GÜMÜŞHANE

 

GÜMÜŞHANE TARİHİ

Doğuda Bizer ve Muşkilerin yaşadığı Skidides ile batıda Pariyadres dağlarına uzanan ve Güneyde Satala (Sadak) ovası ile çevrili Gümüşhane bölgesinde tam bir kavimler mozaiği oluşmuştur. Yapılan araştırmalarda elde edilen buluntular ancak M.Ö. 3000-2000 arasına tarihlenen ilk Tunç Çağı’nın aydınlatılmasına yardımcı olmaktadır. Bulunduğu coğrafi konum itibariyle tarihisel olaylar karşısında daima tampon bölge olarak kalan Gümüşhane’de mimari eserlerin çoğu günümüze ulaşamamıştır.

Kapadokya yazılı kaynaklarında bir zenginlik kaynağı olarak sık sık adı geçen ve yoğun ticari ilişkilere konu olduğu belirtilen gümüşün, Asur koloni dönemindeki yoğun çıkarımlar nedeniyle yataklar zenginliklerini büyük ölçüde yitirmiş ve eski çıkarım izleri hemen hemen silinmiştir.

Gümüşhane yöresinin Azzi ülkesi adıyla, güneyinden Suşehri’ne kadar uzanan topraklarına ise Hayaşa ülkesi olarak anıldığı Hititler zamanında zenginlik kaynağı yine gümüştür. Hititler alışverişte değer ölçüsü olarak gümüşü kullanıyorlardı.

Hitit İmparatorluğu gerek batıdan gelen Frigllerin ve gerekse kuzey komşuları Kaşkarların saldırıları sonucu zayıflayınca Urartular bölgeye hakim oldular. (M.Ö. 860) Asurların zayıflamasından da faydalanan Urartular bölgedeki nüfuzlarını artırdılar. Aynı yıllarda Ege adalarında ticaretle uğraşan Argonotlar “Konuk kabul etmeyen hırçın deniz” diye tabir ettikleri Karadeniz’in madenleriyle ünlü yöresine koloniler kurdular. (M.Ö. 756) Böylece Gümüşhane yöresi madenleri de uygarlığa açılmıştır. Bu gelişmeyle birlikte Urartu kültürü ve maden işçiliği Argonotlar aracılığıyla Ege adalarına dek yayıldı. 

M.Ö. 560’ lı yıllarda Medler Gümüşhane yöresini ele geçirdiler. Ancak Medler yine aynı sülaleden gelen Ahamemiş sülalesinden II. Kiros (Kuraş) ‘ın başkaldırısı ile yıkılmış ve M.Ö. 550 de Pers Krallığı kurulmuştur. Gümüşhane’de bu sınırlar içinde olup yılda 300 gümüş talen vergi ödemekle yükümlü tutulmuştur. Persler Yunanlılarla yaptıkları savaşlarda yöre insanını da kullanmış, nitekim Kserkes’in M.Ö 480’de Yunanistan’a yaptığı sefere Khalip (Khaledi-Haldi= Gümüşhane, Trabzon ve çevresinde yaşadığı belirtilen halk ) Askerleri de katılmıştır. Heredot bu seferde Khaliplerin küçük kalkanlar, kısa mızraklar ve eğri kılıçlarla donandığını yazmaktadır. Bazı kaynaklar ise bu sefere Çoruh Havzasında yaşayan Muşkillerin katıldığını kaydederler. 

İmparator II. Artakserkses döneminde (M.Ö.400 ) Bölgeyi güneyden kuzeye dolaşmış olan tarihçi Ksenefon ise, Pers ordusunda paralı askerlik yapan Makedonyallıların Babil yöresinde Karduklara yenildiklerini, daha sonra ki geri çekilme sırasında Gümüşhane yöresinden de geç tiklerini yazmaktadır. 

M.Ö 350’lerde zayıflamaya başlayan Pers İmparatorluğu’na Makedonya Kralı Büyük İskender son verdi. (M.Ö. 334 ve 331 ) İskender orduları Gümüşhane yörelerine kadar uzanamadılar Yöre bu yüzden M.Ö 4.yüzyıl başında siyasal bir boşluğun içine düştü. Büyük İskender’in hakimlerinden Flikos’un Gümüşhane’de gümüş madeni bulması üzerine buraya önem verdiği söylenir. Ege adalarından biri olan Kios adasının tiranı Mitridates Ktistes doğuda İris (Yeşilırmak) ve Lykos (Kelkit) havzasına dek uzanan toprakları ele geçirdi. (M.Ö.301 ) Pontos Krallığının kurucusu olan 1.Mitridates öldükten sonra yerine oğulları geçti. Savunma üstünlüğünü korumak için yüzlerce kale yapıldı. Ordunun zor duruma düştüğü zamanlarda da bu dağlık bölgeye iyi bir saklanma yeri oluyordu. Pontos Krallığının üstünlüğü Kerona savaşında sarsılınca iç çalkantılar başlamış, Lykos (Kelkit) yakınlarındaki Kabira dolaylarında Romalılarla yapılan ikinci büyük savaşta da yenilince Gümüşhane dağlarına çekilmişlerdir . Yöredeki Roma hakimiyeti M.Ö.20. yılda başlamış ve M.S. 395’lere kadar devam etmiş. Kavimler göçü neticesinde Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı Roma diye ikiye ayrılınca Gümüşhane yöresi Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalmıştır.

