KAYSERİ

Kayseri, Türkiye‘nin bir ili ve en kalabalık 15. şehridir. 2014 yılı itibarı ile 1.322.376 nüfusa sahiptir. Akkışla, Bünyan, Develi, Hacılar, İncesu, Kocasinan, Melikgazi, Pınarbaşı, Sarıoğlan, Sarız, Tomarza, Yahyalı, Talas, Özvatan, Felahiye ve Yeşilhisar olmak üzere 16 ilçeden oluşmaktadır. Ankara ve Konya‘dan sonra İç Anadolu’nun üçüncü büyük kenti ve sanayi merkezidir. ’nin Orta Kızılırmak Bölümünde, Erciyes Dağı’nın eteklerinde modern bir il. Kuzey ve kuzeybatıda Yozgat, kuzey ve kuzeydoğuda Sivas, doğuda Kahramanmaraş, güneyde Adana, güneybatıda Niğde, batıda ise Nevşehir illeriyle çevrilidir. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Kayseri (eski Mazaka, Kaisareia), klasik çağlarda Kapadokya adı verilen bölgededir. Kızılırmak‘ın güneyinde bulunan bu bölge, Tuz Gölü’nden Fırat nehrine kadar uzanır. İpek Yolu buradan geçer. Bu nedenle her çağda tüm ulusların ilgisini çekmiş ve pek çok uygarlığın beşiği olmuştur. Kayseri, MÖ 4000 ile MS 2000 olmak üzere 6000 yıllık bir tarihe sahiptir. MÖ 2000 yıllarında Anadolu’ya gelen Hititler, Kayseri’ye 22 km uzaklıkta bulunan Kültepe (Kaniş) şehrini kurmuşlardır. Kül tepe, Kayseri ovasının en büyük şehri ve Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir. Kültepe’nin hemen yanında yer alan Karum’da (Pazarşehir) yapılan kazılarda bu döneme ait çivi yazısı ile çeşitli yazılı tabletler bulunmuş ve bu tabletlerden Asurlu tüccarlarla Hititli yerliler arasındaki ticari ilişkilere ait bilgiler elde edilmiştir. Kültepe, MÖ 4000 yılından Roma devri sonuna kadar devamlı olarak yerleşme görmüştür.

MEMLEKETİM-GİRESUN

Giresun, Doğu Karadeniz Bölgesinin sahil şeridinde, mavi ile yeşilin buluştuğu yerde bir yarım ada üzerinde kurulmuştur. Karadenizin tek adası olan Giresun Adası(Aretias) adeta kentin simgesi durumuna gelmiştir. Şehrin adı, eski adı olan “Kerasus” kelimesinden gelmektedir. Bu ismin kaynağında iki rivayet vardır. Birincisi yetişen bol miktardaki kirazdan geldiği, ikincisi de şehrin üzerine kurulu olduğu yarımadanın denize doğru bir boynuz gibi uzanmasındandır. Eski yunanca’da “boynoz” Kerastan anlamında idi.

Şehrin kimler tarafından nerede kurulduğu hala tartışmalıdır.  Şehir hakkında Roma ve Bizans ve Rum Pontus imparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler olmasada, Romalı idareci  Arrien Farnakia’nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinop’lular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Böylece araştırmacıların M.Ö. 183’te Sinop’u alan Pontus Kralı Farbakies’in Giresunun bu günkü bulunduğu yarımada da  Farnakia adlı yeni bir kale  inşa ettirdiğini, sonraları buraya Kerasus adını verdiğini ileri sürmelerine sebep olmuştur.

Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, bu bölgede M.Ö. 2000’li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğunu anlamışlardır. M.Ö. 7. yüzyılda Kimmerler ve Sakaların (İskitker) Karadenize göç etmesiyle Oğuzlar da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Hallaç’ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur

M.Ö. 7. Yüzyılın ilk yarısında Saka baskısı sonucu Kimmerler, Kafkaslar’ı Geçerek Anadolu’ya gelip Şebinkarahisar’ın Bozbayır, Akkaya, Güneytepesi, Dışkaya civarındaki mağraların bulunduğu bölgeye yerleştiği sanılmaktadır. Giresun’un batı yakasındaki “Çıtlakkale” mahallesi adının Deliorman ve Selanik civarından gelen Türk topluluğu Çıtlaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçe ve kültür unsurlarından anlaşılmaktadır.

