BURDUR BAŞMAKÇI KÖYÜ

BURDUR BAŞMAKÇI KÖYÜ

Tarihi

Köyün eski adı erikli yaylasıdır.Eriklerin bol olması nedeniyle bu isim verilmiş.Burası Afyon iline bağlı Başmakçı kasabasında yaşayan yörüklerin yaylası olarak kullanılan bir bölge imiş.Yazları buraya göç ettiklerinden dolayı Başmakçı Yaylası deniliyormuş.1885 yılında 93 harbi olarak bilinen Osmanlı Rus savasından sonra Rusların Bulgaristanı işgal etmeleri sonucunda meydana gelen göç dalgası ile gelen ve ilk olarak Bulgaristana gittikleri Karamanoğulları topraklarına gelip buraların bozkırolduğunu görerek yönlerini güney batı ya çevirmeleri ile bu bölgeye yerleşmişlerdir.Bölgenin eski adı Başmakçı Yaylası olması nedeni ile bu şekilde anılırkan Daha sonra Başmakçı adını almıştır.b_297438-285352384825056-2058423384-n-13924211369

Köylüleri tamamı bulgaristan göçmeni çoğnluğu akraba kökenlidir. Göç sırasında salgın hastalıklar nedeni ile çok zaiyat vermişlerdir. Köy halkı Aşırı derece misafir perver ve candandır. Halen Bulgaristandan geldikleri şekli ile örf ve ananelerine bağlıdırlar. Rumeli buğdayı ekerler, tohumunu bulgaristandan getirdikleri biberi, fasülyeyi ekerler. şiveleri hiç bozulmamış bulgaristan iç bölge ve deliorman cıvarı göçmenleri şivesidir. Bu kadar özünü koruyan göçmen topluluğuna az rastlanır. Öyle haremlik saremlik yoktur bu köyde, erkeğiyle kadınıyle kızıyle hepsi kardeşce hep birlikte geçinirler, oldukçada çok şakacı ve neşeli kişilerdir en gözde espirileri ve fıkralarıda hep manav ve muhacir karşılaştırmasıdır. Mutlaka dinlemelisiniz bir gün :)) Bu köy halkında en çok hoşuma gidende yaşlıların aşırı derece kültüre okumaya meraklı olmalarıdır. Hep birlikte köylerini geliştirebilmek içinde ellerinden geldikçe çabalarlar.

1970 li yıllara kadar bir çok genci bulunan bu köy bu yıllardaki köyden kente göç dalgasından nasibini almıştır. Gençler çoğunlukla Antalya,Denizli ve İzmir’e yerleşmişlerdir.köylü gerek köyünde gerekse gittiği yerlerde zenaatkarlığını göztermekte ve eline keseri, destereyi aldığında yapı üzerinne harikalar yaratmaktadır. köylü onurludur. siyasi amaçlı ve torpil ile bir kişisi bile yoktur devlet dairelerinde. Köylü genel olarak mülayim ve kültürlüdür. Köy tarihinde ölümlü, yaralamalı 2 olay vardır. Biri çok eskiden ölümlü bir olay olup faili çıkmamıştır. Biri de düğün esnasında tabanca atarken yaralanan birinden ibarettir. Tam demokrasiyi özümsemiş insanlardır. evde herkes başka muhtar adayına oy verebilir. kimse de bunu sorun yapmaz. Dini duyguları tam ama hurafeye hiç yer vermemiştir. Gençleri her ne kadar dışarıda olsalarda, her yaz yine de Aile ve çevresini, köyünü çok özlerler, tatil ve ziyarette bulunmadan edemezler.

Kültür85948789

Köyün gelenek, görenek ve yemekleri

Köyün gelenek ve görenekleri tamamen bulgaristandan geldikleri şekliyledir. fırınlarda somun ekmeği yapılır.Biber en çok sevilen bitkidir biber her yaz döneminde rengarenk iplere dizilir köyün balkonlarına ve tavanlarına asılıp kurutulur kış için, Lazlar nasıl ki Hamsiden herşey yapıyorsa buradada biberin herşeyini yaparlar. Ayrıca SÜTLÜ ve Kaymaklı yemekleride çok meşhurdur örneğin, Sütlü kuskus, Sütlü erişte, sütlü ve kaymaklı taze fasulye, sütlü tarhana, sütlü ve kaymaklı biber, evet yalnış duymuyorsunuz 🙂 Erikler kurutulup pelvedesi yapılır gerektigi kadar bu sulandırılarak püreli içecek olarak kullanılır ki hazm için birebirdir. Ayrıca hoşafsız da yapamazlar. Kuzinede veya toprak fırında pişirilen köye özel börekleri vardır.Bunlardan bazıları; Hoppala, Kide, Dolama, Cızlama, Pazlama, Gözleme, Kartalaç, Katmer. Akıtma vb. dir

En Önemliside Tarımda kesinlikle ilac ve hormon kullanılmazlar. Oldukça dogal yetiştirirler. Herkesin bahçesinde, tarlasında mutlak biber, salatalık, kabak, Acur, fasulye, bamya, mısır, vs. sebzelir bulunur. Dağın doruğunda bulunan bu yayla ekseri çok serin ve geceleri soğuk geçtiğinden Domates yetiştirmesi güçtür.

Düğünleri 3 gün 3 gece sürer…Yemekler verilir. Düğünlerinde ve eğlencelerinde oynanan en meşhur oyunları başta Cemilem gelir ve sonra Sürttürme, Çövdürme, Topal, gibi oyunları yer alır.Eskiden düğünlerde son gece ‘MAŞALA’ denilen eğlence düzenlenirdi.Maşalanda başta arap,deveci,efe ve kızlardan oluşan grup esprili oyunlarıyla halkı eğlendirirdi.

Coğrafya

Köy deniz seviyesinden 1250 metre yükseklikte yer alır. etrafını saran söğüt dağlarının zirveleri 1600 metreyi az geçmektedir. burdur ilinin 960 kotunda olduğu düşünülürse köye giderken ciddi bir yükseklik çokolmaktadır. bu yüksekliği sağlayan dağlardan köye çıkmak ta virajlı yollardan zahmetli olmaktadır. köy Burdur merkezine 47 km uzaklıktadır.

Ulaşımı rahat ve kolaydır. Dağ ve doğa manzaralarıda görülmeye değerdir. Köyün En meşhur görülesi yerleri ise… Hüsmenin kaleden mutlaka köyü seyredin Piknik yapacaksanız Çarşı kaynağını Kulak çeşmeyi yukarıki çat suyunu tercih edin Bu kalenin tepesine dikilen Türk bayrağı oldukça güzel bir atmosfer katmıştır bu şirin köye. gelenler çat suyunda sulunan su değirmenini görmeden gitmezler. ancak artık yıkılma aşamasına gelmiş durumdadır.

