HALKLA İLİŞKİLER ÖĞRENCİLERİNDEN U’MUTLU 23 NİSANLAR PROJESİ

fft261_mf14508934

Erzurum Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü 3. sınıf öğrencileri WoM Ajans grubu olarak “U’Mutlu 23 Nisanlar” adı altında sosyal sorumluluk projesine imza attılar.
23 Nisan öncesi Erzurum’un Köprüköy ilçesinin dört köyünde ki Soğuksu İlkokulu, Karataşlar İlkokulu, Yukarı Kızılca ilkokulu ve Yapağanlı ilkokulundaki çocuklarla buluştu. Öğrenciler, çocukların ve okulların; başta kırtasiye malzemesi, okuma kitapları ve ilk yardım malzemeleri olmak üzere ihtiyaçlarını karşıladılar.
23 Nisan öncesi çocuklarla birlikte vakit geçirip sınıfları süsleyerek ATA’mızın Hediye ettiği bu güzel günü daha da anlamlı bir hale getirdiler. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayarak, ‘’Çocukların Gözlerinizdeki Işık Hiç Sönmesin’’ mesajını verdiler.

 

http://www.milliyet.com.tr/halkla-iliskiler-ogrencilerinden-u-mutlu-erzurum-yerelhaber-1336719/

Halkla İlişkiler ve Propaganda

Propaganda: bir fikrin ideolojinin tek taraflı olarak hedef kitleye dayatılmasıdır. Propaganda bir çeşit beyin yıkama çalışmasıdır. Amaç: ne pahasına olursa olsun hedef kitleyi kendi yönünde ki inanç ve eyleme yöneltmektir. Propaganda da besleyici tepkiyi tıkamak pahasına yanıt alma kaygısı yoktur ve propagandanın temel ideali tek düşünceyi tek ideolojiyi benimsetmektir. Propagandanın türleri vardır; Beyaz, gri ve kara propaganda.

Beyaz propaganda: kimin tarafından yapıldığı belli olan bir türdür. Propagandayı yapan kendini saklamaz ortaya çıkartmak ister. Yalan habere, iftiraya, çarpıtmaya başvurmadan bilgiyi duyurma yayma ve kamuoyunu bilinçlendirme amacı vardır. Kara propagandanın aksine etkinliği fazladır. Zamanla kara propagandanın gerçeği yansıtmadığı anlaşılınca etkinliği azalır ve önemini yitirir. Beyaz propaganda da meşru bir hakkın savunulması açık bir kaynaktan yapılır.

Gri propaganda: doğruluğu ispatlanmamış birtakım dedikoduları yayma amacı vardır. Kaynak açıkça belli değildir. Amacı: rivayetler yayarak halk kitlelerinin beyinlerinde şüphe tohumları oluşturmaktır. Doğru olan bir olaya abartı ve yalanlar eklenerek muhatabı küçük ve gülünç duruma düşürme amacı vardır.

Kara propaganda: en sert ve en ağır propagandadır. Kaynağı belli değildir ve kaynak kendini belli etmez. Yalan, karalama, aşağılama, iftira, çarpıtma, hile, entrika gibi yanlış davranışlar sergilenir. Bu türde beyin yıkama teknikleri aşırı şekilde kullanılır. Sinema kara propaganda da en çok kullanılan araçlardan biridir. Dini amaçlı olarak kiliseye inanan çekme, siyasi nedenli olarak seçimlerde bir fikir ve ideolojiyi yayma, askeri nedenli olarak savaş yıllarında asker sayısını artırma gibi amaçlarla yapılabilir.

Reklam, propaganda ve halkla ilişkilerin ortak noktası bir düşünceyi aktarmaktır. Ancak bu üç disiplin iknayı farklı yollarla yapar. Reklam para ile yer ve zaman satın alarak, Halkla ilişkiler olumlu imaj yaratarak, propaganda ise mesaj bombardımanıyla beyin yıkayarak iknaya çalışır. Bu farklılıkların yanında benzer yönleri de bulunur. Propaganda ve halkla ilişkiler hedefe ulaşmak için planlı ve programlı çalışır ve lobiciliği kullanır.Propaganda mesaj bombardımanı ile hemen sonuç beklerken halkla ilişkiler uzun yıllara yayılan hemen sonuç beklemeyen olumlu imaj yaratma amacı taşıyan bir yönetim disiplinidir. Planlı ve programlı çalışmaları nedeniyle halkla ilişkiler ve propaganda birbirine karıştırılır. Halkla ilişkiler de temel ilke dürüstlüktür, haber içerikleri 5n1k formatında yüzde yüz doğru olmalıdır. Propaganda ise dürüstlüğü önemsemez ve propagandanın temel ilke değildir. Yalan, karalama, iftiraya başvurulabilir. Beyaz propaganda da ise doğru yalnızca kendi doğrusudur. Ayrıca propaganda da tek yanlı sunum vardır. Sadece tek tarafın yararı düPROPA1şünülür ve olayların tek yönü aktarılır. Halkla ilişkiler uzun vadede bir sorumluluk taşıdığı için hedef kitlenin görüş ve davranışına göre kurum politikasını belirler ya da yenileşmeye gider. Propaganda hedef kitleye önem vermez hedef kitleye göre vizyonunu değiştirmez.

İlkokul Çocuklarının “yarınlarını aydınlattılar”

ANTALYA (AA) – SÜLEYMAN ELÇİN – Antalya’da bir grup üniversite öğrencisi, yürüttükleri sosyal sorumluluk projesiyle ilkokul öğrencilerine kütüphane yaptı, okulun bahçe duvarını onardı.

Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Halkla İlişkiler Bölümü öğrencileri, ilkokul öğrencilerinin fiziki alt yapılarını geliştirmek için “Yarınlarını Aydınlat Projesi” başlattı.

Kepez ilçesindeki Ahatlı İlkokulunu pilot okul seçen öğrenciler, okulun kütüphanesinin bulunmadığını ve bahçe duvarlarının yıkık olduğunu belirledikten sonra çalışmalara başladı.

-Kız öğrenciler çanta sattı, erkekler duvar ördü

Kız öğrenciler, gerekli parayı temin etmek için atık dergilerden yaptıkları çantaları pazar ve kermeslerde sattı. Erkeköğrenciler de okulun bahçe duvarının onarımı ve kütüphanesi için malzeme temin etti.

Öğrenciler imece usulü çalışarak onardıkları okul bahçesini boyadı.

-Kütüphaneye 250 kitap

Üniversiteli gençler, okula kütüphane kurmak için de çalışma yürüttü.

Öğrenciler, kendi elleriyle boyadıkları ve düzenledikleri kütüphane için yaklaşık 250 kitap, masa ve sandalye satın aldı.

Kütüphanenin açılışını Yüksekokul Müdürü Doç. Dr. Beykan Çizel ile yapan proje koordinatörü öğretim görevlisi Özlem Mansuroğlu, amaçlarının öğrencilerin sosyal sorumluluk bilincini geliştirmek olduğunu kaydetti.

Öğrencilerinin özverilerine hayran kaldığını ifade eden Mansuroğlu, “Öğrenciler boyamadan duvar örmeye çiçek ekmeden harç karmaya kadar her aşamada alın terlerini döktüler. Çok çalıştılar ve çok yoruldular. Onlarla gurur duyuyorum. Büyük emek sarfettiler” dedi.

-“Geleceğe iz bırakmak istiyoruz”

Projede görev alan öğrencilerden Nazım Petek ise gelecek nesiller için adım atmak amacıyla bu projeyi hazırladıklarını vurguladı.

Bilinçli bir nesil için kitap okumanın önemine işaret eden Petek, “İş gücümüzü ve alın terimizi koyarak projeyi tamamladık. Geleceğe bir iz bırakmak istiyoruz. Dışarıda gezen bir nesil yerine kütüphanede kitap okuyan bir nesil yetişmesini amaçlıyoruz” diye konuştu.fft81_mf4767933

Otizm için #KalbiniPaylaş

1461930591_SBUX_TOVKalbiniPaylas_290316

#OTİMZİÇİNKALBİNİPAYLAŞ

Starbucks ve TOV, bu yıl hayata geçirdikleri #KalbiniPaylaş kampanyası ile otizmin ne olduğunu ve belirtilerini anlatma hedefiyle yola çıktı.

Dünyada otizmin rengi maviden esinlenilerek mavi kalplerle simgeleştirilen kampanya, herkesi otizm için #kalbinipaylaşmaya ve otizm farkındalık elçisi olmaya davet etti. Mümkün olduğunca çok kişiye otizmin ve belirtilerinin ne olduğunu anlatmayı amaçlayan kampanya, Twitter, Facebook ve Instagram kullanıcıları tarafından yoğun ilgiyle karşılandı. Kampanya için özel olarak oluşturulan kalbinipaylas.com sitesindeki uygulamayla oluşturulan 40.000 fotoğraf, sitenin ziyaretçileri tarafından Instagram, Twitter ve Facebook hesaplarında paylaşıldı.

Otizmin ve belirtilerinin bilinirliğinin yaygınlaşması, erken tanı ve sürekli eğitimin artması ile otizmli bireylerin topluma kazandırılmasını hedefleyen kampanyanın web sitesi tam 26.000 kişi tarafından ziyaret edilerek büyük ilgi topladı.

Kampanya Türkiye’de otizm farkındalığı yaratmak adına büyük bir başarıya imza attı ve kampanyaya ilişkin materyaller Facebook’ta 5, Twitter’da ise 1.8 milyon kişi tarafından görüntülendi.l

Starbucks ve Tohum Otizm Vakfı Elele
Ülkemizde her 68 çocuktan biri otizm ile dünyaya geliyor. Buna rağmen Türkiye’deki her 10 kişiden 7’si otizmi ve belirtilerini bilmiyor.

2015 yılında GFK Türkiye’nin Tohum Otizm Vakfı için yaptığı “Türkiye’deki Bireylerin Otizm Algısı ve Bilgi Düzeyi” araştırmasında katılımcıların yalnızca %29’unun otizmi duydukları sonucu ortaya çıkarken, otizmin tedavisinin nasıl olacağına ilişkin soruya ise %73 oranında “herhangi bir fikrim yok” cevabı verildi.

Otizm farkındalığının geliştirilmesi gereken bir konu olduğunun bilinciyle Starbucks, 2009’dan beri Tohum Otizm Vakfı ile birlikte otizm alanında projeler hayata geçiriyor.

Otizmli Çocuklarımız Starbucks Favorilerini Seçti
Starbucks’ın lezzetli tatlıları arasından favorilerini belirleyen otizmli çocuklarımız en çok Bella Vista, Misto Cookie, Starbucks Brownie, Limonlu Cheesecake ve Very Berry Muffin’i sevdi.

Starbucks #KalbiniPaylaş kampanyası kapsamında, 1-3 Nisan tarihlerinde, çocuklarımızın favorilerin de aralarında bulunduğu tüm tatlıların geliri otizmde farkındalığı arttırmak için gerçekleştirilen projelerde kullanılmak üzere Tohum Otizm Vakfı’na bağışlandı.

Kaynak: http://www.halklailiskiler.com.tr/Otizm_icin_KalbiniPaylas..php

Kriz Yönetimi Ve Hakla İlişkiler

Kuruluşlarda her şey her zaman yolunda gitmeyebilir. Kuruluşlar, sonları olabilecek krizlerle karşılaşma olasılıklarını dikkate alarak, kurumsal iletişim yönetimi anlayışıyla kriz yönetimine önem vermeleri bir gerekliliktir. Kriz yönetiminin halkla ilişkilerle bağlantısını anlayabilmek için özellikle krizin ne olduğunu açıklamak yararlı olacaktır.

kriz-yonetimi

Kriz ve Kriz Özellikleri

Kriz, sonucu tehlikeli olabilecek bir durum ya da bunalım olarak tanımlanır. Kuruluşlarda kriz ise karar verme organlarını tehdit eden ve oluşumuyla, karar vericiler için sürpriz özelliği taşıyan bir durumdur. Tanımda yer alan sürpriz sözcüğü beklenmeyen ve birden oluşan değişim özelliğidir.

Bir krizin temel özellikleri;
– Kurumu tehdit etmesi,
– Kurum mekanizmalarının yetersiz kalması,
– Acil müdahale gerektirmesi,
– Beklenmedik ve birden gelmesi,
– Korku ve paniğe yol açması, Kurumun imajını tehdit etmesi olarak sıralanabilir. Krize yol açan nedenler, kurumdan kaynaklanan nedenler; çevreden kaynaklanan nedenler olmak üzere ikiye ayrılır.

Kurumdan kaynaklanan kriz nedenleri:
– ürün hataları,
– kurumun el değiştirmesi,
– rüşvet,
– boykotlar,
– dedikodular,
– bilgi sistemlerindeki bozukluklar,
– hizmet aksaklıkları,
– cinsel taciz vb.

Çevreden kaynaklanan kriz nedenleri:
– doğal afetler,
– yasal değişimler,
– rekabet,
– dış ekonomik dalgalanmalar,
– kamu algılamasındaki değişiklikler, vb. sayılabilir.

Ne tür bir kriz olursa olsun, her kriz belli aşamalardan geçer. Başka deyişle, tıpkı ürünler gibi krizlerin de yaşam eğrisinden söz edilebilir. Bu aşamalar: kriz öncesi, kriz dönemi ve kriz sonrası dönem olarak açıklanabilir.

– Kriz Öncesi Dönem. Krizin kavram olarak başlangıç noktası ve kuluçka dönemidir. Kriz sinyalleri görünse bile, her nedense, bazı kurumlar tarafından ciddiye alınmaz. Bu dönemde krizi önlemek için pek çok fırsat vardır. Eğer bu fırsatlar kullanılırsa, kriz çıkmadan önlenebilir. Önemli olan, kriz öncesinde, krizin doğru saptanmasıdır.

– Kriz Dönemi, krizin ortaya çıktığı, yönetimin dikkatini çektiği aşamadır. Kurum, kitle iletişim araçları ve hedef kitlelerle yüz yüzedir. Krizi atlatabilecek çözümler bulunup uygulanır.

– Kriz Sonrası Dönem ise, krizin en az yara ile atlatılabilmesi hedefi sonrası dönemdir. Kriz başarı ile yönetilmiş ise, kurum kriz sonrasını da fırsata dönüştürebilir.

Leadership_1306223734kriz-yönetimi-e1440539347497

Halkla İlişkilerde Kriz İletişim Planı

Kriz yönetimi, krizlerin ortaya çıkmasını önlemenin yanı sıra, önlenemediğinde krizi en az zararla atlatabilmek için yapılan her türlü etkinliği içerir. Kriz yönetimi, kurumlarda proaktif bir gereklilik olsa bile, çoğu krizler reaktif stratejilerle yönetilir. Bu durumda, kriz yönetimi, krizin şiddetini azaltma amaçlı bir iletişimi öngörür.

Kriz yönetimin en önemli yanı, kriz yönetim ekibinin kurulmasıdır. Kriz yönetim yönetim ekibinin içinde yer alan halkla ilişkiler uzmanı, kriz yönetim ve iletişim planının oluşturulması ve kriz iletişim planının uygulanmasında sorumluluk taşır. Krizler için önceden plan yapılmasa da bir iletişim planının oluşturulması önemlidir.

Kriz iletişim planlaması, kurumun tepkisinin belirlenmesidir. Bu tepkinin kime, hangi araçlarla, nasıl verileceğini saptamak gerekir. Kriz iletişimin kurum kimliğini gözardı etmeden, kurum imajı dikkate alınarak gerçekleştirilmesi bu nedenle iletişim süresince kurumun teksesli olması, seçilen bir sözcünün bu görevi yerine getirmesi temeldir.

Halkla ilişkilerin, hedef kitleler ile iletişim kurma, bilgilendirme, kurum imajı oluşturma gibi işlevleri kriz dönemlerinde de önemlidir. Ancak çalışanların bilgilendirilmesi, kurum açısından öncelik taşımalıdır. Hedef kitlelerin güvenilir ve açıklayıcı bilgiden yoksun bırakılması kuruma daha çok zarar verir. Örneğin, istifalar gündeme gelebilir, satışlar düşebilir ya da ürünler boykot edilebilir, hisse senetleri değer kaybedebilir.

Kriz dönemlerinde, kurumların yapacakları en büyük iletişim hatalarından biri, krizi önemsememe, hiç bir şey olmamış gibi davranmalarıdır. Kriz ne olursa olsun, kabul etmek ve bu doğrultuda bilgilendirmek yine kurumun halkla ilişkilerde doğruluk, dürüstlük, açıklık politikaları çerçevesinde iletişim kurmak her zaman yararlı olacaktır.

 

KAYNAK:

Kriz Yönetimi ve Halkla İlişkiler

 

Dev Yatırım Yapılan EXPO Kapılarını Yarın Açıyor!

EXPO 2016 Antalya, 22 Nisan Cuma günü gerçekleşecek görkemli bir törenle açılacak. İlk kez Türkiye’de kapılarını açmaya hazırlanan EXPO için 1,7 milyar liralık yatırım yapıldı.

Dev yatırım yapılan EXPO kapılarını yarın açıyor!

Antalya’nın Aksu ilçesinde 1,7 milyar liralık yatırımla hayata geçen Expo 2016 Antalyakapılarını açıyor. Olimpiyatlar ve Dünya Kupası‘nın ardından en büyük organizasyon kabul edilen Expo, ilk kez Türkiye’de kapılarını açmaya hazırlanıyor.

Felsefesi ‘Gelecek Nesiller için Yeşil Bir Dünya’, teması ‘Çiçek ve Çocuk’, sloganı ise ‘Geleceği Yeşertmek’ olan EXPO 2016 Antalya, 22 Nisan Cuma günü gerçekleşecek görkemli bir törenle açılacak. Antalya’nın Aksu ilçesinde kurulan bin 121 dönümlük sergi alanı, 191 gün boyunca ziyaret edilebilecek.

CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN AÇACAK

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, yabancı devlet başkanları, bakanlar, büyükelçiler ve binlerce davetlinin katılımıyla gerçekleşecek resmi açılış töreninde unutulmaz bir görsel şov yaşanacak. Ulusal ve uluslararası kongrelerin, panellerin, toplantıların ve seminerlerin organize edileceği EXPO 2016 Antalya’da kültürel ve sanatsal etkinlikler de ziyaretçilerle buluşacak.

Türkiye ve Antalya için kalıcı bir eser olacak Expo alanında katılımcı ülkelerin bahçe kültürlerini tanıtacağı ülke alanlarının yanı sıra; Antalya’nın önemli simgelerinden olan tarihi Hadrianus Kapısı’nı sembolize eden Expo Kulesi, Türkiye’nin ilk Tarım ve Biyoçeşitlilik Müzesi, 6 bin 500 kişi kapasiteli Kongre Merkezi, 5 bin ve 800 kişilik iki adet Amfi Tiyatro bulunacak.
Ayrıca çocukların eğlenerek öğrenmesini sağlayan etkinliklerin düzenleneceği Çocuk Adası, Çocuklar için Bilim ve Teknoloji Merkezi, aileler ve çocuklar için aktivitelerin gerçekleşeceği Kır Aktivite Alanı, Expo Gölü, Expo 2016 Antalya’nın sembol çiçeği Şakayık şeklinde teras, Expo Tepesi, Expo Ormanı, Expo Meydanı, Kültür ve Sanat Sokağı ile mimari kültürümüzün yansıtılacağı restoranlar sokağı da alanda yer alacak.
Expo farklı bir alanda doğa, çevre ve bahçecilik turizmi konusunda yepyeni bir kitleyi de Antalya’ya çekecek. Ayrıca turizm ürünlerini çeşitlendirecek, yerli ve yabancı turist hacmini artırarak kentin kalkınmasına, istihdamın ve refahın artmasına katkıda bulunacak. Gerekli tüm üst düzey güvenlik önlemlerinin alındığı organizasyon geçmesi için ekipler gece gündüz görev başında olacak.

İNDİRİMLİ BİLET FIRSATI

Organizasyona girişte kullanılacak sezonluk kart ve biletler için indirim kampanyası 22 Nisan’da gece yarısı sona erecek. EXPO 2016’nın ziyaretçilerini ağırlamaya başlayacağı 23 Nisan gününden itibaren ise gişe fiyatları geçerli olacak.
İndirimli kampanya boyunca sezonluk kartlar yetişkinler için 60, öğrenci ve 65 yaş üstü olanlar için 30; tek girişlik biletler yetişkinler için 20, öğrenci ve 65 yaş üstü olanlar için ise 10 TL’den satılacak. 23 Nisan’dan sonra geçerli olacak kapı fiyatlarında ise yetişkinler için tek girişlik bilet 60, öğrenci ve 65 yaş üstü için 30, sezonluk kart ise yetişkinler için 180, öğrenci ve 65 yaş üstü için 90 TL’den satılacak.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda ziyaretçilerini ağırlamaya başlayacak olan EXPO 2016 Antalya’nın ilk gününde, Türk Yıldızları Akrotimi nefes kesen bir gösteriye imza atacak.
Türk Yıldızları, 1914 yılında kurulan Türk Hava Kuvvetleri‘nin bir parçası olarak dünyada sekiz süpersonik savaş uçağıyla gösteri yapan tek akrotim ekibi özelliği taşıyor. Türk Yıldızları kuruluşundan bugüne gerçekleştirdiği gösterilerle tüm dünyada adından söz ettiriyor. Dünyanın birçok noktasında yaptıkları gösterilerle isimlerini dünya literatürüne yazan Türk Yıldızlarını gösterilerinde binlerce kişi izliyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, Expo alanında 3 bin 200 metrekarelik bir alanda tanıtımlarını gerçekleştirecek. Dev fuarda Ankapark tanıtım alanı bin 240 metrekare peyzaj alanı, 414 metrekare kapalı alan, 210 metrekare roller coaster alanı, 105 metrekare dinozor alanı, 414 metrekare fıskiye gösterileri ve çeşitli etkinliklerin düzenleneceği havuz ve sahne alanından oluşacak.

25 BİN YENİ AĞAÇ

Projesi yaklaşık 3 yıldır süren Expo 2016 Antalya yaklaşık 1,7 milyar liraya mal oldu. 120 türde yaklaşık 25 bin ağacın dikildiği alanda 945 yıllık zeytin ağacı ile sanatçılar tarafından dikilen ağaçlar da yer alıyor.

900 MİLYON LİRALIK ULAŞIM YATIRIMI

Organizasyon kapsamında sadece hafif raylı sistem için yaklaşık 900 milyon liralık yatırım yapıldı ve kent demir ağlarla donatıldı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından kent merkezinden havalimanı ve Expo sergi alanına aktarma yapmadan ulaşımı sağlamak amacıyla 20,6 kilometrelik tramvay hattı yapılarak, kentteki raylı sistem miktarı 32 kilometreye çıkarıldı.