Bizans İmparatorluğu döneminde Gümüşhane yöresi de Bizans-Hazar askeri işbirliğinde önemli rol oynamıştır. Kral Jüstinyen zamanında Keçi Kale Kalesi (Kale Bucağında) onartılmıştır.

Roma ve Bizans dönemlerinde yörede kurulu kente Argyropolis adı verilmiştir. Yöredeki savaşların asıl sebepleri tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması ve madenleri ile ün yapmış olmasıdır. 7. ve 8. yüzyıllarda bölge birkaç defa el değiştirmiştir. 

Halife Hz. Ömer zamanında ( 634-644) Erzincan ve Erzurum Arapların eline geçince Gümüşhane’ de bu egemenliği tanıdı . Halife Hz. Osman zamanından, Emevi ve Abbasilere kadar olan dönem içerisinde el değiştiren yöre Çağrı Bey’ in 1016 yılında Anadolu’ya yaptığı ilk akın sırasında Türklerin eline geçmiştir.

1071 Malazgirt Savaşından sonra yöre Selçuklu Egemenliğine girmiş , son olarak da 1467 ‘de Akkoyunlular yörede egemen olmuşlardır.

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum İmparatorluğuna son vermesiyle bölgede Osmanlı etkisi görülmeye başlanmıştır. Gümüşhane, Trabzon Rum İmparatorluğunun fethedilmesinden sonra Osmanlı hakimiyetin’e girmiş ve bu hakimiyet 1461 ‘den 1467’ye kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra Gümüşhane Akkoyunluların hakimiyetin’e girmiştir. Bu hakimiyet 1473 yılında Fatih ile Uzun Hasan arasında vuku bulunan Otluk beli savaşı ile sona ermiştir.1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından kesin olarak alınmış ve Osmanlı topraklarına katılmıştır. 

Kanuni Sultan Süleyman (1520/1566 ) İran Seferi sırasında Harşit Vadisinden geçerken Gümüş madeninin bulunduğu eski Gümüşhane yöresinin imar edilmesini emretmiş, böylece buraya 50 ev ve Süleymaniye Camii yapılmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile 7 Temmuz 1916 tarihinde Ruslar’ ın doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz de yaptıkları işgaller ve bunun sonucundaki göçler Gümüşhane’de hayat bırakmamıştır. Ruslar 16 Temmuz 1916 da Bayburt’u aldıktan sonra yollarına devam ederek 19 (20) Temmuz 1916 günü Gümüşhane’ye girmişlerdir. Türk birlikleri fazla karşı koyamayınca Ruslar aynı gün Torul’a girmişlerdir. Böylece Trabzon yolu Ruslar’ a açılmıştır. 

22 Temmuz 1916 günü Kelkit üzerine yürüyen Rus Ordusu akşama doğru burayı ele geçirmiştir. Gümüşhane ve çevresi bu işgaller karşısında ve özellikle Ermeni zulmü altında ezilirken Rusya’da Bolşevik ihtilalin’ in çıkması ve iç çalkantılar sebebiyle Ruslar 18 Aralık 1917 Erzincan mütarekesini imzalamış ve ordularını geri çekmeyi kabul etmiştir. Ancak Ermeniler katliamlarına devam etmişlerdir. Bunun üzerine mütareke geçersiz sayılarak yeniden savaş başlamış ve bu suretle Torul 14 Şubat Gümüşhane 15 Şubat ve Kelkit 17 Şubat 1918 de Rus işgalinden kurtarılmıştır. Osmanlı hakimiyeti’nin ilk zamanlarında Erzurum eyaletine bağlı iken sonraları Trabzon’a bağlanan Gümüşhane sancağı 20 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı kanunun 89. maddesinde “Vilayet” başlığı altındaki kanunla 1925 yılında il olmuştur. 1925-1926 tarihli Trabzon salnamesinde “Gümüşhane Vilayeti merkez ilçe ile birlikte Bayburt, Kelkit, Torul ve Şiran olmak üzere 5 ilçe, 5 Bucak ve 377 köyden oluştuğu, 16943 evde 101153 kişinin yaşadığı şehir’dir.

TARİHİ ESERLERİ VE TURİSTLİK YERLERİ

Tarihi eserler ve tabii zenginliklerle doludur. İl, eski devirlere ait şehir harâbeleri yönünden oldukça zengindir. Rus işgali sırasında, Türk-İslam eserleri kasten Ruslar tarafından yakılıp yıkılmıştır. Bugünkü eserler bu tahribât’tan kalanlardır.