İklim

Köyün iklimi, [[Türkiye’de Akdeniz İklimi, ege iklimi ve iç anadolu iklimi karma özelliklirini gösterir. yüksek olması nedeni ile yagış almaktadır. ancak ormanlarının zamanla yok edilmiş olması yavaş yavaş bol sularının çekilmesine neden olmaktadır. burdur orman il müdürlüğünün büyük yatırımlar ile yeniden orman dikme projesi gerçekleşme aşamasındadır. dikilen orman gelişirse eski sularına kavuşacaktır.

Yaz aylarında gündüzleri tam bir yayla havası serinliğinde, geceleride oldukça Ayaz geçer. Kış aylarında karlı ve oldukça soğuktur.

Nüfus

Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım ve [[hayvancılıkın yanında inşaat ustalığına dayanır. her sabah köyden 15-20 araç ile Burdura ve çevre köy ve ilçelere çalışmak üzere insanlar giderler. ustalıklarına diyecek yoktur. hele marangozlukları, kalıp işçilikleri, çatı ustalıklarına diyecek yoktur. Burdurda bu konuda söz sahibidirler.

2005 yılından sonra hayvancılık artık oldukça azalmış ama sadece kendilerine yetecek kadar tarım devam etmektedir.Ayrıca köyde kozmetik ve ilaç sanayiinde kullanılan yağ gülü tarımı oldukça gelişmiştir.Eskiden el dokuma halıcılığıyla geçim sağlayan halk artık tarım ve hayvancılıkta daha başarılı olunca halıcılık azalmıştır.Son zamanlarda köy halkı yeni bir geçim kaynağı olan mantarcılıkla uğraşmaya başlamıştır.Bu köyde yetiştirilen mantarlar havasından mı suyundan mı bilinmez oldukça lezzetli dir. Gelip yemenizi tavsiye ederim…… Köyümüzde madencilikte yer almaktadır.yeni süt yeri yapılmıştır.

Muhtarlık

Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.

2009 – MAHMUT ERDOGAN

> 2004 – Mustafa Umman

Altyapı bilgileri

Köyde ilköğretim okulu vardır. Köyün içme suyu şebekesi vardır. kanalizasyon şebekesi inşaat halindedir. Ptt şubesi yoktur ancak ptt acentesi vardır. Sağlık ocağı vardır ancak atama yanlışlıklarında dolayı çoğu zaman ebe bulmak zordur. Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt olup köyde elektrik ve sabit telefon hattı vardır. ayrıca köyde turkcel gsm şebekesi de iletişim kolaylığı sağlamaktadır

Köyün giriş yolu sol sapağında kavaklar altında dere kenarı serinliğinde canlı alabalık havuzları ile nefis balık ziyafeti yapabileceginiz açık hava restoranı bulunmaktadır. Tam girişinde ise Mezarlığı ve köy meydanında Camisi,3 bakkal, minik kahvehanesi, meydanında umumi bay ve bayan tuvaleti bulunmaktadır. Köye giden yol köyün tam ortasından geçer ve sağlı sollu evlerle yol kenarı oldukca yesil ve geniş alanda çim örtüsüyle, söğüt ve kavaklarla yemyeşil doğa görünümü içinde oldukça sevimli görünür. Eskilerde Kil, toprak, tezek ve saman karışımı duvarları kimi beyaz kireç badanalı ve ağaç kabukları ile yapılmış çatılı evleri artık şimdilerde normal tuğla ve kiremitli evlere dönüşmüştür. Hepsinin bahçeleri çiçek ve sebzeleri ile oldukçada neşeli ve çekicidir.

İstanbul

İstanbul, bu dönemde adı Byzantionolan antik bir Yunan şehir devleti olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar tarafından Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma İmparatorluğu’nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır.İstanbul’un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişmiş, önce Roma İmparatorluğu’nun sonra Bizans İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmıştır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca Orta Doğu’ya hakim bir şehir konumuna yükselmiştir.

  • Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi (330-395)[değiştir | kaynağı değiştir]

İstanbul’un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator Büyük Konstantin’in isteğiyle ‘Nova Roma (Yeni Roma)’ olarak Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden sonra onun anısına Byzantium’dan Konstantinopolis’e çevrilir. Roma’nın istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395’de ikiye bölünen Roma İmparatorluğu’nun ardılı devlet Doğu Roma İmparatorluğu’nun Resim2Resim3

MANAVGAT

           

Dünyaca ünlü şelalesi, altın kumlu plajları, Köprülü Kanyonu ve Side Antik Kentiyle Manavgat…

Manavgat ve çevresi görülmeye değer pek çok doğal ve tarihi güzelliklerle çevrilidir. Sizler için iyi bir tatil rehberi olacağını düşündüğümüz bilgileri burada toparladık. Güzel yöremizde hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle.

Manavgat Irmak Kenarı

Manavgat Çayının kıyılarına yapılmış parklar, çay bahçeleri, piknik alanları ve gezi yolları . Yaz sıcaklarından bunalanların ferahlayıp ırmağın ve yeşilin güzelliğiyle örülmüş bu yerde huzur bulacağı çay bahçelerinde oturup bir şeyler içebileceği nezih bir ortam oluşturulmuş. Akşamları mum ışığında dostlarınızla uzun sohbetlere dalabilirsiniz

.indir

 

Bot turlar
Manavgat çayı. Manavgat’ı ikiye bölüyor. Çay üzerindeki gezinti tekneleri, Manavgat’tan başlayarak şelaleye ve boğaza günübirlik turlar yapıyorlar. Tekne turu yaklaşık 3-4 saat sürüyor. 30 ila 150 kişilik bu teknelerde yemek servisi de yapılıyor. Eğlencenin ise sınırı yok. Kimi zaman canlı müzik, kimi zaman dansöz eğlenceye katılıyor. Çayın denize bağlandığı noktada mola veriliyor. İsteyenler denize, isteyenler çaya girebiliyor. Çayın suyu buz gibi. Serinlemek için ideal. Kumsala mangal atıp tekneye servis yapanlar da var.

 manavgat_16

Manavgat Şelalesi (Büyük ve Küçük Şelaleler)
Her mevsim bol suyu olan Manavgat Çayı, Manavgat’ın 4 km kuzeyinde çok güzel görüntü veren bir şelale oluşturuyor. Şelale çevresi, kanallar ve setlerle düzenlenerek güzel bir mesire yeri haline getirilmiş. Kökleri ve dalları suya uzanan çınar ağaçlarının gölgesindeki mesire yerinde, sert katmanlardan hızla düşen yeşil suyu, suyun içinde direnen ağaçları, yer yer oluşan küçük anaforları izleyebileceğiniz, suyun sesini dinleyebileceğiniz lokantalar, seyir terasları, çay bahçeleri var. Yazın sıcak günlerinde suyun serinliği ve şelalenin sesi eşliğinde bir öğle yemeği yiyebilirsiniz.
Büyük Şelale’ye gelmeden, Manavgat’tan 2 km sonra, sağa Küçük Şelale yolu ayrılıyor. Yoldan 1 km içeride, çayın Küçük Şelale bölümü karşınıza çıkacak. Büyük şelaleye göre daha küçük bir yükseltiden dökülen küçük şelale çevresi de bir mesire yeri haline getirilmiş. Aynı doğal görünümün bulunduğu, biraz daha sakin olan küçük şelalede Küçük Şelale Restaurant, lokanta ve çay bahçesi olarak hizmet veriyor.