EN YÜKSEK İKİNCİ KATILIM

Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) verilerine göre, A-1 kategorisindeki botanik Expo’lar içinde en yüksek katılımın olduğu şehir Osaka oldu. Osaka’da 1990 yılında düzenlenen Expo’ya 78 ülke katıldı.

Osaka’dan sonra Expo 2016 Antalya, katılımcı ülke sayısı bakımından en yüksek rakamın gerçekleştiği ülke oldu. Antalya’ya katılmak üzere sözleşme imzalayan ülke sayısı 51’e ulaştı.

 

KAYNAKÇA :
http://www.milliyet.com.tr/dev-yatirim-yapilan-expo/ekonomi/detay/2231123/default.htm

Makinenin Anavatanına Makine Satıyoruz

 

Hannover Endüstri ve Sanayi Fuarı’na katılan Türk makinacılar, ‘Almanya’ya satan tüm dünyaya satar. Uzun vadeli düşünüyoruz. Almanya pazarında geçici olmayacağız” dediler.
Makinenin anavatanına makine satıyoruz

Kadife Şahin

Almanya’da düzenlenen dünyanın en ilgi gören makina fuarlarından biri olan Hannover Endüstri ve Sanayi Fuarı’na Türk makinacılar da katıldı.
Eşinin rahatsızlığı nedeniyle fuara katılamayan ancak Türk basın mensuplarına video konferans üzerinden açıklamalarda bulunan Makine Tanıtım Grubu (MTG) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, Türkiye’nin son 30 yıllık süreçte turizm, tekstil ve inşaata öncelik verdiğini ve bu sektörlerde dönüşümünü tamamladığını belirterek yol alınacak yeni sektörün makina sektörü olduğunu söyledi. Dünyanın endüstri 0.4’dü konuştuğunu belirten Dalgakıran şöyle konuştu:
“Teknoloji üreten sektörlere dönüşmemiz gerekiyor. Bu teknolojinin de en fazla makina sektöründe olduğunu söyleyebiliriz. Makina sektörü sadece makina değil, teknoloji, bilgi, katma değer, kültür ve istihdam demek.
Dünya birbiriyle konuşan makinaları konuşuyor. Bizim de artık birbiriyle konuşan bir ülke olmamız gerekiyor. Kısa vadede ne yapmamız gerektiğinin cevabını vermemiz lazım. Dünya endüstriyel bir dönüşüm geçiriyor. Mesafeyi kapatacak teşvik ve desteklerin verilmesini bekliyoruz. Kendisiyle yarışan bir ülke olmaktan çıkıp, dönüşümü yapanlarla yarışmalıyız. Buna en hazır ve doğru sektör makina sektörüdür.”

‘Çin arkaya atılıyor’
MTG Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kutlu Karavelioğlu, basın toplantısında şöyle konuştu: “Almanya ve ABD’nin daha rekabetçi olabilmek üzere Çin’de yaptıkları yatırımlar, Çin’i dünyanın en büyük makine ihracatçısı yaptı. Makine üretimi ve yüksek teknoloji birbirlerinden ayrılamaz kavramlar olduğundan Çin’e karşı bir zaaf içine düştüler. Endüstri 4.0’ı küresel rekabetin yeni arenasıdır.  Obama’nın varlığı da Çin’i arka palana itmek içindir.”

‘Teknoloji ve altyapıda yeni bağlantılar kurduk’
MTG Yönetim Kurulu Üyesi Sevda Kayhan Yılmaz, “Avrupa ekonomisinin en güçlü oyuncusuAlmanya, gücünü makine sektöründen alıyor ve bu alanda her yıl 200 milyar doların üzerinde bir ciro gerçekleştiriyor. Türkiye’nin makinecileri için bu pazarının öneminin farkındayız ve yaptığımız çalışmalarla yeni işbirlikleri geliştiriyoruz. Tanıtım faaliyetlerimiz sayesinde artık burada da değer ve saygı gören bir oyuncuyuz. Üstelik sadece ticari olarak değil teknoloji ve altyapı konusunda da yeni bağlantılar kuruyoruz” dedi.
Katılımı en fazla 5. ülke Türkiye
ABD ve Almanya arasında devam eden Transatlantik Anlaşması görüşmeleri nedeniyle tüm dünyanın merakla izlediği Hannover Endüstri ve Sanayi Fuarı’nda bu yıl partner ülke ABD oldu. Toplam 60 ülkeden 5,000’in üzerinde katılımcı firmayla gerçekleşen Hannover Fuarı’na Türkiye de güçlü bir şekilde katıldı.
Türkiye’nin Makinecileri ABD Başkanı Obama ve Almanya Başbakanı Merkel ile birlikte dünya genelinde yüzbinlerce kişinin izlediği fuarın Açılış Seremonisi’nin sponsorlarından biri olurken, 137 katılımcı firmayla da fuarda adeta gövde gösterisi yaptı. Son 10 yılda ihracat alanında yaptığı sıçramayla Türkiye ekonomisinin en aktif oyuncularından biri haline gelen makineciler, Hannover Messe’ye en çok katılım sağlayan 5. ülkenin Türkiye olmasını sağladı.

Etiketler: ABD,Çin,Avrupa,Almanya
KAYNAKÇA :
http://www.milliyet.com.tr/makinenin-anavatanina-makine/ekonomi/detay/2235194/default.htm

Anadolu Üniversitesi İletişim Aysun-Yuksel4Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı Doç. Dr. N. Aysun Yüksel ile sinemadan kadına, toplumsal cinsiyetten iletişime kadar geniş bir yelpazede söyleşi yaptık.
Keyifle okumanızı dileriz.

