MARDİN …
GEÇMİŞİN AYNASI, GELECEĞİN DÜNYASI
Tarih pozitif bilimin ışığında ilk insanın yaşayıp geliştiği yöre olarak Mezopotamya olarak gösterir. Tarihi belgeler ilk yazının M.Ö. 3500 – 4000 yıllarında Mezopotamya’da yaşayan Sümerler tarafından bulunduğunu kanıtlar. İşte bu denli engin bir tarihe sahip olan Mezopotamya Mardin’i de içine alan bir bölgedir. Diğer bir ifadeyle Mardin Mezopotamya’nın bir parçasıdır. Bu nedenle Mardin ve civarı tek kelimeyle tartışmasız dünyaya ilk gelen insanların ilk durağı, il gelişi çoğaldığı medeniyeti icat edip tüm dünya insanlarına ihraç ettiği ilk ekip biçen bir yöredir. Dünya için bu denli değerli bir yörenin sahibi olmak sadece benim gibi Mardinli olanlar için değil tüm Türk dünyası için bir onur olmalıdır. 20. asrın ikinci yarısında hızla gelişen teknolojiye Türkiye’mizin diğer illerine oranla daha çabuk uyum sağlayan illerin başında hiç kuşku yok ki bu ilimiz gelmektedir. Dahası yakın bir tarihe kadar hatta günümüzde bile medeniyetler çatışması ve kültürel çekişmelerin şiddetini arttırdığı bir dönemde dini inançları, farklı din mensupları, mezhep farklılıkları ve din savaşlarının kan dökülmesine müsait olduğu bir ortamda; Mardin’de bu durumun imkansız olduğunu ve ilde M.Ö. 3500 yıldan beri yaşayan Süryaniler, Müslüman Türkler, Yahudiler, Yezidiler, Şemsiler asırlardır kavgasız, gürültüsüz yaşamakta, birbirlerine öyle kenetlenmişlerdir ki örf, adet, gelenek ve görenekleriyle, sosyal yapılarıyla birbirlerinden kültür alış-verişi yoluyla sevgi ve barışı alıp vermişlerdir.
Şehrin isminin nasıl doğduğu hakkında birkaç görüş ileri atılmıştır. J.Won Hammer Mardin’e Marde denildiğini ve bunun eski Yunan coğrafi terimlerinden türediğini ortaya atmıştır. Vakidi’ye göre ise Heraklius tarafından gönderilen bir kumandanın buraya gelerek öldürüldüğünü, buraya bir kale inşa edildiğini daha sonra kızının bunun karşısına bir kale yaptırıp Din öldü manasına gelen Arapça Mete–Din’den de türediği kabul edilir. Yakut’a göre ise Mardin Marit kelimesinden gelip çoğulu ifade eder. Her ne sebeple olursa olsun Mardin kelimesinin telaffuzunda mertlik, din, kutsallık anlamları vardır. Mezopotamya’dan Sümer krallığına, Elamlılar’dan Babiller’e, Hititler’den Urartular’a, Persler’den İskender İmparatorluğu’na, Selçuklular’dan Osmanlılılar’a ve nihayet Türkiye Cumhuriyet’ine dahil olarak kültürel varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Dilerseniz şehre bir gezintiye başlayalım…
Mardin, Midyat eşiği – Mardin adı verilen doğu–batı doğrultulu dağ kitlesinin güneye bakan yamacı üzerinde 1100 m. eğimle kurulmuş 2500 m. uzunluğunda 800 m. Genişliğinde uzanan bir bant gibi uzanır. Şehri dış saldırılara karşı kuşatan surlardan hiçbir kalıntı yoktur. Mardin kalesi şehrin en yüksek yerinde 1200–1800 metrelik bir saha üzerindedir. Mardin’in doğusunda kalan bölgeye ise Cebel–i Tür veya Tur–Abdin adı verilir. Kuzeybatısı ise mazı ağaçlarıyla örtülü olup Masius İzala adını alarak Mazıdağı şeklinde bilinir. Şehrin ortasında evlerin çoğu taştan olup, bazısı da bağdadidir. Damları toprakla örtülüdür. Bu kalın toprak örtü evlerin içini kışın sıcak, yazın serin tutmaya yarar. Birçok tarihi yapılardan camiler, kiliseler, medreseler, hanlar hamamlar bu daracık sokak aralarına ve mahallelere serpiştirilmiştir. Şehrin kuzeyindeki Mardin kalesinin hemen arkasında meşhur Zinnar bağ ve bahçeleri vardır. Mardin’in bir ana caddesi olup yakın tarihte ikinci bir ana cadde de açılmıştır. İşyerleri ve dükkanlar bu iki caddenin sağında ve solunda sıralanmışlardır.