Seleukia
Manavgat şelalesinin yanından geçen ve kuzeye Manavgat ve Oymapınar Barajları’na giden yolu izlemeye devam ediniz. Kısa bir süre sonra, Manavgat çayına dökülen küçük bir derenin üzerinde tarihi bir su kemeri kalıntısı göreceksiniz. Çok iyi durumdaki su kemeri muhtemelen Roma döneminde, Side’ye Manavgat çayından su taşımak için kullanılmış. (Antik su kanallarının kalıntıları, Manavgat Side arasında da görünüze çarpacaktır.)
Yola devam edin. Yaklaşık 3 km sonra (Manavgat’tan 8.2 km), solda Bucak şeyhler ve Seleukia yön levhası karşınıza çıkıyor. Yol Bucak şeyhler’e kadar (1 km) asfalt. Köyün camisinin hemen önünden sağa toprak yola giriliyor. Yaklaşık 3.5 km sonra Seleukia antik kenti girişine ulaşılıyor.
Seleukia çok önemli bir antik yerleşim değil. Ama konumu çok güzel. Sık çam ormanının içinden geçilerek çıkılan kentte kalıntılar, çok geniş bir alana dağılmış ve Manavgat ovasına bakıyor. Açık havada uçsuz bucaksız Manavgat ovasının yanı sıra Side, Sorgun ve Titreyengöl’ü net olarak görebilirsiniz.
Kaldığınız otel ya da tatil köyünde geçen günlerin monotonluğundan sıkıldığınız bir gün, çamların uğultusundan ve su çağıltısından başka sesin bulunmadığı bir ortamda yeni bir yer keşfetmek için yürümeyi düşünürseniz eğer, Seleukia’ya gidin.
Görebileceğiniz kalıntılar arasında hamam, içinde dükkanlar bulunan agora ve agora’nın hemen yanı başında iyi durumda bir tapınak bulunuyor. Aman kalıntıları keşfetmek için fazla uzaklaşmayın, kaybolabilirsiniz.

indir (1)


GEZİLECEK YERLER – MANAVGAT
 

Manavgat İlçesinin kuruluş tarihi ile ilgili olarak kesin bir tarih verilmese de sınırları içerisinde bulunan Side (Selimiye Köyü) ve Selge (Altınkaya Köyü) antik kentleriyle birlikte M.Ö.6.yy’da kurulduğu sanılmaktadır. 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında da Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresine geçmiş. Manavgat İnce kumsallı denizi, doğa manzaralı plajları ve ünlü şelalesi ile tanınıyor.

Manavgat Şelalesi (Büyük ve Küçük Şelaleler):

1.şelale

    

Antalya’ya 80 km mesafededir. Manavgat ilçesinin 3 km kuzeyinde bulunan ve adını bu ilçeden alan şelale, ırmak sularının 4-5 m’lik bir falezden düşmesiyle meydana gelir. Az bir yükseklikten dökülmesine rağmen geniş bir alan üzerinde gürül gürül akışı görülmeye değer bir manzara oluşturur.

Ayrıca Manavgat’ta küçük bir şelale daha var ama burası pek bilinmez. Manavgat Irmağını besleyen kaynaklardan en büyüğü olan karstik Dumanlı Kaynağı, sol kıyıdaki dik bir kayanın yüzünde bulunan küçük mağaralardan fışkırarak çıkıyor. Duman ve köpük halinde 15 m kadar yükselir ve ırmağa karışıyor.

 201601032103_caglayan2

2.şelale

(karstik dumanlı kaynağı)

Şelalenin hemen yanı başında doğa ile baş başa piknik yapabilir, restoranlarda nefis ,taze ızgara veya tavada balık yiyebilirsiniz. Ulaşım Manavgat’tan kalkan minübüslerle sağlanıyor.

Manavgat Çayı Üzerinde Tekne Gezintisi:

Manavgat çayı, Manavgat’ı ikiye bölen bir çay. Manavgat’tan şelaleye ve denize günübirlik tekne turları düzenleniyor. Bu turlar yaklaşık 3-4 saat sürüyor.

 Çayın suyu buz gibi. Yazın kavurucu sıcaklığında serinlemek için bulunmaz bir fırsat. Turlar genellikle Kumsalda mangal partisi yapılarak sonlandırılıyor.

Manavgat’daki doğal güzelliklerden biri de birbirinden ilginç mağaralar Mahrumçalı Mağarası (Manavgat)

 

 

Uzunluğu 157 m. olan mağaranın girişe göre en derin noktası 36 m. Yarı yatay yarı aktif bir mağara. Sadece yağışlı mevsimlerde mağara içine su akar.

 

İncir sivrisi-Tilkiler Mağarası (Manavgat)

  
Yatay gelişmiş ve aktif bir mağara olup uzunluğu 7 km. dir.  Mağaranın en önemli özelliği dağın içine doğru ve derinliğe olan uzunluğu ve üst kısmından su damlamasıdır. Yaz mevsiminde içerisi oldukça serin olur. İlkbahar aylarında su seviyesi yükselir. Mağara Oymapınarı baraj etüdleri sırasında açılan enjeksiyon galerilerinden birinde doğal bir galeriye rastlanması sonucu tesadüfen ortaya çıkarılmış.

Aslanlı (Yaren) Mağarası (Manavgat)

 

Uzunluğu 110 m. olan mağara kısmen dikey, kısmen yatay tipinde ve  kuru bir mağaradır. 6 m.lik dik bir inişten sonra mağara kabaca doğu-batı yönlü büyükçe bir fay boyunca batıya doğru 26 derece eğimle iner, 40 metreden sonra mağara daha da genişler ve tabanı eğimli bir salon görünümü alır. Salonda sarkıt ve dikitler, duvarlarda travertenler oluşmuş. Dikitlerden birinin görünümü oturan bir aslana benzediği için bu ad verilmiş.

foQP

 

Antik Kentler ve Tarihi Mekanlar

Side Antik Kenti :

images (1)

images

Selge Antik Kenti :

Serik’in 35 km. kuzeyinde, Torosların güney yamacında antik bir dağ kenti. Burada Göreme’deki Peri bacalarına benzeyen ve bütün dağ yamacını kaplayan oyuntulu kayalar görülmeye değer.

selge parası-antik gümüş sikke

 

Kuzeydeki 5 kapılı ve 45 basamaklı tiyatrosu önemli anıtlarından biri. Kayalığa oyulmuş tiyatronun güneyinde stadium ili gymnasium, batısında tavanı kartal motifi ile süslü İon tipinde bir tapınak göze çarpar. Stadiumun güneyinde Çeşme ve Agora bulunuyor. Kentin güneybatısına uzanan surların kuzeyinde de Artemis ve Zeus anıtları ile necropol yer alıyor.

