Edirne

İlin iklimi güneyden kuzeye doğru çıkıldıkça sertleşir; Ege Denizi’ne kıyısı olan güney kesiminde daha çok ılıman Akdeniz iklimi yaşanırken, il merkezinin de bulunduğu kuzey kesiminde sert kışlarıyla kendini gösteren karasal iklim hakimdir. 2010 TÜİK verilerine göre ilimizde merkez ilçeyle beraber 9 ilce, 15 belde ve 248 köy vardır.

Tarih
Edirne il merkezini oluşturan kenti, bölgeye adlarını veren ve Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklar kurmuştur. Bilinen en eski ismi aynı zamanda bir Trak boyu adı olan Odrysai’dir. Uscudama ismiyle de anılan şehir yaklaşık M.Ö. 170 senesinde Romalıların hakimiyetine geçer. MS 125 yılında Roma İmparatoru Hadrianus’un buyruğuyla tekrar bayındırlaştırılan kente Hadrianopolis ismi verilir. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle Doğu Roma İmparatorluğu, ya da diğer adıyla Bizans’ın payına düşen şehir, bir süreliğine Avarlar, Bulgarlar ve Haçlıların eline geçse de kentin 1361 yılında Türklerce fethine değin Bizans’ta kalır.Edirne-resimleri-modadekorum-3 1365 senesinde Osmanlılarca başkent yapılan Edirne, 1453’te İstanbul’un başkent olmasından sonra da önemini kısmen yitirse de, padişahların gözde yerlerinden biri ve canlı bir ticari ve idari merkez olarak kalmıştır. 18. yy.da yangınlar ve depremle sarsılan kentin gelişimine en büyük darbeyi, bir zamanlar avantaj teşkil eden Balkanlara açılan kapı olma niteliğinin Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemeye başlamasıyla dezavantaja dönüşmesi vurmuştur. Yabancı işgalini ilk olarak 1828-29 yılındaki Osmanlı-Rus harbinde yaşayan şehir, 93 harbinde (1877-1878) tekrar Ruslar, Balkan Harbi’nde (1912-1913) ise Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Birinci Balkan harbinden sonra kabul edilen barış anlaşmasıyla Bulgaristan’a geçen kent, daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan patlak veren İkinci Balkan savaşından sonra tekrar Türk topraklarına katılmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin yenilgiyle çıkmasının ardından Edirne, Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğramış, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasıyla 25 Kasım 1922’de nihai olarak Türk egemenliğine girmiş ve Lozan Anlaşması’yla Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak alınan Karaağaç’ın 15 Eylül 1923’te Türkiye’ye katılmasıyla ilin sınırı bugünkü halini almıştır.
Edirne-resimleri-modadekorum-7
İsminin kökeni
Roma İmparatoru Hadrian tarafından Hadrianapolis (Hadrian’ın şehri) adıyla kurulan şehir, zaman içinde Edirne olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüz Yunancasında (Aδριανούπολις) halen şehrin ilk adı kullanılır. Türk Posta Hizmetleri Kanununun yayınlandığı 1930 yılına kadar şehrin uluslar arası ismi Adrianople (İngilizce) idi. Edirne adı Makedonların (Odrin) ve Sırpların (Cedrin) kente verdikleri isimlerden evrilmiştir.

Kültür ve eğitim
1357’den beri düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri yaz aylarında birçok yerli ve yabancı turisti çeker. Cumhuriyet’in kuruluşu ile beraber Edirne’de eğitim kurumları da hızlı bir gelişme göstermiş, son yıllarda Edirne, eğitimde gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye’nin önde gelen kentleri arasına girmiştir. Edirne’de okur-yazar oranı Cumhuriyet Dönemi boyunca Türkiye genelinin üzerinde olmuştur. Son yıllarda gerçekleştirilen kurslarla okur-yazarlık oranı %99’a ulaşmıştır.
KEŞAN-KURTULUŞ-edirne-10

Folklor
Edirne ilinde Trakya’nın diğer illerindeki gibi 9/8’lik ritmin ağır bastığı halk türküleri yaygındır. Diğer Ardında Sümbüllü Bağlar, Karakuşun Yüksektendir Oyunu, Kızılcıklar Oldu Mu, Püskül Pencereden Uçtu, Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar vardır.

Edirne ilinde yaşayanların, kendilerine özgü kıvrak ezgilerle bezeli ve yöre düğünlerinin ayrılmaz bir parçası olan Roman havaları da Edirne folklorunun tamamlayıcı bir parçasını oluşturur. Bunların en tanınmışları: Güm Güm Teke, Kako Sali, Anako, Yağmur Yağdı, Maşa Satarım gibi.

Kardeş şehirler
Yambol, Bulgaria
Haskovo, Bulgaria
Gümülcine, Yunanistan

Kaynak: http://yurthaber.mynet.com

Rize/Ayder Yaylası

Ayder Yaylası;Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı, dağlar ve yeşillikler arasında muhteşem bir güzelliğe sahip bir yayladır. Yayla; yüksek dağlar arasından uzayıp giden yol, tepelere yuvalanmış ahşap evler, yeşilin her tonunu bir arada barındıran ağaçlar ve içi içine sığmayan bir çocuk misali, dağların arasından durmadan akan bir dere ile tarifi imkansız doğal bir görsellik sunmaktadır.

_DSC0923

                                                                                                                         Ayder Yaylası Tarihi 

Ayder Yaylasının genelinde,  birbirinden ayrı evler, oteller, pansiyonlar görülmektedir. Derenin başlangıcı, Kaçkar Dağları’na kadar uzanmaktadır. Yaylada yeşilliği bozan bu yapıları protesto edercesine; Ayder Yaylası’nın göz bebeği Fırtına Deresinin adeta öfkesini haykırdığına şahit olunmaktadır.

                                                                                                                               

Ayder Yaylasında Gezilecek Yerler                                                                                                                                     

çamlıhemşinFırtına Deresi’nin hırçın sesi, Rize’nin vahşi doğası eşliğinde, bir labirentteymiş gibi adeta, kaybolmak mümkündür. Yetenekli bir ressamın elinden çıkmış bir tablo gibi karşınızda duran bu manzara ve doğal güzellikler; artık sadece yerel halk için değil birçok bölgeden turistler için de hizmete hazır, Türk turizminin önemli bir parçası olmaya başlamıştır. Ayder Yaylası’na yabancı turistler ağırlıklı olarak son beş yıldır gelmektedirler. Bu durumun sebebi, yabancıların “Kaçkar Şekeri” olarak adlandırdıkları Kaçkar Dağları’dır. Her ne kadar bölge yaz aylarında daha hareketli olsa da, kayak sporunu da icra etmek üzere Ayder Yaylası’na kış aylarında da çıkılması gerekmektedir.

11939641_768320319943561_383096850_n

                                                                                                                                      Ayder Yaylasında Ne Yenir?                                                                  Ayder Yaylasında konaklama, yeme içme, dinlenme ihtiyaçlarınızı karşılamak için otel, pansiyon, restoran ve kaplıcalar mevcuttur. (Buradaki kaplıcaların şifalı suya sahip olduğu söylenmektedir.)

Ayder Yaylasına Nasıl gidilir?                                                                         Ayder Yaylası Rize- Çamlıhemşin’e 19 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bölgeye karayolu ile ulaşım oldukça rahat bir şekilde temin edilebilmektedir.

KAYNAK: http://www.gezilecekyer.org/

Sivas

YÜZÖLÇÜMÜ

Sivas İç Anadolu’nun doğusunda yer alan, Anadolu’daki tarihi İpek Yolu güzergahlarının kesiştiği bir yerde konumlanmış ve ünlü Kral Yolunun da geçtiği büyük bir ilimizdir. Sivas tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleri, kaplıcaları ile turistlere ilginç tatil olanakları sunmaktadır.Genel_Bilgiler_001

İç Anadolu’nun yüksek platoları üzerinde başlayan ve doğuya doğru yükselen il alanı; kuzey, doğu ve güneydoğuda dağlık ve sarp bir kesimle son bulmaktadır. Ortalama yükselti 1000 metrenin üzerindedir. İlde Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olan Köse Dağları, Torosların kuzey kollarından Tecer Dağları ve İncebel Dağları, Akdağlar, Yama Dağı yer almaktadır. Uzunyayla ve Meraküm platoları, ayrıca
Kızılırmak, Kelkit, Çaltı vadileri önemli coğrafi oluşumlardır. Önemli akarsuları Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı ve Tohma Çayıdır.

Sivas ilinin büyük bir kesimi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçen karasal İç Anadolu ikliminin etkisinde kalmaktadır. Fakat kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri bulunmaktadır.

 

İKLİMİ

Sivas Çevre illere göre kendine has bir iklim karakterine sahiptir.

Çevresine göre bir mikroklima iklim bölgesindedir. Bu özelliği sağlayan temel faktörler şunlardır.

a) Çevre illere göre daha yüksek oluşu.

Genel_Bilgiler_002b) Kuzey rüzgarlarına açık oluşu.

c) Engebeli bir yapıya sahip oluşu.

ç) Yıl içinde değişen basınç farkı.

d) İl topraklarının farklı coğrafi bölgelerde yer alması.

Sivas’ta aralarında küçük farklar olmakla birlikte ana hatlarıyla karasal iklim görülür. Yazları çok sıcak ve kurak olup, yaz mevsimi oldukça kısadır. Kış ayları ise soğuk, uzun ve kar yağışlıdır.

Sıcaklık: Sivas İç Anadolu Bölgesi’nin en soğuk ilidir. Kış ayları dondurucu soğuk olup, kış ortalama sıcaklığı 0 C civarındadır. En soğuk ay ortalaması -4C olup, zaman zaman -36.4 C ‘ye düştüğü görülmüştür. Yaz aylarında sıcaklık genellikle 19 C üzerindedir. Ancak sıcaklığın 38C’yi aştığı görülür. Buradan da anlaşılabileceği gibi yıllık sıcaklık farkı 74 C gibi büyük bir fark gösterir.

Sıcaklık değerlerinin 0 C altında düştüğü gün sayısı ortalama 132 gündür.

Yağışlar: Karasal iklim özelliğine sahip olan Sivas’ta; yağışlar kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Yazları genellikle kuraktır. Yıllık ortalama yağış miktarı 420 mm.dir.