Karadeniz bölgesinde bir çok koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin kurucularıdır. Persler, Anadolu’ yu ele geçirdikten sonra, bölgeyi merkeze bağlı satraplıklara  ( Eyalet) bölmüşlerdir. Giresun Doğu Karadeniz eyaleti içinde kalmıştır.

Giresun, bir süre Kapadokya Krallığı (M.Ö. 332-323) ile Makedonyalıların (M.Ö. 301) hakimiyetinde kalmıştır. Roma İmparatorluğu bu bölgede egemen olan Pontusluların hakimiyetine son vermiş ve Farnakeia’yı kendi sınırlarıiçersine katmıştır. Romalı yazarlardan Ammianus Marcel’e göre Romalı komutan Lucullus bölgeye geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görerek, kiraz fidanlarını Romaya götürmüş. Bu bilgiye dayanılarak kirazın dünyaya Giresun’dan yayıldığı söylenmektedir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan soyunun gitdikçe zayıflaması ile bölgedeki başka soydan gelen insanları asimile etmeye çalışmıştır. Bu yüzden Doğu Karadeniz bölgesindeki ormaları kesip burdaki kabileleri ithat altına almaya çalışmışlar ve bölgeye bir miktar Hırıstıyan Bulgar Türk’ü bölgeye getirmiştir. 705 yılında ilk kez Müslüman Arap  orduları bölgeye gelerek İslamiyeti tanıtmaya başlamışlardır.

1204 yılında Haçlıların İstanbul’u ele geçirmeleri sonucu, Bizans İmparatoru Komnenos’un çocukları Trabzo’u alıp burada Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuşlardır. Giresun’da bu devletin sınırları içinde kalmıştır. 1244′ de Trabzon Rum Devleti Moğolların egemenliği altına girerek, Türklerin bir eyaleti olmuştur.

Bölgenin Moğollar hakimiyetine girmesindan sonra, Oğuzların boylarından biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illerine yerleşmeye başlamışlardır. Giresun’un Türkleşmesi Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde dada artmıştır. 1297’de Ünye  yöresini ele geçiren Çepniler, Trabzon’a kadar akınlar düzenlemişlerdir. Bu akınlar sırasında Giresun kalesinin zapdedildiği sanılmaktadır.Tarihçi Panaretos’un yıllığına göre 1301’de İmparator II.Alezios, Kerasus’a gelip “Koustougans” adlı Türkmen beyini yenilgiye uğratmış ve kalenin surlarını yeniden yaptırmış. Bahsedilen bu Türkmen beyinin Küçük Ağa veya Küçdoğan olduğu belirtilmektedir.

Çepni Türklerinin Beyi olan Hacı Emir Bey’in Oğlu Emir Süleyman Bey 1397’de Giresun’u feth ederek bölgenin tamamen Türkleşmesini sağlamıştır.

1402’de Timur’un egemenliğine giren bölge, 1405’te tekrar eski konumuna kavuşmuştur. 1453’te Fatih Sultan Mehmet Giresun’u vergiye bağlamış fakat vergisini ödemediği için 1456’da şehri kuşatsada, Giresun ödemesi gereken vergiyi artırarak Osmanlıdan kurtulmuştur. 1461 Yılında Fatih Sultan Mehmet Han’ın Trabzon Rum İmparatorluğunu feth etmesiyle Şehir teslim olmuş.

Yavuz Sultan Selim’in, Giresun’un Türk-İslam şehri haline gelmesinde çok önemli rolü olmuştur. Osmanlı idaresi altında Şehir bir liman kenti olarak gelişmiş faket bu dönemde zaman zaman ayaklanma ve eşkiyalık hareketleri baş göstermiştir. 1586 ve 1587 yıllarında şehirde muhafız olarak bulunan yeniçerililer bağzı karışıklıklar çıkartmıştır. Bazı kaynaklarda ise 1634 yılında , Kazakların Şehir ve yöresini yağmaladığını yazmaktadır. 1756’da Canik muhassılı olan Süleyman Paşa ve kardeşi Ali Bey 12.000 kişilik bir kuvvetle şehri basıp yağmalamıştır. XIX. Yüzyılda  Tuzcuoğulları isyanı bölgeyi etkilemiş, bunlara katılan Laçinoğulları 1816’da Giresun’a tam olarak hakim olmuştur. II. Mahmud’un gönderdiği iki fıkateyn ile bir korvet şehrin önlerine gelerek yeniden kontrolü sağlamıştır.