selge-tiyatro

 

Edirne

Seyyahların gözdesi Edirne, tarihe eşsiz kanıtlar sunan mirasıyla adeta büyülü bir masal gibi… Yiğitliğin değerini artıran kahramanlık hikayeleriyle “dillenen bir efsane”, bağrında su yollarını buluşturan eşsiz doğal zenginlikleriyle “kulaktan kulağa dolaşan bir hazine”…

Bir şehirden daha fazlası

Şairlerin dizelerine anlam katmış, kitaplara konu olmuş, Osmanlı saltanatına evsahipliği yapmış eski başkent Edirne, bugün 3 imparatorluğun izlerini taşıyan eşsiz tarih mirasının yanı sıra, kendine özgü doğal ve kültürel zenginlikleriyle, bir şehirden daha fazlasını bekleyen ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim bahşediyor.
Hayata bakışında “geleneksel” değerlerini “batılı” yaşam tarzıyla aynı potada öğüterek, kendine özgü bir kültüre dönüştüren Edirne halkı, yaşadığı şehrin kurulu olduğu toprak parçasının tarih boyunca gördüğü ilgi ve çeşitliliği bünyesinde barındırarak nesilden nesile taşırken, yaşadığı şehre ilgi duyan ziyaretçilerini içten bir gülümseme ve samimi bir misafirperverlikle karşılıyor.

Sadece kendine benzeyen, gerçek bir “açık hava müzesi”

Edirne, ihtişamlı tarihinde saltanatın izlerini, camilerinin göğe uzanan minarelerinde sanatın yüceliğini, nehirlerine kurdela gibi yakışan köprülerinde buluşmanın coşkusunu, nakış nakış işlenmiş imaretlerinde paylaşmanın sadeliğini, yüzyıllara meydan okuyan ihtişamlı kervansaraylarında misafirperverliğin samimiyetini günümüze taşıyor…

Edirne, kabuğundan sıyrılıyor

İstanbul’un fethinden sonra başkentliği sona eren ancak coğrafi konumu, tarihi ve kültürel mirasının zenginliğiyle önemini yitirmeyen; büyük yangınlar ve depremlerle sarsılmasına rağmen gücünü toplayıp ayakta kalmayı başaran; Rus, Bulgar ve Yunan işgalleriyle tarifi imkansız acılar çekmesine rağmen umudunu yitirmeden direnen ve savunmasındaki yiğitliklerle tarihe geçen Edirne, bugün yerel yönetimi, sivil toplum örgütleri ve yerel halkın duyarlı yaklaşımlarından aldığı güçle kabuğundan sıyrılarak, eski günlerindeki gibi “kültür başkenti” olma yolunda hızla ilerliyor.

Karabük/Safranbolu

Safran Heykeli

Safranbolu, Karabük’e 15 km uzaklıkta akarsu vadileriyle parçalanmış engebeli bir arazide, 1013 km2lik bir alanda kurulmuştur. Tarih boyunca çeşitli uygarlıkların egemen olduğu Safranbolu, sırayla Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenistik krallıklar, Romalılar, Selçuklular ve Türk beylikleri hâkimiyetine girmiştir. 1460 yılında son kez Osmanlı topraklarına katılan Safranbolu, 19. yüzyılın sonlarında Osmanlıların Kastamonu iline bağlıydı. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından, 1927 yılında Zonguldak iline bağlanan Safranbolu, 1995 yılında il olan Karabük’ün sınırları içine alındı. Halkının büyük bölümü Karabük’te ve özellikle Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nda çalışan Safranbolu ilçesinde, ticaret ve tarımsal faaliyetler gerilemiştir. İlçe topraklarının %15′inde tarım yapılır. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday, arpa, elma ve üzümdür.

Önemli sayılabilecek zengin ormanlara sahip Safranbolu, doğal güzellikleriyle ziyaretçileri büyüler. Eski kent merkeziyle Bağlar ve Kıranköy semtlerindeki 2-3 katlı ahşap evler kendine özgü mimarisiyle ilgi çeker. Bu evlerden bazıları turistlerin gezebilecekleri şekilde düzenlenmiştir. İlçede bu evlerin dışında kaya mezarları, su kemerleri, camiler, han ve hamam gibi tarihsel yapılara da rastlanır. Zengin kültür mirası ve doğal güzellikleriyle yerli, yabancı pek çok turist tarafından ziyaret edilen Safranbolu, 1976 yılında kentsel ve doğal sit alanı ilân edilmiştir. 1994 yılı sonunda da UNESCO tarafından “Dünya Mirası Listesi”ne alınan Safranbolu, “dünya kenti” unvanına sahip olmuştur.

Safranbolu Evleri

Her geçen yıl biraz daha gelişen Safranbolu’nun sokaklarında; her mevsimde, her ülkeden akın akın gelen turistlerle karşılaşmak mümkündür.

Safran Çiçeği

Adını çok nadir bulunan ve sadece orada yetişen Safran çiçeğinden almaktadır. Safranbolu’nun her mekanında, Safran çiçeğinden yapılan yiyecek, içecek ve benzeri ürünler bulmanız olasıdır. Safranlı sabunlar, lokumlar, çaylar ve safran içerikli ürünlerin yanı sıra günlük yiyeceklere de Safran karıştırdıklarını görebilirsiniz.

Arasta Çarşısı

Safranbolu insanının aşağı çarşı diye isimlendirdiği Arasta Çarşısı, Safranbolu’nun tarihini ziyaretçilere sunmakla kalmayıp, adeta yaşatır. Çarşının her köşesinde ellerinde tepsilerle ve bazen geleneksel kıyafetlerle lokum dağıtan sıcak ve samimi insanlar görebilirsiniz.

Safranbolu’ya gidince görülmesi gereken yerlerin en başında Kristal Teras gelmektedir.

Safranbolu’nun İncekaya/Gayza Köyü’nde yapılan Kristal Teras;

Kristal Teras

80 metre yüksekte inşa edilen cam teras, 75 ton ağırlığı kaldırabilecek güce sahip olsa da şu an için 30 kişilik gruplar halinde hizmet veriyor. Işıklandırma sistemi ile akşamları da eşsiz bir manzara ziyafeti sunan terasın karşısına yapay şelale yapımı için çalışmalar da başladı.

Anlıyoruz ki ziyarete gelen misafirlerin manzara eşliğinde içeceklerini yudumlarken su sesinden de mahrum kalmamaları için eksik ögelerin tamamlanması gözden kaçmamış. Ziyaretçilerin aynı zamanda kanyon boyunca yürüyüş yapabilecekleri, yürüyüş parkurları da mevcut. Böylelikle bol oksijen eşliğinde hem yürüyüşünüzü yapıp hem de metrelerce yükseklikten kanyonu izleyip çayınızı yudumlayabilirsiniz.