Canıca (Canca) Kalesi: Vank köyü yakınlarındadır. Kayalar üzerine yapılmıştır. Doğu-batı yönünde arka arkaya üç bölümlüdür. Kale içinde şapel ve gözcü kule kalıntıları vardır.
canca kalesi

Edire Kalesi: Dörtkonak köyündedir. Kayalar üstünde yapılmış ilginç bir yapıdır. Yol olmadığından kaleye ulaşılamamaktadır.

Torul (Ardasa) Kalesi: Torul ilçesindedir. Eski devirlerden kalmadır. Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından feth edilen kale surlarının bir bölümü sağlam vaziyettedir. Süleymâniye Câmii: Eski Gümüşhâne Mahallesindedir. Kânûnî Sultan Süleymân tarafından yaptırılmıştır. Gümüşhâne’nin ilk binâsıdır. Minâresi o zamandan kalmadır. Câmi 19. asırda yeni baştan yapılmıştır. 

Hacı Çağıran Baba Türbesi: Gümüşhâne-Erzurum yolu üstünde, Tekkeköy’dedir. Kitâbesinde 1582’de yapıldığı yazılıdır. Pir Ahmed Türbesi: Gümüşhâne-Erzincan yolu üstünde, Pir Ahmed köyündedir. Kitâbesinde 1550’de yapıldığı yazılıdır. Zigana Kervansarayı: Zigana-Gümüşhâne-Trabzon arasında çam ormanlarıyla kaplı 2000 m yükseklikte dağ sırasıdır. Burada bulunan Zigana Kervansarayı ve Kalesi bir yerleşme merkezinden çok, askerî bir yerdi. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşanın yaptırdığı ifâde edilir.
hacı çağıran

Tohumoğlu Köprüsü: Gümüşhâne-Erzurum yolu üzerinde Tohumoğlu kesimindedir. Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. İki gözlü, hafif sivri kemerli bir köprüdür. Yıkık vaziyettedir. Eski eserler: Satala, Kelkit’e 17 km uzaklıkta, Sadak köyündedir. Satala’da bulunanların bir kısmı İstanbul, bir kısmı Erzurum Arkeolojik müzesindedir. Buradan alınan bronz büst, Londra British Museum’da bulunmaktadır. Satala, Romalıların dînî ve askerî merkezi ve Hititlilerden îtibâren büyük bir şehirdi. Gümüşhâne’de Hutuna Manastırı, Torul’da Meryem Ana Manastırı ile Sinan Çakırkaya köyünde Çakırkaya kiliseleri vardır.
tohumoğlu

Mesîre yerleri: Gümüşhâne ilinde özellikle Harşit Vâdisinde ve il merkezi çevresinde zengin bitki örtüsü ve görülmeye değer tabiî güzelliklerle doludur. Ünlü Kadırga Şenlikleri her yıl geleneksel olarak Kadırga Yaylasında yapılmaktadır. Torul Çavlanı: Torul ilçesinde Harşit Çayı üzerindedir. Etrâfı ormanlıktır. Manzarası çok fevkalâdedir. Yüksek kayalardan su gürül gürül dökülür.

Tomara Şelâlesi: Şiran ilçesinin Seydibaba köyündedir ve çok güzel manzarası vardır. Çimen Dağlarının kuzey eteklerinde 40 kaynaktan meydana gelir. Kelkit Çayı Vâdisinde 20 m yükseklikten yatağına dökülür. İçilen suyu yazın soğuk, kışın sıcaktır. Etrâfı fundalıktır. Değirmenler vardır.

RCP_8307_1

Harşit Çayı Vâdisi: Baştan başa elma bahçeleriyle doludur. Artabel Deresi: Torul’dadır. Derenin yukarı kısmında beş adet buzul göl vardır. Göllerden birinin ortasında bir ada bulunmaktadır

Kelkit Çayı Vâdisi: Baştan başa tabiî güzelliklerle doludur. Av hayvanları çok boldur.

kelkir çayı vadisi

Yaylık Mağarası: Kelkit’in Yaylık köyünde 300 m derinlikte bir mağaradır. Mağaranın tavanınd

çavlan hâlinde mâden suları dökülür.

Karaca Mağarası: Torul’un Cebeli köyü yakınlarında bulunan, 10 bin yıllık mâzisi olduğu tahmin edilen ve çok güzel ve biçimli sarkıt ve dikitlerden oluşan bir mağaradır. Astım hastalarına iyi geldiği ifâde edilmektedir.

karaca mağarası

http://www.turkcebilgi.com/g%C3%BCm%C3%BC%C5%9Fhane_tarihi_eserler_ve_turistik_yerler

https://www.google.com.tr/search?q=g%C3%BCm%C3%BC%C5%9Fhane+tarihi+ve+turistik+yerleri&biw=1366&bih=673&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ei=HX9cVYeUNqaiyAOaxIDADw&ved=0CB0QsAQ&dpr=1

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir