Orhan, uzunboylu, ak benizli, ela gözlü, koç burunlu, genis gögüslü, iri yapili, heybetli ve vakur bir padisah idi. Ancak yumusak huylu olup kimseyi incitmez, kimsenin hatirini kirmazdi. Güler yüzlü, tatli sözlü idi. Bünyesi kuvvetli, sakal ve biyigi sik olup parlakti. Sag kulaginin altinda bir ben vardi ki, bu bir güzellik alâmeti olarak kabul ediliyordu.

Babasinin kendisine 16.000 km2 olarak biraktigi yeni beyligin basina geçtigi zaman, beyliginin yayilip gelisecegi çevrede irili ufakli bir çok devlet vardi. Gerçekten bu dönemde Anadolu’da Karaman, Germiyan, Saruhan, Aydin, Karasi, Mentese, Çandarogullari gibi Türk beyliklerinden baska Amasra’da Cenevizliler, Trabzon’da Komnenoslar, Marmara ve Ege’de Bizanslilar, Ak Deniz adalarinda Cenevizliler ile Venedikliler bulunuyordu.

Tarihî olay ve bunlardan bahs eden kaynaklarin belirttigine göre bu yeni devletin siyasî anlayis ve hareketinde, Müslüman Türk beyliklerinden önce, Türk ve Müslüman olmayan unsurlarin tasfiye edilme isteginin agirlik kazandigi anlasilmaktadir.

1324 Subat’indan baslayip 1362 Mart’ina kadar devam eden Orhan Bey’in idaresi, 38 yil sürmüstür. Tarihin bu zaman dilimi, fetih ve idarî müesseselerin kurulup yerlestirilmesi ile geçer. Devletin, Ilhanlilarin etkisinden çikarak tamamen bagimsiz hale gelmesi de yine bu hükümdar döneminde olmustur. dinamik, faal ve cesur bir kuvvetin basinda, mahirâne bir strateji takib ederek çevresindekilerle münasebetlerini devam ettirip gelistiren Orhan Gazi, ileride de görülecegi gibi bu iliskilerinde hasimlarina karsi bile âdil davranan, onlarin kisiliklerini rencide etmeyen ve kisilik haklarina riayet eden bir davranis içinde olmustur.

 ORHAN GAZI DONEMI FETIHLERI

Babasinin, kendisine biraktigi vatan topragini dinamik ve faal kadrosu ile kisa zamanda birkaç katina çikaran Orhan Bey, fetih hareketlerine daha babasi hayatta iken baslamisti. 1320 yilindan itibaren faal siyasî hayattan çekildigi anlasilan Osman Bey’in yerini, oglu Orhan’in aldigi görülmektedi

HALKLA İLİŞKİLER İLE İLGİLİ YAKIN KAVRAMLAR

HALKLA İLİŞKİLER İLE İLGİLİ YAKIN KAVRAMLAR

REKLAM

Herhangi 1 mahsül ya da fikrin kitle kontak araçlarında bedeli ödenerek şahsi olmayan yollarla tanıtımıdır.

Reklamda ileti doğrudan satışı yapılacak mahsül ya da fikirle ilgilidir.

Reklam kitle kontak araçları kullanılarak yapılır.

Reklamda elbet kitle kontak araçlarına ödenen 1 karşılık, ücret söz konusudur.
Young-Business-People
Reklam kaynaktan hedefe tek yönlü ileti gönderilmesi sürecidir.

PAZARLAMA

Pazarlama işletmenin amacına ulaşmak sebebiyle erek pazarlarda değişimi sağlamak üzere yaptığı inceleme, planlama, uygulama, ve denetim faaliyetleridir.

Pazarlama tüketicilerin gereksinim duyduğu ürünlerin üretilmesi ve satılması amacını güderken halkla ilişkilerde satış veya pazarın gereksinim duyduğu türde mal üretimi söz konusu değildir

SATIŞ TEŞVİKİ (Tutundurma)

Tutundurma şahsi satış çabaları birlikte reklam arasındaki bağı oluşturan satış arttırıcı çabalardır. Halkla ilişkiler çalışanın esas vazife satış elemanında olduğu gibi satışlara katkıda bulunmak değildir

PROPAGANDA

Bir bireyin ya da grubun farklı bireylerin ya da grupların tutumlarını belirleyip biçimlendirmek, kontrol altına almak ya da değiştirmek sebebiyle kontak araçlarından yararlanarak bu bireylerin ya da grupların belirli 1 durum ya da konumdaki tepkilerinin kendi amaçlarına elverişli tepkiler alacağını umarak gerçekleştirdikleri bilinçli 1 girişimdir.