Yağışların %22’si sonbahar, %36’sı ilkbahar, %32’si kış ve %10’luk bölümü yaz aylarında düşer. Kış aylarında sıcaklığın düşük olması nedeniyle yağışlar genellikle kar şeklinde diğer mevsimlerde yağmur şeklindedir. Yağışlı gün sayısı(Kar yağışları dahil) 105’tir. İlkbahar sonu yaz başlarında dolu yağışları da görülür. Dolu yağışlı gün sayısı ortalama 4 gündür. Kar yağışlı gün sayısı ortalama 30 gün olup, kar kalınlığı 20 cm civarındadır.

Basınç ve Rüzgarlar: Sivas çevresinde ortalama basınç 653.2 milibardır. En düşük basınç 634 milibardır. Sivas yaz aylarında bir alçak basınç merkezi olduğu için özellikle kuzey sektörlü rüzgarlara açıktır.

Yıl içinde Sivas yöresinde esen rüzgarların % 19.3’ünü kuzeybatıdan esen karayel, % 16.8’ini Kuzeydoğudan esen poyraz, %18.1’ini kuzeyden esen yıldız, kalan bölümünü ise muhtelif rüzgarlar oluşturur.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ VE DOĞAL HAYAT

Genel_Bilgiler_003
İklim ve yer şekilleri özellikleri bakımından Sivas doğal bir orman alanı olması gerekirken; yüzyıllar boyunca devam eden ormanların tahribatı yüzünden bugün Sivas çevresinde orman alanları fazla geniş bir yer tutmaz. İlin Koyulhisar bölgesi zengin çam ormanı ile kaplıdır. Şerefiye yöresi Koyulhisar çevresi kadar olmamakla birlikte önemli bir orman bölgesidir. Şarkışla-Yıldızeli sınırları içerisinde bulunan Ak Dağlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman bölgesidir.

İlin geniş toprakları arasında fazla geniş bir yer tutmayan bu orman alanları dışında Sivas’ın asıl önemli bitki örtüsü (step) bozkırlardır.

İlkbahar ayında yağışlarla canlanan çoğunlukla boyları 20-25 cm’yi geçmeyen yaz aylarında yağış yetersizliği nedeniyle çoğunlukla kuruyup kaybolan bozkır bitkileri içinde kısa ömürlü olan çiğdem, navruz (kar çiçeği), gelincik, üvez türünden bitkiler yanında kuraklığa dayanıklı kökleri derine kadar inen keven, sığır kuyruğu, çoban döşeği, sütleğen, dağ yoncası, kekik, yavuşan gibi bitkiler geniş yer tutar. Ancak yakacak sıkıntısı çekilen kimi bölgelerde bu bitkiler yakacak olarak kullanıldığı için hızla azalmaktadır.

İlde ormanların azalmasından doğan yakacak odun ve kereste ihtiyacının karşılanması için kavakçılığa büyük önem verilmiştir. Özellikle Şarkışla, Zara, Divriği, Gemerek ve Yıldızeli’nde akarsu boyları söğüt ve kavak ormanı haline getirilmiştir.

Sivas İli, Coğrafi konumu itibariyle yabanil hayvan bakamından çok zengindir. İlin Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçit yeri oluşu, il topraklarının engebeli ve sarp olması yabanil yaşamı çeşitlendirir.

Divriği İlçesi ile bu ilçeye bağlı Danişment ve Sincan Bucaklarında; Zara ilçesi ile bu ilçeye bağlı Beypınar ve Bolucan bucaklarında , Yıldızeli ilçesinde, Suşehri ilçesi ile bu ilçeye bağlı Gökçekent bucağı’nda bol miktarda keklik ve tavşan bulunmaktadır.

Merkez ilçe, Ulaş, Kangal, Hafik ilçeleri ile Çukurbelen köyü çevresinde bol miktarda kanatlı av hayvanlarından; şahin, bıldırcın bulunmaktadır.

Hafik, Çukurbelen, Merkez ilçe, Seyfebeli yörelerinde sazlık ve bataklıklarda yaban ördeği, ildeki tüm göllerin çevresinde yaban kazları yaşamaktadır. Tödürge Gölü’ndeki iki küçük adacıkta turnalar yaşamaktadır.

Sivas’taki bütün akarsular ile Tödürge, Hafik, Lota ve Gürün Gökpınar Gölleri de bolca balık avlanan tatlı sulardır.

İlin iğne yapraklı ormanlarının yayıldığı Koyulhisar, Yıldızeli, Akdağlar, Zara ve Şerefiye yörelerinde bol miktarda yaban domuzu, tilki ve ayıya rastlanır.

DAĞLAR

Genel_Bilgiler_004

İldeki dağlar, III. Zamanda başlayan Alp Kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirginleşmiştir. Kuzey Anadolu Dağlarının güneye, Güney Anadolu Dağları’ nın kuzeye açılan uzantıları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır. 

Kuzey Anadolu sistemine bağlı dağlar; Kelkit Vadisi ile Kızılırmak Vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Tüm Güney Anadolu’yu batıdan doğuya doğru geçen Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin ikinci derecede kabartıları durumundadır.

Köse Dağları: Kuzey Anadolu sıradağları’nın güneye açılan en önemli kollarından biri olan Köse Dağları, gerek yükselti, gerek uzunluk, gerek kapladıkları alan açısından Sivas’ın en önemli dağlarıdır. Yıldızeli’nde 2.537 m yükseltili Yıldız Dağı ile başlamaktadır. Doğuya doğru Asmalı Dağı (2.406), Tekeli Dağı (2.621 m), Köse Dağı (3.050 m) ve Kızıldağ (3.015 m) ile süren bu dağlara kimi kaynaklarda Kızılırmak Yayı Dağları, kimilerinde de Yeşilırmak Yayı Dağları denir. Bu yüksek sıra Doğu Anadolu Dağlarıyla birleşmektedir. Kuzeyde Kelkit Vadisine doğru yükseltisi hızla azalan Köse Dağları’nın büyük bölümü Karadeniz Bölgesi’nde kalmaktadır. Bu nedenle, Karadeniz ikliminin etkileri güçlüdür. Köse Dağları’nın kuzey yamaçları yer yer iğne yapraklı ağaçlarla, geniş yapraklılardan meşe ve menengiç ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.

Tecer Dağları: Torosların kuzeye açılan bir kolu durumunda bulunan Tecer Daları, Gemerek-Şarkışla arasından başlar, kuzeydoğuya doğru geniş bir yay çizer ve Sivas-Kangal arasında Kulmaç Dağları adını alır. Huma Çayı Vadisi, Tecer Dağlarını ikiye ayırır. Kuzeydeki sıra çengelli, güneydeki sıra Deli Dağı adını alır. Bu iki sıra doğuya doğru uzanarak Doğu Anadolu dağlarıyla birleşir. Eskiden meşe ve ardıç ormanlarıyla kaplı olan bu dağ günümüzde seyrek ağaç kümeleri dışında çıplaktır.

Akdağlar: Kızılırmak Vadisi’nin batısından başlar. Kuzeydoğu yönünde uzanır. Sivas-Tokat ve Sivas-Yozgat sınırını oluşturur. Kalın Çayı ile Kızılırmak Vadisi arasındaki üçgen alanı bütünüyle kaplayan Akdağlar, fazla yüksek değildir. Kolay geçit veren; yavaş yavaş yükselen bir kütledir. Kuzeyden az da olsa Karadeniz iklimine açık olduğu için dağların yüksek kesimleri geniş ve iğne yapraklı ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman serisini oluşturur.

İncebel Dağları: Toros sistemine bağlı olan İncebel Dağları, Gemerek yöresinde Tecer Dağları’ndan ayrılır. Kızılırmak Vadisi’yle Gemerek-Şarkışla çöküntü oluğu arasını doldurarak kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. Fazla yüksek olmayan, aşınarak kütleşmiş bu sıra Kızılırmak’ın kollarınca parçalanmıştır. En yüksek dorukları, 1.712 m. Yükseltili Karayüce Tepe ile 1.789 m. Yükseltili Yücepınar Tepe’dir. Deniz etkilerine kapalı olan İncebel Dağları’nda iklim çok serttir. Bu nedenle genellikle bitki örtüsünden yoksundur.

Yama Dağı: Volkanik yapılı bir dağdır. Çatlı Suyu’nun kollarıyla sıkça parçalanmıştır. Divriği-Çetinkaya yöresinde çok sayıda yüksek plato tarafından kuşatılmıştır. Genellikle Çıplak; bitki örtüsü açısından fakirdir. Otsu bitki örtüsü bakımından zengin sahalara Malatya yöresinde rastlanır.

Sivas İlinde, bu dağların dışında tek tek yükselen çok sayıda dağ ve tepe vardır.

GÖLLER

Genel_Bilgiler_005

Sivas İlinde çok sayıda göl vardır. Ancak bunların bir bölümü alan, derinlik ve süreklilik açılarından pek önemli sayılmaz. Kuzey Anadolu Dağları ile Güney Anadolu Dağlarının birbirine yaklaştığı bir yöre olan Sivas il alanında kıvrılma ve yükselmeler sırasında bazı kesimler çöküntüye uğramıştır. Ayrıca, il alanında egemen durumda olan suya direnci az oluşumların erimesi ile çöküntü alanları ortaya çıkmıştır. Bu çöküntü alanlarında bazen sürekli, bazen geçici nitelikte göller oluşmuştur. İldeki göllerin başlıcaları şunlardır.

Tödürge Gölü: İl Merkezine 50 km uzaklıktaki Tödürge Gölü, Sivas-Erzurum karayolu yakınlarında Cencin Ovası’nın doğusundadır. Yüzölçümü 5 km2 olan Tödürge Gölü’nün derinliği ortalama 20 m, en çok 45 m’dir. Dipten ve çevreden kaynaklanan sularla beslenen gölde bol balık yaşamaktadır. 1980’lerin başında uygulanmaya başlanan projeyle gölün fazla suları Kızılırmak’a akıtılmaya başlanmıştır. Gölün doğusunda iki adacık vardır. Yabani yaşam açısından önemi büyük olan bu adacıklarda, kanatlı av hayvanlarından turna yaşar. Soyları tükenmek üzere olduğundan, turnalar koruma altına alınmış, avları yasaklanmıştır. Bu gölde su sporları yapılmaktadır.

Gürün Gökpınar Gölü: Suyu çok temiz ve duru olan Gökpınar Gölü, Gürün’e 10 km. uzaklıktadır. Doğal güzellikleri ve alabalıklarıyla ünlü olan göl; dipten gelen kaynaklarla beslenmektedir. Derinliği 15 m’yi bulan Gökpınar Gölü’nün fazla suları Tohma Çayı’na dökülür. Göl kıyısında motel ve gazino vardır. Gölde kayıkla gezilebilmektedir. Önemli mesire yerlerindendir.

İlde bu göller dışında, yağışlı mevsimlerde oluşup yazın kuruyan çok sayıda göller de vardır. Bunların başlıcaları, Merkez İlçe’deki Bostankaya, Suşehri’ndeki Gölova, Gürün’deki Aygı ve Merkez ilçenin Kozpınar Köyü’ndeki Acıgöl’dür.

Hafik Gölleri: Hafik yöresinde serpilmiş büyüklü küçüklü bir çok göl vardır. Bunların tümüne birden Hafik Gölleri denir. Bunlardan yalnızca biri önemlidir ve Büyük Hafik Gölü adıyla anılmaktadır. Hafik ilçe merkezinin kuzeybatısındaki bu gölün alanı 1 km2 dir. Derinliği ortalama 6 m olan göl, dipten kaynayan sularla beslenmektedir. Ortasında bir adacık olan gölde bol balık yaşamaktadır. Fazla suları Kızılırmak’a akan Büyük Hafik Gölü yörenin önemli mesire yerlerinden biridir.

Lota Gölleri: Hafik’in 3 km doğusunda, Sivas Erzurum karayolunun kuzeyindeki göller topluluğuna Lota Gölleri denir. İlkbahar yağışlarının başlamasıyla bu göller kabararak birleşir. Dipten gelen kaynaklarla beslenen ve derin olan lota göllerinde bol balık yaşar. Göllerin çevresi özellikle balık avcılarının sıkça geldiği yerler arasındadır.

İLÇELERİMİZ

Sivas ilinin ilçeleri; Akıncılar, Altınyayla, Divriği, Doğanşar, Gemerek, Gölova, Gürün, Hafik, İmranlı, Kangal, Koyulhisar, Suşehri, Şarkışlı, Ulaş, Yıldızeli ve Zara’dır. 

Akıncılar: Sivas’a 210 km uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Hatipoğlu Camii, Bahattin Şeyh Türbesi, Yusuf Şeyh Türbesi, Doğantepe ve Erence köylerinde Bizans dönemine ait olduğu sanılan iki kaledir.

Altınyayla: Sivas’a 80 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Altınyayla Camiidir.

Divriği: Sivas’a karayolu ile 184 km, demiryoluyla 179 km uzaklıktadır. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (ilçe merkezindedir ve UNESCO’nun ‘Dünya Mirası’ listesinde yer almaktadır), Divriği Kalesi ve Kale Camisi, Kesdoğan Kalesi, edit Paşa Camii, Sitte Melik Kümbeti, Nurettin Salih Kümbeti, Naip (Gazezler) Kümbeti, Sinaniye Hatun Türbesi, Ahi Yusuf Türbesi, Pamuk Han, Burma Han, Mirçinge Hanı, Dipli Han, Aşağı Kilise, Yukarı Kilise, Erşün Kilisesi, Odur Kilisesi, Handere Köprüsü, Hüseyin Gazi Türbesi, Seyit Baba Türbesi ve ahşap işçiliğinin çok güzel örnekleriyle süslenmiş çok sayıda konak görülmeye değer tarihi eserlerdir.

Doğanşar: Sivas’a 95 km. uzaklıktadır. Ulu Camii, Kale Camii, Uzunbelen Hubyar Türbesi bu ilçededir.

Gemerek: Sivas’ın batısında yer almaktadır. Sızır Kasabasında Göksu Çayı üzerinde bulunan Sızır Şelalesi doğal güzelliğe sahiptir. Önemli tarihi eserleri; Merkez Camii, İnkışla Cami, İnkışla Hamzalı Cami, Çepni Cami, Şahruh Köprüsü, Sızır Kasabasında Eskiköy ören yeri, Karacaören ve Dendeliz Ören yeri kalıntılarıdır.

Gölova: Sivas’a 198 km uzaklıktadır. Gölova baraj gölü çevresi ve yaylalarıyla doğal güzelliğe sahiptir. Çobanbaba Türbesi bulunmaktadır.

Gürün: Sivas’ın güneyinde yer alamaktadır.İlçe merkezinde Ulu Camii, Kilise, 50’ye yakın suni mağara, Şuğul Vadisinde de 3 mağara vardır. Kaletepe, Yılanlı, Taşlı, Höyüklüyurt, Davul, İncesu, Böğrüdelik höyükleri tarihi eser tescillidir.

Hafik: Sivas’a 37 km. uzaklıktadır. Hafik Gölü, Lota Gölü, yaylaları ve doğal güzelliği olan yerdir. Önemli tarihi eserleri; Hükümet Konağı, Tuzhisar Kilisesi’dir.

İmranlı: Sivas’a 106 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eseri; Gogi Baba Türbesi’dir.

Kangal: Sivas’ın 86 km. güney-doğusundadır. İlçeye 13 km. uzaklıkta, Kavak Köyü mevkiinde bulunan Balıklı Kaplıca sedef hastalığını tedavi edici özelliği ile sağlık turizmi açısından çok önemli bir yerdir.

Koyulhisar: Sivas’a 180 km. uzaklıktadır. Eğriçimen, Kengercik,Arpacık, Sarıçiçek yaylaları doğal güzelliği olan yerlerdir. Önemli tarihi eserleri; Aşağı Kale (Kale-i Zir), Yukarı Kale (Kale-i Bala), Fatih Camii, Hacı Murat Hanı’dır.

Suşehri: Sivas’a 144 km. uzaklıktadır.Önemli tarihi eserleri; Balhatun Camii (Balkıs Hatun), Köse Süleyman Türbesi’dir.

Şarkışla: Sivas’a 81 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Aşık Veyse Müzesi, Ulu Camii, Hardal Köyü Camii, Kale’dir.

Ulaş: Sivas’a 37 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Acıyurt Köyü Camii, Şeyhderdiyar (Şeyh Mehmet Dede) Türbesi’dir.

Yıldızeli: Sivas’a 45 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Şeyh Halil Türbesi, Akcakoca Köyü Türbesi, Banaz Köyü Türbesi, Kümbet Köyü Kalesi, Akçakale Kalesi’dir.

Zara: Sivas’a 72 km. uzaklıktadır. Tödürge Gölü doğal güzelliği olan yöredir. Önemli tarihi eserleri; Halil Rıfat Paşa Köprüsü, Tekke Köyündeki Samut Baba Kümbeti görülmeye değer tarihi eserlerdir. İlçede ayrıca Meydan Cami, Kuşçu Köyü Cami, Şeyh İbrahim El Aziz Cami, Demiryurt Cami, Acısu Köprüsü, Şeyh Merzuban Türbesi, Pir Gökçe (Pir Göcek) Türbesi, Demiryurt Mağaraları görülmeye değer yerlerdir. İlçe sınırları içinde Oyuklu Höyüğü, Lafçılar Ağılı Höyüğü, Kültepe ve Tepecik Höyükleri vardır.

Genel_Bilgiler_006

Sivasspor

Sivasspor, 9 Mayıs 1967 tarihinde Sivas’ta kuruldu. 2004-05 sezonunda 1. Lig’de şampiyon olarak Süper Lig’e yükseldi. O sezondan beri Süper Lig’de mücadele etmektedir. Takımın teknik direktörlüğünü Mesut Bakkal yürütmektedir. Kulüp futbol dışında Bilardo, Atlı Cirit ve Briç branşlarında hizmet vermektedir.

Sivasspor Tarihçe:
1967 Öncesi Tarihi
Resmi kayıtlara göre Sivasspor’un kuruluş yılı 9 Mayıs 1967’dir. Oysa spor (Futbolun yanı sıra Atletizm, Binicilik, Atıcılık ve Voleybol) kulübü olarak Sivasspor, “Sivas’in Bağdat Caddesi’nde, gençliğin bedeni gelişimine katkıda bulunmak…” amacıyla olmak üzere 14 Nisan 1932 tarihinde kurulmuştur.

 

 

KAYNAK: http://www.sivas.gov.tr

 

Kocaeli / Karamürsel

Karamürsel

karamürsel
Pehlivanlar Kenti Karamürsel

Genel Tanıtım

“adını, kaptan-ı derya Karamürsel’den alan ilçe”

Osmanlıların ilk kaptan-ı deryası, kahramanlığı ve gözüpekliği sebebiyle Orhan Gazi tarafından “kara” lakabını alan Mürsel Paşa’nın fethettiği topraklar. Onun 1327’den sonra donanmasıyla birlikte geldiği ve o tarihten bugüne kadar Karamürsel adı verilen bölge, bugün daha çok “Pehlivanlar Kenti” olarak bilinir. Gazanfer Bilge minder güreşinde, Aydın Demir ve Ahmet Taşçı ise yağlı güreşte, ilçenin yetiştirdiği ünlü sporculardır.

İzmit Körfezi’nin güney kıyısında yer alan ilçe, balık lokantaları ve Ereğli beldesindeki balıkçıları ile olduğu kadar iç bölgelerde yer alan doğal dinlenme ve trekking alanlarıyla da ünlüdür.

Bölgenin verimli topraklarında her türlü sebze ve meyve yetiştirmek mümkündür. Kiraz, şeftali ve kestane en çok bilinenleridir. Üreticiler sadece kente değil, diğer kentlere de önemli miktarlarda meyve ve sebze gönderir. Karamürsel sepetiyle tanınan bu yöremiz, sanayi tesislerinin kentte yer almaması dolayısıyla nüfus artışının düşük oranlarda yaşandığı bir ilçedir.

Başdeğirmen Mesire Alanı

Karamürsel’de Karapınar Köyü’ne yakın bir bölgede bulunan Başdeğirmen Mesire Alanı, özellikle yaz aylarında yöre halkının stres attığı, doğayla buluştuğu güzide bir piknik alanı olarak dikkat çeker. Bölgeye Karamürsel Jandarma Komutanlığı’nın karşısından çıkan Karapınar yolu takip edildiğinde 8 kilometre sonra ulaşılmaktadır. Her kilometre başında bulunan alabalık levhalarıyla Başdeğirmen Mesire Alanı, yeşillikler içerisinde anıtsal çınarların çevrelediği dereler boyunca devam eden sırtlarda, doyumsuz manzaralı trekking sahalarına sahiptir. Geniş otopark alanı ile çocuk oyun sahaları, alabalık ve mangal çeşitlerinin alternatif olarak sunulduğu açık ve kapalı tesislerin yanında su sesiyle dinlenmek için kurulmuş hamaklar da haftanın yorgunluğunu almaya bire birdir.

Tarihçe

karamurseltarih

Karamürsel Alp

Osmanlıların ilk kaptan-ı deryası. İsmi Mürsel olup, kahramanlığı ve gözüpekliği sebebiyle Orhan Gazi tarafından kendisine “kara” lakabı takılarak Karamürsel denmiştir.

Doğum yeri ve tarihi belli değildir. Büyük mücahid Akçakoca’nın aşiretinden ve onun yetiştirdiği yiğitlerdendi. Gençliğinde güçlü bir donanmaya sahib olan Karasioğulları hizmetine girdi. Bu beyliğin Osmanlı hakimiyeti altına geçmesinden sonra, Karamürsel Bey de Osmanlı hizmetine girdi. Osmanlı Devleti donanmasının gelişmesi için büyük gayret sarf etti. Armutçuk limanında bir tersane kurup, donanma hazırladı. Hafif ve süratli giden gemiler yaptırdı. Bu gemi tipine onun adına izafeten Karamürsel denilmiştir. Donanması ile Kocaeli cephesinin gerisine çıkarma yapan Karamürsel Alp, Orhan Gazinin Bizans imparatoru Andronikos ile yaptığı Pelekanon Savaşını kazanmasında büyük rol oynadı.

Karamürsel Alp’in kurduğu donanma sebebiyle, Marmara Denizinde üstünlük Bizanslılardan Osmanlılara geçti. Hatta Bizanslılar denize gemi çıkaramaz bir hale geldiler. Ömrünü cihad ile geçiren Karamürsel Bey, vasiyetinde (rivayete göre); “Vefat edince beni öyle bir yere defnedin ki, sırtım dağlara dayansın, kucağıma deniz gelsin. Böylece daima donanmamı göreyim.” demiştir. 1329 tarihinden sonra vefat eden bu mücahid Türk komutanının kabri, adını verdiği ilçemizde bulunmaktadır.

Karamürsel Tarihi

Karamürsel tarihi ve coğrafi yapısından ve Anadolu’da ki çeşitli uygarlıklara köprü olma konumundan dolayı değişik kültürlerinde merkezi halini almıştır. Bu nedenle ‘Uygarlıkların Bahçesi’ olarak adlandırılır. Güzel Anadolu’nun tarihi süreç içindeki yaşam çeşitliliği, bizlere bugüne kadar kesintisiz intikal eden kültürel zenginlikler sağlamıştır. Sonra Anadolu da dışarıdan gelen göçlerinde onun kültür birikimlerine yeni lezzetler kattığını belirtmek gerekir. Karamürsel’in de bir Anadolu kenti olarak kültürel bağlamda kendisine özgü özellikleri mevcuttur.’Ufacık tefecik gördün de Karamürsel sepetimi sandın?’ deyimi bile halk el sanatının edebi bir hicivle kültürel mesajlara dönüşmesine katkı sağlayabilecek güzel bir örnektir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Karamürsel’in kimlik dokusunun ilk oluşumunda halk dilinde ‘Manavlar’ diye tabir edilen Oğuzların Kayı boyundan gelme Türkmen – Yürük Etnik yapısı mevcuttur. Osmanlıların ‘reaya’ dedikleri Rum ve Ermeni varlığı da, bu bölgenin soysak ve kültürel yapısına tesir etmiştir. Önemli ölçüde göç alan Karamürsel, hiç şüphesiz Çerkez, Boşnak,Laz ve Gürcüler diye adlandırılan diğer etnik kimlikli ailelerin gelenek ve ananeleriyle daha da güçlü bir sosyal yapıya ulaşmıştır. Bu zengin kültür mozaiğinin giyim kuşamdan yiyeceklere, inanç ve günlük hayattan, toplumsal yaşam biçimine kadar her alanda ayırım ve kayırımdan uzak karma bir bütünlük sergilemiştir.

Karamürsel de giyim kuşamda en gözde kostüm bindallı olmuştur. Has kadife ya da saten üzerine özel simlerle hazırlanan bu tören kıyafeti, özel günler ve bayramlar için sandıklarda saklana gelmiştir. Bu tip kostümler artık bugün çok azalmıştır. Onun dışında bilhassa Çerkez ve Laz köylerinde bu tip kostüm ve kıyafetler kullanılsa da bugün bu tür giysilere pek rağbet edilmemektedir. Eski tarihlerde Karamürsel de önemli ölçüde yaş koza üretilmesine rağmen ipek halıcılık ancak 1975li yıllardan sonra ilçenin köylerinde gelişme göstermiştir. Komşu belde Hereke’nin bunda etkisi büyüktür. Ancak oya ve sarma gibi ince el ve oya işlerinin Karamürsel’in köylerinde yoğun bir şekilde gerçekleştiği yıllar yaşanmıştır. Öyle ki, ‘Sarma İşi İşlemeciliği’ bu ilçede kendine özgü bir şekilde oluşmuş, gelişmiş el emeği göz nuru olarak, Karamürsel’in el sanatlarında, seçkin yerini almıştır.

Karamürsel’in Piknik ve Mesire Yerleri

Başdeğirmen

indir

Karamürsel’e bağlı Karapınar köyünün güneyinde;Suludere’nin süzülerek yarıp geçtiği, toplam 180 dekarlık bir vadiyi oluşturan Başdeğirmen , ilçenin en gözde ve aranılan piknik ve mesire alanlarından biridir.

Samanlı Dağlarından beslenen Suludere’nin temiz, berrak ve buz gibi sularının değerlendirildiği Başdeğirmen’de, Yusuf Baş ailesince kurulan ve işletilen tesislerde, yılda 24 ton alabalık yetiştirilmektedir. Aynı ailenin işlettiği ve müşterilerere, burada yetiştirilen alabalıkların pişirilerek sunulduğu 250 kişilik kapalı,250 kişilik de açık olmak üzere toplam 500 kişilik nezih bir balık lokantası da yaz-kış hizmet vermektedir. Yeşilliklere bezenmiş ormanlarla iç içe; orada bulunanlara, kuş ve su seslerinin armonisini fısıldayan harika bir ortamı bahşeden Başdeğirmen; sadece ilçemizde değil, bölgemizde de tanınan enfes bir vadidir.40 dekarlık alanda ailelerin kendi başlarına dinlenebilecek imkânları sağlayan Başdeğirmen Tesisleri, ayrıca yüksek su kapasitesi sayesinde kendi elektriğini ve doğal sebzelerini üreten donanımlı bir altyapıya da sahiptir. Bu tesislere, ailelerin konaklayabilecekleri apart otel türü toplam 50 yataklı dağ evleri de dâhil edilmektedir.

225 yıllık tarihi bir çınar ağacının simgelediği ünlü mesire yeri,1912 yılı Balkan Mübadelesinde Rumeli’den buraya göç eden Baş ailesince satın alınmış, zengin su yataklarının yolu üzerinde olan bu vadiye iki adet su değirmeni inşa edilmiştir. Baş sülalesinden iki kardeşin uzun yılar çalıştırdığı bu iki değirmen, kısa sürede bölgede rençperlik yapan yüzlerce ailenin tahılını öğüttüğü bir un merkezi haline gelmiştir.

Başdeğirmen,ilçe merkezine asfalt karayoluyla 9 kilometre mesafededir.

Sünni Baba

indir (1)

Karamürsel’e 8 kilometre uzaklıkta yer alan bu sahada mezarı olan bir evliyadan adını almış bulunan Sünni Baba mesire yeri,takribi 50 dekarlık bir alan içindedir.Asırlık karaağaç ve gürgen ağaçlarının gölgelediği bu yeşil alan,Kocaeli Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğünce yeniden düzenlenmiş ve halka açık bir park haline getirilmiştir.Bilhassa yaz aylarında ailelerin rağbet ettikleri Sünni Baba piknik ve mesire sahasında,insanların ihtiyaçları göz önünde tutularak masalar,oturma yerleri,gezi alanları,şadırvan,mescit ve kantin gibi sosyal üniteler de yapılmıştır.Mesire yeri Osmaniye köyü sınırları içinde olup bu köyün sınırları içinde olup bu köyün muhtarlığınca yönetilmektedir.

İzmit Körfezinin enfes bir şekilde seyredilmesine imkan sağlayan Sünni Baba piknik ve mesire yeri,diğer yandan da Samanlı Dağlarının tertemiz havasını,kendisini ziyaret edenlere sunmaktadır.

Gürgenlik

gergünlük

 Karamürsel’in Tahtalıköyü sınırları içinde bulunan ve devasa gürgen ve kayın ağaçlarının süslediği Gürgenlik piknik ve mesire yeri, ilçenin en bakir vadilerinden biridir. Hoş manzarası, oksijen yüklü havası ve pırıl pırıl pınarları ile insanları cezbeden bu doğa harikası alan, yeterince bilinmediğinden ya da değerlendirilmediğinden, son yıllarda ancak meraklılarını ağırlayabilmektedir. Fakat Gürgenlik özgün bir ormanlık olması sebebiyle Türkiye’nin en büyük coğrafya dergisi olan Atlas’ta yer almıştır.

Yaklaşık 60 dekarlık büyük bölümü ormanla kaplı bu vadi,milli park özelliği taşıması bakımından da önem taşıyan,az bulunur bir mesire yeridir.

Akpınar Suyu

karamursel1_buyuk

Orman Bakanlığı Milli Parklar Genel Müdürlüğüne milli park olarak tesçil edilen ve düzenlenen Akpınar Suyu piknik ve mesire alanı,gerekli özen ve bakım gösterilmediğinden daha sonra bu vasfını kaybetmiştir.Ayı adla anılan ünlü memba suyu,bu saha içindedir.Orman ıslah çalışmaları yapıldığından bu alanda,aranılan ölçüde yoğun ağaçlık 2000 yılı itibariyle oluşmamıştır.Ancak yüksek rakamlı olması sebebiyle havası ve memba suyu başta olmak üzere bu civardaki bütün sular mükemmeldir.İlçeye soşe yolla uzaklığa 15 kilometredir.Ve Akpınar köyü sınırları içinde yer almaktadır.

Oluklu Tepesi

oluklu tepesi

İzmit Körfezi ile Marmara Denizi’nin bir bölümnün en güzel izlendiği noktalardan başlıcası olan Oluklu Tepesi,bölgeye hâkim en yüksek alanda olması yüzündenbüyük ilgi çeken bir piknik sahasıdır.Aynı adı aln köyün sınırları içinde bulunan Oluklu Tepsi,deniz,güneş ve temiz havanın bir arada oluşması sebebiyle halk arasında ‘Âşıklar Tepesi’olarak da anılmaktadır.Romantizmin en güzel yaşanabileceği köşe olarak masıflandırılan Oluklu Tepesi’nin,değerlendirilmesi halinde,çok aranılan bir dinlenme merkezi olacağı ortadadır.

Oluklu Tepesi,Karamürsel İznik devlet karayolu üzerinde olup , Karamürsel’e 7 km mesafededir.

Ayrıca Suludere,akpınar,Osmaniye ve Senaiye köylerinin sınırları içinde yer alan Samanlı Dağları’nda , dağ gezileri ve kampları için çok elverişlşi alanlar mevcut olup bu doğa harikası alanların, dağ turizmine son derece uygun olduğu bilinmektedir.Neticede bu bakir alanlarda,aynı şekilde değerlendirilmeyi beklemektedir.

Karamürsel Bey Eğitim Merkezi Komutanlığı

Karamürsel Bey Eğitim Merkezi Komutanlığı, Karamürsel ilçesine 7 km mesafede, Yalova yolu üzerinde 2 bin 500 dekar büyüklüğünde arazi üzerinde konuşulu bulunan deniz askeri birliğidir. İlk olarak 2.Dünya savaşı sıralarında İngilizler tarafından uçak pisti olarak yapımı gerçekleştirilen bu tesisler,1955 yılında Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri İstihbarat Servisinin kullanımına bırakılmış, bilahare 1958 yılında ise Ortak Savunma Tesisleri şeklinde faaliyete sokulmuştur. Bu tesisler daha sonra 1979 yılında Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine tahsis edilmiştir.

İlçenin Kuruluşu

Karamürsel, Osmanlılar döneminde, 1888’de “ Müstakil İzmit Mutasarrıflığı”kuruluna kadar, idari bakımdan yerel bir yapıya sahip olamadı. Kocaeli ,1888’de “Müstakil İzmit Mutasarrıflığı “ adıyla bağımsız sancak oldu. Müstakil İzmit Sancağının kazalarından biride Karamürsel idi. Sancakların kaldırılması ile 1924 yılında Kocaeli İli’ne bağlı İlçe olarak kurulmuştur.Belediye arşivlerine göre; 1888 ‘de Mutasarrıflıkların kurulmasından 14 yıl sonra 1902 yılında, Karamürsel’ de ilk Belediye Teşkilatı Kuruldu.Ve yine İlk Belediye Başkanlığını İngiliz Halil Ağa yaptı.

1902 yılında Belediye kurulan Karamürsel’de ilk ciddi Belediye faaliyetlerine 1929 yılında başlandı.İlçede bugün 7 mahalle 3 Muhtarlık vardır.Bunlar Tabakhane,İsmailağa,Camiatik ,Hacıömerağa, Sarıkum, Hacımehmet ve Kayacık mahalleleridir.En geniş mahalle Kayacık,en eski mahalleler ise Camiatik, İsmailağa ve Hacımehmet’ tir.Sahil boyu geniş bir yeşil alana ve dinlenme yerlerine sahip bu sakin ilçenin cadde ve sokakları parke taşlarıyla kaplanmış olup,hane ve işyerlerinin çöpleri hergün toplanmaktadır.

İlçenin suyu,Karamürsel Belediyesi’nin de en büyük ikinci hissesine sahip olduğu Gökçe Barajından yaz,kış günün 24 saatinde sağlanmakta olup ,su sıkıntısı çekilmemektedir.İş araç ve makinaları sayesinde pek çok altyapı çalışması ihalesiz belediyenin kendi imkanlarıyla gerçekleştirilebilmektedir.Marmara Bölgesinin en modern mezbahanelerinden biri ilçemizde bulunmaktadır.Yeni kanalizasyon,atık arıtma ve kolektör tesislerinin ilçeye kazandırılması çalışmaları tamamlanmak üzeredir.

İlçemizde Merkez ve kasaba olmak üzere 6 tane Belediye teşkilatı ve 20 köy bulunmaktadır.

Köyler

Avcı Köyü, Çamçukur Köyü, Çamdibi Köyü, Fulacık köyü Hayriye köyü, İhsaniye köyü, İnebeyli köyü, Karaahmetli köyü, Karapınar köyü, Kadriye köyü, Akpınar(Nusretiye) köyü,Osmaniye köyü, Oluklu köyü, Pazar köy,Safiye köyü, Semetler köyü, Senaiye köyü, Suludere köyü, Tahtalı köyü ve olmak üzere 19 köyü mevcuttur.

Ulaşım
Karamürsel’in deniz ve kara ulaşımı mevcuttur.İstanbul ve İzmit’in metropolü olan Karamürsel’den, bağlı olduğu İzmit merkezi ile komşu ilçelerine günün her çeyrek dakikasında toplu taşıma araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır.Ayrıca Kocaeli Büyükşehir belediyesince Deniz Ulaşımı İle de Karamürsel İzmit , Gölcük ve Değirmendere’ye günün belirli saatlerinde deniz otobüsü ile ulaşım sağlanmaktadır.
 Kaynak : www.memleketim.com

Isparta / Eğirdir

Eğirdir

    Eğirdir ilçesi, kuzeyden Yalvaç ve Gelendost ilçeleri, doğudan Şarkikaraağaç ve Aksu ilçeleri, güneyden Sütçüler ilçesi, güneybatıdan Burdur ili, batıdan Isparta merkez ve Atabey ilçeleri ile kuzeybatıdan Senirkent ilçesi ile komşudur. İlçenin kuzey kesiminde oldukça büyük bir alanı kaplayan Eğirdir Gölü ile, göl alanını Isparta çöküntü alanından ayıran dağlar, ilçenin yüzey şekillerinin esasını oluşturur.Kuzeybatıda Barla Dağı, batıda Davraz Dağı, doğuda ise, bu kesimi kuzey-güney doğrultusunda kesen Dedegöl Dağı yer alır.65428,3jpg

    Eğirdir Gölü’nün büyük bir bölümü ile Kovada Gölü’nün tümü ilçe sınırları içindedir. Yörede, ovalar gittikçe genişleyerek Eğirdir Gölü’ne dökülen derelerin vadi tabanlarında toplanmıştır. Eğirdir ilçesinin genelde, toprakları III. jeolojik zamanda teşekkül etmiş, beyaz tebeşir kalkerden meydana gelmiştir. Arazi oldukça dağlık ve engebelidir. İlçede dağlar üzerinde önemli yaylalar bulunmaktadır. Genelde, ilçenin üzerinde bulunduğu plato, bayırları, dağları, dalgalı arazileri, gölleri ve birkaç dar alüviyal düzlüğü ihtiva eden parçalı bir görünümdedir. Eğirdir ilçesinin denizden yüksekliği ortalama 918 m’dir.

    İlçe iklim bakımından Akdeniz ve İç Anadolu iklimleri arasında bir geçiş alanında yer almaktadır. Bu iklim tipine bağlı olarak, ilçede ne Akdenizin yağışlı, ne de İç Anadolu’nun kurak iklimi söz konusudur. Yıllık sıcaklık ortalaması 11.9 C, yağış ortalaması ise 705 milimetre dolaylarındadır. Göller Bölgesi’ndeki en büyük göl olan Eğirdir Gölü’nün büyük bir kesimi İlçe sınırları içinde bulunmaktadır. İlçedeki diğer bir göl de Kovada Gölü’dür.

    Eğirdir ve çevresinin Arzava Krallığı (MÖ 2000-1200) döneminde yerleşime açılmış olacağı yöredeki buluntulardan ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos (MÖ 560-547) tarafından kurulduğu ve ilk adının da “Krozos” olduğu sanılmaktadır. Şehrin iç kalesi de Lidyalılar tarafından yapılmıştır. Eğirdir, MÖ 540 yılında Pers İmparatorluğu tarafından zaptedilmiş, yaklaşık 200 sene adı geçen imparatorluğun egemenliğinde kalmış, daha sonra Seleukos egemenliği altına girmiştir. Yöre, Seleukoslar tarafından MÖ 188 yılında Apamea (Dinar) antlaşması ile Romalılara bırakılmıştır. Romalılar döneminde “Prostanna” adıyla anıldığı görülmektedir. Prostanna, bugünkü şehrin güneybatı kısmında, Camili yaylada yer almaktaydı. Kent, Ptolemaios’da, Orta Pisidia’da, Hierocles’te, Timbriada (Mirahor) ile Konane (Gönen) arasındagösterilmektedir. Eğirdir ve çevresinin 395’te Bizans egemenliğine girmesinden sonra, şehrin orta çağda “Akroterion” şeklinde isimlendirildiği görülmektedir. Bizsans egemenliğinin son döneminde, şehrin adı “Akrotiri” olarak geçmekte ve Bizans’ın Anatolikon Theması sınırına dahil bulunuyordu.

 15158848   Yörede ilk Türk yerleşiminin 1071’den birkaç yıl sonra gerçekleştiği sanılmaktadır. 1097 Dorilaion (Eskişehir) Savaşı’ndan sonra Türk boyları, Haçlı-Bizans baskısı altında Anadolu içlerine çekilmişlerse de kısa bir süre sonra 1176 Myriokafolon Zaferiyle yeniden çevreye yerleşmeye başlamışlardır. Anadolu Selçuklu Hükümdarı III. Kılıç Arslan, 1204 yılında çevredeki şehirlerle birlikte Eğirdir’i de Selçuklu egemenliği altına almıştır. Selçuklu sultanlarının, doğal güzellikleri sebebiyle yaklaşık olarak 75 yıl sayfiye şehri olarak kullandıkları Eğirdir’in, bu dönemde “Cennetabad” olarak isimlendirildiği de bilinmektedir.

    Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden sonra, Teke Türkmenlerinin İğdir boyuna mensup olan Felekeddin Dündar Bey, Hamidoğulları Beyliğini kurdu ve önce Uluborlu’yu daha sonra da 1310’da Eğirdiri beylik merkezi yaptı. Eğirdir, 3 yıllık İlhanlı egemenliği dönemi hariç tutulacak olursa, 1391 yılına kadar 78 yıl süre ile Hamidoğulları Beyliği’nin başkenti olmuştur. 1333 yılında Eğirdir’e gelmiş olan ünlü seyyah İbn Battuta, şehri çok nüfuslu, güzel çarşı ve pazarları olan, iyi sulanmış meyve bahçeleri ile çevrili bir belde olarak anlatır.