Kaan Öztamur
Çırak İletişimci
Anadolu Üniversitesi
İletişim Tasarımı ve Yönetimi Bölümü
Halklailiskiler.com.tr


Doç. Dr. N. Aysun Yüksel
Verdiğiniz lisans ve lisansüstü derslerde “iletişim, Türk sineması ve medyada toplumsal cinsiyet”i anlatıyorsunuz. Global Media Monitoring Project WACC-Women’s Programme isimli uluslararası çalışmada da danışman olarak görev almıştınız.
Bu nedenle biz de sorularımızı bu bazda şekillendirdik. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Küresel hareketliliğin egemen olduğu çağımıza karşın fazlasıyla yerleşik bir hayat süren, doğma büyüme Eskişehirli biriyim. 1991 yılında mezun olduğum Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümünün öğretim üyelerinden biri ve aynı zamanda bölüm başkanıyım. Dediğim gibi kök salmış, yerleşik bir hayatım var. Belki bunda Eskişehirli bir meslektaşımla evli olmak da etkili olmuştur. Bir de üniversiteye giden bir kızım var. O bu döngüyü kırdı ve İstanbul’da yaşıyor. Derslerim sizin de sözünü ettiğiniz alanlarla alakalı. Bunun dışında uzun bir süre üniversitenin televizyonunda haftalık film tanıtımları yaptım. Ardından, bunu radyoya taşıdım. Her hafta vizyona giren filmlerden birini izleyip, kısaca değerlendiriyor, düşüncelerimi paylaşıyorum. Mesleğimizin doğal uzantısı olarak alanımla ilgili yazdıklarım var. Böyle tanıtabilirim kendimi…

Dünya genelinde ele alındığında, cinsiyetler arasındaki eşitsizlik ve ayrımcılık konusunda ülkemiz nasıl bir durumda?
Durumumuz çok parlak değil tabii. Ama şunu da göz ardı etmemek gerek; bu olumsuz koşullar yalnız bizim ülkemize özgü değil. Birçok sorunu aşmış ve çözmüş gözüken Batı toplumlarında bile hala pek çok sorun var. Bizde durum biraz daha karamsar bir tabloya yol açıyor. Pek iç açıcı bir manzara yok. Profesyonel yaşamda da, özel alanda da eşitlikten söz etmek güç. Ama ben o kadar da karamsar değilim gelecek için, dürüst olmam gerekirse. Bu eşitsizlik bir günde ortaya çıkmadı. Bir günde de ortadan kalkmayacak. Biz çabaladıkça, umutsuzluğa kapılmadan üstüne gittikçe yavaş da olsa bazı şeyler değişecek. Sadece biraz sabırlı, ama ondan önemlisi çok azimli olmamız gerek…

“80’ler ülkemizde kadın hareketi için önemli bir zamandır”

Türk sinemasına baktığımızda kadın ve erkek olgusunun günümüze kadar geçirdiği dönemlere değinecek olursak kültürel olarak toplumsal bir değişme söz konusu mu sizce?
Sözünü ettiğiniz sinemanın toplumu aynalayan bir araç olmasıysa… Elbette sinema, içinde var olduğu toplumdan etkilenir. Bu hemen her sinema için geçerli. Sonuçta sinemacı da başka bir evrenden gelmiyor ki. O toplumun bir parçası. Dolayısıyla, yaratılanlar doğal olarak bir biçimde ilintili toplumsal yaşantıyla. Ama elbette o anlatıyı yaratan kişi öznelliğini aktarıyor. Dolayısıyla tam bir aynalamadan söz edemeyiz. Ama bir etkilenme söz konusu. Bizim sinemamız özelinde baktığımızda ise sinemamızın siyasi konjonktürden, ekonomik gelişmelerden tarih boyunca çok etkilendiğini görüyoruz. 50’lerde Demokrat Parti döneminde artan iç göç, kısa yoldan refaha ulaşma gibi temalar sinemamızda da karşılığını bulmuş, anlatılar içinde de mağdur çoğunluk kadınlar olmuştur. Şehir hayatına ayak uyduramayan genç kızlar, yoldan çıkanlar, yuvası dağılanlarla bezeli melodramlar, anlatılar karşımıza çıkar. 70’lerde hem seks filmleri furyası nedeniyle kadının sömürüsü söz konusudur hem de tema olarak doğu ve güneydoğudaki sorunlar öne çıkar. Burada da kadın yine mağdur durumdadır. 80’ler ülkemizde de kadın hareketi için önemli bir zamandır ve bu hareket Atıf Yılmaz filmlerinde karşılığını bulur. Ama bu da devamlılığı olan bir hareket değildir. Örnekleri çoğaltmak olanaklı tabii…
Doç. Dr. N. Aysun Yüksel
60’lı ve 70’li yıllarda bugüne gelindiğinde günümüz sinemasında artık bir kadın bakış açısının varlığından söz edebilir miyiz?
Hayır hala bunu söylemek çok mümkün değil. Evet, kadın yönetmenlerimiz var. İyi örneklerle de karşılaşıyoruz. Ama süregiden, oturmuş bir kadın bakış açısından söz etmek olanaklı değil bana göre.

“Kadın” olgusu özellikle reklamlarda hep ön planda tutulur. Biscolata markası ise ilk defa kadın ögesi yerine erkeği kullandı ve büyük ses getirdi. Siz bu reklam çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bunlara yanlışın yeniden üretimi olarak bakıyorum. İlk etapta sanki olumlu bir tersine çevirme gibi görünüyor ama bedenin haz aracına dönüşmesi bizim en çok eleştirdiğimiz şey. Yanlışladığımız bir şeyin yeniden üretimi hoş karşılanabilir mi? Üstelik bu reklamdan “Biz bugüne kadar kadın bedenini sömürdük. Bu yanlıştı. Bunun özeleştirisini yapıyoruz” gibi bir anlam da çıkmıyor. Aynı mantıkla yola çıkan bir reklam metni ve stratejisi. Sadece nesnesi farklı.

