Bimer ve Halkla İlişkiler Eğitim Semineri

– Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, insanı merkezine almayan hiçbir sürecin sonuç almasının mümkün olmadığını belirterek, “Cumhuriyetin temel anlamı içerisinde vatandaşlarımıza; herkesin birinci sınıf bir yurttaş olduğunu, kamu hizmetlerinin herkese eşit olduğunu ve herkesin Cumhuriyetin eşit bir bireyi olduğunu hissettirmek bizim en öncelikli görevimizdir” dedi.

Güzeloğlu, Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı tarafından kamu çalışanlarına yönelik olarak düzenlenen BİMER ve Halkla İlişkiler Eğitim Semineri açılış törenine katıldı. İlk olarak Erzurum, Mardin ve Gaziantep’te düzenlenen eğitim seminerinin 4’üncü durağı Mersin Suphi Öner Öğretmenevi oldu. Suphi Öner Öğretmenevi Tarsus Salonu’nda gerçekleştirilen açılış törenine Vali Güzeloğlu’nun yanı sıra Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı Şube Müdürü Halil Demirtaş, Vali Yardımcısı Emin Sait Karahaliloğlu ile Valilik ve belediyelerde görevli basın ve halkla ilişkiler müdürleri, il ve ilçe yazı işleri müdürleri, BİMER koordinatörleri ve kullanıcıları ile halkla ilişkiler görevlileri katıldı.

Toplantıda konuşan Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı Şube Müdürü Halil Demirtaş, demokratik ve çağdaş yönetimin gereği olarak eşitlik, tarafsızlık ve saydamlık ilkeleri doğrultusunda vatandaşların kendilerini daha açık bir şekilde ifade etmeleri, yasal haklarını kullanmaları, yönetenlerle, yönetilenlerin karşılıklı etkileşimine katkıda bulunmak ve vatandaş memnuniyetini arttırmak amacıyla Başbakanlık İletişim Merkezi ve Alo 150 uygulamalarını kapsayan eğitim programı düzenlediklerini dile getirerek, tüm katılımcılara ve verdikleri destekten ötürü Vali Güzeloğlu’na teşekkür etti.

Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ise kamu hizmetlerinin verilmesinde çok büyük emek sarf eden katılımcıları Mersin’de ağırlamaktan ve Başbakanlığın bölge ölçeğinde gerçekleşen bu buluşmasına ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Kamu hizmetlerinin doğrudan, etkin ve vatandaşların dilek ve talepleri yönünde verilen çalışmaların son 10 yılda büyük bir ivme kazandığını aktaran Güzeloğlu, “Şeffaf, sorgulanabilir, hesap verebilir ve geliştirilebilir kamu hizmeti anlayışı, çağdaş yönetim normları, vatandaşların beklentileri ile vatandaş-devlet ilişkileri çerçevesinde yeniden tanımlandı. Şüphesiz, devletin varlık nedeni vatandaşına hizmet etmek, beklentilerini karşılamak ve onun hayatını kolaylaştırmaktır” dedi.

“AÇIK, PAYLAŞIMA VE DEĞER ÇOĞALTMAYA DÖNÜK BİR KAMU HİZMETİ ANLAYIŞI”

İnsanı merkezine almayan hiçbir sürecin sonuç almasının mümkün olmadığını aktaran Güzeloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizler bu geleneğin mirasçılarıyız. Devleti insan için var eden, insanın mutluluğunu amaç edinen bir anlayışın temsilcileriyiz. Cumhuriyetin temel anlamı içerisinde vatandaşlarımıza, herkesin 1’inci sınıf bir yurttaş olduğunu, kamu hizmetlerinin herkese eşit olduğunu ve herkesin Cumhuriyetin eşit bir bireyi olduğunu hissettirmek bizim en öncelikli görevimizdir. Açık, paylaşıma ve değer çoğaltmaya dönük bir kamu hizmeti anlayışı giderek güçlenmektedir. Bu yeni dönemde bir dizi düzenleme yapıldı. Birincisi, hizmet standardının en önemli unsuru olan süreye bağlı olarak işi gerçekleştirme denetimidir. Her kurum işlemleri ve başvuruları, belli bir sürede bitirmek, bunu önceden ilan ederek vatandaşımıza taahhüt etmek zorundadır. Son olarak her kurumsal yapıda vatandaşın doğrudan başvuruda bulunarak, sonuç alamadığı ortamlarda talebini ve şikayetini dile getirebileceği ombudsmanlık ve kamu denetçiliği artık geçerlidir. Bunlar birey temelli bir demokratik evrimi zenginleştirmenin çok güçlü adımlarıdır.”

“SİZLER, BİZİM GÖZÜMÜZ, ELİMİZ, DİLİMİZ VE SESİMİZSİNİZ”

Bütün bu düzenlemelerin anlamlı,verimli ve başarılı olabilmesinin uygulayıcıların anlayışına ve yorumlamasına bağlı olduğunu aktaran Güzeloğlu, “Yani sizlere bağlıdır. Gönüller Sultanı Yunus’un “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” sözünde olduğu gibi insanlarla iletişim adına sizler de bir Yunus gibi görünerek, kamuya dönük dilek ve şikayetlerini aktaran herkese bütün bu amaçlanan hedefleri anlatan önce insan sonra bir kamu görevlisi olarak hizmet vermektesiniz. Yani bizim gözümüz, elimiz, dilimiz ve sesimizsiniz. Başvuruyu aldığınız o an kendi konumunuzu değil, hizmet alan insanın sıkıntısını ve zorluklarını düşündüğümüz zaman iş, daha kolay olur. Diğerkamlık, empati, öteki gibi düşünmeyi zihnimizde içselleştirerek millete hizmet kapasitesini arttırmak için çalışanlar olarak bu ülkeyi 2023’de dünyanın en büyük ilk 10 ülkesi ve ekonomisi olma hedefine taşıyacağız. Bugün burada yapılan toplantı ve 3 gün sürecek çalışmalar özelde belirtilen amaçları gerçekleştirecek genelde ise bizi, çocuklarımızı daha gelişmiş ve daha güçlü bir Türkiye yararına taşıyacak çalışmalardır” diye konuştu.

Güzeloğlu, birini ayrı ayrı zenginliği ve güzelliği içinde barındıran yerler olarak tanımladığı Adana, Antalya, Hatay, Karaman, Isparta, Kilis, Osmaniye ve Burdur illerinden gelen katılımcılara ve seminere katılan eğitimcilere teşekkür etti ve programın hayırlı olmasını diledi.

Açılış töreninin ardından Erdemli, Aydıncık ve Tarsus salonlarında kamuda saydamlık ve vatandaş bilincinin arttırılması, kamuda halkla ilişkiler, kamu hizmetlerinde vatandaşla iletişim ve danışma hizmetleri, dilekçe hakkı kanunuyla ilgili mevzuat, ihbar ve şikayetlerle ilgili mevzuatlar ve uygulamaları ile BİMER sistemi ve uygulamaları konularında katılımcılara eğitim verildi.

İHA

Kaynak

Halkla İlişkiler Uzmanından Roman

Gökçe Dölek’in Butik Yayınları’ndan çıkan ‘Bir Kadının Hikâyesi’ adlı ilk kitabı raflardaki yerini aldı.

