PANDA

Panda nedir?

Panda; Hayvanlar aleminin kordalılar şubesinden, memeliler sınıfından ve etçiller takımında bulunan sevimli mi sevimli nesli tükenmek üzere olan hayvan türünün adıdır.

Pandalar utangaç yaratıklardır. Pandaların doğal yaşam alanlarının insanlar tarafından yok edilmesi, yedikleri bambuların kesilmesi ve toplanması sebebiyle popülasyonu tükenme noktasına gelmiş canlılardır.

4 Şubat’ta nesli tükenmekte olan pandalar için Dünya Pandalar Günü etkinliği düzenlenmektedir. Pandalar utangaç oldukları için insanlardan uzakta yaşarlar. Yetişkin pandaların çoğu yalnız yaşamayı tercih eder.

Pandalar günün 14 saatini bambu yiyerek geçirirler bu yüzden yavaş hareket hayvanlardır.

Pandaların bilimsel sınıflandırması

Alem: Hayvanlar (Animalia)

Şube: Kordalılar (Chordata)

Sınıf: Memeliler (Mammalia)

Takım: Etçiller (Carnivora)

Panda türleri

1. Büyük panda

2. Küçük panda

Büyük panda

Dev Panda’da denir. Ayıgiller familyasından, beyaz postu üzerinde bölge bölge siyah büyük benekleri olan, iri, tembel, nesli tükenmekte olan bir ayı türüdür. Etçildirler. Büyük panda türü doğal korumaya alınmış türlerdendir.

Büyük pandalar Çin’in resmi olmayan ulusal bir sembolüdürler. Dev pandalar, bilimsel sınıflandırmada bir etçil olarak sayılmasına rağmen, pandanın günlük besini hemen hemen sadece bambudan oluştuğu için aslında bir otçuldur.

Büyük pandalar nerelerde yaşarlar?

Çin’in Sichuan, Gansu, Shaanxi bölgelerinde ve Tibet gibi dağlık bölgelerde yaşarlar.

Büyük pandaların özellikleri

1. Siyah beyaz çok özel bir posta sahiptirler.

2. Yetişkin pandalar yaklaşık 1,5 m uzunluğundadır.

3. Erkek pandalar 115 kg ağırlığına ulaşabilirler.

4. Dişi pandalardan arasıra 100 kg’a kadar ulaşabilen görülebilir.

5. Yaklaşık 25 cm uzunluğunda kuyrukları vardır.

6. Çok hareket etmezler.

7. Dev pandaların güçlü pençe kasları kafasından pençesine bitişir.

8. Büyük azı dişleri bulunur.

9. Yeni doğan panda 100gr ağırlığındadır.

10. Bebek pandanın gözlerinin açılması 6 hafta sürer.

11. Bebek pandalar 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye başlarlar.

12. Bebek pandalar 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambu yemeye başlarlar.

Küçük panda

Kızıl panda olarakta bilinir. Etçiller takımının Ailuridae familyasının Ailurus cinsinde bulunan ürkek bir panda türüdür. Kediyi andırdığı için “kedi ayısı” da denir. Küçük panda pek ses çıkarmaz. Kendi aralarında iletişim kurmak için ötermiş ya da gıcırdarmış gibi sesler çıkarırlar.

Küçük panda nerelerde yaşarlar?

Himalaya’nın doğusunda Nepal’dan Çin’in Yunnan iline kadar uzanan bir coğrafyada yaşarlar.

Küçük pandaların özellikleri

1. Uzunluğu 120cm ve ağırlığı 4,5 kg kadar ulaşabilir.

2. Ömrü doğal ortamında 9-10 yıl, hayvanat bahçesinde ise 14 yıla kadar uzanabilir.

3. Dış görünüş itibariyle Rakuna benzer.

4. Üst derisi kızıl kahverengi veya bakırımsı kahverengi, altı ise parlak siyah renktedir.

5. Yüzleri genelde beyaz renktir ve kızıl kahverengi gözyaşı damlalarını andıran işaretler vardır.

6. Burunları kısa ve siyah renk, kafası yuvarlağımsı ve kulakları orta büyüklükte ve sivridir.

7. Kuyruğu siyah-beyaz halkalıdır.

Küçük pandalar ne yerler?

En fazla yediği madde bambu filizleridir. Ayrıca kökler, otlar, meyveler, tohumlar, fındıklar yer ve ara sıra böcek, küçük kemiriciler, kuş yavruları avlar ve yumurta yer.

Küçük pandaların bilimsel sınıflandırması

Küçük pandaların bu bilimsel sınıflandırması üzerinde halen tartışmalar bulunmaktadır.

