Antalya/Korkuteli

Coğrafya

Korkuteli, Antalya’nın kuzey batısında ve Antalya’ya 60 kilometre uzaklıkta bir ilçedir.

Korkuteli ilçesinin temelini teşkil eden Alaaddin mahallesi ilçenin ilk yerleşim merkezidir. Korkuteli ilçesi Antalya iline bağlı Akdeniz bölgesi ilçelerindendir. Doğusunda Antalya merkez ilçesi, batısında Muğla Fethiye ilçesi ve Burdur, Gölhisar ve Çavdır ilçeleri, güneyde Kumluca ve Elmalı ilçeleri ve kuzeyde Burdur, Bucak ve Tefenni ilçeleri ile çevrili bulunmaktadır.

Yüz ölçümü 2471 km 2‘ dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1020 metre olup 1/4 oranında Akdeniz iklimi, 3/4 oranında göller bölgesi karasal iklim hüküm sürer. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava Akdeniz bölgesinden intikal etmektedir. Yılın dört mevsimi bariz olarak görülen ilçede hava sıcaklığı ortalaması kış aylarında genel olarak -5 °C ve yaz aylarında +25 °C olmaktadır.

Torosların başlangıcını teşkil eden Bey Dağları’nın Akdeniz’e bakan yüzünün arka kısmında oluşan düzlüklerin ve tepeciklerin hakim olduğu bir arazi yapısı mevcuttur. Doğal yapı olarak Bey Dağları’nın yamaçları ve etekleri çamlık fundalık ve ormanlarla kaplı olup, düz alanlar ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır.

Doğal yapı olarak Bey Dağları`nın yamaçları ve etekleri çamlık fundalık ve ormanlarla kaplı olup, düz alanlar ise; tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Korkuteli ilçesinin 101.465 hektarı tarım alanı, 5800 hektarı çayır-mera, 100.339 hektarı orman ve fundalık, 351 hektarı su yüzeyi, 40.313 hektarı tarım dışı ve meskun sahalardan oluşmaktadır. Tarım alanının 116 hektarı orman sahası içerisinde bulunmaktadır.

imgres                  imgres

Tarih

Korkuteli’nin eski adı kaynaklarda İsinda olarak belirtilmektedir. Pisidya bölgesinde yer alan İsinda şehrinin, bugünkü Korkuteli ilçesinin 8 km güney doğusundaki Yazır köyü sınırları dahilinde olduğu kabul edilmektedir. Tekeoğulları ve Osmanlının ilk döneminde Korkuteli’nin adı, Roma dönemindeki İsinda ifadesinden değiştirilerek, “İstanoz” şeklinde söylenmiştir. Türklerin bu tanımlamayı 1915’e kadar sürdürdükleri, aynı tarihte alınan bir kararla, Şehzade Korkut’ un anısını yaşatabilmek için “Korkuteli” şekliyle yeniden düzenledikleri görülmektedir.

imgres

Ekonomi

İlçenin ekonomik olarak kalkınması yakın zamana rastlamaktadır. 1960 yılından sonra başlayan meyvecilik ve makinalı tarım ile sulama barajının yapımı vasıtasıyla kalkınma hızlanmış ve büyük ölçüde artmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak da ilçe merkezi, kasaba ve köylerin de modern konutlaşma kendini göstermeye başlamıştır. Antalya’daki turistik hareketlilik yaz aylarında ilçede de görülmektedir. Halkın genellikle uğraşı alanı tarım, meyvecilik, hayvancılık ve arıcılık ile orman işçiliğidir. Bölgede son yıllarda yaygınlaşan kültür mantarı üretimi de ilçe ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır. İlçede çok hızlı gelişen bu sektör ülke genelinde büyük bir paya sahiptir.

 Kaynak : https://tr.wikipedia.org/wiki/Korkuteli

Isparta / Keçiborlu

Keçiborlu, Batı Akdeniz Bölgesi Göller yöresinde Isparta ilinin bir ilçesidir.

Keçiborlu ilçesinin yüzölçümü 562 km² dir. Fiziki coğrafyası genellikle arızalı olup Batı Toros Dağlarının kuzey uzantıları ilçeye uzanmaktadırlar. İlçe merkezinin rakımı 1.010 metredir. İlçenin en yüksek noktası 1890 metre yükseklikle ile Akdağ’dır. Diğer önemli yüksek noktalar arasında Göktepe, Gözlek Tepe, Kemer Tepe sayılabilir. İlçenin çevrelerinde Kılıç, Senir, Baladız (Gümüşgün) ovaları bulunmaktadır.

İlçede önemli bir akarsu bulunmamaktadır ve yörede bulunan akarsular küçük dereler olup kış yağışları ile ortaya çıkıp yaz sıcaklari ile kurumaktadırlar. Burdur Gölü’nünün 22 km bir sahil şeridi Keçiborlu ilçesinin güneyinde ve ilçe sınırları içindedir. Bu göl, suyunda erimiş maden tuzlarının bulunması nedeniyle acı su golüdür. İlçenin kuzeydoğusunda tarımsal sulama amaçlı bir gölet kurulup 1989 yılından beri kullanılmaktadır.73_big

Keçiborlu ilçesinin Akdeniz Bölgesi’nde olduğu kabul edilmekle beraber, ilçede kışları sert ve soğuk, yazları kurak ve sıcak olan karasal iklim hüküm sürmektedir. Yağışların yıllık ortalaması 615 m² olup genellikle yağışlar kış ve ilkbahar aylarında olmaktadır.

65497,keciborlu1jpg
TARİHÇE

Keçiborlu ilçesi tarihi genel olarak Isparta tarihi ile birlikte incelenmektedir. Isparta’da M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren Baris Şehir Devleti’nin varlığı bilinmektedir. Keçiborlu tarihi dönemlerde sırası ile Hitit, İyon, Lidya, Pers, Helen, Roma-Bizans medeniyetlerine şahit olduktan sonra çevresi ile birlikte 1204 yılında Anadolu Selçuklu Devleti hakimiyetine katılmıştır. 8. yüzyılın başlarından itibaren yöreye yerleşen Teke Aşireti’ne bağlı Türkmenler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesinden sonra Hamitoğulları Beyliği’ni kurdular. Merkezi ilk defa Uluborlu olan beyliğin bünyesinde Keçiborlu bucağı Hamitoğulları’ndan İlyas Bey zamanında Gönen’e bağlanmıştır. Bu durum Gönen Kadısı İsa Bin Hamza tarafından 1472 yılında verilmiş bir vakfiyeden anlaşılmaktadır.

Keçiborlu ismi mahallin küçük-kırık tepeciklerden meydana gelen coğrafi yapısına atfen küçük taşlık manasına gelen Keçiborlu adı verilmiştir. Oğuz şivesinde “keçi”, küçük; “bor” ise taş, maden anlamına gelmektedir.

ADANACİTY

192639

Adana ilimiz , 2013 yılı verilerine göre 2.149.260 nüfusuyla Türkiye’nin İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa dan sonraki 5. büyük şehridir. Adana Şehir merkezi, güney Anadolu’da Akdeniz’den 30 km içerde Seyhan Nehri’nin üzerinde bulunmaktadır. Adana ilinin idari merkezidir.

En çok çıkan madenler krom, demir, çinko, kurşun, manganez madenleridir. Akdeniz Bölgesinin önemli coğrafi bölgelerinden olan Çukurova’nın merkezinde bulunan Adana’nın coğrafi yapısı geniş ve düz bir araziye sahiptir ve bunun sonucu tarım en büyük geçim kaynağıdır.

Bazı kaynaklarda Adana isminin Adanya isminden türediği belirtilmektedir. Adanya, Hiti hakimiyetindeki Kizzuvatna krallığına ait bir şehirdi. Ama Adana ismiyle ilgili farklı kaynaklar farklı isimlerde bulunmakta. Adanus, Adad, Uru Adaniyya (Adana Bölgesi), Antiohya, Quwê ve Coa isimleri de Adana için geçmişte kullanılmıştır. Adana, Ermenice adı “Atana” yada “Adana”dır.

Adana Turizmi ve Gezilecek Yerleri

Adana, özellikle coğrafi şartlarının avantajından dolayı bu bölgeden geçen her medeniyet için bir yerleşim yeri olmuştur. Burada yaşayan her medeniyette başta mimarisi olmak üzere kendine özgü özellikleri geride bırakmıştır. Dolayısıyla Adana’da gezdiğiniz zaman tarihi yapılarda farklı mimariler görebilirsiniz. Farklı mimari yapılara örnek verecek olursak Ramazanoğlu Konağı, Çarşı Hamam, Irmak Hamam bunlardan bazıları.

Adana’da camileri bakımından da oldukça zengindir. Şu an Adana’da en çok ziyaret edilen cami Sabancı Merkez Camii’dir. Sabancı Merkez Camii, yeni olmasına rağmen bu özelliği ile öne çıkmaktadır. Sabancı Merkez Camii, Osmanlı mimarisine sahip olup orta doğunun en büyük camileri arasındadır.

indir (1)

Adana’nın camileri dışında birçok kiliseleri de bulunmaktadır. Bu kiliselerin 2 tanesi Ermeni kilisesi, 2 tanesi Yunan kilisesi, 1 tanesi ise Latin kilisesidir.

Adana’nın güzelliğine güzellik katan başta Merkez Park olmak üzere birçok parklar ve bahçelerde bulunmaktadır. Bunlar;

  • Atatürk Parkı
  • Süleyman Demirel Parkı
  • İnönü Botanik Parkı
  • Çobandede Parkı
  • Yaşar Kemal Korusu
  • Çatalan Korusu

Adana’nın turistik açıdan birçok gezilecek yerleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle;

  • Taşköprü (Justinianus Roma Köprüsü)
  • Adana Arkeoloji Müzesi
  • Adana Etnografya Müzesi
  • Adana Atatürk Evi Müzesi
  • Adana Sinema Müzesi
  • Bebekli Kilise (İtalyan Katolik Kilisesi)
  • Adana Bedesteni
  • Büyük Saat

131220151420486867132

  • Tarihi Kazancılar Çarşısı
  • Akkapı Şeyh Cemil Nardalı Konağı

Adana-Resimleri-06

Adana’da Sanat ve Kültür

Adana kültür ve sanat bakımından ülkemizin önde gelen şehirlerinden. 1969 yılından beri her yıl düzenlenen Altın Koza Film Festivali bunun en büyük göstergesidir. Ayrıca 1998 yılından itibaren Sabancı Uluslararası Tiyatro Festivali ile de yerli ve yabancı tiyatronun kalbi de yine Adana’da atmakta. Uluslararası Hava Oyunları Festivali de düzenlenen diğer bir festivaldir.

Adana Üniversiteleri

  • Çukurova Üniversitesi
  • Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi

Adana’nın Yemekleri

Yemek konusunda Adana Türkiye’nin önde gelen şehirlerindendir. Yöresel yemekleri oldukça zengin olan Adana, yemeklerinde kullanılan baharatları ile de ünlüdür. Adana denince akla gelen ilk yemek tabi ki Adana Kebap’tır.

adana2

Diğer yöresle yemekleri ise;

  • Analı Kızlı
  • Kabak Çintme
  • Şalgam suyu

indir

  • Karakuş Tatlısı
  • Bici Bici (buz ve nişasta ile yapılan tatlı)

maxresdefault

  • KarsambaçÇamlıyayla (karlı tatlı)
  • Yüksük Çorbası
  • Kısır
  • Mahluta çorbası
  • Sıkma

    Adana’da Spor

    Adana’yı sportif anlamda temsil eden en önemli spor futboldur. Erkekler kategorisinde Adana Demirspor ve Adanaspor kulüpleri Adana’yı temsil ederken kadınlar kategorisinde Adana İdman Yurdu Adana’yı temsil etmektedir. Adana Demirspor ve Adanaspor maçlarını 17.000 kişilik 5 Ocak Stadında yapmaktalar.

 

indir (2) adanaspor-yenilmezli-45bd8197d69b54cb9fd5 Sosyal medyada Adana kafasını en iyi yansıtan platform. Adana dili ve edebiyatına dair güzellemelerle, şehirde dönen afili olayları güzel bir mizah anlayışıyla yansıtıyorlar. Adana’ yı sadece arka sayfa haberleri ve adliye olaylarından ibaret sananlar için ön yargılarını parçalayacak bir oluşum olmuş. ayrıca gurbetteki Adana’ lılar için özlemlerini törpülediği bir yaşam destek ünitesi.

https://www.facebook.com/bizadanaliyik

https://twitter.com/bizadanaliyik

 

Erciş

Erciş, Van ilinin bir ilçesidir. Van Gölü‘nden 5 km içeride, 25 metre yükseklikte kurulmuş olan Erciş’in Van’a uzaklığı ise 100 kilometredir.

2 beldesi, 12 mahallesi, 86 mahallesi ve 36 mezrası bulunmaktadır. Bugün de çevre il ve ilçelerden yoğun şekilde göç almaktadır.

13. yüzyılda ünlü ticaret yolunun geçtiği Erciş’in bugün doğunun batıya açılan kapısı olması buraya ayrı bir önem kazandırmıştır. İran‘dan Ortadoğu ülkelerine giden transit yol buradan geçmektedir. Erciş-Ağrı, Erciş-Bitlis ve Erciş-Van karayoluyla yurdumuzun her tarafından gidilmektedir

Erciş Ovası, Van Gölü kıyılarının en geniş ovalarından biridir. Ova, geniş vadiler boyunca içerilere sokulmuştur. Zilan Deresi’nin geçtiği yerlere “Hatun Çukurovası”, üzerinde Erciş ilçesinin bulunduğu düzlüğe de “Suluova” adı verilmektedir. Ayrıca bol otlu ve sulu birçok ova ve yaylası bulunmaktadır. Belli başlı akarsuları, ovayı kuzeyden güneye geçen zilan deresi, Deliçay, İrşad Çayı ve Yekmal Çayı’dır.