“Halkla İlişkiler mesleğinde kadın modeli çok haksız temellere ve ön yargılara dayanıyor…”

Halkla İlişkiler sektöründe de yıllardan beri süregelen bir ‘kadın’ modeli vardır. Bu durumun kadının toplumda metalaştırılmasıyla bir ilgisi olabilir mi?
Doç. Dr. N. Aysun Yüksel Bu yerleşik modele kökten karşıyım. Üstelik halkla ilişkilerin yalnızca kadın alanı olarak tanımlanmasına da karşıyım. Evet, erkekler pek çok iş alanında ön planda, karar merciinde. Böyle bakınca kadına atfedilen bir iş kolunun olması olumlu gibi algılanabilir. Ama bir, bu iş kolundaki kadın modeli çok haksız temellere ve önyargılara dayanıyor, iki cinsiyetçi bakış açısına dayalı olduğu için eleştirdiğimiz bakış açısını yeniden üretmiş oluyoruz. Üstelik erkekten halkla ilişkiler uzmanı olmazmış gibi bir izlenime yol açıyor. Bence doğru değil bu. Siz metalaştırmadan söz etmiştiniz değil mi? Konuyu dağıttım biraz… Benim uzmanlığım reklam halkla ilişkiler üzerine değil. Dolayısıyla çok iri sözler söylemek istemem. Ama bu kadının metalaştırılmasının yanı sıra halkla ilişkilerin tanımının yanlış yapılmasından, içinin boşaltılmasından kaynaklanan bir durum. Aksi halde, halkla ilişkiler uzmanı adeta tek işi mihmandarlık olan, sürekli gülümseyen, uzun boylu, alımlı, sarışın kadın stereotipine dayanabilir miydi?

İş hayatında kadının yeri geçmişe nazaran daha iyi bir konumda denebilir mi?
Buna çok katılmıyorum. Aslında bu da görece bir kavram. Kadın istihdamında belirgin bir artış olmadığı gibi, kadını iş yaşamından uzaklaştıran politikalar ve özendirici uygulamalar var. Kaldı ki çalışan kadınların çok azını karar mekanizmalarının başında görüyoruz. Dolayısıyla, kadın çalışsa bile kendi yararına, pozitif bir ayrımcılıkla karşılaşması çok zor. Kadın yöneticilerin pek çoğu da erkek dünyasında var olabilmek için en az erkekler kadar katı oluyorlar. Bu konuda yapılmış çok güzel çalışmalar var. Bir nevi kısır döngü içindeyiz. Yani, pembe bir tablo yok karşımızda. Ama genel anlamda, üretime katılan, kazanç sahibi kadının özgüvenli olacağına, kendi kararlarını alabileceğine, haklarına sahip çıkacağına inanıyorum. Dolayısıyla, çok önemli kadının iş yaşamında olması.

Şirketlerde genellikle kota uygulaması olmadan kadın çalışanların sayısı arttırılmıyor. Sizce şirketlerde kadın çalışanların sayısının artırılması ne gibi olumlu sonuçlar doğurur?
Öncelikle bireysel olarak kadının özgürleşmesi, özgüveninin artması açısından, üretime katılıp söz sahibi olabilmesi için çalışması çok önemli. Buna biraz önce de değindim. Bireyden toplumun bütününe ulaştığımızda bu pozitif tablo tüm ülkeye yansıyacaktır. Sonuçta bu toplumu en iyi ihtimalle yarı yarıya oluşturuyoruz ki kadın nüfusu birçok ülkede daha fazla, niçin üretimin, yönetimin bir parçası olmayalım? Kadının tek işi çocuk doğurmak, çocuk büyütmek, aileyi ayakta tutmak değil ki. Bu kıstırılmış yaşam biçimi toplumun bütününe de olumsuz yansıyor bana kalırsa…

Tekrar sinemaya dönersek… Bu yıl verilen Oscar ödüllerinde sizde hayal kırıklığı yaratan ya da sizi şaşırtan bir film oldu mu?
Aslında olmadı. Bu sonuçları bekliyordum. Oscar’ın kendi içinde bazı dinamikleri var. Bu dinamikler açısından tutarlı buldum verilen ödülleri. Ama en büyük mutluluğum Cate Blanchett’e verilen ödül oldu. Bana göre yaşayan en önemli kadın oyunculardan biri…

Anadolu Üniversitesi’nin bu yıl 16’ncısını gerçekleştirdiği Uluslararası Eskişehir Film Festivali’ne de değinmek istiyorum. Nasıl başladı bu anlamlı proje?
Uluslararası Eskişehir Film Festivali, 14 yıl önce Prof. Dr. Gülseren Güçhan’ın önderliğinde, hayalleri olan mütevazı bir etkinlik olarak başladı. Hatta ilk bir kaç yıl Sinema Günleri olarak gerçekleştirildi. Ancak kısa zamanda Anadolu Üniversitesi’nin sınırlarını aşıp tüm Eskişehir’in heyecanla beklediği bir festivale dönüştü.
16. Uluslararası Eskişehir Film Festivali #EFF2014
Festivalin en özgün yanı bana göre sanatı yarıştırmaması ve tamamen gönüllük esasına dayalı çalışan akademisyenlerin emeğiyle ortaya çıkması. Filmlerin seçiminden, konaklamaya, açılış töreninden, katalog yazımına kadar her şey akademisyenler tarafından organize edilip gerçekleştiriliyor. Anadolu Üniversitesi Uluslararası Eskişehir Film Festivali Anadolu İletişim öğretim elemanlarının, öğrencilerin ve çalışanların eseri. Her zaman olduğu gibi 16. yılında da büyük bir heyecan ve coşkuyla hazırlandı…

Anadolu Üniversitesi Sinema Kültürünü Geliştirme Birimi tarafından düzenlenen Eskişehir Film Festivali, Türkiye’de ‘’Üniversite‘ ’kimliği taşıyan uluslararası uzun metrajlı tek film festivali. Bilmiyorum, başka bir örneği, en azından bu çapta var mıdır?