    1391’de, Kemaleddin Hüseyin Bey’in ölümü ile, Hamidoğulları Beyliği sona ermiş ve beyliğin diğer topraklarıyla birlikte Eğirdir ve yöresi Osmanlı Egemenliğine girmiştir. Osmanlıların ilk egemenlik dönemi çok kısa sürmüştür. Timur Ankara Savaşından sonra, Anadolu’yu istilası sırasında Eğirdir’e gelerek kendisine boyun eğmeyen şehri ve halkın sığındığı Nis Adası’nı kuşatarak zapteder ve bölgeyi 1402 yılında Karamanoğlu II. Mehmet Bey’e verir. Bu zamanda basılmış olan sikkeler günümüze kadar ulaşmış bulunmaktadır.

    1415 yılında tekrar Osmanlı egemenliğine giren yöre, kısa bir zaman sonra, yeniden Karamanoğlu egemenliğine geçer. Bu egemenlik 1423 yılına kadar sürmüştür. Eğirdir ve yöresi tekrar Sultan II. Murad zamanında Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlılar döneminde zaman zaman Hamideli Sancağı’nın merkezi olan Eğirdir, Tanzimattan sonra Konya Vilayeti Hamid Sancağı’na bağlı bir ilçe merkezi olmuştur. Eğirdir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da Osmanlı Devleti zamanındaki ilçe statüsünü korumuştur.

    2009 nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 36.132’dir. Bu nüfusun18.402’si ilçe merkezinde, 17.730’u belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1.227 km2’dir. Eğirdir ilçe merkezinin alt yapı hizmetleri geniş ölçekte giderilmiş bulunmakta ve bu yöndeki çalışmalara planlı ve programlı olarak devam edilmektedir.

    Eğirdir ilçe merkezi, Isparta – Konya – Adana devlet yolu üzerindedir. Yurdun her yerinden kolayca ulaşılmaktadır. İlçenin bütün köyleri ile yol bağlantısı vardır. İlçe’ye demiryolu bağlantısı da vardır. İzmir-Aydın demiryolunun Eğirdir’e ulaştırılması 1912 yılında gerçekleştirilmiştir. Eğirdir’in Isparta’ya uzaklığı 36 km’dir. Yol, her mevsim ulaşım için çok elverişlidir.elma2

    Eğirdir ekonomik bakımdan oldukça güçlü bir durumdadır. En önemli gelir kaynağı ihracata dönük olan elma ve su ürünleridir. Bu iki ürün için ilçede ayrı bir sektör oluşmuştur. Bunlardan başka hayvancılık, küçük sanatlar, orman ürünleri gibi ekonomik faaliyet dalları da ilçede oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kırsal kesimde halkın tamamı tarımla uğraşırken, büyük bir bölümü de tarımdan arta kalan zamanlarında halı dokumaktadırlar.

    Eğirdir ilçesi, Isparta İlinin hatta tüm Göller Bölgesi’nin en önde gelen Turizm merkezlerindendir. Gerek tarihi zenginlikler açısından, gerekse doğal varlıklar açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Eğirdir Gölü’nün ve bölgesinin doğal güzellikleri her yıl artan sayıda yerli ve yabancı turisti ilçeye çekmektedir. Turizm ilçe ekonomisi için de oldukça ağırlıklı bir yer tutmaktadır. İlçenin belli başlı turistik değerleri: Eğirdir Kalesi, Dündarbey Medresesi, Hızırbey Camii, Baba Sultan Türbesi, Eğirdir Kervansarayı, Yeşilada, Can Ada, Barla, Çamyolu, Camili Yayla, Kasnak Meşesi Ormanı, Kovada Gölü Milli Parkı, Pınar Pazarı, Altınkum Plajı, Bedre Plajı, Prostanna ve Parlais Antik Kentleri, Aya Stefanos Kilisesi, Aya Georgios Kilisesi,dır. Eğirdir, eğlence ve dinlenme turizmi dışında, iki önemli turizm olanağına da sahiptir. Bunlar Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesi ile Dağ ve Komanda Okulu’nun burada bulunmasıdır.

Kaynak : www.memleketim.comhttp://www.ispartakulturturizm.gov.tr/TR,71033/egirdir.html

Yozgat/Aydıncık/Dereçiftlik Köyü

Köy adını bulunduğu konumdan almıştır. Su çıkan kaya ile Arım Dağı’nın eteğinde yemyeşil bir bölgeye kurulmuştur. Konumundan ‘DERE’ bulunduğu yeşil doğadan da ‘ÇİFTLİK’ diye tabir edilmiş ve DEREÇİF

11231_162349969170_581404170_2599182_6826015_n

Yozgat iline 105 km, Aydıncık ilçesine 7 km uzaklıktadır. Doğusunda Yenice, kuzeyinde Bakırboğazı ve Kocabekir, kuzey batısında Mercimekören, batısında Kösrelik kasabası ve Güney batısında Kuşsaray köyü bulunmaktadır.TLİK ismini almıştır.

Ağdaş, Çirçir ve Goderesi olmak üzere üç yaylası vardır. Yaz aylarında, koyun, keçi ve büyük baş hayvanı olanlar hayvanlarını bu yaylalarda otlatırlar. Yaylalarda , Dağlarda ve Ormanlarda , Ahlat, Alıç, Ihlamur, Zuval (kızılcık) Kuşburnu ve Dağ eriği gibi meyveler vardır. Ayrıca Kekik, Nane, Madımalak, Efelik, Gevur pancarı, Çiriş ve Mantar da yaz mevsiminde bol miktarda bulunmaktadır. Kekik kokularıyla, soğuk sularıyla, yeşilin her tonuyla görülmeye değer güzellikler…

Arım Dağı
26566_381532064170_581404170_3602101_1271002_n
İklim – Bitki örtüsü:
      Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir. Ormanlarında Meşe ve Gürgen ağaçları, Dağların Taşlık bölgelerinde ise ardıç ağaçları bulunmaktadır. Köy bahçelerinde Kavak ve Meyve ağaçları vardır.

Köyde ilköğretim okulu vardır.

Dereçiftlik Köyü İlköğretim Okulu
24124_384821067859_597162859_3687401_4077554_n

Dağları
     Arım, Suçıkan kaya, Ağnak , Şaankayası, Alinin Yurdu , Ortaçal , Asar , Esisarı , Deliklitaş, Gezbel önemli dağlarıdır.

Yozgat ilinin gelenek ve görenekleri hakimdir. Bu köylü olan çoğu kişi Ankara’da, İstanbul’da, çeşitli il ve ilçelerde ikamet etmektedir. Bulundukları yerlerde de gelenek ve göreneklerini sürdürmektedirler.

Sağlık Ocağı

Sağlık Ocağı

 

Köyün 2 adet camisi bulunmaktadır. Ayrıca köyde soğuk hava sistemiyle çalışan morg mevcuttur. Bölgedeki köyler arasında en gelişmiş köydür.

Dereçiftlik köyü Camisi

11464_100707879953057_100000415358440_18392_7989910_n (1)

Dereçiftlik Köyü’nde;
– İçme suyu şebekesi,
– Kanalizasyon şebekesi,
– Sağlık ocağı vardır.
– Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup, köyde elektrik ve sabit telefon vardır.

Nüfus :
Yıllara göre köy nüfus verileri
2014 –    641
2007 –
2000 – 1000
1997 – 1214

     Ekonomi :
     Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.Buğday, Arpa, Soğan, Sarımsak, Nohut, Şeker pancarı, Domates, Biber, Mısır, Fasulye, Kavun, Karpuz, Patates, Bal Kabağı,Marul ve Maydanoz herkes tarafından yetiştirilir. Meyve olarak Elma Armut , Ayva, Kayısı, Erik, Vişne, Kiraz, yetiştirilmektedir.

   Muhtarlık :
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.

Kaynak:www.memleketim.com

Halkla İlişkiler Çalışmaları Plan ve Uzun Süreç Gerektirir

Halkla ilişkiler sizin için neyi ifade eder?
Halkla İlişkiler günümüzün en önemli mesleklerinden biridir. Yakın geçmişe kadar çok fazla önemsenmeyen bu iş dalı artık tüm kurumlarda ilk uygulanması ve geliştirilmesi düşünülen alan haline geldi. Bir markanın imaj sahibi olması için gerekli tanıtım politikasını saptamak, markanın bu doğrultuda yönlendirilmesi, marka için düzenli bilgi akışının gerekli kişiler arasında sağlanması doğrudan markanın önem kazanmasını sağlar. Düzenli ve stratejik halkla ilişkiler faaliyetleri ile markanızı koruyabilir, finansal anlamda kuvvetlenebilir, saygınlık sağlayabilir, satışı arttırabilir ve ilişkilerinizi kuvvetlendirebilirsiniz. Halkla ilişkiler çalışmaları plan ve uzun süreçler gerektirir. Kısa vadede bir sonuç beklemek yersizdir. Zamana yayılarak ve bir program içerisinde yapılan halkla ilişkiler çalışmaları kuruma muhakkak her konuda karlılık kazandırır.21022012-Fatma-Celenk-fotograf-cekimi--8-_1340093651

Kurumsal iletişimi nasıl tarif edersiniz?
Kurum kimliğinin, itibarının ve algının oluşturulması, hedef kitle ile güçlü ilişkiler kurulması, rakiplerden ayrışarak farklılaşmak ve marka değerini arttıracak işler yapılması kurumsal iletişimin yapı taşlarını oluşturuyor. Kurumsal iletişim birçok alana hâkim olmayı gerektiriyor. Reklam, halkla ilişkiler, medya satın alma, sosyal medya gibi konuları yönetiyor olmak belli bir uzmanlığı gerektiriyor. Bu da tabii çok çalışmakla ve kendinizi her zaman güncel tutmakla oluyor.

Fatma Çelenk; “Halkla ilişkiler faaliyetleriyle kurumlar kamuoyunda farkındalıklarını artırıyor”

Bir kurum için halkla ilişkiler çalışmalarının önemi nedir?
Bir kurum için Halkla İlişkiler, kurumu ilgilendirecek tüm hedef kitle ile ilişkileri düzenlemek, bu kişileri kurum hakkında bilgilendirmek ve kurumsal bir kimlik oluşturmak için çok önemlidir. Halkla ilişkilere önem veren kurum ve kuruluşların hedef kitlesi ile her konuda, etkin iletişim içerisinde olmaları halinde daha başarılı sonuçlara ulaşacaklarına inanıyorum. Halkla ilişkiler faaliyetleriyle kurumlar kamuoyunda farkındalıklarını artırırlar. Halkla ilişkiler, kurumun amaçlarını gerçekleştirmek üzerine yapılanır. Halkla ilişkiler, benzer ürün ve markaların birbirinden farklılaşmasına katkıda bulunur. Ama bir taraftan da kurumun toplumsal duyarlılığını kanıtlamasına katkıda bulunur. Kurum içi iletişimi sağlarken, kuruma itibar kazandırır. Çünkü halkla ilişkiler kurum hedef kitleleriyle olan stratejik iletişim yöntemidir.