Gökçe Dölek’in, Funda isimli bir kadının evliliği ve hayatını sorgulayışını; duyguları gün ışığına çıkaran içsesler ve cesur yüzleşmelerle kaleme aldığı ‘Bir Kadının Hikâyesi’ adlı ilk kitabı Butik Yayıncılık etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabın tanıtım bülteninden:”Aşk için cesareti, standart bir mutluluk içinse esareti göze almalıydı insan, peki cesur olmak mı, esir olmak mı daha mutlu edecekti beni?” diyen Funda’nın hikâyesi aslında biraz da ‘her kadının’ hikâyesi…Kitap, yeniçağ kadınının, ruhunu ve kalbini korumak adına kendince bulduğu yöntemleri ve evliliğiyle birlikte ortaya çıkan “Ben ne istiyorum” sorusuna verdiği cevapları, kadınların çok iyi bildiği bir dilden anlatıyor. Bir Kadının Hikâyesi adlı kitap, okuyuculara “Bu benim hikâyem mi?” sorusunu sordurtacak. Aşk için cesareti, standart bir mutluluk içinse esareti göze almalısın…”Cesur olmak mı, esir olmak mı daha mutlu edecekti beni?” diyen Funda’nın hikâyesi her kadının içindeki Funda’yı uyandırırken onunla da barışmasını sağlayacak. -mış gibi yaptığını fark eden kadın…(…) İçinde senin ömrünün olmadığını fark ettiğin bir evlilik; -mış gibi yapmayı çok iyi becerdiğin kaçırılan bir ömürdür aslında, geç fark edersin. Ben ne kadar geç kalmıştım? Kalmış mıydım ya da? İşte o an fark ettim kalbimin ne kadar uzun süredir atmadığını; vücuduma aynada bakmadığımı, kırmızı rujumu artık sürmediğimi, yatağa pijamalarla yattığımı, yatarken çoraplarımı çıkarmadığımı. Bir zamanlar keyifle yaptığın şeylerin önce günler içinde sonra yıllarla yok olduğunu görmek kadar acı veremezdi hiçbir aşk acısı…(…) Üç sene önce heyecanla ‘evet’ dediğim kocamı ne kadar tanıyordum? Yanına tikler attığım bir listenin, artıları en çok alan adamından başka neydi Cenk benim için, gerçekten aşık olarak mı evlenmiştim yoksa? Değişen kimdi? Artıların eksilerden fazla olması her zaman avantaj mıydı ya da mutlu etmeye yeter miydi bir insanı? (…) Tek başıma mutlu olmanın getireceği bedelleri göze alamadığım için, biri ile mutsuz olarak ve düzenimi bozmadan alıştığım hayatıma devam etmeliydim. Mutlu olduğuma en başta kendim inanmak istemiştim. Mutluy-muş gibi yapmayı, acı çekmemeye, garantili ve risksiz bir hayatı heyecana ve onun getirebileceği risklere tercih etmiştim. Ama şunu atlamıştım, mutlu olmaktan da acı çekmekten de kaçamazdın.

Bugünün Tarihi: 28 Kasım 2013

Kaynak

HALKLA İLİŞKİLER

Halkla ilişkiler bir işletmenin,kurumun ya da örgütün bağlantı kurduğu ya da kurabileceği kimselerin anlayış, sempati ve desteğini elde etmek ve bunu devam ettirmek için yaptığı sürekli ve örgütlenmiş bir yönetim fonksiyonudur. Temelinde ikna, retorik, algı kavramları yatmaktadır. Kısa tanımıyla, kurumların kitlelerle iletişim kurmak amacıyla yürüttükleri, pro-aktif ve re-aktif olarak sürdürülebilen, kamu yararı esas alınarak devam ettirilen düzenli faaliyetlerdir. Bilinen adıyla “PR” olarak ifade edilmektedir.

Halkla ilişkiler işletmenin hizmet verdiği kitle ile daha etkili iletişimde bulunmak üzere başvurduğu bir yöntem; bir işletmeyi iç ve dış müşterilere, bağlantılı olduğu kişilere sevdirme ve saydırma, belirli bir tutumu benimsetmeye halkı inandırma sanatıdır.

Halkla ilişkiler sıradan olmakla önemli olmak arasındaki farktır; işletmenin olumlu bir imaja sahip olması için gerekli tanıtım politikasının saptanması, işletmenin bu doğrultuda yönlendirilmesi, insan grupları ve işletme arasında bilgi akışının sağlanması ve bu bilgi akımının gerekli etkinliği kazanarak amaçlanan sonuca ulaşması için yapılan plânlı faaliyetlerdir.

Halkla ilişkiler uzmanları örgüt yönetimine halkın düşünce ve tutumlarıyla ilgili bilgileri getiren, girişimci fikirler üreten, tanıtma kampanyaları geliştiren, kampanyaları yönetim politikasına uygun olarak yöneten kişilerdir. Halkla ilişkiler uzmanlarının özellikleri arasında; yaratıcılık, inisiyatif, düşünceleri açık ve basit şekilde yazarak/konuşarak iyi ifade edebilme temel şartlarının yanı sıra, kamu ve özel sektör örgütlerinde danışmanlık yapabilme, halk ile olumlu ilişkiler tesis ve idame edebilme, karar verme ve problem çözme, araştırma becerileri sıralanabilir. Halkla ilişkiler uzmanları; dışa dönük, kendine güvenen, insan psikolojisi ve motivasyonundan anlayan, rekabetçi, esnek ve takımdaş özellikli olmalıdır.

Halkla ilişkiler kavramı, ilk Fransa’da ortaya çıkmıştır; ancak daha çok Amerika Birleşik Devletleri’nde rağbet görmüş ve üzerinde çalışılmıştır. Günümüzde artık ağırlıklı olarak basın ilişkileri kapsamında faaliyetler yürütülmektedir. Son yıllarda internet ve sosyal ağların da dahil olmasıyla, kitlelerle basın ve web aracılığıyla yürütülen karşılıklı, geri bildirime dayalı, simetrik iletişim faaliyetleri halini almıştır.

 

 

KAYNAK:VİKİPEDİ

Türkiye’deki ilk halkla ilişkiler danışmanlık şirketi, Prof. Dr. Alâeddin Asna tarafından 1974 yılında kurulmuştur, kendisi aynı zamanda Türkiye‘de bu alanda çalışan ilk uzmandır.Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı da yapan Asna, Prof.Dr. Nuri Tortop ve Prof.Dr. Metin Kazancı ile birlikte, bu alanda yayımlanmış ilk Türkçe kitapların yazarlarındandır.

Temelinde dört ana modelden yola çıkar; Basın ajansı modelikamuyu bilgilendirme modeliiki yönlü asimetrik modeliki yönlü simetrik model.

Günümüzde uygulanan temel model; karşılıklı iletişime ve geri bildirime (feed-back) dayalı olan iki yönlü simetrik modeldir.

Halkla ilişkiler çalışmalarını yaparken, propoganda yapmaz, ancak ikna edici ve dürüsttür. En çok karıştırıldığı kavramlar arasında Pazarlama, Reklam, Satış Teşviği ve Propogandabulunmaktadır. Şirketler, odaklanma açısından herkesi ele alamaz, daha doğrusu bu imkânsızdır. Bu nedenle çeşitli iletişim modelleriyle mesajını sınırlı sayıda insana veya insan topluluğuna iletmek durumunda kalır. Belli bir hedef kitleye hitap eder.

Halkla ilişkiler karması, pazarlama karmasıyla karıştırılmamalıdır.Pazarlama karması; ürün, fiyat, tanıtım ve konumlanmadan oluşurken, halkla ilişkiler karması; duyurum, kurumsal reklamcılık, basın sözcülüğü,lobicilik, yönetim danışmanlığı ve çeşitli kamu yararına faaliyetlerden oluşur.

Kurum İçi İletişim İle Kurum İçi Halkla İlişkilerin İlişkisi

Genellikle kurum içi iletişim ile kurum içi halkla ilişkiler eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bazıları bu kullanımı doğru bulur bazıları da bu kullanımın yanlış olduğunu ifade eder. Szyszka’da bu iki kavramın eş anlamlı kullanılmasının yanlış olduğunu söyler. Çünkü kurum içi halkla ilişkiler kurum içi iletişimin bir tipidir. Daha açık bir deyişle, kurum içi iletişimin resmi bir şekli olan kurum içi halkla ilişkiler, aynen kurum dışı halkla ilişkilerde olduğu gibi kurumun yani yönetimin yaptıklarını kurum içi hedef kitleye karşı temsil eder. Öte yandan kurum içi hedef kitle olan çalışanların isteklerini de yönetime iletir. Bu özelliği ile aracı rolünü üstlendiğini ifade etmek mümkündür. Kurum içi iletişim ve kurum içi halkla ilişkiler arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilmek için kullandıkları yöntemleri Tablo 1 ve Tablo 2′de görebilirsiniz.

Tablo 1 ve Tablo 2′de de görülebileceği gibi kurumların amaçlarına ulaşabilmeleri için kullanabilecekleri kurum içi iletişim ve kurum içi halkla ilişkiler olarak çok sayıda yönteme sahiptirler. Bu iki kavram arasındaki ilişkinin yanı sıra kurum içi halkla ilişkilerde kurum kültürü de önemli konuların başında gelmektedir.

 

KAYNAK:WWW.NOTOKU.COM

Sosyal Medya Faaliyetleri Neden Halkla İlişkiler Yönetmeli ?

Yapılacak onca iş varken sosyal medyayı kimin yöneteceği üzerine kavga etmenin aslında kimseye bir faydası dokunmaz.

Ancak gerçek şu ki sosyal medya pastasından pay almak isteyen bir sürü insan var. Halkla ilişkiler uzmanlarının günlük olarak ne yaptıklarını bile anlaması zor olan kişilere karşı halkla ilişkiler yöneticileri pazarlama itibarlarını savunmak durumunda kalıyor.

Satış, reklam, müşteri hizmetleri, İK ve BT departmanlarının tümü dijital medya PR bütçesinin kontrolünü ellerinde tutmak istiyor. Bunu neden istediklerini anlamak kolay ancak bu iş için halkla ilişkiler uzmanları kadar donanımlı olduklarını söylemek zor.

Neden halkla ilişkiler sosyal medya faaliyetlerini yönetmeli? İşte size sebepleri:

1. Halkla ilişkiler uzmanları öykücüdür, hikaye anlatmayı iyi bilir. Düşünce liderliği zaten DNA’larında vardır.

2. Sürekli bir şekilde kanaat önderlerine nasıl yaklaşacaklarının analizini yaparlar.

3. Farklı kitlelerle (aynı anda) iletişim kurmak ve onları anlamak üzerine eğitilmişlerdir.

4. Nasıl dikkat çekeceklerini ve ilgiyi sürekli tutacaklarını bilirler.

5. Stratejik düşünürler fakat taktiksel “kirli işleri” yapmaktan da kaçınmazlar.

6. Müşteri hizmetleri faaliyetlerinden pazarlama faaliyetleri üretebilirler.

7. Kendilerini arka planda tutmayı bilirler. İşleri daima başkalarını birbirleriyle iletişime sokmak olmuştur.

8. Analiz yapmaya aşıktırlar, korkup kaçmazlar.

9. Müşterilerden blogculara, blogculardan kuruluşlara yeni “muhabir” adaylarını hemen keşfederler.

10. Cezbedici hikayeleri pratik amaçlar içerecek şekilde harmanlayabilirler; sosyal medya çabalarının en nihai amacı da bu değil midir zaten?

11. Müşterileri için sonraki büyük adımın ne olması gerektiğini bilirler.

12. Her gün, tam vardiya içerik üretirler.

İnternetin Halkla İlişkiler Amaçlı Kullanımı

Yönetsel kararların alınmasında, şekillendirilmesinde, uygulanmasında ve değerlendirilmesinde önemli bir işleve sahip olan halkla ilişkiler faaliyetlerinde yaygın olarak kullanılan ve internet ortamına aktarılma olasılığı yüksek olan görev tanımları şu şekilde açımlanabilmektedir:

Araştırma: Araştırma ve bilgi toplama çalışmaları, halkla ilişkiler programlarının yürütülmesinde ve başarılı sonuçlar elde edilmesinde önemli rol oynamaktadır. Çağdaş halkla ilişkiler faaliyetlerinin öncelikli referans kaynağı olarak değerlendirebileceğimiz internetin bilgiye erişim olanakları; halkla ilişkiler açısından çok önemli olan hedef kitle ve tüketici profilini tespit etme ve değerlendirme, kamu gruplarıyla iletişim kurma eylemlerinde etkili olabilmektedir. Bu bağlamda halkla ilişkiler faaliyetlerinin yönetsel belleği genişletme çabalarını içeren tanıma ayağı internet aracılığıyla gerçekleşmektedir.

Yazma: Haber bültenleri, raporlar, konuşmalar, broşür metinleri, radyo ve televizyon senaryoları, kurumsal reklamlar, makaleler, ürün bilgisi ve teknik materyaller ile ilgili yazı yazabilme yetisi internet ortamına kolaylıkla uyarlanabilmektedir. Bu yönüyle internet geleneksel halkla ilişkiler araçlarına bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır. Interaktif bir ortam sunan internet aracılığıyla basın bülten ve bildirileri, seminer, panel ve basın kokteyl davetiyeleri, yeni ürün ve hizmet duyuruları, yıllıklar, raporlar, mektuplar ve kataloglar gibi tüm yazılı ve basılı araçlar çift yönlü iletişim akışına hizmet edebilmektedirler. Öte yandan on line çalışmalar kağıt kullanımını ortadan kaldırmaları nedeniyle, halkla ilişkiler bütçesinin yanı sıra ekolojik dengenin korunmasına ve çevre bilincinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.

Editörlük: Özel yayınlar, personel yazışmaları, ortaklara verilen raporlar, iç ve dış gruplara yönelik iletişim çalışmaları gibi editörlük hizmetleri de internet aracılığıyla gerçekleştirilebilmektedir.

Kitle İletişim Araçları ile İlişkiler: Kitle iletişim araçlarıyla iletişim kurmak ve örgüt ile ilgili haberlerin bu araçlarda yayımlanmasını sağlamak halkla ilişkiler biriminin sorumlulukları dahilindedir. Bu anlamıyla, internet örgütlere, daha az bütçeyle, daha etkili mesajları daha hızlı bir şekilde iletme olanağı sunmaktadır.

Özel Olaylar: Internet aracılığıyla; basın konferansları, sergiler, yıldönümü kutlamaları, bağış toplama kampanyaları, yarışmalar, ödül törenleri gibi etkinliklerin düzenlenmesi ve yönetilmesi mümkündür. Bu kapsamda internetin siber teknolojinin kullanımını olanaklı kılan ortamında fiberoptik telefon kabloları aracılığıyla online bilet satışları gerçekleşebilmekte, real audio ve chat session programları aracılığıyla konserler düzenlenebilmekte, sanal fabrika gezileri ve kutlama törenleri hayata geçirilebilmektedir. Günümüz bilgi sistemlerinin omurgası konumunda olan internetin bilgiye erişim ve iletişim olmak üzere iki temel kullanım alanı bulunmaktadır. Bu anlamıyla halkla ilişkiler faaliyetlerinin diğer ayağını oluşturan tanıtma çalışmaları, internetin sanal ortamında uygulama olanağı bulmaktadırlar. Şirketler “company profile” denilen şirket tanıtım kataloglarını filmlerle süsleyerek internet aracılığıyla sergilediklerinde itibar kazanmaktadırlar.

Konuşma (Sunuculuk): Internetin sesin iletimini olanaklı kılan ortamında halkla ilişkiler faaliyetlerinin önemli bir özelliğini oluşturan konuşma ve sunuculuk gerçekleştirilebilmekte, konferans ve seminer verebilmektedir. Öte yandan internet, olası bir kriz döneminde şirket sözcülüğü görevini üstlenebilecek halkla ilişkiler sorumlusuna hedef kitleye ulaşma kolaylığını ve hızını sunmaktadır.

Üretim (Yayın İşleri): Internetin teknoloji yoğun ortamında bülten, broşür, kurumsal reklamlar periyodik yayınlar gibi iletişim araçlarının yaratılması olanaklıdır. Öngörülebilir bir gelecekte elektronik gazetelerin etkenlik kazanacağı savı, bu alanda faaliyet göstermenin ve uzmanlık kazanmanın getirilerinin ne denli yüksek olacağını ortaya koymaktadır.

Programlama ve Danışmanlık: Gereksinimlerin, önceliklerin, amaçların, hedef kitlelerin ve stratejilerin saptanması, sorun çözmede yönetim-müşteri işbirliğinin sağlanması halkla ilişkiler fonksiyonunun temel dayanaklarıdır. Bu anlamıyla programlama ve danışmanlık hizmetlere internet aracılığıyla hayata geçirilebilmektedir. Çağdaş rekabet tekniklerinden biri olan kıyaslamanın (benchmarking), internet ortamında gerçekleştirilmesi ile halkla ilişkiler faaliyetlerine ek olarak tüm yönetsel faaliyetlerin gelecekteki yönü belirlenebilmektedir.

Eğitim: Internet, kitle iletişim araçları ile olan ilişkiler konusunda yöneticilerin bilinçlendirilmesi ve kurum içi halkla ilişkiler kapsamında çalışanların hizmet içi eğitimlerinin gerçekleştirilmesi için elverişli ortamı yaratmaktadır. Multi medya platformları (bilgisayara dayalı eğitim-CBT) gibi teknikler gelişen teknolojinin eğitsel faaliyetlerde kullanımını olanaklı hale getirmiştir.

Yönetim: Halkla ilişkiler faaliyetlerinin, personelin, bütçe ve program çalışmalarının yönetilmesinde internet etken bir araç konumundadır. Bilgi teknolojilerinin işleyebilmesi için üç sisteme gereksinim duyulmaktadır. Bu bağlamda, pazarlama iletişimi karmasının tüm elemanlarına uygulama alanı sunan internet, örgüt çalışanlarının birbirleriyle bağlantı kurmalarını sağlayan intranet ve örgütün tedarikçi ve perakendecilerle bağlantı kurmasını sağlayan ve bir iletişim şebekesi oluşturan ekstranet bütünsel bir bakış açısıyla kullanılmalıdır.

Pek çok etkinliğin planlama ve uygulama aşamasında e-haber grupları, online konferanslar, ortak elektronik veri arşivleri gibi yan ürünler de halkla ilişkilerin kullandığı araçlar olarak tanımlanabilmektedir.

Web PR’ın diğer uygulaması ise kişi, kurum ve kuruluşların web sayfaları ya da portallar vasıtasıyla internet kullanıcılarına sundukları dijital tanıtım platformlarıdır. Bugün iyi tasarlanmış bir internet sitesinin açtığı ufuklar inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bir firmanın bütün uygulamalarıyla ilgili bilgiler edinilebilmektedir; finansal raporlarına ulaşılabilir, kamuoyu toplanabilir ve analiz edilebilir, kurumsal gündemler kamunun ihtiyaçlarını yansıtmak için kurulabilir, kurumsal sorumluluk arttırılabilir ve firma çalışanlarına her seviyede e-posta gönderilebilir. O sayfanın tasarım ve işleyişinde firmanın vermek istediği kişilik yansıması yani firma imajı hissettirilebilmektedir.

Bugün pek çok işletme henüz internete hazır değildir. Bu nedenle, eğer oluşturdukları web siteleri zamanla tasarım açısından etkili bir hal alsa dahi işe yaramaz ve sönük kalacaklardır. Bu da ziyaretçiye yönelik bir bağlantı, bir ilişki ve bir halkla ilişkiler çabası olmadığını gösterir. Oysa web sitesi kurumun kişiliğini tüm yönleriyle tanıtma olanağı ve her bir hedef kamu kategorisiyle bir ilişki kurma ve güçlendirme şansı olarak görülmelidir. İyi bir web sitesi etkileşim yoluyla dinleme ve iletişime geçme, yanıtlama, ilişki kurma olanağı sağlamalı, tekrar tekrar ziyareti mümkün kılmalıdır. Halkla ilişkiler, tasarım ile ilgili çalışmalarda yer almasa bile, sitenin verimli işlemesinde söz sahibi olmalıdır.

Dünya üzerinde web PR uygulamalarının geleceğine bakıldığında olasılıklar sonsuz gibi görünmektedir. Türkiye’de web PR uygulamalarının boyutu içinse, Türkiye’de internet kullanımına ilişkin verilere bakmak gerekmektedir. Türkiye’nin en kapsamlı Internet Araştırma Projesi’ne imza atan IBS’in raporlarına göre; internet kullanıcılarının %65’i e-posta hizmetlerinden yararlanmakta, %75’i de chat yapmaktadır. E-posta hizmetinden yararlananların %64’ü e-postayı tanıdıklarıyla haberleşmek için kullandığını belirtmiştir. Buna karşılık e-postanın iş için kullanılma oranı %15’tir. Web PR’ın Türkiye’de geleceği parlak gözükse de internetin tanıtılması, verimli şekilde kullanılabilmesi için çalışmalar yapılabilmesi gerekmektedir.

SONUÇ 
Yeni bir iletişim platformu olan internet içerik, zaman ve mekan bazında; halkla ilişkiler başta olmak üzere birçok yönetsel fonksiyonu değiştireceği muhakkaktır. Kitle iletişim araçları içinde farklı bir yer edinen internetin onlarla kıyaslanarak artı ve eksi yönleriyle araştırılıp çağın gereklerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.

Geleneksel medya/basın ilişkileri daha çok “itici” bir yaklaşım olma eğilimi göstermekteydi. Bilgi, PR şirketindeydi ve bunu medyaya verirdi. Yeni medya ilişkileri ise “çekici” bir yaklaşım eğilimi göstermeye başlamıştır. Artık hedef kitlelere mesajlarla saldırılmamakta, hedef kitle enformasyonun kalitesi aracılığıyla cezbedilmektedir.

Web PR uygulamaları sayesinde kendi dijital dünyalarında yaşayan müşteriler ya da yönetilen kitle daha iyi analiz edilerek beklentilerine daha net çözümler getirilebilmektedir. Halkla ilişkiler faaliyetinin adımları olan tanıma ve tanıtma eletronik ortamda daha hızlı daha etkin bir biçimde gerçekleştirilebilecektir.

Web PR sayesinde üretilen projelerde halkla ilişkilerin temel fonksiyonundan ve var olan saygınlığından ayrılmadan daha geniş kitlelere ulaşılabilmektedir. Web PR, geleneksel PR’a hem yeni bir soluk getirmiş hem de yeni ve daha kapsayıcı bir vizyon kazandırmıştır.

PR sektöründe baş döndürücü bir hızla global bir ortam değişikliği yaşanmaktadır. Bu değişime ayak uyduramayan PR uzmanları, belki de sektörden silinecek, uyum gösterenler ise her şeyin tamamen değiştiği dünyanın imkanlarını kullanacak, tehlikeleri ve meydan okumalarını fark ederek bunları yanıtlayacaklardır.

REKLAMIN KISA TARİHİ

Reklamın Kısa Tarihi

Aslına bakarsanız, reklamcılığın tarihi medyanın tarihidir.

Her yeni çıkan mecra, bir hedef kitleye yönelik olarak hazırlandığından (düzenlendiğinden) (reklamcılar da mecranın hedef kitlesine ulaşmak istediğinden), mecralar reklamı da peşinden sürüklemiştir. Böylece, medyanın tarihi reklamcılığın tarihi olmuştur.

Araştırmalara göre reklamın ilkel tarihi M.Ö. 3000′li yıllara kadar uzanıyor. Kasaba tellallarının esir satarken bağırarak alıcılara ulaşma çabaları, ilk reklam örnekleri olarak kabul edilirken, ilk yazılı ilanın da yaklaşık yine 3000′li yıllarda Mısır’da papirus üzerine yazılan ve sahibinden kaçan bir kölenin geri dönmesini isteyen bir duyuru olduğu sanılıyor.

Bugünkü anlamıyla reklamcılığın süreci, Gutenberg’in matbaayı icat etmesiyle 15. yüzyılda başlamıştır. Çünkü, bugünkü anlamıyla reklamcılık bir kitle iletişim çalışmasıdır. 1480′lere gelindiğinde William Coxton adlı matbaacı bastığı kitapları satmaya kalktığında iş dünyasında değişmeyen bir sorunla karşılaşır: Pazarlama sorunu. Bu sorunu çözmek için de bastığı kitapları daha geniş kitlelere duyurma gereksinimi duyar. El ilanları basar ve halkın yoğun olarak uğradığı bir yer seçer (kilise) ve onları dağıtır. William Coxton’un bu pazarlama sorununu ortadan kaldırma çabası, ilk basılı reklam örneği olarak kabul edilir. Üretim, üretilenin paylaşımı ve değişimi, yani bugünkü anlamıyla ticaret  doğal olarak reklamcılığın da kaynağı olmuştur. Avrupa’da ticaretten ötürü kentleşmenin yoğun olduğu yerlerde, insanlara belirli aralıklarla yayın sunarak, onları dünyadan haberdar etme ihtiyacı, 16. ve 17. yüzyıllarda zorunluluk halini almıştır. Bazı kaynaklar Hollanda’da, 1605′te, ticari amaçtan doğduğu varsayılan Niueve Tijdingen adlı yayının, ilk gazete olduğu üzerinde durmaktadırlar. 1612′de Paris’te, 1665′te Londra’da yayımlanmaya başlanan gazeteler de reklamcılığa katkıda bulunan ilk kitle iletişim araçları olmuştur. Belli periyotlarla basılan bu yayınlar, hayatlarına devam edebilmek için  farklı gelir kaynakları bulmak zorunda kalmışlardır. Gazete sahiplerinin bu yükü kaldırmalarının güçleşmesi ile yayınlarda zamanla reklamlar hızla çoğalmaya başlamış ve zamanla da reklamlarla yaşar duruma gelmişlerdir. Reklamcılık mesleğinin bir gazete birimi dışına çıkıp, bir kurum haline dönüşmesi fikri ise ilk olarak 1630′da Gazette’in kurucusu olan Fransız Theophraste Renaudot’ya aittir. 17. yüzyıldan itibaren İngilizler bunu kendilerine uyarlayarak kullanmaya başlarlar. Avrupa’da bunlar olurken, ABD’de ise reklamcılığın ilk örnekleri eğlence yerleri ve otel çevrelerine yerleştirilen açıkhava reklamlarıyla başlar. Avrupa’da olduğu gibi ABD’de de reklamcılığın doğuşu ve gelişiminde bir mecra olarak gazetenin ve ilan firmalarının rolleri büyüktür. ABD’de ilk basılı reklam 1704′te yayın hayatına başlayan Boston Newsletter’daki emlak ilanıdır.

1800′ler hem Avrupa hem de Amerika’da reklamın hızla yükseldiği dönemdir. Gazete yanında birçok duyurunun el ilanı şeklinde basılıp dağıtılması,  açıkhava reklamcılığının gelişmesi, mektup ve kağıtlarda antet kullanımı ve benzeri çalışmalar da hız kazanmıştır.

Sinemanın ve radyonun kitle iletişimine katılması ile 20. yüzyıl, işbölümü ve uzmanlaşmanın kesin çizgilerle ayrıldığı, dolayısıyla reklamcılığın bir sektör haline geldiği dönem olmuştur. Reklam ajanslarının kurulması da 20. yüzyılın başlarına denk düşer. Reklam ajansları da bu yıllarda reklamverenlerle gazete ve dergiler arasında komisyonculuk görevi üstlenmişlerdir. Reklam ajansları görevlerini böyle sürdürürlerken, tam hizmet ajansı kavramıyla yeni bir dönem daha başlar. Gazete ve dergilerde yer alan reklamlar, reklamverenler tarafından hazırlanırken, tam hizmet ajansları tüm reklamı (tasarımdan uygulamaya) kendileri yapar konuma gelmişlerdir. Özel radyoların ve sinemaların 1920′li yıllardan sonra çoğalmaya başlamasıyla birlikte  önce ABD, Almanya, Avusturya ve Fransa’da sesli ve görüntülü reklam çağı başlamıştır.