Alem: Hayvanlar (Animalia)

Şube: Kordalılar (Chordata)

Sınıf: Memeliler (Mammalia)

Takım: Etçiller (Carnivora)

Alt takım: Köpeğimsiler (Caniformia)

Familya: Ailuridae

Cins: Ailurus

Tür: A. fulgens

Büyük panda ile küçük panda nasıl ayırt edilir?

Büyük panda’nın Küçük panda’dan ayrıt edebilinmesi için Büyük panda veya da sırf bambu ile beslendiğine dikkati çekmek için Bambu ayısı da denilir. Panda denildiğinde ilk akla Büyük pandalar gelir.

Büyük pandalar ile küçük pandaların dış görünüş özellikleriylede birbirlerinden farklı oldukları için kolayca ayırt edilebilmektedirler.

Kaynak:  http://pandalar.nedir.com/#ixzz3a3QfPsn4

DİNOZORLAR

dinozorlar

Eski Yunanca kökenli olan dinozor sözcüğünün anlamı, “korkunç kertenkele”dir. “Deinos” korkunç, “saurus” kertenkele demektir. Dinozorlar 100 milyon yıldan fazla bir zaman kara hayatına egemen olmuş hayvanlardır. Dinozor, Yunancada  korkunç kertenkele anlamına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Bunun nedeni, geçmişte bilim adamlarının dinozorları bir cins kertenkele sanmalarıdır. Türkçede yaygın fakat yanlış olarak dinozor diye yazıldığı da olur. Dinozorlar yeryüzünde ilk kez 200 milyon yıl önce göründüler. 65 milyon yıl önce ise, çok sayıda dinozor türünün nesli tükenmişti. Yeryüzünde çok sayıda dinozor türü bulunmaktaydı. Bunlardan kimi bitkilerle beslenirken, kimi et yiyordu. En kalabalık otçul dinozor türleri, apatosaur ve brachiosaur idi. Bunlar gelmiş geçmiş en büyük hayvanlardı. Örneğin apatosaur 30 ton ağırlık ve 21 metre uzunluğa ulaşabiliyordu. Diğer otcul dinozorlar, kendilerini etcil dinozorlardan korumaya yarayacak özel silahlara sahipti. Örneğin triceratop başında üç boynuz taşırken, ankylosaur çıkıntılı kemiklerle korunuyor, stegosaur’un kuyruğunda ise sivri dikenler bulunuyordu.

Etçil dinozorlar, tıpkı insanlar gibi arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. Tyrannosaur, Carnotaurus gibi bazıları son derece büyükken, compsognathus (yaklaşık 5,5 kg ve 60 cm) gibileri de son derece küçüktü. Bunların daha sonra kuşlara evrimleştiği düşünülür. İlk kuşlardan biri archaeopteryx idi ve kısmen dinozora benziyordu. Dinozorlarla aynı dönemde pterosaurs gibi uçabilen sürüngenler de vardı, ama bunlar dinozorlarla çok yakından ilgili değildi. Aynı zamanda ichthyosaur ve pleisiosaur gibi çok sayıda yüzebilen sürüngen de vardı. Ama bunlar da dinozorlarla yakın bir ilintiye sahip değillerdi.

Dinozorlar, yıllardır soğukkanlı, aşırı büyümüş kertenkeleler olarak tanınmıştır. Son yıllarda yapılan incelemeler, davranışları hakkında kıymetli bilgiler ortaya çıkarmıştır. Bu bilgiler, 1978 yılında jeolog Jack Horner ile Bob Makela’nın ABD’de Montana’da 80 milyon yıl kadar önce fosilleşmiş 15 dinozor yavrusunu barındıran taşlaşmış bir yuvayı keşfetmesiyle elde edildi. Bu keşiften sonra iki jeolog her yıl bu bölgede kazılarına devam ederek, çeşitli devrelerinde iken fosilleşmiş birçok dinozor fosili ihtiva eden on kadar yuva ve yüz kadar da dinozor yumurtası buldular. Yuvalarda farklı büyüklükte yavruların varlığı, dinozorların yumurtadan çıkan yavrularını belli bir gelişme devresine kadar besleyip koruduklarını ve yüksek bir analık şefkatine sahib olduklarını ortaya koydu. Jeolog Horner, dinozorların soğukkanlı hayvanlar olmalarının da desteklediği hızlı bir bazal metabolizmaya sahib olduklarını ve bu sebepten hızlı bir büyüme sergiledikleri iddia edilmektedir.