Gezilecek Yerler

  • Gezi Evleri (Kaymakamlar Evi, Kileciler Konağı, Mümtazlar Evi, Karaüzümler Evi, Kavsalar Evi)
  • Cinci Hanı, Cinci Hamamı
  • Eski Hükümet konağı, Saat Kulesi, Güneş Saati
  • Eski Tabakhane
  • Eski Değirmen
  • Çarşılar (Yemeniciler Arastası, Demirciler, Bakırıylar, Kalaycılar, Semerciler çarşısı)
  • Camiler (Kazdağlı, Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Daşdelen, Akçasu Kaçak Camisi)

Cinci Hanı     Cinci Hanı

Seyir Terasları

  • Hıdırlık tepesi
  • Mezarlık ve Kale
  • Hasandede kayası
  • Gümüş Tepesi
  • Hastane Altı
  • Küpçü Tepesi

Arkeolojik Alanlar

  • Kaya Mezarları (Hacılarobası; Grup Köyleri,Karakoyunlu Mah.)
  • Gümüş Tepesi Höyüğü

Doğa Yürüyüşleri

  • Düzce Köyü Kanyonu
  • Tokatlı Kanyonu
  • Bulak Deresi
  • Aşağı Tabakhane
  • Dereköy Değirmeni
  • İncekaya Köyü
  • İncekaya Su Kemeri
  • Dere Sokak
  • Akçasu Camisi
  • Uzunkır
  • Gümüş
  • Dibanos
  • Dışkale Altı
  • Misak-i Milli
  • Kanlıkaya Akseki

İncekaya Su Kemeri

Orman ve Yaylaları

  • Kirkille Çamlığı
  • Gürleyik Mesire Yeri
  • Sarıçiçek Yaylası
  • Uluyayla

Diğer İlgili Yerler

  • İncekaya Su Kemeri
  • Yörük Köyü
  • Konarı Gölü
  • Konarı Taş Köprü
  • Su Değirmeni
  • Bulak ve Hızar Mağaraları

Safranbolu Lokumu     Susamsız Simit

Safranbolu’da Ne Yenir

  • Yöresel yemeklerinin en başında gelen Peruhi; mantının kıyma yerine, süzme yoğurdu ile yapılanıdır
  • Susamsız simit
  • Lokum; özellikle safranlı lokumu meşhurdur
  • Cevizli yayım
  • Bükme

Kaynaklar

http://www.ruyakonakpansiyon.com

http://www.gezilmesigerekenyerler.com

http://www.dersimiz.com

MERSİN

                                                                                                                                                    

Mersin, eski adıyla İçel, Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık onuncu şehri. 2015 itibarıyla 1.745.221 nüfusa sahiptir. Büyükşehir belediyesi statüsü bulunmaktadır. Türkiye’nin güneyinde bulunan bir liman kentidir. Mersin Limanı Türkiye’nin en büyük limanıdır.

Kentin kuzeyindeki Yumuktepe höyüğünde yapılan kazılarda birçok katman ortaya çıkarılmıştır. Bunların en eskisi, MÖ 6300’lere, en yenisi ise Selçuklu dönemine tarihleniyor. Kazılardan çıkarılan eserler, Adana Arkeoloji Müzesi ve Mersin Müzesi’nde sergileniyor. Mersin’in tarih sahnesine çıkışı 19. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Bu dönemde henüz bir köy olan bölge, konar göçer bir Türkmen aşiretine ev sahipliği yapmış ve adını da bu aşiretten almıştır. Ayrıca Kapadokya bölgesinden gelen Rumlar kent nüfusuna hakim hale gelmişler ve 1850’de kentte 5.250 Ortodoks Rum’a karşılık 1.600 Müslüman yaşamaktaydı. Kentin kaderi özellikle Amerikan İç Savaşı sırasında dünyadaki pamuk kıtlığını gidermek amacıyla Çukurova’da gelişen pamuk üretimi ve bölgenin 1866’da demiryolu ağına bağlanması ile değişmiştir. Bu dönemde Mersin hızla, Çukurova’nın tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Şehrin bugünkü durumuna gelmesinde, şu anda azınlık olsalar da Hıristiyan Levantenlerin önemi yadsınamaz. Şehirde halen Levantenlere ait iki katedral bulunmaktadır, Latin-İtalyan Katedrali ve Arap-Ortodoks Katedrali. Ayrıca şehrin kuzeyine Rumlar için bir kilise yapılması da gündemdedir.

KAYNAK: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mersin

TURİSTİK YERLER

Cennet Cehennem Mağarası

Silifke Narlıkuyu yakınlarında bulunan Cennet Cehennem Çökükleri veya Cennet Cehennem Obrukları Cennet Cehennem Mağaraları olarak bilinmektedir.
CENNET ÇÖKÜĞÜ
Bir yeraltı deresinin yolaçtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Elips biçimindeki ağız kısmı çapları 250 m. ve 110 m. olup derinliği 70 metredir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m. uzunluğunda ve en derin noktası 135 m. olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında küçük bir kilise vardır.
Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V. yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.

CEHENNEM ÇUKURU
Cennet çöküğünün 75 m. kuzeyindeki Cehennem çukuru da Cennet çöküğü gibi oluşmuştur. Ağız çember çapları 50 m ve 75 m, derinliği 128 metredir. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün olmamaktadır.
Mitolojiye göre; Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsetmiştir.

KAYNAK: http://www.mersin.web.tr/cennet-cehennem-magarasi

Kanlıdivane

kanlidivane03

Kanlıdivane Mersin’e yaklaşık 50 km. uzaklıkta ve Erdemli – Silifke karayolunun 3 km. kuzeyindedir.
Helenistik Dönem’den, Geç Antik Dönem’e kadar M.Ö 2 ila M.S 7. yüzyıllar arasında yerleşim yeri olduğu anlaşılmıştır. Araştırmalar kapsamında ortaya çıkartılan poligonal örgülü bir sur duvarının varlığının tespit edilmiş olması burada Helenistik Dönem’de bir kale yerleşiminin olduğunu göstermesi açısından önemli bir veri olmuştur.
Kentin çevresinde kurulduğu obruğun içerisinde Armaronxas ailesine ait kaya kabartması vardır. 4 m. genişliğinde 2 m. yüksekliğindeki bir niş içerisinde yer alan kabartmanın sağ tarafında beş satırlık bir yazıt yer almakta olup yazıtta ailenin isimleri yazmaktadır. Obruğun batı duvarlarında ise Kilikya askeri olduğu düşünülen bir savaşçı kabartması yer almaktadır.
Obruğun etrafındaki ana yerleşim yerinde kesme taştan yapılmış bazilikalar, caddeler, kaya mezarları, sarnıçlar yer almaktadır. Yerleşim yerinin güneybatısında M.Ö 2. yüzyılda inşa edildiği düşünülen kule, kentteki günümüze kadar ulaşan en eski yapıdır. Kitabesinde yazdığına göre kule, Tanrı Zeus için rahip krallardan Olbalı Tarkyaris’in oğlu Teukros tarafından yaptırılmıştır. Obruğun çevresindeki bazilikalar ise 4. yüzyıl sonları ile 6. yüzyıl ortaları Bizans dönemi eserleridir.
Yüzey araştırmalarında tespit edilen 15 atölye ile presler, pres yatakları, vida ağırlıkları, pres ağırlık taşları, kırma tekneleri ve kırma taşları gibi üretim araçları kentin özellikle geç antik dönemde önemli bir zeytinyağı üretimi merkezi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