Giresun osmanlı idaresinde kaza merkezi idi. 1486’da Trabzon Sancağına bağlı Zeamet-i Kürtün adlı idari bölgenin merkezidir. 1515’te Kürtün kazasına bağlı Çepni vilayetinin merkezi durumunda iken XVI. yüzyılın sonlarında Giresun kazası olmuştur. Tanzimat döneminde Trabzon’a bağlanmış ve 1847’de Trabzon Merkez livasına tabi olmuştur. 1855’de Ordu livasına, 1856’da yeniden Trabzon livasına, 1857’de tekrar Ordu livasına bağlanmıştır. 1866 tarihli Devlet salnamesinde Trabzon sancağının kazası olmuştur. 1875’ten 1878’e kadar Karahisar-Şarki Sancağına bağlanmış ve 1879’da tekrar Trabzon Sancağına bağlanmıştır. 1923 yılında ise il olmuştur.

Evliya Çelebi’nin Seyhatnamesinde Giresun

Millî Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet Döneminde Giresun tarihi incelendiğinde, I.Dünya Savaşı’ndan önce bölgenin etnik yapısına bakıldığında, nüfusun yarısının Türk, Diğer yarısına yakın bir kısmının Rum ve geri kalanın da Rum olduğu görülmektedir.

Bu tarihlerde Giresun’da yaşayan Türkler hayvancılıkla uğraşmakta ve fakir bir hayat sürdürürken, Şehrin her türlü ticaretine hakim olan Rumlar ise zengin bir hayat sürdürmaktedir. Rumların en büyük hayelleri, bu bölgede Pontus Rum Devletini yeniden kurmak ve Türkleri bölgeden kovmak veya imha etmekti. Trablusgarp ve I.Balkan savaşlarında Türklerin bağlup olmaları Rumların bu fikirlerini dahada kamçılayarak onları şımartmıştır.

I.Dünya Savaşında Ruslar karşısında Bayburt Hattı’nda savaşan 37.Fırkanın emrinde Giresunlulardan oluşan bir de gönüllü birlik vardı. Başında Gazi (Topal) Osman Ağanın bulunduğu bu birlik, düşman kuvvetleri karşısında çetin savaşlar vermiş ve Harşit Çayına kadar çekilmiştir. Burda sayısını artırarak Rusları durdurmuştur.14 Şubat 1918 günü Türk birliği, Rus oadusunu Kanlıdere mevkinde yenerek Giresun’un işgalini önlemiştir. Bu başarıdan sonra Giresun’lu gençler, Batum’a giderek Doğu Karadenizin Rus işgalinden temizlenmesine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Devleti savaşı kaybettiğinden, 30 ekim 1918’de Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalamak mecburietinde kalmıştır.

Bu ateşkesden yararlanmak isteyen Ermeniler doğuda Ermenistan, Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da Rum Pontus devletini kurma çalışmalarına başlamışlardır. Rum çeteleri Atina ve Patrikhanenin talimatları ile Türk köylerini basmış ve halkın bir kısmını katletmiştir.

I.Dünya Savaşı esnasında Osmanlı Hükümeti; çeteler kurarak düşmanla işbirliği yapan bir kısım Rum ve Ermeni’yi zorla göçe tabi tutmuştur. Bu kanunu yürütenler hakında idam fermanları yazılmaya başlanmıştı. Giresun’daki Runlar da büyük devletlere başvurarak Giresun gönüllülerinin lideri Osman ağanın idamını talep etmişler. Bunun üzerine Osman ağa  bir gurup adamıyla  dağa çıkarak, Türk köylerini Rum baskılarından korumuştur.

15 Mayıs 1919’de Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri Rumları çok sevindirdi ve Türklere karşı taşkınlıklarda bulundular. Bunun üzerine Giresun’lular 17 Mayıs 1919’da Büyük bir miting düzenleyerek, tepkilerini dile getirdiler. Bu yıllarda Anadolu galip devletler tarafından paylaşılırken, Giresun’da Belediye reisliği yapmış olan Kaptan Yorgi Paşa’nın oğlu Konstantin Konstantinites başkanlığındaki bir heyet, İngiliz Başbakanı Lord Corç’a baş vurarak, Hopa’dan Yeşil Irmak boylarına kadar bir Pontus Devleti kurulmasını istemişler.

Bu haber üzerine şehrin ileri gelenleri Trabzon’da toplanarak, Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti bir şubesinin Giresun’da açılmasına karar vermişlerdir. İlk yönetim kurulu Dizdarzâde Eşref Bey’in başkanlığında öğretmen Niyazi Tayyip, Doktor Ali Naci, Ethem Nazif ve İbrahim Hamdi’den oluşmuştur. Bu Cemiyetten Doktor Ali Naci ve İbrahim Hamdi beyler Erzurum Kongresi’ne katılmışlardır.

23 nisan 1920’de meclisin açılması ve Milli hükümetin kurulması ile, Giresun askerlik şubesi başkanı Hüseyin Avni Alparslan Bey, bu hükümeti tanımış ve Ankara ile ilişkiler kurarak, 1000 kişilik bir tabur teşkil edilir. Bu tabur Kars’da Kazım Karabekir Paşa’ nın  emrine gönderilmiştir.

Osman Ağa, Rusya’dan yiyecek karşılığında silah teğmin edip, bu silahların bir kısmını Ankara’ya göndermiş, diğer bir kısmını ise yeni toplanan erata dağıttırmıştır.

Atatürk, Giresun gönüllülerinin muhafızlığını yapması için Osman Ağa’dan bir manga asker ister. Bunun üzerine 250 kişilik bir birlik oluşturulmuştur. Bu birliğin adına ise “Giresun Gönüllü Müfrezesi” denmiştir.

Atatürk, Osman Ağa’ya Giresun’da bir alay kurmasını emrini vermiştir. Bunun üzerine kurulan 47. Alay’ı, Koçgiri isyanının bastırmada kullanılmıştır. daha sonra kurulan 42. Alay’ın komutanlığına Hüseyin Avni Bey getirilmiş ve Samsun’daki Pontusçu Rumların üzerine gönderilmiştir. Görevlerini başarı ile tamamlayan iki alay Samsun’da birleşerek Sakarya cephesine sevk edilmiştir. Sakarya Savaşında, Hüseyin Avni Bey de dahil olmak üzere, 42. Alay’ın büyük bir kısmı şehit olmuştur. 47. Alay ise savaşın sonuna kadar çarpışmış, zaferi kutladıktan sonra Ankara’ya dönmüşlerdir.

Gönüllü asker, Giresun Uşakları Atatürk’ün, Ankara’da ve Anadolu seyahatlerinde muhafızlığını yapmıştır.

 

MEMLEKETİM-ADANA

Adana, Türkiye‘nin bir ili ve en kalabalık altıncı şehri. 2015 yılı verilerine göre, 2.183.167 nüfusa sahiptir. Şehir merkezi,Akdeniz‘den 30 km içeride Seyhan Nehri‘nin üzerinde bulunmaktadır. Akdeniz sahil şeridinde ise Karataş ve Yumurtalık (Ayas) ismi ile iki adet sahil ilçesi bulunmaktadır. Yine Akdeniz üzerinde bulunan Ceyhan ilçesinde ise ticari amaçlı liman bulunmaktadır.

Doğudan batıya 100 kilometre boyunca uzanan Adana-Mersin Büyükşehir Bölgesi, 3,45 milyon nüfusa sahiptir. Türkiye’deki altıncı büyük metropolitan alan olup ülkenin önde gelen bir ticaret ve kültür merkezidir.

Maden zengini 4. bölge olan Adana; kromdemirmanganezkurşun ve çinko yatakları açısından önem taşımaktadır.