Birçok araştırmalar ise, dinozorların gerçekte sıcakkanlı, yüksek vücut metabolizmaları olan hayvanlar oldukları eğilimine ağırlık kazandırmıştır. Bu yeni teoriye göre dinozorların tıpkı memeli hayvanlar gibi karmaşık fizyolojileri ile yeryüzünün değişik çevrelerinde yaşadıkları ileri sürülmektedir.

Dinozorlar arasındaki teorilerin birbirinden farklı olmasında bu yaratıkların fizyoloji ve hayat tarzlarını incelemek için elde bulunan tek imkanın müzelerdeki dinozor kalıntılarından ibaret olmasının büyük payı vardı. Kalıntılara dayanarak ilmî sonuçlar bulmak imkanı yok gibidir. O yüzden dinozorlar hakkındaki bilgiler bir spekülasyondan ileri gidemiyordu. Günümüzde ise yapılan çalışmalar sonucunda dinozorlar hakkındaki bilgilerimiz artmış bulunmaktadır. Yavrularına karşı olan şefkatleri, sosyal alışkanlıkları, avlanma stratejileri, zeka seviyeleri, beslenme rejimleri gibi çeşitli konularda net bilgiler elde edilmiş bulunmaktadır.

Dinozorların nesli niçin tükendi? Bu konuda çeşitli hipotezler ileri sürüldü: İklimin soğuması, besin kaynaklarının değişmesi, oksijen azlığı, kozmik ışınların artması, memeli hayvanların saldırısı vs. Bugüne kadar bu hipotezlerin hiç biri herkesçe kabul edilmedi.

California Üniversitesi Jeoloji Profesörü Walter Alvarez’e göre, 65 milyon yıl önce dünyaya birkaç yıldız çarptı. Meydana gelen toz bulutları güneşi sakladı. Dünyada yaşanan uzun meteor kışının soğuğuna dayanamayan çeşitli canlılarla beraber dinozorlar da kayboldu. Alverez, teorisini yıldızlarda bulunan iridyum madeninin dinozor kalıntılarında bol miktarda görülmesine dayandırmıştı.

Sovyet jeologu Vasili Yeliseyev ise, dinozorların raşitizm denen kemik yumuşaması hastalığından öldüklerini ileri sürmektedir. Dinozorlar yeryüzünde 180 milyon yıl kadar yaşadılar. Bu süre içinde dünya iklimi çok değişti ve ilkel Gondvana kıtası parçalanarak bugünkü kıtalar meydana geldi. Dinozorlar bu büyük değişmelere rağmen kendilerini yeni ortamlara uydurdu ve çoğalmaya devam etti. Kretase devri sonlarına doğru (bundan 65 milyon yıl kadar önce) dinozorlar birden bire tükendi.

Vasili Yeliseyev, Kongo Halk Cumhûriyetinin balta girmemiş ormanlarında incelemeler yaparken orman hayvanlarının savan hayvanlarından çok daha küçük olduğunu fark etti; gri gazel, tavşan büyüklüğündedir. Büyük kirpilerin ılık kuşaklarda yaşayanları çok iri olduğu halde orman kirpileri küçük bir aslan yavrusu kadardır. Orman zürafası (okapi) 1.5-2 m, savan zürafası ise 6 m yüksekliktedir. Cengel (balta girmemiş orman) su aygırları 1.5, savan su aygırları ise 4 m uzunluktadır. Fil avcıları, cengel fillerinin dişlerinin savan fillerine göre daha küçük ve kalitesiz olduğunu söylemektedir. Kongo köylerinde erişkin keçiler oğlak kadardır.

Bütün bunların sebebi ne? Cengellerde yağmur suyu CO2 ve organik asitlerle yüklü olduğundan çok aşındırıcıdır, kayaları şiddetle aşındırır ve toprağın derinliklerine sızar, bu sırada topraktaki Na, K ve Ca gibi eriyen elemanları yıkayıp götürür. İskeletin gelişmesi içinse, kalsiyum tuzları gereklidir. Nemli ormanlarda yaşayan hayvanların küçük oluşu bununla ilgilidir. Buna karşı savanlara çok daha az yağmur düşer. Bu yağmur derinlere sızamadan buharlaşır, böylece savanlarda kalsiyum tuzları toprakta kalır; savan bitki ve hayvanları bu kalsiyumu kullandıklarından büyük olur.