Yeni bir mecra olarak televizyon, 2. Dünya Savaşı ile gündeme gelmiştir. 1950′lerde hızla yükselen reklam sektörü, 60′larda tam tersi bir düşüşe geçmiş, birçok reklam ajansı kapanmış ve sektör küçülmüştür. Bu, reklamcılığın hem kalitesi hem de verimliliği üzerinde olumlu etkide bulunmuştur. Berkman ve Gilson’un ifadesiyle bu dönem, reklamcılıkta yaratıcılık dönemidir. 60′lı yılların sonlarına doğru dünya reklam sektöründe Amerikan şirketlerinin egemenliği sözkonusudur. 70′ler ise Fransız, Japon, İngiliz ajanslarının hızla yükselmeye, kendi ülkeleri dışında şebekeler oluşturmaya başladıkları dönem olmuştur. Bu gelişim doğal olarak yine dünya ticaretiyle ilgilidir.  Uluslarlarası şirketlerin girdikleri her ülkede tanıtım ve tutundurma çabaları zorunluluğundan ötürü böyle bir şebekleşme hız kazanmıştır.  80′ler Doğu Bloku’nun yapısal değişimiyle gündemini değiştirmiş ve bu da reklam sektörünü olumlu etkilemiştir. Hızla gelişen bilgisayar ve matbaa teknolojisi, mecralardaki teknolojik gelişmeler (TV sistemler, dijital efektler…) reklamcılığa sonu görülmeyen bir özgürlük sunmaya başlamıştır. 90′lı yıllarda CD ve internet gibi yenilikler reklamcılıkta yine yeni mecralar olarak gündeme gelmişlerdir.

Global pazarlama, kitle iletişimde sınırların kalkması, sosyoloji, psikoloji, dilbilim ve göstergebilim katkılarıyla reklam, 20. yüzyıl içinde tüm bu bilimlerin sinerjisinden yararlananarak bir bilim dalı haline gelmiştir. Yine reklamcılık sayesinde resim, müzik ve daha birçok sanat dalı yeni uygulama alanları kazanmış ve grafik, reklam müziği, animasyon, interaktif ortam oluşturma gibi yeni meslek dalları doğmuştur.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de gazete, radyo ve televizyonun mecra olarak kullanımı, reklamcılığın gelişmesinde önemli bir faktördür. Ancak, reklamcılık dünyada basınla ortaya çıkmadığı gibi Türkiye’de de basınla ortaya çıkmamıştır. Basınla ivme kazanmıştır.

Osmanlı’nın toplum yapısını düzenleyen sistem 1500′lü yıllara kadar ekonomisini de yönlendirmiştir. 1550′lerden sonra Batı ve Doğu arasındaki köprü olma konumu ne yazık ki, özellikle deniz yollarının keşfi ile birden değişmiştir. Batının deniz yoluyla ticarete yönelmesi ile karayolları gözden düşmüş, Osmanlılar da çok önemli bir gelir kaynağını böylece yitirmeye başlamışlardır. Bu arada Avrupa’daki ekonomik canlılık hammadde ihtiyacını gündeme getirmiştir. Batı artan hammadde ihtiyacını karşılama şansına sahiptir. Batı, kapitülasyonların sağladığı nimetlerden zaten yararlanmakta tatlı bir sömürüyü sürdürmektedir. Gelişen kapitalizmin ve onun güçlü temsilcisi İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Osmanlı topraklarının Batıya pazar olarak açılmasının peşine düşerler. Avrupa ülkeleri Kanuni Dönemi’ndeki kapitülasyonlarla birlikte ürettikleri malları Akdeniz yoluyla Osmanlı topraklarına sınırlı da olsa zaten sokuyorlardı. Ancak,  Osmanlı ülkesinin Batıya pazar olarak açılması 1838 Gümrük Anlaşması’yla mümkün olmuştur. Bu tarihi süreçten yola çıkarak, Osmanlı topraklarındaki reklam olgusunu Kanuni Dönemi kapitülasyonlarına taşımak mümkündür. Batılı tüccar, Osmanlı topraklarında ticaretle uğraşan meslektaşlarına gönderdikleri mektupların üst kısımlarına satmakta oldukları ürünün resimlerini de basarak tanıtım yoluna gitmişlerdir. Ülkemizde reklamcılığın gelişmesinde önemli bir rol de Türkçe basından önce çıkmaya başlayan yabancı basının, özellikle Fransızca gazetelerin olmuştur. Zamanla önce Avrupalı tüccar kendi aralarındaki rekabetten dolayı ve ardından da bunlarla mücadele gereği duyan yerli tüccar, mallarını ve kendilerini tanıtma-duyurma çabasına girerler. Böylece bu ticari rekabet antetli kağıtlardan tabelalara ve basında verilen ilanlara doğru bir ilerleme göstermiştir.

Doktor ve ilaç reklamları da dönemin bu özelliğini yansıtmaktadır. Reklam metinlerinde ürünün İngiliz ya da Alman ürünü olduğu ya da Fransa’dan Amerika’dan getirildiği belirtilmektedir.

1908′den sonra ise reklamlarda bir farklılaşma görülür ve 1909 değişimi ilk göstergesini ortaya koyar. “İlancılık Kolektif Şirketi” kurulur. Yine yabancı ürünlere talep fazladır. Bazı ürünlerde “Hakiki Vatan Malı”, “Bütün Levazımını Müslüman Evlada Yaptırır ki, Bu Ayrıca Takdire Layıktır” gibi ifadelere rastlanır. 1. Dünya Savaşı ile reklamcılık duraklar.

Cumhuriyetin ilanıyla yeniden canlanan reklamcılık, Cumhuriyet döneminde 1928 Harf Devrimi ile yine kısa bir duraklama geçirir. 1945′e gelindiğinde devletçilik, Türkiye’de kapitalizmi geliştirmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Bu süreç reklamcılık sektöründe de ilginç gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır. Bu sırada Eli Acıman dönemin “Şen Şapka”, günümüzün ise Vakko firmasının sahibi Vitali Hakko ve Mario Began ile Faal Reklam Ajansı’nı kurarlar ve Faal Reklam sonradan Manajans olur. 1950′lerde reklam ajanslarının sayıları giderek artarken bilimsel bir yaklaşım da doğmaya başlamıştır. O zamana kadarki sınai girişimlerin devlet elinde olması, reklama yoğun bir talep yaratmıştır.  Çok partili yaşama geçişle birlikte özel sektör de girişimlere başlamış ve reklam talebi artmıştır. Bu dönemde en önemli reklam araçları olarak kitle iletişim araçlarına ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Seviyesiz olduğu gibi nedenlerle 1951′e dek yasaklanan radyo reklamları ancak 1951′de belli sınırlar çizilerek özel sektöre açılmıştır.

1960′larda reklamcılık, toplumsal değişim ve reklam ajanslarının doğru yaklaşımıyla bir meslek halini almaya başlamıştır. 1968′de yayına başlayan TRT, 1972′de reklam almaya başlamıştır. Başlangıçta gazete ve dergiler yoluyla topluma sunulan reklamlar, daha sonra radyo ve sonuçta TV’ye aktarılmıtır.