Tek yönlü veri ve abartı

Dogmatik ve otoriter

Çok tekrar ederek ikna etme

Propaganda yanıltıcı ve yıkıcı olabilir

III. HALKLA İLİŞKİLER KARMASI

DUYURUM

Duyurum haber olma değerine bağlantılı bi şekilde kuruluşla alakadar 1 haberin kitle kontak araçlarında (gazete, radyo, tv) ücretsiz bi şekilde yayınlatılmasıdır. Burada haber kaynağı kurumdur.

KURUMSAL REKLAMCILIK

Duyurumda medyada yayınlanan haberler üzerinde kaynağın herhangi 1 kontrolü bulunmamaktadır. Bu kontrolü sağlamanın 1 yolu medyadan mekan ya da vakit zatın alarak reklam vermektir. yalnız kurumsal reklamcılıkta tema mahsül değil kurumun kendisi veya faaliyetleridir.

BASIN SÖZCÜLÜĞÜ

Duyurum faaliyetleri ilse aralarındaki fark hedefledikleri amaçtan kaynaklanmaktadır. Duyurumda esas amaç, alakadar çevrelerde anlayış ve kabul yaratmak iken basın sözcülüğünde dikkat ve alaka çekmektir.

KAMU YARARINA FAALİYETLER

Kurum veya kuruluşun içinde yaşadığı toplumun menfaatine olacak çalışmalar yapmasıdır.

LOBİCİLİK

Kamu yönetiminde kanun yapıcı veya karar verici konumunda olan kişileri bilgilendirme ve etkilerime çabaları bi şekilde tanımlanmaktadır.

YÖNETİM DANIŞMANLIĞI

İşletmenin içinde bulunduğu ekonomik, teknolojik, sosyal ve hukuki çevredeki değişmelerin izlenmesi, bu değişmeler karşısında yönetimin takip edeceği strateji ve politikaların üretilmesi bi şekilde tanımlanabilir.

Süreç

Halkla İlişkilerde 4 Model

Basın Aracılığıyla Tanıtım

Toplumu Bilgilendirme

İki Yönlü Asimetrik

İki Yönlü Simetrik

Sağlık İşletmelerinde Halkla İlişkilere Verilen Önemin Artışı

Özel afiyet Hizmeti sunan kurumların çoğalması

Bu kurumlar arasındaki rekabetin artması

İletişim araçlarının hızla gelişmesi

Hasta hakları ve sayrı tatmini gibi konuların gündemde olması

Hastanelerin hayat kalitesini yükseltmedeki önemli önemleri

Hizmet kuruluşu olmanın yanında karmaşık yapıda örgütler olmaları

Yönetimlerin Halkla İlişkilerde Üzerinde Durması Gereken Önemli Noktalar:1

Çalışanların gerçekten hizmet etme duygusu taşımaları sağlanmalı, terslik ve nezaketsizliğin halkla ilişkilere zararı anlatılmalı.

Çalışanların ciddi, çabuk iş yapan, düzenli şahıslar olması sağlanmalı, üstler bu konuda uyarıcı ve eğitici olmalı.

Halkla 100 yüze gelen memur nazik ve hoşgörülü olmalı.

Kurumla ilişkide bulunan kişilere ve işi olan vatandaşlara verilmiş sözler yerine getirilmeli.

Söz verilen 1 iş ya da sağlanan kolaylık yerine getirilemiyorsa nedenleri alakadar kişilere açıklanmalı.

Kurum, düzenli, temiz ve sevimli hale getirilmeli. İşi düşenlere yol gösterici düzenlemeler geliştirilmeli.

TÜRKİYE VE DÜNYADA HALKLA İLİŞKİLERİN