Peki bunların dinozorlarla ilgisi nedir? Kretase sonlarına doğru geniş kurak alanları su bastı. Dünyanın iklimi sıcak ve nemli bir hal aldı, öyle ki kuzey kutbunda palmiyeler büyüdü. Denizlerin çok yayılması sonucu nemlilik çok arttı ve dinmeyen yağmurlar başladı. Bu büyük yağmurlar topraktaki Ca tuzlarını yıkayıp denizlere ve göllere götürdüler. Toprak kalsiyumca fakirleşince dinozorların kemikleri yumuşadı ve tonlarca ağırlığın altında eğrildi. Bu dev hayvanlar bundan öldü. Kazılarda eğrilmiş dinozor kemiklerine çok rastlanmaktadır. Dinozor yumurtalarının kabuklarının inceldiği ve kusurlu olduğu da anlaşılmıştır. Raşitizm önce ot yiyici dinozorları çökertti, bunlar et yiyici dinozorların kurbanı oldular. Et yiyici dinozorlar ot yiyici dinozorlar ölünce öldü, çünkü yiyecek bir şey kalmamıştı. Kalsiyumsuz kalmak kedi kadar küçük dinozorları etkilemedi, kaplumbağa ve kertenkeleler de kalsiyum eksikliğinden etkilenmedi. Küçük dinozorlarla memeliler arasında bir ölüm- kalım savaşı başladı ve memeliler bütün cüce dinozorları yiyip bitirdiler.

Dinozorlarla ilgili bir diğer esrar da bazı yerlerde üstüste yığılmış dinozor iskelet ve kemiklerine rastlanmasıdır. Adeta dinozorlar ölmek için belli bir noktaya toplanmışlardır. Böyle bir “dinozor mezarlığı” Büyük Sahra’da Agades civarında bulunmuştur. Bugün bunun açıklaması şöyle yapılmaktadır: Dinozorlar çok ağır oldukları için karada kolay yürüyemiyorlardı, ömürlerinin büyük bir kısmını herhalde suda geçirdiler. Ot yiyen dinozorların dişleri çok zayıf bulunmuştur ve bunların yalnız yumuşak su bitkileri yiyebildikleri düşünülmektedir. Büyük ihtimalle dinozorlar sularda, özellikle ırmaklarda öldü; akıntıyla sürüklenen cesetler deniz ve göllerde birikti. Sakin denizlerin dibinde kalan ve üstleri hızla örtülen iskeletler bütün halde bugüne kadar kaldı. Buna karşı dalgalı bir kıyıya erişen iskeletler parçalandı, kemikler aşındı ve birbirine karıştı. Kretase sonlarında denizler karaları istila etmeseydi bugün belki dinozorlar görülebilecekti. Milyonlarca yıldır devam eden dünya ve onun üzerinde zamanla değişen hadiseler insanlar için büyük bir ibrettir. Bir yaratıcının bulunduğuna işarettir.

Kaynak: http://www.turkcebilgi.com/dinozorlar

PAPATYANIN FAYDALARI

papatya_cayinin_faydalari_h1659

Yüzyıllardır uyku bozukluklarının tedavisinde, soğuk algınlığına ve mide rahatsızlıklarına karşı kullanılan papatya üzerine 20 yıldan bu yana yapılan araştırmalar geleneksel olarak kullanımının yararlarını bilimsel sonuçlarla destekliyor. Papatya bitkisinin bu kadar çok popülerlik kazanması modern tıpta üretilen pek çok ilacın içerisinde etken madde olarak kullanılmasını sağlıyor. ABD merkezli “Herb Research Foundation” kurumunun yaptığı açıklamaya göre dünya genelinde her gün 1 milyon bardak papatya çayı tüketilmekte.

Ülkemizde olduğu gibi pek çok yerde papatya dendiğinde anlaşılan Alman (German chamomile) papatyasıdır ve papatyanın sağlığa faydaları hakkında yapılan araştırmalar genellikle bu türe aittir. Alman papatyasından sonra en çok rastlanan diğer papatya türü ise Roma (Roman chamomile) papatyasıdır.

  • Uyku bozuklukları tedavisinde kullanılır
  • Romatizmal rahatsızlıklar için kullanılır
  • Deri döküntüsüne yol açan cilt hastalıklarının belirtilerini hafifletir
  • Yemeklerden sonra sindirime yardımcı olarak kullanılır
  • Gastrit ve ülseratif kolit tedavisinde kullanılır
  • Sabah bulantılarını hafifletir
  • Alerji belirtilerini azaltır
  • Stresi azaltır
  • Mide kasılmalarını engeller
  • Kaygıyı azaltır ve genel bir rahatlama sağlar
  • Bağırsak sorunlarını giderir
  • Bağırsak iltihaplanması tedavisinde yardımcı olarak kullanılır
  • Kasları gevşetir, krampları azaltır
  • Bağırsak hareketini arttırır
  • Diş eti hastalıklarını önler
  • Ağız iltihaplarını iyileştirir
  • Sakinleştirir
  • Karaciğeri çalıştırır
  • Adet dönemi kasılmalarını hafifletir
  • Sırt ve bel ağrılarını hafifletir
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir
  • Boğaz ağrısını alır
  • Apse tedavisinde gargara suyu olarak kullanılır