TV programlarının izleyici gruplarının oluşması, reklamların da bir hedef kitle belirlemelerini sağladı. Türkiye’de reklamcılık tarihinde bir dönüm noktası da 24 Ocak 1980 kararları olmuştur. 80 sonrası ekonomik yapı, yabancı ortaklıklarla da yatırıma gidilmesine yol açmıştır. Böylece çokuluslu firmalar yatırımlarıyla ve ürünleriyle birlikte ajanslarını da Türkiye’ye sokmaya başlamışlardır. Bu dönemde yerli ajanslar iki yol izlemişlerdir. Birincisi, kendi yapılarını koruyarak gelişmelerini sürdürmek, ikincisi de gelen yabancı firmaların ajanslarıyla ortaklık kurmak. 1990′larda renkli yayına geçiş, TV kanal sayısının artması, 24 saat yayın yapılması, reklamcılığı bulunduğu noktadan çok ileri götürmüştür. Bu dönemde yine yukarıdaki nedenlerden dolayı, reklam ajansları yanında yan sektörler de çoğalmıştır. Özellikle özel kanalların yayına başlaması promosyon, afiş, billboard, seslendirme, prodüksiyon, cast firmaları gibi sayıları hızla artan ve reklam ajanslarına yardımcı olan ayrı birer sektör haline gelmiştir. 1990′lar›n sonlarına doğru geldiğimizde reklamcılık için durum artık, bir mecra değerlendirme dönemidir. Mecralar bitti denildiği bir noktada, internet birden bir kurtarıcı olarak doğmuş ve yine diğer mecralarda olduğu gibi reklam sektöründe yerini almıştır. 2000′li yılları yaşadığımız şu günlerde yurtdışında alınan ödüller, Türkiye’de reklamcılığın artık, dünya standartlarında yürüdüğünün göstergesi olmuştur.

2000′li yıllarda özellikle internetin yanı sıra cep telefonunun bir yayın aracı olması yönünde hızla ilerlemesi, reklamcılık için gelecekte yeni mecranın cep telefonu olacağını göstermektedir.

(1995 – 2010 arasında yayınlanmıştır.)

(Bu yazının tamamını ya da bir bölümünü, kaynak göstermeden lütfen başka bir yerde kullanmayınız. Kaynak: Bülent Fidan. reklamgunlugu.wordpress.com)

 

Halkla ilişkiler öğrencilerine kariyerlerini desteklemeleri için ”8” öneri

Halkla ilişkiler, iletişim, gazetecilik veya pazarlama okuyorsanız, önceki deneyim, ağ ve portfölyonuzun büyük önem taşıdığı profesyonel bir dünyaya girişe hazırlanıyorsunuz demektir. Kafanızda büyük resmi canlandırmaya çalışın ve amacınız, sömestrinizi stajlar ya da giriş seviyesindeki işlerle akılcı bir şekilde geçirmek olsun. İşte size kariyerinizi desteklemeniz için 8 öneri:

Yarı zamanlı çalışın. Okul, sosyal yaşam ve işi bir arada dengede tutmak size zaman planlamasını öğretecek. Hayatınızın geri kalanını iş ve yaşam dengesini kurmaya çalışmakla geçirecekseniz, öyleyse zaman pratik yapma zamanı. Para ve tecrübe kazanacaksınız; üstelik partiler için hala zamanınız olacak; ayrıca ödev yapmaya oturduğunuzda daha odaklı ve disiplinli olacaksınız. Eğer mümkünse bu iş, kendi alanınızla ilgili bir staj biçiminde olsun. Alanınızda tecrübe kazanmak hiçbir zaman için çok erken değildir.

En azından her ay bir networking etkinliğine katılın. Öğrenci kulüplerine katılın, sektörünüzdeki profesyonel kuruluşların düzenlediği etkinliklere katılın, konferanslara katılın, profesörünüzle veya mentorunuzla öğle yemeği organize edin, mezun olduktan sonra yaşamak istediğiniz şehri gezin ve okulunuzdan mezun olanlarla tanışın, kariyer etkinliklerine katılın– seçenekler sonsuz. Sizi evden dışarı çıkartacak ve ortak özelliklere sahip olduğunuz insanlarla tanışmanızı sağlayacak etkinlikler programlayın.

Eğlenmek için zaman yaratın. Bir öğrenci olarak en önemli önceliğinizin okul işleri olduğunu biliyorsunuz. Tembellik yapmayın. Sıkı çalışın, mümkün olduğunca fazla bilgi edinmeye bakın ve okulu ciddiye alın. İşe girdiğinizde acısını çıkartırsınız. Ancak eğlenmek için de zaman yaratın. Ne yazık ki pek çok üniversite öğrencisi dersleri uğruna sosyal hayatını feda ediyor. Dengeyi bulun. Yeni insanlarla tanışın. Arkadaşlarınızla vakit geçirin. Mezun olduktan ve herkesin yolu ayrıldıktan sonra birlikte zaman geçirmek zorlaşacak bu yüzden sahip olduğunuz zamanı boşa geçirmeyin.

Bir mentorunuz olsun. Size iyi tavsiyeler verebileceğini düşündüğünüz ve çizdiğiniz kariyer planında size bir şeyler öğretebilecek kişilere ulaşmaya çalışın. Güncel etkinlikleri, vaka çalışmalarını, iş tavsiyelerini ya da yürümekte olduğunuz yolda size yardımcı olacağını düşündüğünüz başka şeyleri paylaşabilmek için o kişiyle bir araya gelmenin yollarını arayın ya da birkaç haftada bir telefon görüşmesi yapmaya çalışın. Kariyer yolunda bir rehbere sahip olmak oldukça değerlidir. Başlangıç için asla erken değildir.

Sektörel bir konferansa gidin. Sektörünüzdeki, bölgenizdeki ya da ulaşabileceğiniz mesafedeki konferansları belirleyin ve katılmanın yollarını arayın. Konferans kayıt ücreti bütçenizin üzerindeyse organizasyondan birisine ulaşarak öğrencilerden ücret alınıp alınmadığını, indirim yapılıp yapılmadığını sorun ya da organizasyonda yardımcı olabileceğinizi, çalışabileceğinizi söyleyerek bu şekilde katılmaya çalışın.  Ayrıca profesörünüze ya da öğrenci topluluğu liderine danışarak konferans için size sponsor olup olamayacaklarını da sorabilirsiniz, karşılığında da öğrendiklerinizi, edindiğiniz deneyimleri onlara aktarabilirsiniz. Sektördeki profesyonel isimlerle tanışacak ve muhtemelen konuşmacılardan değerli bilgiler kazanacaksınız. Bir görüşmede kaçınılmaz sorulardan olan ders dışında yaptığınız etkinliklere verilecek güzel bir cevabınız olur.

Ölmeden önce yapılması gerekenler listenizden bir şeyleri yapın. Ciddiyim, her zaman ziyaret etmek istediğiniz bir yere gitmek için sömestri kullanın, zaman ayıramadığınız bu tarz projelerinizi hayata geçirin, yeni bir beceri edinin, uçaktan atlayın (paraşütle lütfen) — hayatınızda yapmak istediğiniz sizi bütünüyle harekete geçirecek bir şeyler yapın.

Sektörünüzle ilgili bilgi edinin. Çalışmak isteyebileceğinizi düşündüğünüz şirketler veya kuruluşlar hakkında bilgi edinin. Sektörünüzdeki büyük oyuncunun kim olduğunu öğrenin. Haberleri izleyin. Günün birinde işinizi ve müşterilerinizi etkileyecek teknolojiler ve trendler konusunda kendinizi eğitin. Sizi daha değerli bir çalışan yapacak konular hakkında durmaksızın kendinizi eğitin.