Soyak Holding olarak halkla ilişkiler çalışmaları neyi ifade ediyor?
Biz Soyak olarak, 1500’e yakın çalışanıyla 4 sektörde faaliyet gösteren büyük bir topluluğuz. İş hacmimiz ve faaliyet gösterdiğimiz alanların çeşitliliği nedeniyle çalışmalarımızı çeşitlendirmek ve sektörlere adapte etmek durumundayız. Her biri için farklı bir iletişim stratejisi oluşturmamız ve buna göre yol haritamızı belirlememiz gerekiyor. Holding çatısı altında çalışmalarımızı belli bir koordinasyonla yürütürken bütünsel bir algı yaratmak için de kurum kültürünü arkamıza alıyoruz. Tüketiciye dokunan faaliyet alanımız gayrimenkul sektöründe; pazarlama iletişimi altında reklam/tanıtım çalışmaları, lansmanlar ve çeşitli müşteri etkinlikleri organize ederken, Soyak kurumsal markasına yönelik kurumsal sorumluluk ve kurumsal sosyal sorumluluk gibi daha kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz. Çevre ve eğitim konularında projeler üretiyor, sürdürülebilir yaşam yaklaşımıyla sertifikasyon çalışmaları yapıyor, enerji verimliliği ve yeşil bina gibi konularda araştırmalar yaparak projelerimizi bu yaklaşımla hayata geçiriyoruz.

indir (1)

Fatma Çelenk; “Sürdürülebilirlikle insanlığın yaşamının devam ettirilebilmesini, sürdürülmesini anlıyoruz”

Sürdürülebilir yaşam nedir? Sürdürülebilir yaşam için yapılması gerekenler neler?
Sürdürülebilir yaşam, kaliteli yaşam kültürünün oluşmasına katkı sağlamak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Bunun için de bu dünyada yaşayanlar olarak hepimizin üzerimize düşen önemli sorumluluklar vardır. Bazı kelimeleri anlatmak için sözlükler yetmeyebilir. Tıpkı “Sürdürülebilirlik” gibi. Çok basit olarak sürdürülebilirlikle insanlığın yaşamının devam ettirebilmesini, sürdürülmesini anlıyoruz. Yani gelecek nesillerin de en azından bizim kadar veya bizden daha iyi bir yaşam sürmelerini isteriz. Bu da o şeye gerekli değeri vermek koşuluyla gerçekleşebilir. İnsanoğlu ve insan kültürüne önem verdiğimiz için bunların sürdürülebilirliği için çabalamamız gerekir. Günümüzün küresel sürdürülebilirliğini sağlamak için fiziksel ve sosyal olarak sürdürülebilir bir toplum vizyonu yaratmak gerekli diye düşünüyorum.

Sürdürülebilir yaşam, Soyak Holding için ne derece önemli bir konu? Projelerinde sürdürülebilir uygulamalar dikkate alınıyor mu?

Sürdürülebilirlik, gün geçtikçe daha da önem kazanan bir kavram. Dünya nüfusu ve enerji tüketiminde meydana gelen artışla küresel ısınma ve beraberinde gelen çevresel ve toplumsal sorunlar, yaşamımızı ileride daha da çok etkileyecek konular olarak öne çıkıyor. Bu etkiler ekonomi ile de yakından ilgili. Türkiye’de, 2011 yılında ekonomide öngörülen sürdürülebilir büyüme süreci, sadece inşaat sektörüne yüzde 8-10 arasında bir büyüme rakamı olarak yansıyor.

En hızlı büyüyen sektörlerden biri olan inşaat sektörü, önümüzdeki dönemde de hız kesmeyecek. 2010’da %76 olan kentleşme oranının, 2015’te %79 olması; kentli nüfusun da 55,7 milyon’dan, 61 milyona çıkması bekleniyor. Konut ihtiyacının ise bu doğrultuda, 2010-2015’te yılda 550-600 bin arası olacağını söyleyebiliriz. Konut talebindeki istikrarlı artış beklentisinin sadece ekolojik değil, ekonomik ve sosyal boyutları da bulunmaktadır. Mesela, karbondioksit gazının dünyadaki salımının yüzde 50’si binalara ait. Enerjinin yüzde 40’ının da binalarda kullanıldığı göz önüne alındığında konunun önemi çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Mevcut binalarda yapılacak ısıtma verimliliğini artıracak uygulamalarla binalarda yüzde 25’lik bir iyileşme sağlandığı takdirde, Türkiye yılda yaklaşık 6 milyar dolarlık tasarruf edecek. Bu kapsamda biz de, 50 yıldır faaliyet gösterdiğimiz gayrimenkul alanında, enerji tasarrufuna destek olacak, tüketicilerimizin yaşamına artı değerler katacak, çevre dostu projeleri uzman ekiplerimizle hayata geçiriyoruz.

Uluslararası çevre standartlarını hedef alarak, sürdürülebilir gelişimi destekleyecek, gelecek nesillerin yaşam kalitesinin yükselmesine katkı sağlamak için çalışıyoruz. Yalnız gayrimenkul değil enerji, çimento ve döküm sektörlerindeki faaliyetlerimizi de sürdürülebilir yaşam anlayışı doğrultusunda çevreye ve toplum değerlerine saygılı olarak yürütüyor ve kurum kültürümüzün bir parçası olarak sürekliliği olan sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyoruz.

Fatma Çelenk; “Yaptığımız işlerin topluma artı değer sağlayabilmesinin sürdürülebilir olmasına bağlı olduğunu düşünüyoruz”

Sürdürülebilir yaşam için markalara ne gibi önerileriniz var?
Biz Soyak’ta senelerdir yaptığımız çalışmalarla günümüzde ihtiyaç duyulduğuna inandığımız sürdürülebilir yaşam anlayışını temel alan bir kurum kültürü oluşturduk. Bir anlayışı, bir ilkeler bütünü olarak kurumun tamamına benimsetmek zaman isteyen bir süreç. Attığımız küçük adımlar, topyekün bakış açımız evrildikçe giderek büyüdü. Bugün yönetimden çalışanlara, iş süreçlerimizden kurum içi çalışmalara kadar temel aldığımız ilkeler bütünü; şeffaf, ahlaklı, samimi ve toplum faydasını gözetmeye dayanan bir anlayışın ürünüdür. Yaptığımız işlerin topluma artı değer sağlayabilmesinin sürdürülebilir olmasına bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bir işi yaparken kullandığınız kaynakların, senelerce çalışıp oluşturduğunuz itibarın, her kararınızın temeline koyduğunuz ilkelerin sürdürülebilirliğini sağlayamazsanız, geleceğe iz bırakamazsınız. Bizi sürdürülebilir yaşam alanları yaratmaya iten sebep de işte buradan gelmektedir. Markalara bu anlayışı bahsettiğim sebeplerden ötürü tavsiye ederim.

Kaynak:www.halklailişkiler.com

Halkla İlişkilerin Gücü

Uygulamalı bir sosyal bilim olan halkla ilişkiler, genel olarak anlaşılamama sorunu yaşamaktadır. Halkla İlişkiler disiplini yüz yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen hala mesleğin tanımlanması ile ilgili tartışmalar devam etmektedir. Edward Bernays’da bu konuya dikkat çekerek, halkla ilişkilerin ne olduğunu ve ne yaptığının tam olarak anlatılamadığını belirtmektedir. Yine halkla ilişkilerin ne olduğunu ve nasıl bir etkinliği temsil ettiğini Bernays’ın fikirlerinden yola çıkarak daha iyi anlayabiliriz. Bernays’ı önemli ve üzerinde durulmasını gerektiren en önemli husus, onu bir efsane haline getiren yaratıcılığı ve teori ile praksis arasında kurduğu yaratıcı ilişkidir.

fond-pro-300x164

Bernays halkla ilişkiler faaliyetlerini bir sosyal bilimler uygulaması olarak görmektedir. Psikoloji ile halkla ilişkiler bağıntısını sürekli vurgulayarak iki yönlü asimetrik modelini bilimsel ikna üzerine kurar. Kitle psikolojisi ve kitle iletişimine büyük önem vererek, insanlar üzerinde etkin olabilecek hassas noktaları başarıyla tespit ederek psikolojinin etkinliğinden yararlanmıştır. Bilimsel verileri hedef kitle ile kurulacak iletişimde yaratıcı bir mesaja dönüştürerek ikna temelli faaliyetlerle öne çıkmaktadır.

Bernays’ın temsilciliğini yaptığı iki yönlü asimetrik model, hedef kitleyi kurum ya da firmanın lehine olacak şekilde ikna etme amacını gütmektedir. Bu modelde feedback olmasına rağmen alınan feedback hedef kitleyi kontrol etmek amacını taşımaktadır. Bu modeldeki ikna süreci freudçu psikolojinin ikna teorisine dayanmaktaydı.

Bernays’ı ilginç kılan en önemli husus, halkla ilişkiler faaliyetleri ile sağladığı yapısal dönüşümlerdir. Örneğin, The Amerikan Tobacco Company için yaptığı kampanya yapısal dönüştürme faaliyeti olarak öne çıkmaktadır. Bernays, kamuya açık yerlerde sigara içilmesini engelleyen yasakların kaldırılması için New York 5. Cadde’de ‘Özgürlük Yürüyüşü’ adı altında kadınları sigara içerek yürütmüş ve sigarayı özgürlükle özdeşleştirmiştir. Sonuçta kadınlar kamuya açık yerlerde sigara içebilmiştir. Kadınların sigara içme nedenlerini araştıran Bernays, bunun erkeklerle eşit statüye sahip olma isteği biçiminde algılandığını tespit ederek sigara içen kadınları New York sokaklarında yürütmüştür. Kadınların yeşil sigara paketlerini elbiseleri ile uyumlu bulmamalarını yeşil rengi moda yaparak çözmeye çalışan Bernays, bunun için bir balo düzenleyerek, kanaat önderlerini etkilemeyi başarmıştır.

halk

İki yönlü asimetrik modelle Bernays, ikna olgusunu derinlemesine kullanmıştır. Kitlesel ikna bu anlamda halkla ilişkilerin toplumu dönüştürme ya da hedef kitlede davranışa yönelik istek oluşturmada önemli bir rol oynamaktadır. Bernays, bunu yaparken kitle psikolojisinin “Freud’un lider ile kitle arasındaki ilişkiyi hipnotize eden ile hipnotize olan arasındaki ilişkiye benzeten kitle psikolojisi ve ben analizi geleneğine dayanmaktadır.