KAYNAK: http://www.mersin.web.tr/kanlidivane

 

Kızkalesi

Erdemli Korikos sahil kalesinin 200 m. açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye Kız Kalesi denir. Kızkalesi, Erdemli’ye 23, Mersin’e 60 km mesafededir.
Kızkalesi’ndeki ören yerlerinde kalelere, kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdaki kalenin 500 metre açığındaki küçük bir adacık üzerine kurulu kaleye, Kızkalesi denilmektedir.

Son yıllarda restore edilen ve büyük bölümü ayakta olan Kızkalesinin kuzey ve güney uçları sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 metredir. Kızkalesi ile sahildeki kale denizden bir yolla bağlanmış, denizden gelecek saldırılara karşı önlem alınmıştı. Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi bugün İçel turizminin sembolü haline gelmiştir.
Kızkalesi’nde yerli ve yabacı turistlerin güvenle girebileceği biri 300 m., diğeri de 1.200 m. uzunluğunda iki plaj vardır. Kızkalesi, yerli ve yabancı turistlerin güvenle tatil yapabilecekleri bir yer haline gelmiştir. Eğlence ve alışveriş merkezleriyle dikkatleri çekmektedir. Yaz sezonunda kasabada yapılan kültür, turizm ve spor festivalleri kasabaya canlılık getirmektedir.

KAYNAK: http://www.mersin.web.tr/kizkalesi

MEŞHUR YEMEKLER

TANTUNİ

Tantuni, Mersin’e has bir dürüm çeşididir.

Bugün tüketilen tantuni iki çeşit etle yapılır. Sadece et içeren dürüme biftek, hem et hem de kuyruk yağı içeren dürüme ise tantuni denir. Bu fark özellikler tantunicilerde öğün ısmarlarken önem kazanmaktadır. Ayrıca son dönemlerde yoğurtlu tantuni de tantuni dükkanlarında satışa sunulmaktadır.

Yapılışı ise normal tantuniyi lokma halinde dilimleyip üzerine isteğe göre süzme yahut normal yoğurt dökerek toz biberli kızarmış yağı ekleyip servis etmektir.

Hazırlama ve Sunum

Çok küçük kuşbaşı doğranmış et haşlanır. Sac kızdırılarak yağ ve toz biber eklenir. Önceden haşlanmış et bu yağda çevrilir. Pişirme sırasında saca arada bir su eklenir. Amaç, hem sacın sıcaklığını kontrol etmek, hem de tantuninin sarılacağı ekmeği yumuşatmak için buhar sağlamaktır.

Pişen et sumaklı ve maydanozlu soğan piyazı, domates ve çeşitli baharatlar ile ekmek arası ya da dürüm yapılır. Genelde kullanılan çeşitler somun, açık ekmek ve lavaştır. Limon ve acı biber turşusu ile servis edilir.

Tantuni ustadan ustaya çok değişiklik gösterir. Tantuniye eklenen baharatlar ve otlar, malzemenin dürüm ya da somun içindeki katmanlaması, buhar ve yağ oranı, pişme süresi, saca toz biber yanında katılan diğer malzemeler bu değişikliklerden sadece birkaçıdır.

KAYNAK: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tantuni

 

CEZERYE

antepfistiklicezerye-490x300

Cezerye, özellikle Mersin bölgesinde yaygın tatlı türü. Havuç, toz şeker, ceviz ve hindistan cevizinden yapılır. Adını, Arapça’da havuç anlamına gelen (Cezer; جزر) kelimesinden alır. Rendelenen havuç önce haşlanır haşlandıktan sonra şekerle kavrulur. Üzerine hindistan cevizi; içine antep fıstığı, fındık, yer fıstığı ya da ceviz koyulur.

KAYNAK: https://tr.wikipedia.org/wiki/Cezerye

 

 

Antalya Gündoğmuş -Karadere köyü

Gündoğmuş, Antalya iline bağlı bir ilçedir.

Tarih

Geçmişi antik çağlara dayanan Gündoğmuş’un bugünkü yeri Romalılar döneminde iskan edilmiş bir yerdir. İlçe sınırları içerisindeki Roma harabeleri, Taşahır Mevkiindeki Kaseyir Şehri harabeleri, Senir Köyü yakınındaki Kese Mevkiindeki Roma Harabeleri en eski harabeler olma özelliğini taşıdığı söylenebilir. Daha sonraki dönemlerde, özellikle Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’nun Türkleşmesi döneminde, şehir Selçuklular’ın egemenliğinde kalmış ve II. Bayezid döneminde de Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.

Bir rivayete göre; Konya’nın İksile Köyü’nden çeşitli sebeplerle ayrılan bir ailenin bu bölgeye yerleştiği ve sonralarıda buraya “Eksere” denildiği söylenmektedir. Eksere Köyü 1936’ya kadar Akseki’ye bağlı bir köy iken 1936’da “Gündoğmuş” adıyla ilçe yapılmıştır.

images (1)

Coğrafi konum

Batı Toros Dağları’nın, Geyik Dağı eteklerine kurulmuş bir ilçedir. Yüz ölçümü 1323 km² olup denizden yüksekliği 900 m’dir. Dağlık alanları ormanlarla kaplıdır. Alara Çayı doğu- batı yönünde ilçeyi böler.

Akdeniz iklimi’nin hakim olmasına karşın kışın biraz daha karasal iklim özellikleri gösterir. Bu nedenle kışın biraz sert geçer.

Antalya’ya 149 km uzaklıkta olan Gündoğmuş ilçesi, Akseki – Manavgat Karayoluna da 36 km’lik asfalt bir yolla bağlanır.

images

Ekonomi

İlçede işsizlik oranı çok yüksek düzeyde olup genç işgücü sahil ilçe ve beldelerindeki turizm sektörüne yönelmiş olduğundan ilçe sürekli göç vermektedir. İlçe istihdamında en önemli payı, mevsimlik işçi istihdam eden Orman İşletme Müdürlüğü almaktadır.

İlçede önemli bir sanayi kuruluşu mevcut değildir. Engebeli arazi yapısından dolayı tarım alanlarının sınırlı olması, tarımın teras şeklinde küçük alanlarda yapılmasına neden olmuştur.