Kuzeyinde Aladağ ve Tendürek, İlçeye yaklaştıkça Meydan Dağı, Gürgür, Baba Dağı, Zurnaki Tepe, hemen devamında Grekor ve Kızılkaya Tepeleri ilçeye hakim yükseltilerdir 1841 yılında Van Gölü sularının tekrar alçalıp yükselmesi sonucu Erciş halkı, eski yerleşim yerleri olan Erciş Kalesi ve civarını terkederek Yukarı Çınarlı, Gölağzı, Kasımbağı, Alkanat ve Çelebibağı’na, idare merkezi de bugünkü erciş’in kurulduğu 15-20 hanelik bir köy olan Eganis (Akans) adı verilen yere taşınmış ve burası Erciş adını almıştır. 1910 yılında ilçe olmuş, 18 Mayıs 1915 ‘te Rus ve Ermeni işbirliği ile işgal edilmiş ve 1 Nisan 1918 de de kurtarılmıştır.

Tarihte Arzaşkun, Arsissa, Argişti Khinili, Arciş, Ardişi, Eganis, Erdiş şeklinde geçen ilçenin adını, Urartu Krallarından II. Arsissa veya bu topraklar üzerinde kurulduğu belirtilen Arsissa veya Arzaşkun adlı şehirlerden aldığı tahmin edilmektedir. Bugün Erciş’te birçok tarihi eser ve yer bulunmaktadır. İlçenin Çelebibağı beldesinde Tunç Çağından günümüze kadar kullanılan ve üzerinde Urartular’a Selçuklular‘aOsmanlılar‘a, Celayirlilere ve karakoyunlular’a ait değişik örneklerin bulunduğu mezarlığı, Van Bitlis ve Ağrı yol güzergahlarında bulunan Karakoyunlular’a ait Kadem Paşa Hatun, Zortul ve Akçayuva Kübmetleri, Osmanlı-İran savaşlarında büyük önem kazanan ve şu anda Van gölü suları içerisinde sadece iki yıkık bedeni kalan Erciş Kalesi, ilçenin hemen kuzeyinde Urartular’dan kaldığı belirtilen Zernaki şehir kalıntısı sadece birkaçıdır.

Erciş, 1365-1469 arasında Doğu Anadolu ve Irak ve İran’a egemen olan Azeri Türkmen Karakoyunlu Devleti‘nin başkentliğini de yapmıştır.

Doğu Anadolu bölgesinin Tatvan‘la birlikte en gelişmiş ve düzenli ilçesidir. Ticaret hayatı güçlüdür fakat özellikle kükürt gibi doğal ürünlerini işleyecek bir orta boy sanayiden yoksundur. Şehrin önemli geçim kaynaklarının başında Erciş Şeker Fabrikası gelmektedir. Ayrıca Van Gölü havzasındaki ilçe belediyeler içerisinde ekonomik gelişme itibariyle ilk sıradadır. Kültürel havza itibariyle ise, Van kentinden çok Ahlat ve Adilcevaz kuzey Van Gölü hattına daha yakındır. Bu yönüyle Van ve Erzurum arasındaki kültürel geçiş bölgesi özelliği gösterir. Folklorik öğeleri daha çok Bitlis havzasının karakterini gösterir. Bölgesinin demografik ve ekonomik çekim merkezidir. Doğal güzellikleri itibariyle Ahlat’tan sonra ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Şehrin Osmanlı dönemindeki mahalle düzeni korunmakla beraber daha sonraki yıllarda yüksek katlı yapılaşmaların artmasıyla otantik görünümünü kaybetmiştir. Van Gölü kıyıları da aynı ekolojik sorunla yüz yüzedir. Korunması ve doğal özellikleri geliştirilmesi gereken bir mahalledir.

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Erci%C5%9F

Edirne

İlin iklimi güneyden kuzeye doğru çıkıldıkça sertleşir; Ege Denizi’ne kıyısı olan güney kesiminde daha çok ılıman Akdeniz iklimi yaşanırken, il merkezinin de bulunduğu kuzey kesiminde sert kışlarıyla kendini gösteren karasal iklim hakimdir. 2010 TÜİK verilerine göre ilimizde merkez ilçeyle beraber 9 ilce, 15 belde ve 248 köy vardır.

Tarih
Edirne il merkezini oluşturan kenti, bölgeye adlarını veren ve Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklar kurmuştur. Bilinen en eski ismi aynı zamanda bir Trak boyu adı olan Odrysai’dir. Uscudama ismiyle de anılan şehir yaklaşık M.Ö. 170 senesinde Romalıların hakimiyetine geçer. MS 125 yılında Roma İmparatoru Hadrianus’un buyruğuyla tekrar bayındırlaştırılan kente Hadrianopolis ismi verilir. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle Doğu Roma İmparatorluğu, ya da diğer adıyla Bizans’ın payına düşen şehir, bir süreliğine Avarlar, Bulgarlar ve Haçlıların eline geçse de kentin 1361 yılında Türklerce fethine değin Bizans’ta kalır.Edirne-resimleri-modadekorum-3 1365 senesinde Osmanlılarca başkent yapılan Edirne, 1453’te İstanbul’un başkent olmasından sonra da önemini kısmen yitirse de, padişahların gözde yerlerinden biri ve canlı bir ticari ve idari merkez olarak kalmıştır. 18. yy.da yangınlar ve depremle sarsılan kentin gelişimine en büyük darbeyi, bir zamanlar avantaj teşkil eden Balkanlara açılan kapı olma niteliğinin Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemeye başlamasıyla dezavantaja dönüşmesi vurmuştur. Yabancı işgalini ilk olarak 1828-29 yılındaki Osmanlı-Rus harbinde yaşayan şehir, 93 harbinde (1877-1878) tekrar Ruslar, Balkan Harbi’nde (1912-1913) ise Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Birinci Balkan harbinden sonra kabul edilen barış anlaşmasıyla Bulgaristan’a geçen kent, daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan patlak veren İkinci Balkan savaşından sonra tekrar Türk topraklarına katılmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin yenilgiyle çıkmasının ardından Edirne, Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğramış, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasıyla 25 Kasım 1922’de nihai olarak Türk egemenliğine girmiş ve Lozan Anlaşması’yla Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak alınan Karaağaç’ın 15 Eylül 1923’te Türkiye’ye katılmasıyla ilin sınırı bugünkü halini almıştır.
Edirne-resimleri-modadekorum-7
İsminin kökeni
Roma İmparatoru Hadrian tarafından Hadrianapolis (Hadrian’ın şehri) adıyla kurulan şehir, zaman içinde Edirne olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüz Yunancasında (Aδριανούπολις) halen şehrin ilk adı kullanılır. Türk Posta Hizmetleri Kanununun yayınlandığı 1930 yılına kadar şehrin uluslar arası ismi Adrianople (İngilizce) idi. Edirne adı Makedonların (Odrin) ve Sırpların (Cedrin) kente verdikleri isimlerden evrilmiştir.

Kültür ve eğitim
1357’den beri düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri yaz aylarında birçok yerli ve yabancı turisti çeker. Cumhuriyet’in kuruluşu ile beraber Edirne’de eğitim kurumları da hızlı bir gelişme göstermiş, son yıllarda Edirne, eğitimde gelişmişlik düzeyi açısından Türkiye’nin önde gelen kentleri arasına girmiştir. Edirne’de okur-yazar oranı Cumhuriyet Dönemi boyunca Türkiye genelinin üzerinde olmuştur. Son yıllarda gerçekleştirilen kurslarla okur-yazarlık oranı %99’a ulaşmıştır.
KEŞAN-KURTULUŞ-edirne-10

Folklor
Edirne ilinde Trakya’nın diğer illerindeki gibi 9/8’lik ritmin ağır bastığı halk türküleri yaygındır. Diğer Ardında Sümbüllü Bağlar, Karakuşun Yüksektendir Oyunu, Kızılcıklar Oldu Mu, Püskül Pencereden Uçtu, Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar vardır.

Edirne ilinde yaşayanların, kendilerine özgü kıvrak ezgilerle bezeli ve yöre düğünlerinin ayrılmaz bir parçası olan Roman havaları da Edirne folklorunun tamamlayıcı bir parçasını oluşturur. Bunların en tanınmışları: Güm Güm Teke, Kako Sali, Anako, Yağmur Yağdı, Maşa Satarım gibi.

Kardeş şehirler
Yambol, Bulgaria
Haskovo, Bulgaria
Gümülcine, Yunanistan

Kaynak: http://yurthaber.mynet.com

Girit Adası/Yunanistan

Ülkemizden buraya gidenlerin çoğu; genellikle 1920’li yıllarda, buradan zorunlu göçe tabi tutulan insanlarımızın; ileriki kuşak akrabaları. Çünkü: yüzyıllarca burada yaşayan insanlarımız; gün gelmiş ve bir çırpıda, burayı terk etmek zorunda kalmışlar. Osmanlıların diğer egemenlik sürdürdükleri çoğu yerde olduğu gibi, burada da, pek fazla mimari kalıntısı, eseri kalmamış. Ama; yine de, nasıl ki, bizim insanlarımız oradan ayrılmış ise, Anadolu’nun en güzel yerlerinden kopup oraya yerleşen insanlar ve takip eden nesillerdeki yakınları; adada öyle bir hayat kurmuşlar ki, gezdiğiniz ve gördüğünüzde, sanki Ege kıyılarımızdaki bir sayfiye yerinde bulunuyor gibi hissedeceksiniz kendinizi. Elbette; bu duygu insana büyük rahatlık veriyor. Müstakil, bir-kaç sıkıntılı ilişki dışında, inanın buranın insanı bizleri seviyor ve yakın davranıyor. Hem de, bu sevgi yalnızca turizm ve gelir beklentisi dışında, hissedebildiğim kadarı ile içten gelen bir sevgi. Yine de; bir kısım insanın, Türk olduğunuzu duyduğunda, suratını buruşturduğunu da şahit olmamanız mümkün değil, bu manzarayı da görebileceksiniz.

ULAŞIM:
Adanın: Rodos, Santorini ve Atina-Pire Limanından deniz yolu ile ulaşım bağlantısı var. Marmaris üzerinden Rodos bağlantısı ile de, denizden buraya ulaşabilirsiniz. Atina üzerinden uçakla veya Pire’den feribotla da adaya ulaşabilirsiniz. Yalnız: Atina üzerinden uçakla ulaşım hem çok pahalı, hem de uçaklar pek konforlu değil. Uçak tercih ederseniz: İstanbul-Atina uçuşu, yaklaşık 70 dakika sürüyor. Daha sonra Atina-Girit Heraklion havaalanı uçuşu ise: 30 dakika sürüyor.
GENEL ÖZELLİKLERİ:

GİRİT UYGARLIĞI:
Girit uygarlığı ya da Minos uygarlığı: Tunç çağında, bugün Yunanistan’a bağlı olan, Ege denizi içindeki Girit Adasında; MÖ. Yaklaşık 3500’lerde doğmuş bir uygarlık. Minos uygarlığı: MÖ.2700 ile 1450 yılları arasında, en parlak dönemlerini yaşadı ve eski gücünü yitirmesinin ardından Girit üzerinde “Miken” kültürü baskınlaşmaya başladı.

Girit uygarlığının, tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir adı olan “Minos” terimi: ülkenin mitolojik kralı “Minos”tan esinlenilerek İngiliz arkeologlar tarafından türetilmiş ve daha sonra köklü bir biçimde yerleşmiştir. Ancak: Giritlilerin bu dönemde kendilerini ne olarak adlandırdıkları bilinmemektedir. Eski Mısır kaynaklarında Keftiu, Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye’deki Mari kentinde bulunan yazıtlarda Kaptara olarak geçen bir yer adının Girit Adasına ait olduğu sanılmaktadır.

Girit uygarlığının dağılmasından sonra, ortaya çıkan “Odysseia destanı”nda, Homeros, Girit’in yerlilerini “Eteokritiki” olarak adlandırmıştır. Bunların, Girit uygarlığının yıkılması ile “Miken” uygarlığının oluşması arasındaki süreçte, önceden adada yaşayan Giritlilerin torunları oldukları sanılmaktadır.

Girit sarayları: adadaki arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmış en önemli, en bilinen yapı türleridir. Bu saraylar, arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkarılan pek çok belgenin söylediklerine göre, yönetim işlerinin halledildiği noktalardı. Bugüne dek adada bulunan ve toprak altından çıkartılan her bir sarayın, kendine özel bir özelliği vardır ve hiç biri, birbirine benzememektedir. Ancak, kendilerini diğer yapılardan ayıran ortak özelliklere de sahiptirler. Her bir saray, iç ve dış merdivenler ile ulaşılabilecek çok katlı yapılardır. Sarayları oluşturan öğeler arasında kuyular, çok büyük kolonlar, depo ve kilerler ile geniş avlular da vardır.

BÖLGE COĞRAFYASI:
Girit, büyük çoğunluğu dağlarla kaplı olan bir adadır ve pek çok doğal limana sahiptir. Girit’te, tektonik hareketlenmeler sonucu meydana gelen depremler nedeniyle, yükselen yer bölümleri ve deniz altına gömülen kıyı kesimlerinin varlığına ilişkin pek çok kanıt bulunmaktadır.

Homeros’un yazdıklarında belirttiğine göre: Girit’in doksan kenti vardı. Minos kültür ve uygarlığının yükselmeye başlamasından sonra, ada büyük olasılıkla, beş politik bölüme ayrılmıştı. Bu bölümlerin arasında: Tunç çağına gelindiğinde farklar oluşmaya başladı. Adanın kuzeyinin Knossos’tan, güneyin Festos’tan, orta kesimlerin Malya’dan, doğu ucunun Kato Zakros’tan ve batı ucunun da Hanya’dan yönetildiği düşünülmektedir.

TOPLUM VE KÜLTÜR:
Giritliler, deniş aşırı ülkelerle alım-satım işlemleri yapan, işlerinde ileri tüccarlardı. Giritlilerin kültürleri, MÖ.1700 lerden başlayarak yüksek derecede bir ilerleme göstermektedir. Birçok tarihçi ve arkeolog, adalıların bu dönemde, tunç çağının en önemli varlıklarından kalayın ticaretini yaptığına inanmaktadırlar. Büyük olasılıkla Kıbrıs’tan getirilen bakır, kalay ile karıştırılır ve tunç elde edilirdi. Giriş uygarlığının ve buna bağlı olarak bakırdan yapılma gereçlerin kullanımın düşüşe geçişi ile demirin kullanımın yaygınlaşması arasında bir ilişki olduğu sanılmaktadır.

Girit ticareti safran alım-satımında da ileriydi. Ege kıyılarında bolca bulunan safran, ile ilgili olarak Santorini’de bulunan safran toplayıcıları freski, dünyaca üne sahiptir. Bunun yanında arkeolojik araştırmaları Giritlilerin bu dönemde seramik, bakır ve çok daha lüks mallar olan altın ve gümüş ticareti de yaptıklarını belirtmektedirler.

SANAT:
Minos sanatına ilişkin çok büyük bir koleksiyon, Girit’in kuzey kıyılarında Knossos yakınlarındaki Kandiye kentindeki müzede bulunuyor. Minos sanatı, tüm öğeleriyle özellikle de seramik yapımlarındaki gelişim evreleriyle konu üzerinde araştırma yapan arkeologların Minos tarih ve kültürünü dönemlere ayırmasına yardımcı olur.

SARAYLAR:
Giritliler ilk saraylarını Malyada erken Minos dönemininin sonlarına doğru, MÖ.3000 önce inşa ettiler. Önceki araştırmalar, Girit’te saray yapımlarının yeryüzünde de ortaya çıkan ilk saraylarla eş zamanlı olarak türemeye başladığını öne sürüyordu. MÖ.2000 li yıllara dönemine tarihlendiriliyordu. Ancak araştırmacılar, bugün sarayların çok daha öncelere, adanın pek çok farklı yerinde inşa edildiğini savunmaktadırlar. Sarayların en çok görüldüğü yerler, ayrıca yerel gelişmenin de en çok olduğu yerlerdi. Bunlar, Knassos, Malya ve Festos’tu.

Yapılan sarayların pek çok görevleri vardı. Her şeyden önce kentlerin yönetim merkezleri durumundaydılar. Bunun yanı sıra, tapınaklarda yalnızca saray binaları içinde yer alırdı. İşyerleri ve depolama alanları da saraylar içinde olurdu. Yapılan ilk saraylar, yalnızca bir katlı olurlardı ve gösterişli bir ön cepheleri olmazdı. Ortalarında bir avlu bulunan “U” biçimli bir yapıda olurlardı. Ve kendilerinden sonra yapılanlardan daha küçüklerdi. Daha sonraki çağlarda yapılan saraylarda çok katlılık ön plana çıkmaya başladı. Sarayların batı duvarlarında kesme taş ile ince işlenmiş desenler bulunurdu. Bunun ilk bilinen örneği; Knossos saraylarıdır.

MÜBADELE:
Evet, bir gemimiz (İsmi Giresun) : 1924 yılında, 300 yıllık topraklarından koparılan binlerce Giritli’yi, İzmir’e getirdi. Mübadele gemisiydi bu. 30 Ocak 1923 günü, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan ön anlaşmayla: 2 milyon insan yurtlarından oldu. Anadolu’da yaşayan 1 milyon Ortodoks ile Atina ve Ege adalarında yaşayan, yaklaşık 800 bin Müslüman, yaşadıkları topraklardan koparıldılar. Girit’in: Kandiya, Resmo ve Hanya kentlerinde yaşayan, onbinlerce Türk, 300 yılı aşkın süredir bulundukları topraklardan sökülüp Anadolu’ya getirildi. Onları: İzmir, Ayvalık, Bodrum ve İskenderun limanlarına çıkaran Giresun gemisi: 106 metre boyunda idi ve 1910 yılında satın alınmıştı.

delos.tarih.1
TURİZM:
Girit, Yunanistan’ın en popüler turizm bölgelerinden biridir. Yunanistan’a turistik girişlerin, %15 i: Kandiye Heraklion havaalanından veya limanından yapılır. Bu şehre inen charter uçaklarının sayısı, Yunanistan’a inen toplam charter uçaklarının beşte birine eşittir. 2004 yılı içinde, toplam iki milyon turist, Girit’i ziyaret etmiştir. Girit’te, turizm, Yunanistan genelenden daha hızlı gelişmektedir. Lüks otellerden, aile pansiyonlarına kadar, her çeşit turistik tercihe hitap edecek altyapı mevcuttur.

girit.yemek.gyros
NE YENİR- NE İÇİLİR :
Mutfak konusunda: bize epeyce benziyorlar. Menülerinde, Yunan spesiyali diye geçen yemekler: güveç, dolma, şiş kebap, kabak-patlıcan kızartması, cacık, çeşit çeşit mezeler. Burada: bu yemekler bizim mi, yoksa onların mı tartışmasına girmek istemiyorum.Tek gerçek: Girit’te aç kalmasınız, çünkü yemeklerin çoğu tanıdık. Üstelik porsiyonlarda, oldukça doyurucu.

Girit’te özellikle yenebilecek yemeklerin başında: “gyros” ve “souvlaki” gelmektedir.
Gyros: bu bizlere pek yabancı değil, bizim döner. Bu yüzden ayrıntılı anlatmak istemiyorum.
Souvlaki ise: evet, o da yabancı değil, şiş kebap. Bunlar, bizlere yabancı değil, ama yabancılara yabancı ve bir güzel kendi kültürleri gibi satıyorlar maalesef.
Kleftaki diye bilinen bir yemekleri, bizdeki kağıt kebabına benziyor. Aliminyum folyoya sarılı bir biçimde sunuyorlar.
Ayrıca: kabak çiçeği dolması yemeden sakın geçmeyin.
Ayrıca: etli olarak da farklı usullerle pişirilen “Maghrata” yemeği (Ege bölgesinde arapsaçı olarak da bilinir) anasonlu tadıyla Girit mutfağının en meşhur lezzetlerindendir.
Bir çoğumuzun adını duyunca irkildiğimiz salyangoz’un yemeği, bu adada çok meşhur. Eğer denemeleri seviyorsanız, yemenizi tavsiye ederim. Hiç te kötü değil.
Bunun yanında: Giritliler “otcu” olmalarıyla tanınırlar. Her çeşit otu yemeleriyle ön plana çıkıyorlar.
Bu özelliklerini en iyi anlatan bir deyim: “bahçene Giritli gireceğine, inek girsin” Bildiğiniz midyenin üzerine limon sıkıp, çiğ çiğ yemek alışkanlıkları da vardır. Girit mutfağında zeytinyağı demek her şey demek. Onların bir yıllık zeytinyağı tüketimi, kişi başına 30 litre iken, bu oran ülkemizde maalesef yalnızca 1 litredir. Aynı zamanda: Girit insanında, asla kalp rahatsızlıkları görülmez, ciltleri parlak ve buruşuksuzdur. Bunlar: elbette zeytinyağının mucizeleri. Gerçek bir sağlık iksiri. Zaten: her gittiğiniz restoranda olmasa da çoğunda; masaya oturduğunuzda, hemen zeytinyağı ve karabiber getiriyorlar. Ekmeğinizi, karabiber ekilmiş zeytinyağına keyfe bandırıp yiyebilirsiniz, muhteşem bir lezzet.
Kahvaltıda, yemeklerde, meze olarak hep zeytinyağı kullanılıyor. Zeytinyağı: evlerde, manastırlarda, küçük değirmenlerde, büyük, modern fabrikalarda, çok özel organik çiftliklerde, her zaman her yerde üretiliyor ve tüketiliyor.
girit.yemek.souvlaki
İçkilere gelince. Malum bizim rakı, onların “uzo”su. Hiçbir fark yok. Gerçi işin uzmanları, belki aroma farkı yakalayabilirler, ama büyük olasılıkla, siz de ikisinin aynı olduğunu düşüneceksiniz. Yunanlıların bir çeşit daha rakıları var. Bunun imside: ”tsikoudia”. Bu da, sözüm ona Girit’e özgü bir rakı çeşidi imiş. Ama: bu konularda biraz bilgisi olanlar, bunun da İtalyan’ların mahalli içkisi “grappasına” benzediğini söylüyorlar. Özellikleri mi? Tatsız, saf etil alkol içiyormuş gibi bir tat alıyorsunuz. Boğazınızı yakıyor. Sertliği yüzünden, küçük bardaklarda ikram ediliyor. Bildiğiniz gibi uzun rakı bardaklarında değil.
Burada yani Girit’te: içki olarak denemenizi önereceğim başlıca içki ise: sakız likörü. Bu hafif tatlı liköre bayılacaksınız. Hatta: hediyelik veya daha sonra kullanmak üzere, satın da alabilirsiniz.

DİĞER:
Evet, Girit: Akdeniz’in ortasında: sarışın ve genelde yeşil gözlü insanların yaşadığı bir ada.
Ege denizinin bu en büyük adasının: uzunluğu 250 km. ve genişliği ise 54 km. dir. En dar yeri: 13 km. olan adanın kuzeybatı ucu: Mora’dan 110 km. kuzeydoğu ucu, Anadolu’dan 200 km. güney ucu ise Bingazi’den 325 km. uzaklıktadır.
İlk yabani zeytin ağacının, MÖ.60 bin yıllarında bu bölgede yetiştiği, ilk sistematik zeytinciliğin ise, neolitik çağda, yine bu bölgede yapıldığı biliniyor.

Buranın en büyük özelliklerinden biri de: her Giritli de olmasa bile çoğu Giritlide silah bulunmasıdır. Bazen: kızlarına ters bakan insanlara silah çekecek kadar silah meraklısı olduklarını duydum.

Girit’te trafik çok düzenli değil. Türkiye’yi aratmıyor. Tabelaları yetersiz ve özensiz. Araba kiralarsanız; trafikte biraz zorluk yaşayacağınız kesin.

Tavernalar, bizim Türkiye’de adlandırdığınız tavernalardan değil. Onlar, genel olarak restoranlara taverna diyorlar. Kapısında taverna yazan her yerde: canlı müzik, sirtaki, tabak kırma gibi bildiğiniz veya hayal ettiğiniz taverna öğelerine rastlamak mümkün değil.

GİRİT İNSANI:
Girit insanı çok sıcak. Yolda kime bir şey sorsanız, size yardımcı olmaya çalışır. Neredeyse, herkes İngilizce biliyor. Turist olduğunuzu anladıklarında, ilk soru “nereden geliyorsunuz?” Türkiye’den yanıtını alınca, herkes yüzünde gülücüklerle karşılık veriyor. (Çok çok nadir, surat asan da görebilirsiniz) Tıpkı bizim ülkede, Girit kökenli kişiler olduğu gibi, Girit’te de, Anadolu kökenli birçok kişi var. Mübadele sırasında, Ayvalıktan birçok kişi Girit’e gitmek zorunda kalmış. Ama, bugün bunların çocukları ve torunlarına rastlıyorsunuz.

NE SATIN ALINIR:
Minos uygarlığına ait figürler, zeytinyağı sabunları, çeşitli otlar en çok satılan hediyelik eşyalar. Rakı bardakları da yaygın, tercihinize göre ilginç gelirse alabilirsiniz. Hani, burada malum zeytin çok yoğun. Ama özellikle “delice” zeytinleri var, adaya özgü. Buradan hediyelik götürecekseniz, mutlaka o zeytinden götürmenizi öneririm.
GEZİLECEK YERLERİ:
girit.kandiye.en güzel resim
HERAKLİON (KANDİYE);
Girit’in başkentidir. En kalabalık, en merkezi şehridir. Buraya: Türkler “Kandiye” demişler. Pek çok turistin, Girit’e ilk adımını attığı yer. Burada: 400 yıllık Venedik hakimiyetinden geriye çok şey kalmış.

Ada gezinizde, burayı merkez tutmalısınız. Burası: eski görünümlü bir kent. Evlerin hemen hepsi eskimiş. Yollar bakımsız. Sahil kesimi yıkık dökük binaların işgalinde. Romalılar döneminde önemli bir liman, Venedikliler döneminde ise Ege’nin ticaret merkezi olan “Heraklion”: bugün tüm önemini yitirmiş, kalabalık,gürültülü, tozlu ve cazibesi azalmış bir kent görünümünde.

Kıyıda: görkemli Venedik kalesinin hakim olduğu liman, görüntüyü biraz olsun düzeltiyor.

Denize doğru uzanan limanın sonunda, Cenevizlilerden kalma bir kale var. Buraya: kules (kule) adını veriyorlar. Şehir oldukça hareketli. Trafik çok düzensiz. Bize oldukça tanıdık gelen: yol çalışmaları, kazılar, tozlu yollar, korna sesleri.

Kent merkezinde, en sık rastlayacağınız objelerden biri de: çeşmeler. Girit’te egemenlik kuran çeşitli ulusların hepsi, bir sürü çeşme yaptırmış. Roma çeşmeleri, Osmanlı çeşmeleri. Çoğu: Venedik duvarları üzerine oyularak yaptırılmış. Kandiye’nin en bilinen yeri: Aslanlı çeşmenin olduğu meydan. Lion Square meydanı. Bu meydanda bulunan çeşme: yapımından yıllar geçse de, günümüzde hala akıyor. İsmi: Morosini çeşmesi. 1628 yılında yapılmış.

Meydanın diğer bir özelliği de: yine tanıdık isimlerin bulunması. “İzmir kebap” Evet: tanıdık isim, bildik tatlar. Kebapları mutlaka deneyin, çünkü gerçekten Girit’te aç kalmak, yemek beğenmemek mümkün değil.

Kentin en hareketli diğer bir meydanı: Venizelou Meydanı. Bu meydanın kuzeyinde liman, güneyinde ise alışveriş pazarları, batısında “Hanya kapısı” var.

Çarşısı: size çok tanıdık gelecek. Biraz “Mahmutpaşa”, biraz “Mısır çarşısı”. Sokakları temiz ama kıta Avrupa’sının pırıl pırıl sokakları yok.
HERAKLİON ARKEOLOJİ MÜZESİ: Müze: 4 katlı ve 20 odalı. Her katında, farklı dönemlere ait eserler sergileniyor. Müzeyi gezmek için: 2-3 saat zaman ayırmanız gerek. Zengin koleksiyonu ile gezilmeye değer yerlerdendir. Özellikle: Helenistik heykeller, müzenin en ilgi çekici parçaları. Burada: Girit’in zengin tarihinde yer alan pek çok eseri bir arada görmeniz mümkün. Pişmiş topraktan yapılmış heykelcikler ise, ziyaretçileri Girit’in en eski antik çağlarına götürüyor. Ayrıca: ünlü Minos uygarlığına ait pek çok eseri bir arada görmeniz mümkün.
girit.festos diski.esasresim.1
Müzenin en ilginç parçası: “Phaistos Diski”. Phaistos bölgesinde yapılan kazılarda bulunan, yaklaşık 3500-4000 yaşındaki diskin özelliği, üzerindeki dilin hala çözülememiş olması. Bundan daha da ilginci: diskin üzerindeki yazıların elle çizilerek değil, Çin’de baskı tekniğinin bulunmasından 2500 yıl öncesinde, kile baskı tekniğiyle yapılmış olması. Phaistos diskinin çözülemeyen bu gizemleri, kimilerinin bu diskin uzaylılar tarafından yapıldığını bile ileri sürmesine kadar varmış.

girit.aghios.arkeoloji müzesi.
GİRİT TARİH MÜZESİ: Küçük ama etkileyici bir müzedir. Modern, doyurucu ve iz bırakan bir düzenlemesi var. 1953 yılında, Girit Tarihi Araştırmaları Derneği tarafından kurulmuş.
Müzenin birinci katında: tarihi süreci takip ederken, İngilizce’ye çevrilmiş, savaş dökümanları, size günümüz yanlı haberleri anımsatacak. Yüzyıllarca, Osmanlı hakimiyetinde yaşamış olmalarını, adeta yok sayıyorlar. Kayıtlara göre, adada gerçekleşen çatışmalarda ( her nasılsa) örneğin 2800 Hıristiyana karşılık, 36.000 Türk ölmüş görünüyor. Bunun dışında; Osmanlılar, ada yaşamında neler yapmışlar, neler bırakmışlar, hiçbir bilgi yok. Yalnızca, müzenin dördüncü katında, küçücük bir camekan içinde ”ve adadaki diğer azınlıklar” diyerek, birkaç parça resim ve birkaç parça bilgi var. Ancak, pek de önemli değil.
Evet müzenin ikinci katı: Dünyanın en sevilen Yunan yazarı (“Zorba” adlı romanın yazarı) Kazancakis; Girit-Heraklion doğumlu. Odasının orjinali, notları, çantası, fotoğrafları, başka dillere çevrilen kitapları ve kitapların çeviri baskıları, kişisel hatıraları, dünya basınında çıkan haberler; imrendirici bir yorumla sunulmuş ziyaretçilere. Grafik tasarımlar, videowall tasarımlar, slayt oyunları, orijinal parçalar, film gösterileri. Müzede Kazancakis’in yaşamına tanık olmak yalnızca büyük yazara ve şehrine bir kez daha hayran olmakla bırakmıyor kişiyi. Bu arada: bu ünlü yazarın, şehir merkezindeki meydanda, bir de anıtını görebilirsiniz.

girit.genel.4
VENEDİK SURLARI VE LİMANDAKİ KALE; Görülmeye değer Venedik izlerindendir. Kale: şehrin önemli yapılarından biri. Havaalanı ya da limandan şehir merkezine doğru ilerlerken, hemen kendini gösteren kale, kenti boydan boya çevreleyen Venedik duvarlarının, denize uzanan ucunda yükseliyor. Hemen karşısındaki kıyıda ise, cephanelikler duruyor. Zamanında:saldırılara karşı kent buradan korunuyormuş.

AZİZ MİNAS KATEDRALİ: Aziz Minas: Mısırlıdır. 1941 yılında, Girit’te İraklion şehrinin; Almanlar tarafından bombalanmasından kurtulmasında aktif rol oynamıştır. 1942 yılında Almanların Kuzey Afrika’dan kovulmasında da aktif faaliyet göstermiştir. Bu büyük mucizevi faaliyetleri yüzünden, Mısır’ın koruyucu azizi olmuş. Kriti İraklio’nun koruyucusu ve Kıbrıs’ta da sıtma doktoru oldu. Yapmış olduğu bu büyük işleri için, Hıristiyanların kendisine besledikleri sevgiden dolayı, onun adına birçok yerde manastırlar ve kiliseler yaptırılmış. Bunun sonucunda, evrensel saygı duyulan bir sima haline gelmiş. Evet, burada da, onun adına yaptırılmış bir kilise var. Kentin önemli kiliseleri arasında.
AGİOS TİTUS KİLİSESİ: Osmanlılar döneminde cami olarak kullanılmış. Bizans döneminde 962 yılında yapılan ve Venedikliler tarafından onarılan bina, 1925 yılında bir kez daha yenilenmiş. Şu an Ortodoks kilisesi olarak hizmet vermeye devam ediyor.

DİKTE MAĞARASI: Kandiye’nin 50 km. kadar doğusunda bulunuyor. Efsaneye göre: Zeus, Girit’te bu mağarada büyüdü. Annesi Rheia, onu çocuklarından biri tarafından tahttan indirileceğine inanan kocası Kronos’tan burada sakladı.
Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse: Rheia; aslına bakarsanız, bize pek yabancı değil. Kybele. Aslen: Anadolu’lu bir tanrıça, hem de ana tanrıça. Kybele; Rhea olarak Girit’i ziyaret eder. Yalnızlığı dolayısıyla: güneş ve buhardan, sevgili olarak Kronos’u yaratır. Analık duygusunu ve özleyişini doyurmak üzere, Dikte Mağarasında, bir güneş oğlu doğurur. Kronos ise, çocukları kıskandığı için onları öldürmektedir. Kybele; bu işe çok öfkelenir. Kronos’un sol elini ister ve beş parmağını keserek, Daktil’ler, yani beş parmak tanrılarını yaratır. Kybele; altıncı olarak doğurduğu tanrıya: “Zagreus” adını verir.
Muhteşem güzel bir mağara. Anlatmak değil, görmeniz gerek, mutlaka gidin.

girit.knossos.en güzel resim
KNOSSOS SARAYI: Kent merkezine 8 km. uzaklıkta, güneye düşüyor. Kent merkezinden; her 15 dakikada bir kalkan otobüsler ile gidebilirsiniz. Kandiye şehrinin, 3 km. güneydoğusunda bir tepe üzerindedir.
Girit’te egemen olan Minos uygarlığının kalıntıları var. Knossos şehri, Tunç çağında, efsanevi Girit kralı Minos tarafından kurulmuştur. Zaten, bu nedenle kurulan uygarlığa “Minos uygarlığı” denilmektedir. Minos uygarlığı, adada, MÖ.2600-1100 yılları arasındaki dönemi kapsayan 1500 yıl süresince yaşamıştır. Özellikle, MÖ.18 ve 16’ncı yüzyıllarda, en önemli dönemlerini yaşamışlardır. O dönemde, şehirde, 100 bin kişinin yaşadığı biliniyor. Minos uygarlığının şu önemi var. Bunlar: takip eden dönemde Hellen uygarlığına esin kaynağı olmuşlar ve dolayısı ile Avrupa bu kültürü, kendi tarihi süreci içindeki temeli kabul ediyor. Yani: Avrupalılar, kendi kültürlerinin ilk temel taşı olarak Minos uygarlığını kabulleniyorlar.

Minos dönemindeki antik Girit’in başkenti. Burada: konuya girmeden önce: burada geçen bir efsane ile başlamak istiyorum. Mitolojiye göre: Minator (Minos’un Boğası anlamına geliyor) ve labirent efsanesi, bu antik kentte gerçekleşiyor. Hani, şu Daidalos ile oğlu İkarus’un, balmumundan kanatlarıyla uçarak kurtulmak istedikleri labirent. Knossos’ta labirentin izleri kalmamış ama uçabilmenin özgürlüğüne kapılıp, güneşe daha da yakınlaşmak isteyen İkarus’u anacaksınız. Evet, efsane şöyle:
” MÖ.1700 yılları. Mitolojideki tanrılar tanrısı Zeus’un oğlu Minos ve karısı Pasphae’nin bir çocukları olur. Ama, bu çocuk: yarı insan, yarı hayvan, boğa kafalı garip bir yaratıktır. Önce bir şok yaşarlar. Ama: bu yaratığı başkalarına gösteremeyecek olduklarını düşünürler ve ona “Minotaur” adını vererek, Knassos sarayında, labirent biçimindeki daracık ve kasvetli olan sevimsiz bir koridora hapsederler. Manotaur: karnı acıktığında, gök gürültüsünü andırır vahşi ve güçlü sesiyle bağırır. Bunun üzerine: kendisine, özensiz hazırlanmış yiyeceklerden ya da pişirilmemiş vahşi hayvan parçalarından oluşan yiyecekler verilir. Evet: her şeye rağmen, bu zavallının yaşadığı hücrenin, benzersiz bir manzarası vardı. Alabildiğine görkemli bir vadiye bakıyordu. Evet, günümüzde bu hücreyi görebiliyorsunuz. Sarayın duvarlarında halen görülen freskler ise, insanı büyüleyecek güzellikte.

Ancak, efsane bu kadar ile bitmiyor. Efsanenin bir de başka yönü var. Theseus: Atina kralı Aegeus’un oğludur ve Girit kralı Minos’un, Atinalıların oğullarını öldürtmesine müthiş kin duymakta ve intikam duygusu ile yaşamaktadır. Çünkü, her yıl, 7 Atinalı genç erkek ve 7 Atinalı bakire kız, yarı insan-yarı hayvan şeklindeki korkunç yaratık Minotor’a verilmek üzere, adaya gönderilmektedir.

Bu yaratık, biraz önce söylediğim gibi, ünlü mimar Daedalus tarafından tasarlanan bir labirentte kilit altında bulunmaktadır. Evet, Theseus, bu korkunç canavarı öldürmek için, adaya gönderilen 7 Atinalı gençten biri olmak için gönüllü olur. Diğer kurbanlar ile birlikte, siyah yelken açan bir gemiyle, Girit adasına doğru yola çıkarlar. Ancak, yola çıkmadan hemen önce, Theseus’un babası, Atina kralı Aegeus, oğluna, Minotor’u öldürürse, aynı gemiyle geri dönerken, siyah yerine beyaz yelken çekmesini söyler.

Evet, kurbanlar Knossos şehrine varırlar. Ancak, Minos kralının kızı Ariadne, kurbanlar içindeki Theseus’a aşık olur. Theesus’un asıl amacını öğrendiğinde ise,Minotor’u öldürmesi için ona yardım etmeye karar verir. Ariadne, Theseus’a, Minotor’u öldürdükten sonra, labirentten çıkabilmesi için ipek bir iplik verir.

Theseus, uzun bir mücadele sonucunda, Minotor’u öldürür ve sevgilisi Ariadne ile birlikte, geldikleri gemiye binerek Atina’ya doğru yola çıkarlar. Ancak, Theesus, Ariadne’yi daha sonra almak üzere, Naxos adasına bırakır. Bu arada, babasına verdiği sözü unutur ve bindiği gemideki siyah yelkeni değiştirmez, bunu gören Atina kralı, oğlunun öldüğünü düşünür ve kayalıklardan atlayarak intihar eder.
girit.knossos sarayı.1
Evet, Knossos şehrinde, günümüze ulaşan en önemli bölge “Büyük Saray” dır. Bu sarayın bulunduğu yerde, ilk saray yapısı, MÖ.2000 yılında yapılmıştır. Ancak, bu saray yaklaşık 300 yıl sonra, MÖ.1700 yılında, büyük bir depremde yıkılmıştır. Ancak, eskisinin yerine, daha büyük ve yeni bir saray inşa edilir. Bu büyük saray, Minos kültürünün en büyük başarısı ve aynı zamanda, Girit’te kurulmuş en güçlü şehir devletinin merkezi olmuştur.

Büyük saray: salonları, odaları ve bahçeleriyle, 63 bin m. karelik bir alana yayılmıştır. Kereste ve taştan yapılmış çok katlı yapının, 1400 odası olduğu söyleniyor. Sarayın su sistemi: çömlekten oluşturulmuş borularla yapılmıştır. Tuvaletlerde ise, sifon sistemi bulunuyormuş. Duvarlar alçı kaplıdır ve üstlerinde ve tavanlarında, yukarıda da sözünü ettiğim gibi, muhteşem freskler bulunmaktadır. Bu  resimlerde: balıklar, çiçekler, boğaların üzerinden atlayan gençler, prensler, saray kadınları resmedilmiştir.

Yapı, kalbini oluşturan, ortadaki dikdörtgen bahçesin çevresinde dizili, 4 ek binadan oluşmaktadır. Bu, her bir bölümün ayrı bir işlevi vardır. Batıdaki kısımda:  tapınaklar, ayin odaları ve büyük kavanozlarla dolu depolar bulunuyordu. Diğer kısımda, taht odası bulunur ki, özenle dekore edilmiştir. Burada, karşılıklı duran bir duvarın içine döşenmiş bir taht bulunur. Bu kraliyet tahtıdır ve burada, ilaveten bir  dizi bank bulunmaktadır. Doğu kısmında: burada bulunan bina, 4 katlıdır. Ancak, günümüzde 3 katına ulaşılabilmiştir. Burada, dönemin elitlerinin, bürokratlarının yaşadığı daireler, atölyeler ve bir tapınak bulunmaktadır. Yani, Minos mimarisinin en önemli ve muhteşem yapısıdır. Sarayın girişi, batı kısmın ucunda, asfalt kaplı, büyük bir bahçedendir.

Knossos şehri kalıntıları ilk olarak, 1878 yılında, bir tüccar ve aynı zamanda antikacı olarak bilinen, yani arkeolojiyle bir ilgisi olmayan Minos Kalokairinos tarafından, Büyük sarayın batı kanadındaki bazı bölümlerin ortaya çıkarılmasıyla keşfedilir. Ancak, bölgedeki ilk düzenli kazılar, 1900yılında, Amerikalı Sir Arthur Evans tarafından başlatılır. Kendisi, bölgenin tamamını satın alır ve 1932 yılına kadar olan süreçte, araştırmalarına devam eder. Bu araştırmalarda, sarayın ana kısmı, şehrin büyük bölümü ve birçok mezarlık ortaya çıkarılır.

Ayrıca: tahıl depoları, saklama küpleri, tepedeki yamaca kurulan kral dairesi ve onun altında Minotaur’un hapsedildiği hücrenin yeri bulunur. Ancak: tarihi süreçte, saldırılar ve depremlerden, kalıntılar epeyce zarar görmüş, yıkılmış. Ayakta kalan yapılar, bütüne göre çok az. Minos uygarlığının mimarisi ilgi çekici. Kent, piramide benzer biçimde, kat kat inşa edilmiş. Açıkta kalan koridorların hepsi, bordo sütunlarla desteklenmiş. Duvarlar, yine bordo olmak üzere, canlı renklerle süslenmiş, fresklerle bezenmiş. Duvarlarda özellikle; “Saldıran Boğa” freskleri muhteşem. Çoğu freskin orjinali: “Heraklion Arkeoloji Müzesi”nde sergileniyor. Kalıntıların halka açık bu bölümüne ise: kopyaları konulmuş. Bir iki bölümde orjinalleri de sergileniyormuş ama birkaç yıl önce bu bölümü ziyarete kapatmışlar. Gelenler ufak ufak kazıyarak, bu fresklere zarar veriyor ya da küçük parçalar çıkartıp çalıyorlarmış.
Yerlerde, mermer taşlı yürüme yolları var. Dünyanın ilk kanalizasyon sistemindeki, akıl almaz düzende görülen ve sağlam kalan künkler göreceksiniz. Küvetli banyosunun duvarında, narince olmayan hatta biraz hoyratlığa yatkın olan pastel mozaikli duvarlar muhteşem.
girit.knossos saray kalıntısı.2
Narsist’çe davranan, kişisel hijyenin yanı sıra, estetik güzelliği çok fazla önem veren, en güzel olmak için çabaladıklarından, günlük banyolarını yaptıkları küvetlerinin içine vadide yetişen bir takım otlardan ve mis kokulu kır çiçeklerinin taç yapraklarından atan ve banyolarından sonra da, vücutlarını zeytin yağı ile ovan ya da vücutlarına diğer kişi tarafından masaj yaptırtan, harikulade bilinçli insanlar.
girit.knossos sarayı saklama kapları.1
Anlattığım gibi, burada şaşılacak bir medeniyetle karşılaşacak ve ona tanık olacaksınız. O antik çağda yaşanan yerlerde: solumak, yaşama duyulan bağı arttırmak, muhteşem bir duygu.

Bu arada, bu muhteşem uyğarlığın n asıl bittiğini bilmek isteyenler olabilir: Minos bölgesinde, tarihi süreç içinde, iki büyük deprem yaşanır. MÖ.1450 yılında, Girit adasına, 62 km. uzaklıktaki Thera adasında, büyük bir deprem olur. Daha  doğrusu volkanik patlama olur. Bunun yarattığı sarsıntı sonucu, Thera adası üçe bölünür ve çevrede, büyük felaketlere yol açan sarsıntılar ve tsunami olur. MÖ.15’nci yüzyıla gelindiğinde ise, yine büyük bir deprem olur ve bölgedeki yapıların büyük bölümü yıkılır, ayrıca sürekli olarak yükselen medeniyet, çevredekiler tarafından yapılan saldırılar, işgaller ve ticaret yollarının değişmesi, bu muhteşem medeniyetin yavaş yavaş yok olmasına ve tarih sahnesinden çekilmesine neden olur.
KANDİYE ŞEHRİ YAKINLARINDA KUMSALLAR: Kent merkezine yakın; “Hersonissos” bölgesinde denize girebilirsiniz. Burada; plajlar var. Girişleri ücretsiz. Yalnızca, yapacağınız etkinliğin (bungee jumping, su kayağı, kaydırak vs. gibi) ücretini ödüyorsunuz. Deniz, kumsal ve şezlonglar ise, herkese açık. Bunun dışında: bu bölgede, çok sayıda bakir koylar da var. Buralar: tesislerin olduğu yerler gibi kalabalık değil. Ancak: kıyıları kum değil, çakıl taşlı.

girit.aghios.liman.güzelreism
HANİA (HANYA) :
Girit’in diğer bir önemli kentidir. Osmanlı’nın en sevdiği kasabadır. Adaya giden turistlerin, Kandiye’den sonraki adresleri Hanya’dır. Girit’in kuzeybatı kıyısında yer alır. Osmanlı döneminde adanın idari merkezi konumundaydı. Günümüzde önemli bir turizm merkezi olan kent, 70 binlik nüfusuyla, Kandiye’den sonra, adanın ikinci büyük yerleşim bölgesidir.

Eski limanı, tarih kokan sokakları, şirin kahveleri, birbirinden otantik restoranları ile hoş bir manzara çiziyor. Venedik izleri, kalesi ve mimarisiyle her noktasında kendini gösteriyor. Tipik bir Akdeniz kentidir. Osmanlılar bu kenti ilk aldıkları zaman: limana ayak basan ilk yeniçerinin adına, bir cami yaptırmışlar. Hasan Camii. Limanın en ucundadır. Caminin minaresi: 1970 yıllarına kadar duruyormuş. Ancak, sonrasında çıkan bir fırtınada, yerle bir olmuş. Ancak: satılan kartpostallarda o minareyi görmek mümkün. Bu cami: Venedik çizgisinin baskın olduğu Hanya kentinde bulunan en önemli Osmanlı eseridir. Vakıflar aracılığıyla özel mülkiyete geçen yapı, artık galeri olarak kullanılıyor.

Birbirinden güzel evlerin sıralandığı eski liman, daracık sokaklar, küçük kahveler, restoranları ile Hanya: tipik Akdenizli. Romalılar, Bizanslılar, Venedikliler, Cenevizliler, Osmanlılar ve Mısırlılar, bu kente sahip olabilmek için oluk oluk kan akıtmışlar. Osmanlı: Girit’te, ilk burayı almış ama, o zamandan bu zamana bir tek limandaki “Yeniçeri Camisi” ayakta kalabilmiş. Venedik ise: kalesiyle, mimarisiyle her köşeye damgasını vurmuş.

Liman ve kalesi, kentin en ilgi çekici noktalarından biridir. Liman bölgesi boyunca, lezzetli Akdeniz balıklarından tadabileceğiniz lokantalar var.

Hanya’da arkeoloji ve denizcilik müzeleri, tarih hakkında bilgi sahibi olmak için birebir.

Hanya: sebze, baharat, taze balık satılan kapalı pazarı, hediyelik eşya satan küçük dükkanları, balık restoranları ile bildik bir Akdeniz kenti. Tıpkı Cunda, Alaçatı, Çeşme, eski Bodrum gibi. Sokaklarda dolaşıp durun, hiç yabancılık çekmesiniz.

Hanya’nın yakın çevresini gezmek isterseniz: otobüsle gidebileceğiniz: “Kastelli Kisamou”yu önerebilirim. Bir sahil kentidir. Güzel kumsalları var.

girit.resmo limanı.en güzel
RETİMNON (RESMO):
1924 Nüfus Mübadelesi öncesinde adada Türk nüfusun yoğun olarak yerleşik olduğu şehirlerden biriydi. Bu nedenle, burada da Osmanlı çizgisi her köşede karşınıza çıkıyor. Heraklion ve Hanya ile otobüs ile bağlantı var. Ayrıca: yıl boyunca, Pire Limanı ile düzenli tekne seferleri de varmış.

Girit’in diğer turistik merkezlerine nazaran, hemen hemen hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş. Zarar gören yapılar ise, aslına uygun olarak restore edilmiş. 16’ncı yüzyılın: edebiyat, sanat merkezi olan Rethimnon da Girit’in gözde kentlerinden biri. Osmanlı: en çok bu kentte iz bırakmış.

Bir Venedik kilisesinden Osmanlılarca camiye dönüştürülen “Nerantzes Cami”sinde, şimdi müzik sesleri yükseliyor. Çünkü: yapı, üçüncü dönüşümünde, kentin konser salonu olmuş. Buraya: “Loggia”ismi veriliyor. Venedik dönemine ait bu yapı, 17’nci yüzyıl başlarında yapılmış. Giriş güney yönünde, üç yarım daire kemerler üzerinde yükseliyor. Venedik döneminde: soylular için toplantı ve dinlenme yeri olarak kullanılmış. Şehir Osmanlılar tarafından alınınca, Loggia’nın batı tarafına bir minare inşa edildi ve burası camiye dönüştürüldü.
Şehirde, bir de Türk Okulu var. Saint Francis Kilisesinin yanında bulunuyor. Girişinin üzerindeki bir yazıtta; 1796 yılında inşa edildiği belirtilmiş.

İki katlı cumbalı evlerin sıralandığı daracık sokaklarda yürüyüş yapabilirsiniz ve kendinizi Foça’da, Ayvalık’ta veya Bodrum’da hissedebilirsiniz. En keyifli yanlarından biri de, kalabalık çarşısından içerilere doğru uzandığınızda, yan yana geçmekte zorlanacağınız o muhteşem, tematik fotoğraflara ev sahipliği yapan sokakları. Modernlik ve eski zamanın çekiciliği harmanlanmış. İyi turizm tesisleri var. Girit Üniversitesi Edebiyat Fakültesi burada kurulmuş. Sanatsal etkinlikler yoğun olarak yapılıyor.

Üstelik, kent merkezinden yürüyerek kumsala inilebiliyor. Bu sahil kıyısında yer alan şık butik otellerde konaklamak mümkün.
Resmo’da: Haziran aylarında şarap festivali düzenleniyor. Yaz aylarının gözde mekanlarından biri.

Burada bir Arkeoloji Müzesi var. Müzede: Gerani Mağarası ve Ellenes Amariou mağarasında bulunan: figürler, takı ve aletler sergileniyor. Ayrıca: çeşitli seramiklerde var. Bunun yanında: Tarihi ve Halk Sanatları Müzesi (tablolar ve çeşitli halk sanatları eserleri sergileniyor) ve Folk Art Koleksiyonu (kostüm ve mücevherler sergileniyor, çanak ve çömleklerde var) sergilenen bir mekan var.

girit.matala.1
MATALA:
Mires istikametinde, güneye doğru ilerliyeceksiniz. Yol üzerinde Megari Verisi isimli küçük bir köyü geçiyorsunuz. Daha sonra: Deka kasabası ve en güneydeki Tibaki kasabasının yanında, Libya denizine bakan Komos antik şehrini geçiyorsunuz. Bu arada: Komos antik şehrinin bulunduğu bölgede, çadırlı kamping alanları var.
Matala: Komos Beach’in sağ yan koyunda. Sahil yolu yok. Heraklion ile arasındaki uzaklık: 67 km. Burası: antik kent devleti Gortys’in limanıymış. MÖ. 220 yıllarında, Helenistik dönemde: “Gorty kanunlarına ait olduğu belirlenen tabletlerde: evlenme, boşanma, mülk, satışlar, kölelik ve buna benzer yasalar: Dor-Girit lehçesiyle yazılmış. Ayrıca; Roma dönemine ait kaya mezarlarına sahip bu küçük kasaba, son 40 yıldır da burada bir hippi kolonisi barındırıyor. Tüm işletmeler onlara ait. Kalınabilecek küçük evler var. Salaş cafeler ve lokantalar, enfes, bakir bir beach ve önünde “turkuaz” renkli Libya denizi. İçi ılık ve kumsuz, kireç taşlarıyla kaplıdır. Kum yerine, minik parlak taşlar var. Kendisiyle baş başa kalmak isteyenlerin gizli yeridir. Üstsüzler, ya da en çıplaklar. Beyaz dar sokakların arasında dolaşan yaşlanmış Hippiler. Tüm dükkanlarda, hizmet vermekte olanlarda, onların çocukları ve torunları. Yiyeceklerin pek çoğu organiktir. Satılan renkli giysiler ve boncuklar harika. Evet, bu bakir diyarları görmelisiniz.

girit.lerapetra plajı.
LERAPETRA (YERAPETRE):
Evet, burası Avrupa’nın en güneyi. Herakleion’a 106 km. uzaklıkta. Buradaki seralarda: sebze ve meyve üretiliyor. Ayrıca: doğu ve batıda güzel plajlar var. Şehir, son yıllarda, önemli bir ticari ve turistik merkez haline gelmiş.

Şehirin: kendi limanı ve bir Venedik kalesi (kales) var. Osmanlılar zamanında teslim alınınca, kendi ihtiyaçlarına göre, kasaba yeniden yapılandırılmış. Eski şehir, günümüzde hala bir durgunluk içinde. Orada, cami ve karşısında güzel ve restore edilmiş bir çeşme var. Şehrin arkeoloji koleksiyonu, Osmanlı Okulunda sergileniyor. Burada sergilenen eserlerden en önemlileri şunlar: ayin kapları ve diğer kaplar, kavanozlar, baltalar, kil çömlekçi çarkı, lahitler, kırmızı-figür kaplar, kabartma süslemeler, Yunan-Roma lambaları, Romal heykel Viglia ve tanrıça Demeter heykeli bulunuyor. Ayrıca: 1856 yılında inşa edilmiş, katedral görülmeye değer.

girit.aya nikolaos.1
AGHİOS NİKOLAOS:
“Mirabello” körfezi kıyısında konuşlanmış olan bu şirin tatil limanı, kasabadaki arkeoloji müzesi ile görülmeye değer yerler arasında. Buranın en dikkat çekici yanı: denizin, çok ince bir kanaldan karaya doğru süzülerek küçük bir göl yaratmış olması. Buralılar: o girintiye, göl diyorlar. Gölün çevresinde, sıra sıra, ışıl ışıl restoranlar dizili.
Evet, Aghios Nikolaos, modern bir şehir olarak inşa edilmiş. Pek çok turist çeken pitoresk limanı ve çevresinde çok sayıda ilginç site var. Ayrıca: şık mağazalar, büyük restoranlar, tavernalar, barlar ve diskolar.
Burada birde arkeoloji müzesi var. Zengin ve ilginç eserler sergileniyor.

xxxxxxxxxxx

SİTİA (SİTYA):
Tarihi MÖ.4’ncü yüzyıla dayanan Bizans ve Venedik döneminde gelişmiş olan ve her Ağustos ayında, Sultaniye Üzüm Şenliklerinin yapıldığı bir yer. Adanın doğusunda. Şarap ve zeytinyağı üretim merkezidir.
Girit adasının en doğu kısmında bulunmaktadır. Burada: 1984 yılında açılan bir arkeoloji müzesi de bulunuyor. Ayrıca: Folklor Müzesi var. Burada: Sitya halkının günlük hayatta kullanmış oldukları: dokumalar, tahta ve yerel kostümler ve eserler sergileniyor. Evet: bu şehir: güzel meyhaneleri, yiyecek içecek stantları, restoran, bar ve kulüp ve kafeteryaları ile, turizmin hizmetinde. Ayrıca: canlı gece hayatı ve güzel plajlar gerçekten harika.

 

EL GRECO MÜZESİ:
Resmo yakınlarında “El Greco” isimli bir köyde. Bu kişi: yani El Greco, İtalya’nın Toledo şehrinde bulunan önemli bir kilisenin duvarına, boylu boyunca “İsa’ya Peygamberliğinin müjdelenmesi” resmini yapmış. O çalışması, bugün hala çok konuşulan ve kıymetli bulunan bir çalışma imiş. Adını taşıyan bu köydeki müzede ise: diğer resimlerinin kopyalarına yer verilmiş. Amaç: köyün turistik ve sanatsal değerlerini, o köyde yaşamış birinin sahip olduğu ün sayesinde arttırmak. Asıl adı: Domenikos Theotokopulos olan bu zat, “El Greco” diye anılıyor. İspanyol olan ressam, 1540 yılında, Kandiye yakınlarında doğmuş. Sonradan, vatanı olarak benimsediği ve “El Greco-Yunanlı” diye anıldığı İspanya’da 1614 yılında ölmüş. Adı, bugün Velazquez ve Goya ile birlikte, İspanyol resminin ustaları arasında sayılıyor. Önemli eserleri arasında: “Orgaz Kontu’nun Toprağa Verilişi”, “Espolio”, “İsa’nın Vaftizi”, “İsa Çarmıhta”, “Teslis” ve “Apokalypsis Görüntüsü” bulunuyor. El Greco Müzesinin hemen yanında, Panayia Kilisesi adlı küçük bir yapı var. O da görülmeye değer, zamanınız varsa, oraya da uğramalısınız.

 

Kaynak:http://www.gezi-yorum.net/yunanistan-girit-adasi/

 

ANTALYA/AKSU

ac5b5d86-8d4c-44e5-9ac2-9423a0875dbf

               ANTALYA/AKSU

    Aksu, Antalya’ya 18 km uzaklıkta Antalya Büyükşehir Belediyesine bağlı ilçelerden birisidir. Batısında Muratpaşa, Kepez ve Döşemealtı doğusunda Serik ilçeleri bulunur. Akdeniz’e de küçük bir kıyı şeridiyle bağlantısı olan ilçenin kuzeyinde ise Burdur ili bulunmaktadır. İlçe 2008 yılında merkez ilçenin doğusunda kuzey – güney yönünde dağınık halde bulunan birçok mahallenin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur.2014 verilerine göre 34 mahallede yaklaşık 70 bin nüfusu barındırmaktadır.

Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bölgede, önemli ölçüde turfanda sebzecilik ve narenciye üretimi yapılmaktadır. Bir çok sebze ve meyvenin üretildiği, endüstri bitkilerinin yetiştirildiği önemli bir merkezdir.  96_big

 

 

 

 

Seracılığın geliştiği Aksu’da modern tarım uygulamaları yaygındır. İlçede nüfusun büyük bir kısmı tarımla uğraşır. Yaklaşık 35 bin dönüm sera 32 bin dönüm meyve bahçesi bulunmaktadır. Yaklaşık 100 bin dönümlük alanda açık tarla sebzeciliği yapılmaktadır. Önemli bir fide üretim merkezi olan ve 700 dönümlük alanda süs bitkileri yetiştirilen ilçe , bu  özellikleriyle dört mevsim meyve sebze tedarikçisi durumundadır.

 

sera-antalya-halkbankkobi

Ayrıca İlçenin ekonomik gelir kaynakları arasında turizm de önemli bir yere sahiptir. Aksu İlçesi sınırlarınde yer alan Kundu Turizm Bölgesinde faaliyet gösteren Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesisleri her yıl binlerce yerli ve yabancı turistlere ev sahipliği yapmaktadır. Mavi bayraklı plajlara sahip olan ilçede 20’nin üzerinde otel bulunmaktadır. Turistik tesislerin çevresinde yapılaşma ve ticaret günden güne gelişmektedir.

lara-kundu-hotels1400501789_LaraKundu1YOLU

     Perge 

Antalya’nın 18 km doğusunda, Aksu ilçesi sınırları içinde bulunan, bir zamanlar Pamfilya Bölgesine başkentlik yapmış antik bir kenttir. Şehirdeki akropolisin Tunç Çağı döneminde kurulduğu düşünülmektedir. Helenistik dönem boyunca şehir eski dünya içerisindeki en zengin ve güzel şehirler arasında sayılmaktadır. Ayrıca Yunan matematikçi Pergeli Apollonius’un memleketidir.8d9b750e-e961-46b8-b897-19162e1cf9d5

 

    Kurşunlu Şelalesi
Antalya Isparta karayolunun 24. km’nden sola dönülerek 7 km devam edildiğinde ulaşılan bir şelaledir. Kurşunlu Şelalesi’ne su 18 metre yükseklikten dökülmekte ve küçük şelaleciklerle 7 adet küçük gölet birbirine bağlanmaktadır. Kurşunlu Şelalesi 2 kilometrelik bir kanyonun içinde kalmaktadır. Bu alan 1986 yılında park haline getirilerek ziyarete açılmıştır. Şelale ve piknik yeri 33 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Piknik alanı içinde; manzara seyir teraslan, çocuk parkı, restoran, otopark, gezinti patikaları, içme suyu, vardır. Ulaşım, belediye otobüsleri ve minibüslerle sağlanabilmektedir.
Yeri: Akdeniz Bölgesinde Antalya ili merkez ilçesi sınırları içerisindedir.Ulaşım: Tabiat Parkı Antalya’dan 22 km. uzaklıktadır. Parka Antalya-Aksu karayolunun Soğucaksu köprüsünden kuzey istikametine ayrılan 7 km’lik bir yol ile ulaşılır.

kurşunlu-şelalesi

 

TÜRKİYE’NİN İLK EXPOSU AKSU’DA

Aksu Türkiye’nin ilk Exposu olan EXPO2016 ‘a ev sahipliği yapmaktadır. İlçenin hemen doğu tarafında Tehnelli köprüsü kenarında kurulan Expo ilçenin tanıtımına ve gelişimine büyük katkı sağlayacaktır.

157579,expologodikpng

KAYNAK:

https://tr.wikipedia.org

http://www.aksu.bel.tr

http://www.antalyaaksu.gov.tr

 

Samsun

12472813_465913080270739_6567431400026236111_n

Samsun, Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık on altıncı şehri. Karadeniz Bölgesinin Orta Karadeniz Bölümü’nde yer alır ve bölgenin en kalabalık şehridir. On yedi ilçenin bulunduğu Samsun’un genel yönetimi Samsun Büyükşehir Belediyesi ve valilik tarafından sağlanmaktadır.Kuzeyinde Karadeniz, doğusunda Ordu, güneyinde Tokat ve Amasya, batısında ise Çorum ve Sinop illeri ile çevrilidir.

samsun_605793 13177597_495699807292066_5990469959106738953_n

Karadeniz Bölgesi’nin eğitim, sağlık, sanayi, ticaret, ulaşım ve ekonomi açılarından en gelişmiş şehri olan Samsun kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerden olup “Karadeniz’in Başkenti” ve “Atatürk’ün Şehri” olarak tanıtılmaktadır. Karayollarıyla Karadeniz Bölgesi’ni İç Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’ne bağlayan Samsun aynı zamanda bir liman şehridir ve geniş hinterlandı ile bir lojistik merkezidir.

iYerleşim geçmişi MÖ 60000 yılına dek uzanan Samsun’a yerleşen ilk topluluk MÖ 5000-3500 arasında buraya gelenKaşkalardır. Kaşkaların ardından Hitit ve Amazon dönemlerini yaşayan şehir MÖ 1182 ile MÖ 546 yılları arasında sürekli el değiştirmiş ve bu yıldan itibaren Pers hakimiyetine girmiştir. Perslerin ardından Pontus, Roma, Bizans egemenliği gören Samsun bunların ardından bir Ceneviz kolonisi haline gelmiştir. Bu dönemde Danişmendliler Beyliği tarafından kuşatılan Samsun alınamamış ve şehrin hemen yanına “Müslüman Samsun” adıyla yeni bir şehir kurulmuştur.I. Mehmed dönemine dek iki Samsu943892_443768569151857_6584112681994856991_nn şehri de varlığını sürdürmüş, bu dönemde her iki şehir de Osmanlı Devleti topraklarına katılarak birleştirilmiştir.1422-1428 yılları arasında Osmanlı hakimiyetinden çıkan Samsun tekrar Osmanlı toprağı olmuş ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetinin ilanına dek bu durumunu sürdürmüştür.

Türkiye’nin kurulmasına dek uzanan ve 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlayan sürecin başlangıç durağı olması nedeniyle özel bir konumu bulunan Samsun “19 Mayıs Kenti” olarak anılmakta ve 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca 1938 yılında resmî bayram ilan edilen 19 Mayıs günü 1926 yılından beri Samsun’da “Gazi Günü” adıyla kutlanmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk de 19 Mayıs’a verdiği önemi o günü doğum günü olarak kabul ederek göstermiştir.

Samsun Gezilecek Yerler – Tarihi Yerler

Yakakent

Yakakent-300x129

Samsun Yakakent ilçesinin eşsiz sahili ve doğası sebebiyle Yakakent Samsun’un incilerinden biridir. Şehirde yaşayan halk Yakakent’e gümenez demektedirler.

Yakakent (Gümenez) sahili: Bir tarafı orman bir tarafı sahil olan Yakakent plajları, lokantaları, otelleri, kafeteryaları ve hediyelik eşya satan yerleriyle daha bir güzel. Sahilde katmerlerin, gözlemelerin yapıldığı küçük büfeler ve semaver çay yapan yerler bulabilirsiniz. Yakakent Limanı ise ayrı bir güzellikte. Sinop sınırında olan Yakakent’ten Sinop merkez sanki denizin ortasında bir ada gibi gözüküyor.

Yakakent’e gittiğinizde Limanda Sinop tarafına doğru ilerledikçe doğanın eşsiz güzelliklerini göreceksiniz. Samsun gezinize sinop tarafından başlarsanız Yakakent’te gezmeden gitmeyin.

Akalan Şelaleleri

Akalan-Şelaleleri

Samsun-Bafra’da bulunan Akalan Şelaleleri, aynı ismi taşıdığı Akalan Köyü sınırları içerisindedir.

Büyüklü küçüklü tam 18 şelaleden oluşmaktadır ve çevresinin güzelliğiyle farklı bir dünyanın kapılarını aralar misafirlerine.

Şelaleler 15 metre yükseklikten düşmektedir. Çevresindeki bitki örtüsünün zenginliği arasında hem piknik yapılabilir hem de doğa sporları…

 

Kabaceviz Şelaleleri

Kabaceviz-Şelaleleri-300x199

Samsun’un tabiat harikalarından biri olan Kabaceviz Şelaleleri, il merkezine yaklaşık 32 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Tekkeköy ilçesine ise sadece 22 kilometre mesafede yer alır.

Kabaceviz Şelaleleri, üç aşamadan oluşuyor. Şelalelerin olduğu bölge turizm açısından önemli bir yere sahip. Çünkü burada dağcılık, trekking, foto safari yapılabiliyor. Bunların yanı sıra piknik yapma imkanı da bulunuyor.

Kabaceviz Şelaleleri’ne en güzel yolculuklar Mayıs ve Ekim ayları arasında oluyor. O dönemlerde yolunuz Samsun’da geçecekse Kabaceviz Şelaleleri’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Kabaceviz Şelaleleri’ne dostlarınızla gidecekseniz trekking yapabilir yada ailenizle birlikteyseniz güzel bir piknikle gününüzü taçlandırabilirsiniz.

İlk Adım Anıtı – Samsun Atatürk Anıtı

İlk-Adım-Anıtı

Samsun-Atatürk Bulvarı üzerindeki iskelede bulunan Atatürk’ün heykeli, şehrin simgelerinden biridir.

19 Mayıs 1919 yılında Atatürk’ün Bandırma Vapuru’ndan indiği iskelenin önünde bulunan İlk Adım Heykeli, Atatürk’ün doğumunun 100. yılında yapılmıştır.

Milli Mücadele’nin ilk yıllarında Samsun’a giden Atatürk’ün ilk adım attığı yer olan anıt, Mimar Seçkin Viter tarafından tasarlanıp yapılmıştır.

Şehir merkezinde dolaştığınız günlerde İlk Adım Anıtı’nı ziyaret edebilir ve anıtı ölümsüzleştirmek için fotoğraflayabilirsiniz.

Amisos Tepesi

Amisos-Tepesi

Samsun şehir merkezine 4 kilometre uzaklıkta olan Amisos Tepesi, Baruthane olarak adlandırılan bir noktada bulunmaktadır.

Amisos Tepesi yerli ve yabancı turistlerin en çok merak ettiği yerlerden biridir. Tepeye teleferikle çıkılması bu yolculuğu daha cazip kılar. Daha sonra bir tırmanışla ulaşacağınız Amisos, büyük ve bir o kadar büyüleyici manzarasını gözler önüne serer. Deniz ayaklarınızın altında, yeşillikler çevrenizdeyken keyifli anlar yaşamak kaçınılmaz… Amisos Tepesi’nde bol bol fotoğraf çekip renkli kareler yakalamak zamanınızı daha keyifli hale getirecek. Tepede aynı zamanda bir cafe de bulunmaktadır. Tepenin denize bakan kısmındaki ahşap yolda yürümek, şehrin kalabalığını çok uzaklarda bırakmak… Unutamayacağınız bir gün yaşamak için Amisos Tepesi sizleri bekliyor olacak. Samsun’un diğer turistik alanlarını ziyaret etmeyi de unutmayın.

Bandırma Vapuru Müzesi

Bandırma-Vapuru-Müzesi

2003 yılında ziyarete açılan Bandırma Vapuru müze gemisinin aslına uygun inşasına 2000 yılında başlanmıştır. Gemi 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarınıSamsun’a getirmesi ile önemlidir.

 

 

 

 

Samsun Ladik Akdağ Kayak Merkezi

Samsun-Ladik-Akdağ-Kayak-Merkezi

Samsun Ladik Akdağ Kayak Merkezi’nin zemini, eşine rastlanmayan bir yüzeye sahiptir. Bu durum gerek kayakçının çok daha rahat ve risksiz kaymasını gerekse karın yüzeyde çok daha fazla kalmasını sağlar.

Samsun Ladik Akdağ Kayak merkezinde 6 adet pist alanı bulunmakla birlikte pist uzunluğu 1600-3500 metre arasında değişmekte olup, telesiyej uzunluğu 1365 metredir. Son yıllarda kayak için çok fazla tercih edilen kayak merkezi özellikle Çorum, Amasya, Tokat gibi yakın illerden yoğun ilgi görmekte.

Dündartepe Höyüğü

Dündartepe-Höyüğü

1940-1941 yıllarında ilk arkeolojik kazıların yapıldığı Dündartepe Höyüğü, Samsun’un şehir merkezine sadece 3 kilometre uzaklıktadır.

Karadeniz’in bu yeşil şehrinde güzel bir gezi planlıyorsanız eğer Dündartepe Höyüğü gezi rotanızda mutlaka yerini almalı. Höyük, Öksürük Tepe olarak da adlandırılmaktadır. Yapılan arkeolojik kazılar sonucunda mühürler, heykelcikler, kemik ağırşaklar, silahlar ve maden buluntuları gün yüzüne çıkarılmıştır.

Samsun’un tarihi arasında yolculuk yaparken doğal güzellikler arasında kalan bu eski yerleşim alanını mutlaka ziyaret etmelisiniz.

KAYNAK:

https://www.facebook.com

https://tr.wikipedia.org

http://www.gezilebilecekyerler.com

Rize/Ayder Yaylası

Ayder Yaylası;Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı, dağlar ve yeşillikler arasında muhteşem bir güzelliğe sahip bir yayladır. Yayla; yüksek dağlar arasından uzayıp giden yol, tepelere yuvalanmış ahşap evler, yeşilin her tonunu bir arada barındıran ağaçlar ve içi içine sığmayan bir çocuk misali, dağların arasından durmadan akan bir dere ile tarifi imkansız doğal bir görsellik sunmaktadır.

_DSC0923

                                                                                                                         Ayder Yaylası Tarihi 

Ayder Yaylasının genelinde,  birbirinden ayrı evler, oteller, pansiyonlar görülmektedir. Derenin başlangıcı, Kaçkar Dağları’na kadar uzanmaktadır. Yaylada yeşilliği bozan bu yapıları protesto edercesine; Ayder Yaylası’nın göz bebeği Fırtına Deresinin adeta öfkesini haykırdığına şahit olunmaktadır.

                                                                                                                               

Ayder Yaylasında Gezilecek Yerler                                                                                                                                     

çamlıhemşinFırtına Deresi’nin hırçın sesi, Rize’nin vahşi doğası eşliğinde, bir labirentteymiş gibi adeta, kaybolmak mümkündür. Yetenekli bir ressamın elinden çıkmış bir tablo gibi karşınızda duran bu manzara ve doğal güzellikler; artık sadece yerel halk için değil birçok bölgeden turistler için de hizmete hazır, Türk turizminin önemli bir parçası olmaya başlamıştır. Ayder Yaylası’na yabancı turistler ağırlıklı olarak son beş yıldır gelmektedirler. Bu durumun sebebi, yabancıların “Kaçkar Şekeri” olarak adlandırdıkları Kaçkar Dağları’dır. Her ne kadar bölge yaz aylarında daha hareketli olsa da, kayak sporunu da icra etmek üzere Ayder Yaylası’na kış aylarında da çıkılması gerekmektedir.

11939641_768320319943561_383096850_n

                                                                                                                                      Ayder Yaylasında Ne Yenir?                                                                  Ayder Yaylasında konaklama, yeme içme, dinlenme ihtiyaçlarınızı karşılamak için otel, pansiyon, restoran ve kaplıcalar mevcuttur. (Buradaki kaplıcaların şifalı suya sahip olduğu söylenmektedir.)

Ayder Yaylasına Nasıl gidilir?                                                                         Ayder Yaylası Rize- Çamlıhemşin’e 19 km uzaklıkta bulunmaktadır. Bölgeye karayolu ile ulaşım oldukça rahat bir şekilde temin edilebilmektedir.

KAYNAK: http://www.gezilecekyer.org/

Sivas

YÜZÖLÇÜMÜ

Sivas İç Anadolu’nun doğusunda yer alan, Anadolu’daki tarihi İpek Yolu güzergahlarının kesiştiği bir yerde konumlanmış ve ünlü Kral Yolunun da geçtiği büyük bir ilimizdir. Sivas tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleri, kaplıcaları ile turistlere ilginç tatil olanakları sunmaktadır.Genel_Bilgiler_001

İç Anadolu’nun yüksek platoları üzerinde başlayan ve doğuya doğru yükselen il alanı; kuzey, doğu ve güneydoğuda dağlık ve sarp bir kesimle son bulmaktadır. Ortalama yükselti 1000 metrenin üzerindedir. İlde Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olan Köse Dağları, Torosların kuzey kollarından Tecer Dağları ve İncebel Dağları, Akdağlar, Yama Dağı yer almaktadır. Uzunyayla ve Meraküm platoları, ayrıca
Kızılırmak, Kelkit, Çaltı vadileri önemli coğrafi oluşumlardır. Önemli akarsuları Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı ve Tohma Çayıdır.

Sivas ilinin büyük bir kesimi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçen karasal İç Anadolu ikliminin etkisinde kalmaktadır. Fakat kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri bulunmaktadır.

 

İKLİMİ

Sivas Çevre illere göre kendine has bir iklim karakterine sahiptir.

Çevresine göre bir mikroklima iklim bölgesindedir. Bu özelliği sağlayan temel faktörler şunlardır.

a) Çevre illere göre daha yüksek oluşu.

Genel_Bilgiler_002b) Kuzey rüzgarlarına açık oluşu.

c) Engebeli bir yapıya sahip oluşu.

ç) Yıl içinde değişen basınç farkı.

d) İl topraklarının farklı coğrafi bölgelerde yer alması.

Sivas’ta aralarında küçük farklar olmakla birlikte ana hatlarıyla karasal iklim görülür. Yazları çok sıcak ve kurak olup, yaz mevsimi oldukça kısadır. Kış ayları ise soğuk, uzun ve kar yağışlıdır.

Sıcaklık: Sivas İç Anadolu Bölgesi’nin en soğuk ilidir. Kış ayları dondurucu soğuk olup, kış ortalama sıcaklığı 0 C civarındadır. En soğuk ay ortalaması -4C olup, zaman zaman -36.4 C ‘ye düştüğü görülmüştür. Yaz aylarında sıcaklık genellikle 19 C üzerindedir. Ancak sıcaklığın 38C’yi aştığı görülür. Buradan da anlaşılabileceği gibi yıllık sıcaklık farkı 74 C gibi büyük bir fark gösterir.

Sıcaklık değerlerinin 0 C altında düştüğü gün sayısı ortalama 132 gündür.

Yağışlar: Karasal iklim özelliğine sahip olan Sivas’ta; yağışlar kış, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür. Yazları genellikle kuraktır. Yıllık ortalama yağış miktarı 420 mm.dir.

Yağışların %22’si sonbahar, %36’sı ilkbahar, %32’si kış ve %10’luk bölümü yaz aylarında düşer. Kış aylarında sıcaklığın düşük olması nedeniyle yağışlar genellikle kar şeklinde diğer mevsimlerde yağmur şeklindedir. Yağışlı gün sayısı(Kar yağışları dahil) 105’tir. İlkbahar sonu yaz başlarında dolu yağışları da görülür. Dolu yağışlı gün sayısı ortalama 4 gündür. Kar yağışlı gün sayısı ortalama 30 gün olup, kar kalınlığı 20 cm civarındadır.

Basınç ve Rüzgarlar: Sivas çevresinde ortalama basınç 653.2 milibardır. En düşük basınç 634 milibardır. Sivas yaz aylarında bir alçak basınç merkezi olduğu için özellikle kuzey sektörlü rüzgarlara açıktır.

Yıl içinde Sivas yöresinde esen rüzgarların % 19.3’ünü kuzeybatıdan esen karayel, % 16.8’ini Kuzeydoğudan esen poyraz, %18.1’ini kuzeyden esen yıldız, kalan bölümünü ise muhtelif rüzgarlar oluşturur.

 

BİTKİ ÖRTÜSÜ VE DOĞAL HAYAT

Genel_Bilgiler_003
İklim ve yer şekilleri özellikleri bakımından Sivas doğal bir orman alanı olması gerekirken; yüzyıllar boyunca devam eden ormanların tahribatı yüzünden bugün Sivas çevresinde orman alanları fazla geniş bir yer tutmaz. İlin Koyulhisar bölgesi zengin çam ormanı ile kaplıdır. Şerefiye yöresi Koyulhisar çevresi kadar olmamakla birlikte önemli bir orman bölgesidir. Şarkışla-Yıldızeli sınırları içerisinde bulunan Ak Dağlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman bölgesidir.

İlin geniş toprakları arasında fazla geniş bir yer tutmayan bu orman alanları dışında Sivas’ın asıl önemli bitki örtüsü (step) bozkırlardır.

İlkbahar ayında yağışlarla canlanan çoğunlukla boyları 20-25 cm’yi geçmeyen yaz aylarında yağış yetersizliği nedeniyle çoğunlukla kuruyup kaybolan bozkır bitkileri içinde kısa ömürlü olan çiğdem, navruz (kar çiçeği), gelincik, üvez türünden bitkiler yanında kuraklığa dayanıklı kökleri derine kadar inen keven, sığır kuyruğu, çoban döşeği, sütleğen, dağ yoncası, kekik, yavuşan gibi bitkiler geniş yer tutar. Ancak yakacak sıkıntısı çekilen kimi bölgelerde bu bitkiler yakacak olarak kullanıldığı için hızla azalmaktadır.

İlde ormanların azalmasından doğan yakacak odun ve kereste ihtiyacının karşılanması için kavakçılığa büyük önem verilmiştir. Özellikle Şarkışla, Zara, Divriği, Gemerek ve Yıldızeli’nde akarsu boyları söğüt ve kavak ormanı haline getirilmiştir.

Sivas İli, Coğrafi konumu itibariyle yabanil hayvan bakamından çok zengindir. İlin Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçit yeri oluşu, il topraklarının engebeli ve sarp olması yabanil yaşamı çeşitlendirir.

Divriği İlçesi ile bu ilçeye bağlı Danişment ve Sincan Bucaklarında; Zara ilçesi ile bu ilçeye bağlı Beypınar ve Bolucan bucaklarında , Yıldızeli ilçesinde, Suşehri ilçesi ile bu ilçeye bağlı Gökçekent bucağı’nda bol miktarda keklik ve tavşan bulunmaktadır.

Merkez ilçe, Ulaş, Kangal, Hafik ilçeleri ile Çukurbelen köyü çevresinde bol miktarda kanatlı av hayvanlarından; şahin, bıldırcın bulunmaktadır.

Hafik, Çukurbelen, Merkez ilçe, Seyfebeli yörelerinde sazlık ve bataklıklarda yaban ördeği, ildeki tüm göllerin çevresinde yaban kazları yaşamaktadır. Tödürge Gölü’ndeki iki küçük adacıkta turnalar yaşamaktadır.

Sivas’taki bütün akarsular ile Tödürge, Hafik, Lota ve Gürün Gökpınar Gölleri de bolca balık avlanan tatlı sulardır.

İlin iğne yapraklı ormanlarının yayıldığı Koyulhisar, Yıldızeli, Akdağlar, Zara ve Şerefiye yörelerinde bol miktarda yaban domuzu, tilki ve ayıya rastlanır.

DAĞLAR

Genel_Bilgiler_004

İldeki dağlar, III. Zamanda başlayan Alp Kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirginleşmiştir. Kuzey Anadolu Dağlarının güneye, Güney Anadolu Dağları’ nın kuzeye açılan uzantıları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır. 

Kuzey Anadolu sistemine bağlı dağlar; Kelkit Vadisi ile Kızılırmak Vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Tüm Güney Anadolu’yu batıdan doğuya doğru geçen Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin ikinci derecede kabartıları durumundadır.

Köse Dağları: Kuzey Anadolu sıradağları’nın güneye açılan en önemli kollarından biri olan Köse Dağları, gerek yükselti, gerek uzunluk, gerek kapladıkları alan açısından Sivas’ın en önemli dağlarıdır. Yıldızeli’nde 2.537 m yükseltili Yıldız Dağı ile başlamaktadır. Doğuya doğru Asmalı Dağı (2.406), Tekeli Dağı (2.621 m), Köse Dağı (3.050 m) ve Kızıldağ (3.015 m) ile süren bu dağlara kimi kaynaklarda Kızılırmak Yayı Dağları, kimilerinde de Yeşilırmak Yayı Dağları denir. Bu yüksek sıra Doğu Anadolu Dağlarıyla birleşmektedir. Kuzeyde Kelkit Vadisine doğru yükseltisi hızla azalan Köse Dağları’nın büyük bölümü Karadeniz Bölgesi’nde kalmaktadır. Bu nedenle, Karadeniz ikliminin etkileri güçlüdür. Köse Dağları’nın kuzey yamaçları yer yer iğne yapraklı ağaçlarla, geniş yapraklılardan meşe ve menengiç ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.

Tecer Dağları: Torosların kuzeye açılan bir kolu durumunda bulunan Tecer Daları, Gemerek-Şarkışla arasından başlar, kuzeydoğuya doğru geniş bir yay çizer ve Sivas-Kangal arasında Kulmaç Dağları adını alır. Huma Çayı Vadisi, Tecer Dağlarını ikiye ayırır. Kuzeydeki sıra çengelli, güneydeki sıra Deli Dağı adını alır. Bu iki sıra doğuya doğru uzanarak Doğu Anadolu dağlarıyla birleşir. Eskiden meşe ve ardıç ormanlarıyla kaplı olan bu dağ günümüzde seyrek ağaç kümeleri dışında çıplaktır.

Akdağlar: Kızılırmak Vadisi’nin batısından başlar. Kuzeydoğu yönünde uzanır. Sivas-Tokat ve Sivas-Yozgat sınırını oluşturur. Kalın Çayı ile Kızılırmak Vadisi arasındaki üçgen alanı bütünüyle kaplayan Akdağlar, fazla yüksek değildir. Kolay geçit veren; yavaş yavaş yükselen bir kütledir. Kuzeyden az da olsa Karadeniz iklimine açık olduğu için dağların yüksek kesimleri geniş ve iğne yapraklı ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar İç Anadolu Bölgesi’nin en önemli orman serisini oluşturur.

İncebel Dağları: Toros sistemine bağlı olan İncebel Dağları, Gemerek yöresinde Tecer Dağları’ndan ayrılır. Kızılırmak Vadisi’yle Gemerek-Şarkışla çöküntü oluğu arasını doldurarak kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır. Fazla yüksek olmayan, aşınarak kütleşmiş bu sıra Kızılırmak’ın kollarınca parçalanmıştır. En yüksek dorukları, 1.712 m. Yükseltili Karayüce Tepe ile 1.789 m. Yükseltili Yücepınar Tepe’dir. Deniz etkilerine kapalı olan İncebel Dağları’nda iklim çok serttir. Bu nedenle genellikle bitki örtüsünden yoksundur.

Yama Dağı: Volkanik yapılı bir dağdır. Çatlı Suyu’nun kollarıyla sıkça parçalanmıştır. Divriği-Çetinkaya yöresinde çok sayıda yüksek plato tarafından kuşatılmıştır. Genellikle Çıplak; bitki örtüsü açısından fakirdir. Otsu bitki örtüsü bakımından zengin sahalara Malatya yöresinde rastlanır.

Sivas İlinde, bu dağların dışında tek tek yükselen çok sayıda dağ ve tepe vardır.

GÖLLER

Genel_Bilgiler_005

Sivas İlinde çok sayıda göl vardır. Ancak bunların bir bölümü alan, derinlik ve süreklilik açılarından pek önemli sayılmaz. Kuzey Anadolu Dağları ile Güney Anadolu Dağlarının birbirine yaklaştığı bir yöre olan Sivas il alanında kıvrılma ve yükselmeler sırasında bazı kesimler çöküntüye uğramıştır. Ayrıca, il alanında egemen durumda olan suya direnci az oluşumların erimesi ile çöküntü alanları ortaya çıkmıştır. Bu çöküntü alanlarında bazen sürekli, bazen geçici nitelikte göller oluşmuştur. İldeki göllerin başlıcaları şunlardır.

Tödürge Gölü: İl Merkezine 50 km uzaklıktaki Tödürge Gölü, Sivas-Erzurum karayolu yakınlarında Cencin Ovası’nın doğusundadır. Yüzölçümü 5 km2 olan Tödürge Gölü’nün derinliği ortalama 20 m, en çok 45 m’dir. Dipten ve çevreden kaynaklanan sularla beslenen gölde bol balık yaşamaktadır. 1980’lerin başında uygulanmaya başlanan projeyle gölün fazla suları Kızılırmak’a akıtılmaya başlanmıştır. Gölün doğusunda iki adacık vardır. Yabani yaşam açısından önemi büyük olan bu adacıklarda, kanatlı av hayvanlarından turna yaşar. Soyları tükenmek üzere olduğundan, turnalar koruma altına alınmış, avları yasaklanmıştır. Bu gölde su sporları yapılmaktadır.

Gürün Gökpınar Gölü: Suyu çok temiz ve duru olan Gökpınar Gölü, Gürün’e 10 km. uzaklıktadır. Doğal güzellikleri ve alabalıklarıyla ünlü olan göl; dipten gelen kaynaklarla beslenmektedir. Derinliği 15 m’yi bulan Gökpınar Gölü’nün fazla suları Tohma Çayı’na dökülür. Göl kıyısında motel ve gazino vardır. Gölde kayıkla gezilebilmektedir. Önemli mesire yerlerindendir.

İlde bu göller dışında, yağışlı mevsimlerde oluşup yazın kuruyan çok sayıda göller de vardır. Bunların başlıcaları, Merkez İlçe’deki Bostankaya, Suşehri’ndeki Gölova, Gürün’deki Aygı ve Merkez ilçenin Kozpınar Köyü’ndeki Acıgöl’dür.

Hafik Gölleri: Hafik yöresinde serpilmiş büyüklü küçüklü bir çok göl vardır. Bunların tümüne birden Hafik Gölleri denir. Bunlardan yalnızca biri önemlidir ve Büyük Hafik Gölü adıyla anılmaktadır. Hafik ilçe merkezinin kuzeybatısındaki bu gölün alanı 1 km2 dir. Derinliği ortalama 6 m olan göl, dipten kaynayan sularla beslenmektedir. Ortasında bir adacık olan gölde bol balık yaşamaktadır. Fazla suları Kızılırmak’a akan Büyük Hafik Gölü yörenin önemli mesire yerlerinden biridir.

Lota Gölleri: Hafik’in 3 km doğusunda, Sivas Erzurum karayolunun kuzeyindeki göller topluluğuna Lota Gölleri denir. İlkbahar yağışlarının başlamasıyla bu göller kabararak birleşir. Dipten gelen kaynaklarla beslenen ve derin olan lota göllerinde bol balık yaşar. Göllerin çevresi özellikle balık avcılarının sıkça geldiği yerler arasındadır.

İLÇELERİMİZ

Sivas ilinin ilçeleri; Akıncılar, Altınyayla, Divriği, Doğanşar, Gemerek, Gölova, Gürün, Hafik, İmranlı, Kangal, Koyulhisar, Suşehri, Şarkışlı, Ulaş, Yıldızeli ve Zara’dır. 

Akıncılar: Sivas’a 210 km uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Hatipoğlu Camii, Bahattin Şeyh Türbesi, Yusuf Şeyh Türbesi, Doğantepe ve Erence köylerinde Bizans dönemine ait olduğu sanılan iki kaledir.

Altınyayla: Sivas’a 80 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Altınyayla Camiidir.

Divriği: Sivas’a karayolu ile 184 km, demiryoluyla 179 km uzaklıktadır. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (ilçe merkezindedir ve UNESCO’nun ‘Dünya Mirası’ listesinde yer almaktadır), Divriği Kalesi ve Kale Camisi, Kesdoğan Kalesi, edit Paşa Camii, Sitte Melik Kümbeti, Nurettin Salih Kümbeti, Naip (Gazezler) Kümbeti, Sinaniye Hatun Türbesi, Ahi Yusuf Türbesi, Pamuk Han, Burma Han, Mirçinge Hanı, Dipli Han, Aşağı Kilise, Yukarı Kilise, Erşün Kilisesi, Odur Kilisesi, Handere Köprüsü, Hüseyin Gazi Türbesi, Seyit Baba Türbesi ve ahşap işçiliğinin çok güzel örnekleriyle süslenmiş çok sayıda konak görülmeye değer tarihi eserlerdir.

Doğanşar: Sivas’a 95 km. uzaklıktadır. Ulu Camii, Kale Camii, Uzunbelen Hubyar Türbesi bu ilçededir.

Gemerek: Sivas’ın batısında yer almaktadır. Sızır Kasabasında Göksu Çayı üzerinde bulunan Sızır Şelalesi doğal güzelliğe sahiptir. Önemli tarihi eserleri; Merkez Camii, İnkışla Cami, İnkışla Hamzalı Cami, Çepni Cami, Şahruh Köprüsü, Sızır Kasabasında Eskiköy ören yeri, Karacaören ve Dendeliz Ören yeri kalıntılarıdır.

Gölova: Sivas’a 198 km uzaklıktadır. Gölova baraj gölü çevresi ve yaylalarıyla doğal güzelliğe sahiptir. Çobanbaba Türbesi bulunmaktadır.

Gürün: Sivas’ın güneyinde yer alamaktadır.İlçe merkezinde Ulu Camii, Kilise, 50’ye yakın suni mağara, Şuğul Vadisinde de 3 mağara vardır. Kaletepe, Yılanlı, Taşlı, Höyüklüyurt, Davul, İncesu, Böğrüdelik höyükleri tarihi eser tescillidir.

Hafik: Sivas’a 37 km. uzaklıktadır. Hafik Gölü, Lota Gölü, yaylaları ve doğal güzelliği olan yerdir. Önemli tarihi eserleri; Hükümet Konağı, Tuzhisar Kilisesi’dir.

İmranlı: Sivas’a 106 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eseri; Gogi Baba Türbesi’dir.

Kangal: Sivas’ın 86 km. güney-doğusundadır. İlçeye 13 km. uzaklıkta, Kavak Köyü mevkiinde bulunan Balıklı Kaplıca sedef hastalığını tedavi edici özelliği ile sağlık turizmi açısından çok önemli bir yerdir.

Koyulhisar: Sivas’a 180 km. uzaklıktadır. Eğriçimen, Kengercik,Arpacık, Sarıçiçek yaylaları doğal güzelliği olan yerlerdir. Önemli tarihi eserleri; Aşağı Kale (Kale-i Zir), Yukarı Kale (Kale-i Bala), Fatih Camii, Hacı Murat Hanı’dır.

Suşehri: Sivas’a 144 km. uzaklıktadır.Önemli tarihi eserleri; Balhatun Camii (Balkıs Hatun), Köse Süleyman Türbesi’dir.

Şarkışla: Sivas’a 81 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Aşık Veyse Müzesi, Ulu Camii, Hardal Köyü Camii, Kale’dir.

Ulaş: Sivas’a 37 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Acıyurt Köyü Camii, Şeyhderdiyar (Şeyh Mehmet Dede) Türbesi’dir.

Yıldızeli: Sivas’a 45 km. uzaklıktadır. Önemli tarihi eserleri; Şeyh Halil Türbesi, Akcakoca Köyü Türbesi, Banaz Köyü Türbesi, Kümbet Köyü Kalesi, Akçakale Kalesi’dir.

Zara: Sivas’a 72 km. uzaklıktadır. Tödürge Gölü doğal güzelliği olan yöredir. Önemli tarihi eserleri; Halil Rıfat Paşa Köprüsü, Tekke Köyündeki Samut Baba Kümbeti görülmeye değer tarihi eserlerdir. İlçede ayrıca Meydan Cami, Kuşçu Köyü Cami, Şeyh İbrahim El Aziz Cami, Demiryurt Cami, Acısu Köprüsü, Şeyh Merzuban Türbesi, Pir Gökçe (Pir Göcek) Türbesi, Demiryurt Mağaraları görülmeye değer yerlerdir. İlçe sınırları içinde Oyuklu Höyüğü, Lafçılar Ağılı Höyüğü, Kültepe ve Tepecik Höyükleri vardır.

Genel_Bilgiler_006

Sivasspor

Sivasspor, 9 Mayıs 1967 tarihinde Sivas’ta kuruldu. 2004-05 sezonunda 1. Lig’de şampiyon olarak Süper Lig’e yükseldi. O sezondan beri Süper Lig’de mücadele etmektedir. Takımın teknik direktörlüğünü Mesut Bakkal yürütmektedir. Kulüp futbol dışında Bilardo, Atlı Cirit ve Briç branşlarında hizmet vermektedir.

Sivasspor Tarihçe:
1967 Öncesi Tarihi
Resmi kayıtlara göre Sivasspor’un kuruluş yılı 9 Mayıs 1967’dir. Oysa spor (Futbolun yanı sıra Atletizm, Binicilik, Atıcılık ve Voleybol) kulübü olarak Sivasspor, “Sivas’in Bağdat Caddesi’nde, gençliğin bedeni gelişimine katkıda bulunmak…” amacıyla olmak üzere 14 Nisan 1932 tarihinde kurulmuştur.

 

 

KAYNAK: http://www.sivas.gov.tr

 

1 4 5 6 7 8 16