Adana’nın merkezi; Mersin, Adana, Osmaniye ve Hatay illerini kapsayan coğrafi, ekonomik ve kültürel bir bölge olan Çukurova‘nın merkezinde bulunur. Yaklaşık 5,62 milyon insana ev sahipliği yapan bölgenin büyük bir bölümü, tarıma oldukça elverişli, geniş ve düz bir arazidir.

Birçok kaynağa göre Adana ismi Hitit İmparatorluğu egemenliğindeki Kizzuvatna krallığının Adanya URU adlı şehrinin isminden türemiştir. Başka iddialar ise ismin; Mısır‘dan gelip Yunan şehri Argos‘a yerleşen mitolojik Yunan kabilesi Danaoi ya da efsanevi karakter Danaus‘la ilgili olduğu şeklindedir. Danaja adındaki bir ülkeyle bağlantılı olan erken Mısır metinleri Thutmosis II (MÖ 1437) ve Amenophis III (MÖ 1390-1352)’dan kalan yazıtlardır. Miken Uygarlığı‘nın çöküşünden (MÖ 1200) sonra Ege‘deki bazı mültecilerKilikya sahillerine gitmişlerdir. Dananayim ya da Danuna sakinleri; Ramesses III hükümdarlığı sırasında MÖ 1191 yılında Mısır’a saldıran bir grup denizci olarak tanımlanır. Denyen ise Adana şehrinin sakinleri olarak bilinir. Ayrıca söz konusu ismin PIE dilinde da-nu (nehir) Dana-na-vo (nehir kenarında yaşayan insanlar) (İskitli göçmenler) ve Rigveda (Danavas)’da yaşayan iblisler ile bir bağlantısı olması mümkündür.

Homeros‘un İlyada‘sında şehir Adana olarak anılır. Helenistik dönemde Kilikya’daki Antiohya ya da Antiochia ad Sarum Sarus üzerindeki Antiohya”) olarak da bilinirdi. The Helsinki Atlas editörleri Adana’yı geçici olarak Quwê olarak tanımlamışlardır (çünkü çivi yazısı kitabelerinde o şekilde belirtilmiştir). İsim bazı kaynaklarda aynı zamanda Coa olarak da gösterilir ve Kitab-ı Mukaddes‘te belirtilen Kral Süleyman‘ın atlarını temin ettiği yer olduğu yönünde yaklaşımlar bulunmaktadır. Şehrin Ermenice ismi Ատանա Atana ya da Ադանա Adana ‘dır.

Bir antik Grek-Roman efsanesi‘ne göre Adana ismi kökenini; Seyhan Nehri (Sarus) yakınlarında bir yere gelip Adana’yı kuran Uranus‘un iki oğlu Adanus ve Sarus’tan almaktadır. Şehrin ismine ilişkin daha eski bir efsaneye göre ise AkadSümerBabilAsur ve Hitit mitolojileri tarafından ormanın yakınlarında yaşadığına inanılan ve Tesup veya Ishkur olarak da bilinen gök gürültüsü tanrısı Adad‘ın ismi bu bölgeye verilmiştir. Bu savı kanıtlayan Hititlilerin isimleri ve el yazmaları o bölgede bulunmuştur. Bu teori Gökgürültüsü Tanrısı’nın çok fazla yağmur getirmesi ve bu yağmurun bölgeye büyük bir bolluk sağlamasından beridir devam eder. Bu tanrı yörenin sakinleri tarafından sevilir ve saygı duyulurdu. Onun şerefine, söz konusu bölge “Uru Adaniyya;” diğer bir deyişle “Adana Bölgesi” olarak anılmaya başlanmıştır.

Ali Cevad’ın ‘Memalik-i Osmaniye Coğrafya Lügatı’na göre ise Adana’da yaşayan İslamlar, Adana ismini, Harun Reşid’in vali nasb ettiği Ebu Süleym Ezeni’ye nisbet etmektedir. Aynı kitaptaki bilgilere göre yerleşik Rumlar, Adanus Sarus adlı iki kardeşin adını öne çıkarırlar.