Midyat; Tur–Abdin (ibadet edenlerin dağı) olarak bilinen ve Sasaniler tarafından kurulduğu sanılan çok eski bir merkezdir. Özellikle Bizanslılar döneminde kilise kalıntılarına rastlanmaktadır. İlçede Artukoğullarından kalma tek bir cami ayakta kalabilmiştir. En önemli mimari yapıtı ise Deyr-Ul Umur diğer adıyla Mar Gabriel Manastırı gelir. Midyat’ ın bir mahallesi olan Estel bölgesine ise hükümet binaları, resmi daireler yapılarak mimari değiştirildiği gibi ilçe merkezileştirilmiştir. İlçede ayrıca tarihten gelen gümüş telkari, kuyumculuk, ipek dokuma gibi el sanatları azalsa da varlığını sürdürmektedir.
Mardin Kalesi: Kalede tek bir burç ayakta kalmıştır. Kalenin içinde oyulmuş kayalar ve ambarlar vardır. Kızıltepe Ulu Camii’de görülen tuğla örgüsünün aynısını burada görmekteyiz. 1930 yılındaki incelemesinde Gabriel, kale kapısının üzerinde altı satırlık bir kitabe ve iki aslandan söz eder. Uzunluğu 800 m., yüksekliği 1200 m.’dir . En dar yeri 30 m. olup daralan yerden tek bir çıkışı vardır.
Ulu Camii: Caminin ilk kuruluşu ve geçirdiği devirler hakkında kesin ve inandırıcı
bilgiler mevcut değildir. Geniş bir avlusu olup biri doğudan biri batıdan açılan küçük eyvanlı kesme taştan iki kapısı vardır. Mihrabı ile ünlüdür. Süslü minaresi, kuzey kısmında kalan Şafii Camii olarak kullanılan bölümü, dilimli kubbeleriyle şehrin tam orta kısmında bulunan en büyük camilerinden biridir. Yapının kitabelerinden Selçuklu çiçekli kufi parçaları caminin 11. y.y.’da yapıldığını gösterir.
Deyr–Ul Zafaran Manastırı: Bir anlamda Mardin ’ in dış dünyaya açılan kapısıdır. Çünkü yüzyıllarca Süryaniliğin dini merkezi olarak buradan yönetilmiştir. Özellikle batıdan pek çok hrıstiyan buraya hacı olmaya gelir. Manastır; Kal’ıtmara mevkinde bulunan bir bina topluluğudur. Üç yanı kayalıklarla çevrili ve cephesi yalnız güneye açık bulunan manastır binaları 4. y.y.’da yapılmıştır. Manastırı tehlikeden koruyacak ve papazların gizlenebilecekleri tavanı yekpare ve düz taşlardan yerleştirilen beton, çimento kullanılmadan yapılan bir sanat harikasıdır. Oda aralarında birkaç taş merdivenle ikinci kata çıkılır. Alt katında geniş avlunun katında küçük eyvanların içerisinde sıra odacıklar, zemin katta, üstte birçok odalar vardır. İbadet yeri ve kilise kısmında Süryani patriklerinden 52 ’sinin mezarı burada bulunur. Manastır, ceylan derisi üzerine yazılmış dünyada eşi bulunmayan bir İncil ile ünlüdür. Mozaikler, mihraplar aynen muhafaza edilmektedir. 1600 yıllık mazisi vardır.
Deyr–Ul Umur Manastırı: Midyat’ta yüksek bir tepenin en üst noktasında bulunur. Mardin yapıtlarının en ünlülerinden biridir. Manastır zaman zaman yapılan ilavelerle genişlemiş, personelin su ihtiyacını karşılamak için devrin en büyük su sarnıcı inşaatı o devirde gerçekleşmiştir. Uzunluğu 40, genişliği 36, yüksekliği 25 arşınlık üç kemer üzerine oturtulmuştur.
Bu manastırların dışında Mar Yusuf Kilisesi, Mar Bıtrus Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Behirmiz Kilisesi, Mar Şmuni Kilisesi, Mar Behnam Kilisesi, Mar Mihail Kilisesi, Deyir Buhre Manastırı, Mar İzozoil Manastırı, Mar Yakup Manastırı, Mar Behnam Manastırı, Meryem Ana ve Theodoros Mabetleri yer alır.