Köylerde hayvancılık önemli bir yer tutmaktadır. Arıcılık, merkez dahil ilçe ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Köylerde kısmi olarak sebze ve meyve yetiştirilmektedir ancak sadece ihtiyaca yöneliktir. Mevsimlik işçilik yaygın olup halk yazın sahil ilçelere pamuk toplamaya gitmektedir.

Nüfus

Gelir kaynaklarının azlığı sebebiyle dışarıya sürekli göç veren bir ilçedir.

Yıl Toplam Şehir Kır
1965[4] 16.368 1.662 14.706
1970[5] 18.097 1.882 16.215
1975[6] 16.551 2.078 14.473
1980[7] 18.344 2.325 16.019
1985[8] 17.948 3.052 14.896
1990[9] 20.409 4.554 15.855
2000[10] 21.513 5.021 16.492
2007[11] 9.446 2.095 7.351
2008[12] 9.246 2.135 7.111
2009[13] 9.783 2.028 7.755
2010[14] 9.163 1.991 7.172
2011[15] 8.451 1.988 6.463
2012[16] 8.053 2.003 6.050
2013[17] 8.162 8.162 veri yok
2014[18] 7.949 7.949 veri yok
2015[19] 7.583 7.583 Veri yok

indir

Kültürel değerler

Arkeolojik kalıntılar olarak; Taşahır mevkiinde Kaseyir, Senir köyünün iki kilometre doğusunda Kese harabeleri, Merkez ilçe içerisinde Gedefi harabeleri , Karadere köyü, Hisar ve Kiliseönü mevkiindeki tarihi harabeler, Penbelik, Çayırözü ve Narağacı köyleri arasındaki tepelerdeki harabeler, Köprülü bucağına bağlı Karaköy, Bedan ve Balur (Akyar/Akyarı) köylerindeki tarihi harabeler, Güzelbağ bucağı içerisindeki henüz kazısı yapılmamış Ayasofya şehri sayılabilir.

İlçe merkezinde ise; Cem Sultan’in Silifke Valiliği döneminde yaptırıldığı sanılan Cem Paşa Cami ilçenin kültürel değerlerindendir.

İlçede çok fazla yayla yeri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı Aliahmetler, Elibeyler, Kadılar gibi aile isimleriyle bilinir. Bir başka yayla da Çaşır yaylasıdır. İlçenin bu doğal güzelliğini keşfedenler tarafından yayla turizmi anlamında ekonomik bir faaliyet son yıllarda gelişmeye başlayan bir konudur.

İlçe merkezinde de birçok piknik alanı bulunmaktadır. Pınarbaşı mevkindeki bu ormanlık alan koruma altına alınarak milli park olması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Eğitim

İlçe merkezinde Merkez İlköğretim Okulu, Şehit Orman Mühendisi Abdullah Aydın Yatılı İlköğretim Bölge okulu  ve Gündoğmuş Lisesi olmak üzere üç okulda eğitim verilmektedir. Yatılı okulda uzak köylerin okuma imkânına sahip olmayan çocuklarına eğitim ve öğretim verilmektedir.

Kaynak:www.memleketim.com

Konya/Akşehir

Tarih boyunca hep önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olan Akşehir’e ait ilk arkeolojik bulgular Neolitik Dönem’e kadar uzanıyor. Etiler zamanında Akşehir’in adı Thymbrion’ dur. Zamanla Frikya egemenliğine daha sonra Anadolu‘ da egemenlik kuran Lidyalılar’ın yönetiminde kalan Akşehir’in önemi daha da arttı. “Krallar Yolu” Akşehir’den geçmekteydi.Akşehir Helenistik dönemde Phrygia tiranı Philomelos tarafından kuruldu. İlk yerleşim alanı bugünkü kentin kuzey-batısında, sultan dağının kuzey yamaçlarındaydı. Kent roma döneminde Philomelium (Bal Sevenler) adını aldı.

indir (1)Müslüman Araplar birçok kez yağmaladıkları kente Belde-i Beyza (Beyaz Şehir) adını verdiler. Malazgirt    Savaşı’ nın ardından başlayan Anadolu’ nun türkleşmesi sonucunda Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından alınan kentin bundan sonra adı ve kaderi değişir. Nehçet-ül menazil’de buraya gelen hükümdarlardan birinin çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek”Akşehir” dediği rivayet edilmektedir. Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin pek çoğu Selçuklular zamanında yapılmıştır. Bu dönemde kent zenginleşir ve gelişir. Horasan illerinden Seyyid Mahmud Hayrani, Nimetullah Nahçevani gibi din bilginleri Akşehir’e göç ederek bu toprakların manevi dokusunun değişmesine katkıda bulunurlar.

indir (2)Selçuklu devleti’nin çökmesiyle önce Eşrefoğulları,sonra da yüz yıl Hamitoğulları yönetir. Kenti beyliklerden günümüze sadece Marif köyündeki Şeyh Hasan Türbesi ile mezar taşları ulaşır. Akşehir 1381 yılında Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Timur’a yenilince, Ferruhşah Mescidi’nin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunalan halk, Nasreddin Hoca’yı dirilterek doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Fetret döneminde kısa bir süre Karamanoğulları eline geçen Akşehir, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1467 yılında fethedilir ve cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı Hâkimiyeti başlar. 15. Yüzyılın sonlarına doğru çeşitli etnik ve dinsel kökenden gelen kavimlerin barış ve kardeşlik içerisinde bir arada yaşadığı günler başlar.

Sevr Antlaşması ile, Akşehir İtalyanlar tarafından işgal edilir. İtalyanlar hıristiyan mahallelerindeki evlere yerleşirler. Ancak işgal günleri uzun sürmez. Çınaraltı Mescidiavlusundaki çınarın üstünde yuvalanan leyleğe ateş eden İtalyanların silah seslerini duyan halk sokağa fırlar. Bunu bir ayaklanma sanan işgal kuvvetleri toparlandıkları gibi şehri terk ederler. Ancak Anadolu’nun topyekûn kurtuluşu bu kadar kolay olmayacaktır.indir (3)

Mustafa Kemal kumandasındaki ordu, Kurtuluş Savaşı’nı, halkla birlikte büyük sıkıntılar içinde sürdürecektir. Sakarya Meydan Muhabereresi’nden sonra 18 Kasım 1921’de Garp Cephesi Karargâhı Akşehir’e nakledilir. 24 ağustos 1922’ye kadar sürecek olan dokuz ay on günlük sürede taarruz hazırlıkları Akşehir’den yönetilir, planlar burada yapılır. Akşehir ve köylerine birlikler yerleştirilir. Kumandan İsmet ( İnönü ) Paşa TBMM’ den ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ dan aldığı emirlerle “Büyük Taarruz” un hazırlıklarını 9 ay boyunca Akşehir’ de yapar. Akşehir, bir anlamda sinesinde Büyük Taarruz’u doğuma hazırlar.Garp cephesi komutanı Mirlavi İsmet Bey bu sürede sürekli Akşehir’de kalır. Mustafa Kemal Paşa’da hazırlıkları kontrol etmek için defalarca Karargâha gelir. 1922 yılının 28 Temmuz günü birfutbol turnuvası bahane edilerek bütün ordu komutanları Akşehir’de buluşur ve son hazırlıklar gözden geçirilir.
images Nihayet ağustos sonunda taarruza karar verilir. 24 Ağustos 1922 günü sabahı ordu harekete hazırdır. Namaz kılınır, Nasreddin Hoca’nın Türbesi ziyaret edilir. Mustafa Kemal’ in askerleri Akşehirlilerin alkış ve dualarıyla cepheye uğurlanır.