Elazığ

Elâzığ (Türkçe telaffuz: [elɒzə.]; eski adları ile: Harput, Mamüret’ül Aziz, El-Aziz, El-Azık), Türkiye Cumhuriyeti‘nin Doğu Anadolu Bölgesi‘nde Yukarı Fırat Havzasında bulunan, on bir ilçeden oluşan il. Konumu itibariyle; ili doğudan Bingöl, kuzeydenKeban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya illerinin arazileri çevrelemektedir. İlin sınırları 8.327 km2‘si kara, 826 km2‘si baraj ve doğal göl olmak üzere toplam 9153 km2 ‘lik alanı kapsamaktadır. İl, merkez ilçe ile birlikte 11 ilçe, 537 köy ve 709 mezra yerleşkesinden oluşmaktadır. Nüfus bakımından Doğu Anadolu‘nun Erzurum ve Malatya illerinden sonra en büyük 3. ilidir. Halk arasında Elâzığlı olanlara, Elâzığ Ağzı‘nda kardeş ve ağabey anlamlarına gelen gakgoş hitabı kullanılır. İlin tarihi M.Ö. 20. yüzyıla dayanır. Tarihte Anadolu‘yu Mezopotamya‘ya bağlayan kervan yollarının geçiş güzergahı içinde önemli yerleşim yeri olmuş, bir çok kültüre ev sahipliği yapmıştır.[5] Müslüman,Rum, Ermeni ve Süryani halklarının uzun yıllar birlikte yaşadığı bu bölgede günümüzde halâ farklı kültür ve medeniyetlerin kalıntıları görülmektedir. İlin ismi 1937 yılında Atatürk‘ün şehre yaptığı ziyaretinde sunduğu teklif ile Azık ili manasına gelen El-Azık olarak değiştirilmiş, Türkçe uyumu ve söyleyiş kolaylığı nedeniyle Elâzığ halini almıştır.

Tarihçe

Harput’un eski bir resmi.

Elâzığ, eski Harput ‘un devamı niteliğindedir.Bu nedenle Elâzığ tarihi Harput tarihi ile birlikte ele alınmaktadır. Harput,Anadolu‘yu Mezopotamya‘ya bağlayan kervan yollarının geçiş güzergahı içinde yer almış, bir çok kültüre ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Harput’un, bilinen en eski sakinleri M.Ö. 2000’li yıllarda Doğu Anadolu‘ya yerleşmiş Hurriler‘dir. Hurriler’in ardından Hitit hakimiyetine girmiş, çok sürmeden M.Ö. 9.yy itibariyle Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular hüküm sürmüştür. Harput, 1085 yılında Türklerin eline geçmiş, daha sonra İlhanlılarDulkadiroğullarıAkkoyunlular veSafeviler hükmetmiştir. 1516 yılında gerçekleşmiş olan Çaldıran Muharabesi sonrasında Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir. Sonralarında Harput’taki yaşamın, şimdiki Elâzığ Merkez İlçesi’nin bulunduğu ovaya 19. yy ortalarında taşınması ve çevre ilçelerin bağlanması ile birlikte bugünkü Merkez İlçe ve 9 ilçeyi kapsayan Elazığ ili sınırları oluşmuştur. Esas gelişimini Cumhuriyet yıllarının başında göstermeye başlamıştır.[4][7] Sultan Abdulaziz’in tahta çıkmasıyla, Ahmed İzzet Paşa devrinde tayin edilen vali teklifiyle 1867 yılında şehre Mamurat’ül-Aziz adı verilmiş, Halk arasında telafuz zorluğu nedeniyle kısaca Elaziz olarak söylenmiştir.[6] 1937 yılında Atatürk’ün ziyaretinde teklifi ile azık ili manasına gelen El-azık adı verilmiş daha sonra Elazığ halini almıştır.