Mardin’de taş oymacılığı sizin de gördüğünüz gibi mimariye yön vermiştir. Mardin sadece bu yapıtlarıyla değil, kütüphaneleri, farklı inanca ait türbe ve ziyaretleri, gümüş telkari işi ve kuyumculuğu, yemek kültüründen yaşam
Hamamları ise; Emir Hamamı, Macaristan Hamamı, Radviye Hamamı, Yenikapı Hamamı, Ulu Camii Hamamı’dır.
Kervansarayları; cadde üzerinde yer alan, ortada alçak bir girişleri olup iki yanlarında dükkan olan üst katlarında tonozlu daireler bulunan değerli taş yapılardır. Kayseriye, Revaklı Çarşı bunlardan bazılarıdır.
Firdevs ise; Mardin’deki tarihi bir köşkün adıdır. Geniş bir havuzu, sebili olan bir eyvanın içinde yer alır. Günümüzde ise; Vali konağı onun yanında yer alır.
MARDİN’İN YÖRESEL YEMEKLERİ
Mardin’in kendine has yemekleri muhtelif gıda maddelerinin severek olusturdugu bir lezzet yumagıdır.Sanki bu yemekler,agza layık harikalar olusum sürecindeyken,gizli bir el tarafından işlenmiş,dünyanın en güzel tatlarına bezenmiş hissini verir meraklılarına….Yemek bir kültür olayıdır.Kültür,bir yöre halkının,belirli bir toplumun yarattığı maddi ve manevi değerlerin toplamıdır.Bu değerler tarihi kalıntılarda olabileceği gibi,yasamın en önemli halkalarından biri olan yemeklerde de yer bulabilir.Yöremizde yetişen bitkilerin yardımıyla,hava sartlarının ve yaşam tarzının belirleyiciliğiyle,yemekler geleneksel bir boyut kazanır.Mardin mutfağının zenginliği,gelmiş geçmiş milletlerin kültür birikimlerinden Mardinli’lerin medeniyetteki tekamül sürecinde kendilerini yenilemedeki yetenekleri ve sosyal açıdan sahip oldukları açılımla ilgilidir.Çeşitli dinlerin dinsel törenleri için hazırlanan yemekler,dogum ve ölüm sonrası geleneksel günler ve ayinler için özel olarak oluşturulan hayratlar…
1.Corbalar: Lebeniye,Un Corbası,Mercimek Corbası,Kelle Paca,Nohut Corbası,Corten,Ginedir Corbası,Domates Corbası…..
2.Kebablar: Soğan Kebabı, Patates Kebabı……
3.Et Yemekleri: Malzum,Kibbe,Mardin Çiğköftesi,Kelle Paca,Dobo,Firkiye,Güvec,Havuc Türlüsü……
4.Tavalar-Kızartmalar-Kavurmalar: Semizotu Tavası,Patates,Patlıcan,Biber,Kabak,Havuc Kızartması….
5.Köfteler: İçli Köfte (İkbebet), Aya Köfte (Irok), Çiğköfte, Mercimekli Köfte (Bello) ,Cevizli İçli Köfte ,Kitel Raha….
6.Dolmalar-Sarmalar: Patlıcan Dolması,Biber Dolması,İşkembe Dolması,Kaburga Dolması,Kabak Dolması,Hindi Dolması,
Kuzu Dolması,Güvercin Dolması,Domates Dolması,Tavuk Dolması…..
7.Pilavlar: Sehriyeli Bulgur Pilavı,Kınepleli Pilav,Mercimekli Pilav,Gasore,Ihşene,Coban Pilavı….
8.Hamur İşleri: Sembusek,Cevizli Börek,Susamlı Patates Böreği,Lor Böreği…..
9.Zeytinyağlı Yemekler: Zeytinyağlı Yaprak Sarması,Kıneble,Melemen,Nohut Meftunesi….
10.Piyazlar-Salatalar: Patates Salatası,Çoban Salatası,Beyin Salatası,Acur Salatası….
11.Tatlılar-Pastalar: Sütlaç,Davk Bi Dips,Peynir Helvası,Harire,Asure,Zerde,Un Helvası,Zingil,Kahıyye,Davk İl May,Tahinli Helva….
12.Tuzlular: Icce,Kişnişli ve Kırmızı Pul Biberli Tandır Cöregi…
BİLAL ÇOŞKUN
20141223066 HİT(İÖ)2.SINIF