Bir portfölyo oluşturun. Yol boyunca yaptığınız çalışmaların bir kaydını tutun ki ihtiyacınız olduğunda kolaylıkla portfölyonuzu oluşturabilesiniz. Bir görüşmeci bu konuda soru sorduğunda son dakikada derlenmiş özensiz iş örnekleri topluluğuyla birlikte çöpe atılmak istemezsiniz.  Düzenli olursanız ve gelecekteki potansiyel işvereninize göstermek amaçlı işler üretirseniz, onlara ihtiyacınız olduğunda daha fazla seçme şansınız olur.

Kaynak: http://www.prrehberi.com/halkla-iliskiler-ogrencilerine-kariyerlerini-desteklemeleri-icin-8-oneri/

Mersin’de Kamu Çalışanlarına Halkla İlişkiler Eğitimi

 

 

Vali Güzeloğlu: “Devleti insan için var eden, insanın mutluluğunu amaç edinen bir anlayışın temsilcileriyiz”

 

bimer-ve-halkla-iliskiler-egitim-semineri-IHA-20131126AW000624-3-t

 

 

Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, devletin insan için var olduğunu ve kendilerinin de insanın mutluluğunu amaç edinen bir anlayışın temsilcileri olduklarını söyledi.  

Güzeloğlu, Suphi Öner Öğretmenevi Tarsus Salonu’nda Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) tarafından kamu çalışanlarına yönelik düzenlenen halkla ilişkiler eğitim seminerinin açılışında yaptığı konuşmada, devletin varlık nedeninin vatandaşına hizmet etmek ve beklentilerini karşılayarak onun hayatını kolaylaştırmak olduğunu belirtti.   

İnsanı merkezine almayan hiçbir sürecin doğru sonuç vermeyeceğini vurgulayan Güzeloğlu, şöyle devam etti : 

“Devleti insan için var eden, insanın mutluluğunu amaç edinen bir anlayışın temsilcileriyiz. Cumhuriyetin temel anlamı içerisinde vatandaşlarımıza, herkesin birinci sınıf bir yurttaş, kamu hizmetlerinin herkese eşit ve herkesin Cumhuriyetin eşit birer bireyi olduğunu hissettirmek vardır. Bu bizim en öncelikli görevimizdir. Açık, paylaşıma ve değer çoğaltmaya dönük bir kamu hizmeti anlayışı giderek güçlenmektedir. Bu yeni dönemde de bir dizi düzenleme yapıldı .” 

Bu tür düzenlemelerin, anlamlı, verimli ve başarılı olabilmesi için uygulayıcılarının özverili ve gayretli çalışması gerektiğini ifade eden Güzeloğlu, şunlardı kaydetti : 

“Gönüller sultanı Yunus’un ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ sözünde olduğu gibi insanlarla iletişim adına sizler de bir Yunus gibi görünmelisiniz. Kamuya dönük dilek ve şikayetlerini aktaran herkese, bütün bu amaçlanan hedefleri anlatanlara önce insan sonra bir kamu görevlisi olarak hizmet vermektesiniz. Yani bizim gözümüz, elimiz, dilimiz ve sesimizsiniz. Bugün burada yapılan toplantı ve 3 gün sürecek çalışmalar özelde belirtilen amaçları gerçekleştirecek, genelde ise bizi, çocuklarımızı daha gelişmiş ve güçlü bir Türkiye yararına taşıyacak çalışmadır .” 

Eğitimlere, 8 farklı ilden 600’ü aşkın kamu görevlisinin katıldığı bildirildi.  

Ayrıca üç gün sürecek seminerlerde katılımcılara, halkla ilişkiler, iletişim, protokol kuralları ve danışma hizmetleri derslerinin yanı sıra BİMER sistemi hakkında da bilgiler verileceği öğrenildi.

Muhtarlara Halkla İlişkiler Eğitimi

599_5Muhtarlara Halkla İlişkiler Eğitimi

 

Kütahya Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü’nce hazırlanan “Muhtarlarımıza, Muhtarlar ile Birlikte Halkla İlişkileri Anlatıyoruz” konulu proje kapsamında toplantı yapıldı.

Kütahya Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü tarafından muhtarlara yönelik hazırlanan “Muhtarlarımıza, Muhtarlar ile Birlikte Halkla İlişkileri Anlatıyoruz” konulu proje kapsamında ikinci eğitim toplantısı yapıldı.

Kütahya Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü tarafından muhtarlara yönelik hazırlanan “Muhtarlarımıza, Muhtarlar ile Birlikte Halkla İlişkileri Anlatıyoruz” konulu proje kapsamında ikinci eğitim toplantısı Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdare Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner tarafından Belediye Kültür Sarayında yapıldı.

Muhtarların kurumunla ilgili çevreleriyle olumlu ilişkiler kurmasını sağlamak, etkin ve verimli bir iletişim ortamı yaratmak olarak açıklanan projenin amacıyla ilgili şu açıklama yapıldı;””Muhtarlıklarımızca uygulanacak halkla ilişkiler uzun sürede getiri sağlayan bir etkinliktir. Çalışmaların bir amacı da, kuruma uzun vadede olumlu bir kimlik kazandırmak ve bu kimliği devam ettirmektir. Olumlu bir kimlik ise Muhtarlık kurumuna destek, güvenilirlik, çalışmalarında başarı getirmek demektir. Muhtarlarımızı ve halkı aydınlatmak ve onlara kamudaki çalışmaları benimsetmek, Muhtarlarımız ve halkta yönetime karşı olan olumlu davranışlar yaratmak, Muhtarlar ve halkın yönetimle olan ilişkilerinde işlerini kolaylaştırmak, Kamunun kararların isabet derecesini arttırmak için halktan bilgi almak, Muhtarlarımız ve halk ile işbirliği sağlayarak hizmetleri daha çabuk ve kolay görünmesini sağlamak, Muhtarlarımızın uygulama ve davranışlarında; halkın istek, dilek, tavsiye, telkin ve şikayetlerinden yola çıkarak aksaklıkları gidermek, Kamu yararlarına ilgili hususlara cevap vermeye çalışmak ve herkesin kişiliğine hürmet ederek sosyal sorumluluk duygusu oluşturmak.”

Proje kapsamında Kütahya’da 513 köy muhtarı ile 310 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 823 muhtar eğitim alacak.

Şaphane Muhtarlarının eğitimi 18 Eylül 2012 tarihinde Simav Eynal Kaplıcalarında, Pazarlar, Simav, Domaniç, Tavşanlı Muhtarlarının eğitimi ise 27 Eylül 2012 tarihinde Tavşanlı Belediye Kültür Sarayı Salonunda, Aslanapa, Altıntaş, Dumlupınar Muhtarlarının eğitimi 02 Ekim 2012 tarihinde Altıntaş Belediye Kültür Salonunda, Çavdarhisar, Gediz Muhtarlarının eğitimi 12 Ekim 2012 tarihinde Gediz Halk Eğitim Merkezinde, Emet, Hisarcık Muhtarlarının eğitimi 22 Ekim 2012 tarihinde Emet Belediye Düğün Salonunda yapılacak.

Belediye Kültür Sarayında yapılan toplantıya İl Mahalli İdareler Müdürü Hüseyin Bozkurt, İlçe Nüfus Müdürü Halil Topbaş, Muhtarlar Derneği Başkanı Salih Zeki Arı ve Merkez ilçe mahalle ve köy muhtarları katıldı. – KÜTAHYA

 

 
1 57 58 59 60 61 64