Günümüzde halkla ilişkilerin basın bülteni yazmak, ya da basınla ilişkiler olarak zannedilmesi konunun ne kadar yüzeysel olarak ele alındığının ve anlaşılmadığının bir göstergesidir. Bernays, halkla ilişkileri sosyal bilimlere dayalı geniş bir uygulama alanı olarak görmektedir. Nitekim Bernays çok çeşitli alanlarda halkla ilişkiler uygulamaları gerçekleştirmiştir: kriz yönetimi, pazarlama amaçlı halkla ilişkiler, propaganda, sanat faaliyetlerinin tanıtım ve organizasyonları gibi pek çok konuda kampanyalar gerçekleştirmiştir.

Bernays, psikolojiden özellikle yararlanmıştır. Kampanyalarını planlarken psikologlara danışarak planlamıştır. Bernays, halkla ilişkilerin hem teorisini hem de uygulama alanlarını geliştirmiş ve sonuçta kamuoyunun ikna edilerek davranışlarının değiştirilebileceğini ispat etmiştir. Bu gelişmeler sosyal bilimlerin gündelik hayatta neleri ikame edip neleri değiştirebileceği konusunda çok önemli gelişmeler kaydetmiştir.

Bernays’ın halkla ilişkiler faaliyetine konu olacak meselelere derinlemesine yaklaşmıştır. Sorunu bilimsel araştırmalarla ve stratejik enformasyonlarla anlayarak yenilikçi ve yaratıcı çözümler sunmuştur.

İki yönlü asimetrik model her ne kadar teorisyenler tarafından eleştirilse de bu modelin bilimsel ikna temelli motivasyonel iletişim yöntemi toplumsal dönüşüm konusunda ve siyasette oldukça etkili bir modeldir. Bernays iki yönlü asimetrik modelde halkla ilişkiler programlarını belirlerken ‘sosyal bedendeki sinirleri doğru yerden bulmaktaydı. Böylelikle doğru tepkiler alıyordu.’

Bernays iki yönlü asimetrik modelin yanı sıra iki yönlü simetrik modeli de uygulamıştır. En dikkat çekici halkla ilişkiler faaliyetlerini de iki yönlü asimetrik modele göre planlamıştır. Yaşadığı dönem itibarı ile ikna dolayısıyla propaganda çok popüler ve önemli bir araç olarak kabul ediliyordu. Şimdi her ne kadar hedef kitleye uyarlanmayı ve feedback’e göre konumlanmayı tercih eden yaklaşımlar revaçta olsa da özellikle siyasetin ve küresel firmaların bunu önemsediğini düşünmemiz biraz güç. Sosyal ikna artık daha sofistike manipülasyon araçları ile uygulanmaktadır.
İletişim mesajlarının çok dağınık ve yoğun olması hedef kitle olarak bizlerin nasıl dönüştüğünü karmaşıklaştırmaktadır. Bunda medyatik dilin ve özellikle televizyonun algılarımızı kontrol altına alma çabası büyük rol oynamaktadır.

Sosyal bilimler ve özellikle sosyal psikoloji önümüze kamuoyunu şekillendirmek için çok önemli veriler sunmaktadır. Toplumsal mekanizasyonun işlevi ve motifleri anlaşıldığında bu sistemin kodlarının yeniden programlanabileceği açıktır. Halkla ilişkiler bu anlamda sosyal problemlerin aşılmasında, ekonomik atılımların sağlanmasında toplumsal sinerjiyi oluşturma ve harekete geçirmede önemli roller üstlenebilir. Örneğin halkla ilişkiler mensupları, marka kültürünün zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması, sanayileşme kültürünün gelişmesi, şehir, ülke lobiciliğinin geliştirilmesi ve sosyal problemlerin aşılması konularında kritik çalışmalar yapabilirler. Halkla ilişkiler bir kültür oluşturabilir, toplumsal sinerjiyi harekete geçirebilir, kamuoyu diplomasisini kullanarak iç ve dış politikaya katkılar sağlayabilir Halkla İlişkileri bu anlamda yeniden düşünüp gerçekte neleri başarabileceği gösterilmelidir. Bernays bu bağlamda çok önemli bir model olarak karşımızda durmaktadır.

Kaynak:www.halklailişkiler.com

Betûl Mardin; “Herkes amacını bilmeli, vazgeçilmez olmak üzere çalışmalı”

Betûl Mardin; “Türkiye’de itibar mimarlığı çok zor oluyor maalesef”

İletişim projelerinin iş dünyasına, kuruluşlara nasıl katkısı var?

BM: Kuruluşların hepsi bir üçgene oturuyor. Bir tanesi gerçekleri anlatıyor, şirketler bilgi verdikleri zaman yalan dolan olmayacak, açıklık olacak. İkincisi, ne yaparlarsa yapsınlar bütün hareketlerinde, çevreye dönük olmalılar. Yani asıl amaç kişiyi kurtarmak. Üçüncüsü ne oluyor? Bunları yapabilmek için iletişim gerekli. Kuruluş bir tek ilişkilerin önemli olduğuna karar verirlerse, o zaman çok ilerleyecekler. Ama onlar her şeyi bizden daha iyi bildikleri için bazen olmuyor.

Buradan yöneticiler için neler öneriyorsunuz? Yönetici ne yapsın da iletişimin faydasını görsün? Çünkü elle tutulur, gözle görülür bir şey yapana kadar bir süre geçiyor.

BM: Evet,tabi çok çabuk olmuyor. Önce araştırıyorsunuz, sonra bir strateji ve plan yapıyorsunuz, oluşturuyorsunuz, daha sonra değerler geliyor. Planlı ve sürekli gerçekleşiyor. Yöneticinin vakti yok, hemen satacak, hemen tanınacak. Bu araştırmalarda, zaten en çok orada sorun yaşıyoruz. Çünkü araştırırken sıkıntıya giriyorlar, istemiyorlar. O itibar mimarlığı çok zor oluyor maalesef Türkiye’de.

Yöneticilerin aslında kendi kişisel kariyerleri için de bu konuya önem vermeleri gerekiyor.

BM: Ne diyorum size, itibar mimarlığı bu, iletişim/ilişki işçisi değiliz biz; mimarız, adamları oluşturuyoruz.

Betûl Mardin; “Halkla ilişkiler mesleğine çok önem verilecek”

Bu mesleğin dününü biliyorsunuz, bugününü biliyorsunuz. Yarın için nasıl bir gelecek düşünüyorsunuz meslekte? Ne önemli olacak?

BM: Bu Meslek bugün artık son yüzyılın en önemli mesleklerinden biri oldu. Uluslar arası ilişkiler, bu an olmakta olan haritaya bakın, her şeyin altında bizle çalışmış, bizle çalışmamışlar ortaya çıkıyor. Meslek çok önemli. Bu mesleğe çok önem verilecek. Bu öneme de tabi ki bizim layık olmamız lazım. Bizim de çok çalışmamız lazım. Yani okumamız, her şeyi takip etmemiz, altını üstünü düşünmemiz, bir araya gelip bunları tartışmamız, hep beraber bir büyük gövde olarak yürütmemiz lazım, kıskanarak değil.

Mesleğinizde bugüne kadar en çok hangi konuda zorlandınız?

BM: Çok büyük şirketlerin yönetim kuruluna dert anlatmak çok güç geldi.

O kadar üst görevlerde bunu anlatabilmek çok zorsa, daha alt görevlerde bu durum nasıl olacak?

BM: Onlar anlıyor da yukarıya sorulacak deniyor, o yukarısı da daha yukarı gidecek diyor, işte orada sorun başlıyor. Onlar benden biraz daha genç, çok genç değiller, tam olarak bilmiyorlar ne olduğunu, birdenbire olay önlerine geliyor, “bu nedir yani anlamadım?” diyorlar. Bu vaziyetteler. Çok güç anlatmak. Bu yüzden Altın Pusulalara devam edeceksiniz, seminerler, konferanslar yapacaksınız. Ne kadar çok yaparsanız o kadar iyi.

Bir de zamanlamanın üzerinde durmamız lazım bence. Çünkü yönetici memnun kalıyor, daha sonra konuşalım diyor, o da işi uzatıyor. Yani birisi sana bir şey söylediği zaman ve eğer o kişi halkla ilişkilerciyse, “aman kulağını aç, dikkat et, yürü” bunu daha yaptıramıyoruz.

indir

Betûl Mardin; “Genç iletişimciler çok okuyacaklar, çok çalışacaklar!”

Genç iletişimcilere önerileriniz neler?

BM: Çok çalışacaklar, çok okuyacaklar, dil bilecekler, tabiî ki İngilizce bilecekler, muhtemelen başka dil bilecekler, tabiî ki bilgisayar ve bir çok teknolojiyi bilecekler ama halkla ilişkilercinin çalışkan, düzgün, bilgili, ahlaklı, başkalarına örnek olacak insanlar olması lazım.

Siz tekrardan iletişimci olur muydunuz?

BM: Tabiî ki. Başka şeye gitmem ben, eczacı falan olamam ben, özür dilerim

Meslek hayatınızda sizi en çok üzen ne oldu?

BM: Bazı şirketlerle çalışırken bazen hakaret gibi çok ağır şeylere maruz kalıyorsunuz. Çünkü ne yaptığımız tam olarak bilinmediği için, önce sizi tenkil ederek, sizi kırarak, “ben senden daha iyiyim, ben bu işi çok iyi bilirim” diye ortalıkta dolaşmak onların çok işine geliyor, orada çok kırılıyorsunuz. Yani bir iş ayın 1’inde yapılsaydı çok iyi olurda diyorsunuz ayın 18’i oluyor iş, bütün o takvimi kaçırıyorsunuz. Bunlar güç şeyler.

Meslek hayatınız boyunca sizin için en güzel hatıra nedir?

BM: Ben en iyi rahmetli Ahmet Dallı’yla ve Nejat Eczacıbaşı ile çalıştım. En iyi ve en rahat. Beni hemen anlayan, benden daha çabuk koşmak isteyen insanlardı.

Bugün bu tarz yöneticilerle karşılaşıyor musunuz?

BM: Bugün de var. Ama onları farklı bir şeyle anıyorum, yani düşünün ki sponsorluk yoktu, bir espri ile başladı ve bu hale geldi. Hep onların görüşüdür, çok mühim insanlardır.

Kaynak:www.halkla ilişkiler.com

1 2 3 4