İlk Çağ Dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]

Hazar Gölü Kıyısı (19. yy sonları – 20. yy başları)

Elâzığ bölgesinin ilk yazılı tarihi Hitit tabletlerindeki bilgilerle aydınlatılmıştır. Yazılı bilgilerde elde edilen bulgulara göre yöre İşuva adıyla anılmaktaydı.  Arkeolojik kazılarla birlikte bölgedeki Hitit varlığı teyit edilmiştir. M.Ö. 12. ve 7. yüzyıllar arasında bölgeye kökenleri Hurriler‘e dayanan Urartu Devleti hakim olmuştur.  Yazılı belgeler haricinde Harput Kalesi, Altınova Norşuntepe’de ortaya çıkarılan Urartu yerleşkesi, Palu Kalesi ve İzoli çivi yazılı kitabelerine ait bulgular ile Urartu hakimiyetindeki dönemi aydınlatılmıştır. M.Ö. 7. yy. ile birlikte Asur ve İskit Akınları ile Urartu Devleti zayıflamış, Harput ve bölgesi Med egemenliği altına girmiştir. Kısa süren Med hakimiyeti ardından Pers hakimiyetine girmiş, M.Ö. 4. yy dönemindePers İmparatorluğunun tarihe karışmasının ardından Elâzığ yöresi Sofen Krallığı olarak adlandırılmıştır. Sonrasında Romalılarhakimiyetinde kalan Elâzığ bölgesi, M.S. 6. yüzyıla kadar sık sık Bizans ile Sasani hakimiyetinde el değiştirmiştir.

Bizans Dönemi ve Türklerin Hakimiyetine Geçişi

Eski Elâzığ yerleşkesi (19. yy sonları – 20. yy başları)

Elâzığ bölgesi 7. yy’dan itibaren ikinci Bizans hakimiyetine kadar BizansArap mücadelelerine sahne olmuş ve 10. yy. itibariyle tam anlamıyla Bizans hakimiyetine girmiştir. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile birlikte Elâzığ bölgesi deTürklerin hakimiyeti altına girmiş; 1085 yılında Çubuk Bey önderliğinde Çubukoğulları Beyliği kurulmuştur. Yine Beylik’in hakimiyeti uzun sürmeyerek, bölge 1110 yılında Belek Gazi önderliğinde Artuklular‘ın eline geçmiştir. Belek Gazi‘nin ardından hükümdarlık önce Davud, sonra Davud’un kardeşi İmadeddin Ebu Bekir’in eline geçerek burada Harput Artukluları diye adlandırılan bağımsız bir beylik kurmuştur.  1234 yılında bu beyliğe son veren Anadolu Selçukluları‘nın hakimiyetini sonraki dönemlerde sırasıyla Dulkadiroğulları, Kadı Burhaneddin, Timur ve Akkoyunlu egemenlikleri izledi. 16. yy. başlarında bir süreSafevi hakimiyetinde kalan topraklar 1514 yılında Osmanlı egemenliğine girdi.

Cumhuriyet Dönemi ve Yakın Tarih

Elâzığ, gelişme ve büyümeye Cumhuriyet yıllarının başında başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Harput’tan şimdiki Elâzığ ilçesi ve şehir merkezi olan Uluova’ya yeni yerleşkeler kurulmuş, çeşitli bölgelerinde düz arazide tarım yapılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yaşanan olaylar ve 1925 yılındaki Şeyh Said tarafından Ergani ilçesine bağlı Eğil bucağında başlayan isyan, Elâzığ’a da sıçramış; bölgede 1 ay süreyle sıkıyönetim ilan edilmiştir. Atatürk 1937 yılında şehre bir ziyarette bulunmuş ve sunduğu teklif ile şehre azık (bolluk) ili manasına gelen El-Azık adı verilmiş daha sonralarında günümüzdeki haliyle Elazığ ismini almıştır. Cumhuriyet tarihinde çeşitli dönemlerde şehirde şeker ve çimento fabrikaları açılmış; bunların yanı sıra çeşitli maden ve mermer fabrikaları ile halkın bir bölümüne istihdam ve ekonomisine katkı sağlamıştır. Şehirde Cumhuriyet döneminin en önemli olaylarından biri de 2010 yılında yaşanan büyük Elâzığ depremidir. Depremde 41 kişi ölmüş yüzlerce kişi yaralanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre; saat 04.32’deki ilk depremin ardından bölgede büyüklükleri 5.5 ile 3.0 arasında değişen 84 sarsıntı, büyüklü küçüklü toplamda 796 artçı deprem kaydedilmiştir.

 

Kaynak : https://tr.wikipedia.org

 

1 5 6 7 8 9 64