Ünlü yazarımız, hemşerimiz Merhum Tarık Buğra, Küçük Ağa romanında işte o günlerin Akşehir’ini anlatmıştır. 24 Ağustos her yıl Akşehir Onur Günü olarak coşkuyla kutlanır. O umut yüklü mücadele günlerinin anısına Garp Cephesi Karargâh Binası bugün aynı isimle Müze olarak hizmet vermektedir.

Kaynak: http://www.aksehir.bel.tr

İstanbul Üsküdar

Üsküdar, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın bir ilçesidir. Üsküdar İlçesi, kuzeyden Beykoz, kuzeydoğudan Ümraniye, doğudan Ataşehir, güneyden Kadıköy ilçeleri ve batıdan İstanbul Boğazıyla çevrilidir.

33 mahalleden oluşan Üsküdar İlçesinin nüfusu, 2014  verilerine göre 534.970 kişi olarak tespit edilmiştir. 1926 yılına kadar il statüsünde olan Üsküdar aynı yıl yapılan yasal düzenlemeyle ilçe statüsüne getirilip İstanbul’a bağlanmıştır. 1930’da Kadıköy ve Beykoz’un, 1987’de Ümraniye’nin Üsküdar’dan ayrılarak ilçe olmaları, 2008’de de Örnek, Esatpaşa ve Fetih mahallelerinin Ataşehir ilçesine bağlanmasıyla bugünkü sınırlarına ulaşmıştır.

İlçeye adını, güneybatı kesimdeki eski iskele yerleşmesi verir. Günümüzde hemen hemen Selman Ağa, İnkılap, Gülfem Hatun ve Rumi Mehmet Paşa mahallelerini içine alan bu tarihsel yerleşmeye Üsküdar denir. Bazı kaynaklara göre, Moda Burnu’nda oturan Halkedonlular teknelerini MÖ 7. yy’da Üsküdar kıyısında bulunan tersanelerde inşa ediyorlardı. Adının, Yunanca Skutarion (Skytarion) ya da Latince Skutari’nin (Scutari) zamanla değişime uğramasıyla bugünkü halini aldığı sanılır. Semt MÖ 5. yy’da kıyıdaki yerleşim bölgesini surla çeviren Atinalılar döneminden ve hatta daha da önceden beri önemli bir ulaşım ve konaklama merkeziydi. Boğaz’ın iki yakası arasındaki ulaşımda tarih boyunca büyük önem taşıdı. Bizantion ve Konstantinopolis’i ele geçirmek amacıyla değişik dönemlerde doğudan gelen farklı güçlerin düzenledikleri saldırılar sırasında hep askeri üs olarak kullanıldı. Ulaşım, konaklama, askeri üs olarak yararlanılmasının yanı sıra, ticari açıdan da büyük önem taşıyan Üsküdar, Konstantinopolis’in fethinden çok önce 1352’de Türklerin eline geçti. Orhan Gazi döneminden beri Osmanlıların denetiminde olan Üsküdar’a Türklerin geniş ölçüde yerleşmesi II.Mehmed(Fatih) dönemine rastlar.

İlçe toprakları İstanbul Boğazı kıyılarının güneydoğusunda kabaca kuzey-güney doğrultusunda uzanır. Bu toprakların genel eğimi doğu kesimde, Kocaeli Yarımadası’nın iç bölümlerine, güney kesimde Marmara Denizi kıyısına, batı kesimde ise İstanbul Boğazı kıyısına doğrudur. Orta kesimde kabaca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan bir sırt yer alır. Bu sırt güney kesimdeki Büyük Çamlıca Tepesi’nde 268 m yüksekliğe erişir. Büyük Çamlıca Tepesi, Üsküdar İlçesi’nin en yüksek noktasıdır. Öbür önemli yükselti 227 m’lik Küçük Çamlıca Tepesi’dir.

Üsküdar İlçesi’nde başlıca akarsu, Küçüksu Deresi’nin başlangıç kollarıdır. Beylerbeyinden denize dökülen İstavroz Deresi Kısıklı eteklerinden çıkarak akar ancak son yıllarda bu derenin üstü birçok yerde kapatılmıştır. İstanbul İli’nde koruların azımsanmayacak kadar yer kapladığı ilçelerden biri de Üsküdar’dır. İstanbul Boğazı olan sahil uzunluğu 12 km’dir.

İstanbul’daki en önemli Türk yerleşmelerinden biri olan Üsküdar,Osmanlı dönemi boyunca büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. O dönemin Üsküdar kasabası ve çevresi birçok külliye, cami, hamam ve çeşme gibi yapılarla, ilçenin Boğaziçi sahilleri ise saraylar, sahilsarayları, yalılar ve köşklerle süslendi. Kız Kulesi En Önemli Yapılardan Biridir.

Bir açık hava müzesine benzeyen ve Karacaahmet Sultan dergahını da içinde bulunduğu Karacaahmet Mezarlığı İstanbul’un Anadolu yakasındaki en büyük Müslüman mezarlığı olma özelliğini yüzyıllardır korumaktadır. Diğer bir mezarlık Bülbülderesi Mezarlığı’dır.

Üsküdar, İstanbul İli’nin en yeşil ilçelerinden biridir. Koruma altında olduğu sanılan bu yeşil alanlar kuzeyden güneye doğru sırasıyla Cemil Filmer, Kandilli Kız Lisesi, Vaniköy Rasathane, Vaniköy, Vahideddin, Cemil Molla, Münir Bey, Fethi Paşa, Demirağ, Hüseyin Avni Paşa, Abdülmecid Efendi, Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi, Büyükçamlıca, Küçükçamlıca ve Adile Sultan Validebağı korularıdır.

images (1)

Üsküdar İlçesi’ndeki koruların halka açık bir bölümü aynı zamanda mesire yeri özelliği taşır. Büyük Çamlıca ve Küçük Çamlıca tepelerinde yapılan düzenlemelerden sonra bu alanlar da gezi ve dinlenme açısından halkın ilgisini çekmektedir. İstanbul Boğazı kıyısındaki semtlerde birçok balık lokantası vardır. Bunlar ve Nakkaştepe gibi yerlerdeki manzara açısından zengin öbür tesisler özellikle tatil günlerinde büyük ilgi görmektedir.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org

1 2 3 4