Son olarak genç iletişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Ciddi rekabet içeren bir alanda çalışmak üzere eğitim alıyorlar. Tek başına bir fakülte mezunu olmak yeterli değil. Kendilerini olabildiğince donatmaları, çalışma yaşamına hazırlamaları gerek. Aksi halde “doğal seleksiyon”a kurban gitmeleri kaçınılmaz olur. Bir başka nokta ise mesleğin doğası… İyi bir iletişimcinin bu niteliklerini yaşamına taşıması gerek. En başta kendi yaşamında iyi bir iletişimci olmalı, bunu yaşam biçimi olarak benimsemeli ki profesyonel yaşamda başarılı bir uygulayıcı olsun. Bu her meslek için geçerli değil. Örneğin, iyi bir kuyumcu takıları sevmek, takıp takıştırmak zorunda değil ya da iyi bir aşçı evinde de yemek yapmak mecburiyetinde değil. Ama örneğin, iyi bir iletişimcinin düzgün Türkçe konuşması gerektiğini, ikna için bunun elzem olduğunu biliyor ama bunu yaşamınıza katamıyorsanız profesyonel yaşamdaki denemeler yapıştırma ve yapay kalıyor. Yani bizim mesleğimizde işinizin ötesinde de iyi iletişimci olmayı bilmek gerek….

KAYNAK:http://halklailiskiler.com.tr

Yabancı Ülke Liderleri Gecede Buluştu

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 8.’si düzenlenecek 23 Nisan Uluslararası Çocuk Fuarı’na katılmak için gelen yabancı ülkelerin grup liderleri, gecede bir araya geldi.

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 8.’si düzenlenecek 23 Nisan Uluslararası Çocuk Fuarı’na katılmak için gelen yabancı ülkelerin grup liderleri, gecede bir araya geldi.

Kocaeli Büyükşyabanci-ulke-liderleri-gecede-bulustu-8374920_x_oehir Belediyesi tarafından 22-24 Nisan tarihleri arasında Kocaeli Bilim Merkezinde düzenlenecek 23 Nisan Uluslararası Çocuk Festivali için kente gelen yabancı ülkelerin grup liderleri için Antikkapı Restoranda gece düzenlendi. Grup Ahenk tarafından tasavvuf musikisi eşliğinde semazenlerin sema yaptığı gecede konuklara, Türk misafirperverliği sergilendi.

Antikkapı Restoranda düzenlenen programda KO-Mek tarafından geleneksel el sanatları sergisiyle karşılanan misafirler, el sanatları ve geleneksel nakışlarla süslenmiş el işleri sergisini merakla ve beğeniyle izledi. Kandıra bölgesinden geleneksel kıyafetleri giymiş bayanlarla bol bol fotoğraf çekilen yabancı misafirler, Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 8.’si düzenlenecek 23 Nisan Festivallerinden seçilmiş fotoğraf sergisini de gezdi.

Grup liderleri toplantısına, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Tahir Büyükakın, Genel Sekreter Yardımcısı Feyzullah Okumuş, İl Milli Eğitim Müdürü Fehmi Rasim Çelik, Müdür Yardımcısı Hayati Aydın, Gençlik ve Spor Hizmetleri Daire Başkanı Raşit Fidan, Kültür ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Ali Yeşildal, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Hasan Yılmaz katıldı.

Gecede grup liderlerine seslenen Genel Sekreter Doç. Dr. Tahir Büyükakın, konuklara hoş geldiniz diyerek bu yıl 8.’sini düzenlenecek festivalin keyifli bir şekilde tamamlanması temennisinde bulundu. Büyükakın, “Burada çocuklarımızın buluşmasını, tanışmasını ve hep birlikte dünyaya barış ve kardeşlik mesajları iletmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.

23 Nisan Cumartesi günü Saat 18: 00-22: 00 saatlerinde Yahya Kaptan Şehit Recep Topaloğlu Spor Salonu’nda yapılacak gala programında sahne alacak ülkelerin hangi sırayla sahneye çıkacakları da yapılan çekilişle belirlendi. – KOCAELİ

kaynak:  http://www.haberler.com

Üniversite Öğrencilerinden Anlamlı Program

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencileri tarafından “Kadına Şiddete Hayır” adlı bir program düzenlendi.

universite-ogrencilerinden-anlamli-program-8367017_x_o

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencileri tarafından “Kadına Şiddete Hayır” adlı bir program düzenlendi.

Programa konuşmacı olarak Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Küçükali ve Radyo 7 programcısı Mehmet Ercan katıldı.

Küçükali, “Şiddet gösteren, geçmişinde şiddete maruz kalmıştır” diyerek, şiddeti engellemenin yolunun çocuk ve erkeği eğitmenin olduğunu vurguladı.

Program yapımcısı Mehmet Ercan ise, “Kadına vurma hakkı sadece karnındaki bebeğin hakkıdır. O da sadece tekmedir.” diyerek kadın hayatında erkeğin şiddet hakkının olmadığını belirtti.

Program süresi zarfında ortaokul öğrencileri tarafından hazırlanan “Kadına Şiddet” konulu resimler katılımcıların beğenisine sunularak şiddetin hangi safhada olduğunu tüm katılımcılara görsel olarak sundular. Program söyleşi, şiir dinletisi, stand – up gösterisi ve akabinde imza töreni ile son buldu. – ERZURUM

Kaynak: http://www.haberler.com

 

1 2 3 4 5 8