 

Papatyanın Sağlığa Faydaları

Papatya çayı tüm dünya genelinde çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde en çok kullanılanlar bitkisel çaylar arasında yer alıyor. Yüksek fosfor içeriği ile kemiklerin güçlendirilmesinden kaygıyı gibi ruhsal sorunlara, antioksidan etkisiyle kanserle mücadeleden sinir sistemi sağlığının korunmasına kadar çok geniş bir kullanım alanına sahip.

Papatya yağı cilt iltihaplanmalarının tedavisinde, egzama, mantar gibi cilt hastalıklarının belirtilerinin hafifletilmesinde kullanılıyor. Doğal bir sakinleştirici olmasının yanı sıra papatya çayı, iltihap önleyici ve kasılmaları hafifletici özelliği ile reflü yanmalarını, adet kasılmalarını, mide bulantısını, mide ekşimesini ve baş ağrısını azaltır.

Kurutulmuş papatya yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen papatya suyu cilt bakımı için en etkili çözümlerden biri. Papatyanın ortasında bulunan ve aktif bileşenlerinin çoğunun yer aldığı sarı bölge cildin yumuşamasını, akne ve sivilcelerin görünümlerin azalmasını sağlıyor. Papatya çiçeklerini kaynatıp suyunu süzerek, soğumasını bekledikten sonra yüz yıkama suyu olarak kullanabilirsiniz.

Cilt bakımında olduğu gibi saç bakımında da papatya suyu kullanılmaktadır. Sarı saçlar için doğal bir parlatıcı olan papatya suyunu durulama suyu olarak kullanabilirsiniz. Kınayla karıştırılıp saça uygulandığında koyu saçların açılmasını, gölgelenmesini sağlar.

 Papatya Çayının Tarihi

Papatya çayının kökeni Eski Mısır’a kadar gidiyor. Eski Mısır’da halk güneş tanrısı Ra için düzenlenen törenlerde papatya çayı kullanırmış. Yine bu çağlarda mumyalama ve çeşitli hastalıkların tedavisinde papatyanın kullanıldığı biliniyor. Romalılar döneminde sık olarak tüketilen papatya çayı ayrıca hoş kokusuyla tütsü olarak da kullanılmış.

Antik Yunan’da ise güneş çarpması tedavisi, kolik ve ateşli hastalıkların tedavisinde kullanılırmış. 1600’lü yıllardan itibaren sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri keşfedilen bitki bu dönemde uykusuzluk, sinirlilik gibi durumlarda kullanılmaya başlanmış. Yine aynı yıllarda bel ve sırt ağrıları ile romatizmal ağrıları hafifletmek için kullanılmış.

 Papatya Çayının Yan Etkileri

Saman nezlesine sebep olan yaygın bir ot olan Ambrosia ailesinden gelen papatyaya karşı alerjiniz olup olmadığını öğrenmek için önce bir alerji testi yaptırabilirsiniz. Kan inceltici ilaç kullananların papatya çayı, suyu ya da yağı kullanması tavsiye edilmez. Hamilelik ve emzirme döneminde kullanmadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız. Bebek ve çocuklarda yaratabileceği yan etkiler üzerine yeterli miktarda çalışma olmadığı için risk almamak adına kullanmamanız daha iyi olacaktır.

Papatya çayı uyku verdiği için dikkat gerektiren (araba kullanmak gibi) aktivitelerden önce kullanılmamalıdır. Kullanım miktarı yaşa, kiloya, sağlık durumuna bağlı olarak değişebildiği için size uygun dozaj doktorunuz tarafından belirlenebilir. Papatya çayı gibi sinir sistemi üzerinde etkisi bulunan bitki çaylarının aşırı miktarlarda uzun süreli tüketimi tavsiye edilmez.

Papatya çayı östrojen hormonu etkilerine benzer etkiler yarattığı için geçmişinde hormon dengesizliği sorunları bulunan kadınların önce doktora danışmaları gerekir. Çayın şeker hatalığı tedavisinde kullanılan ilaçlarla birlikte tüketilmesi çok düşük kan şekerine neden olabilir.

Kaynak : http://www.bitkicaylarininfaydalari.com/papatya-cayinin-faydalari/

ARDA TURAN

arda-turan-fotoğrafları.

Tam Adı

Arda Turan

Doğum Tarihi

30 Ocak 1987

2015 Yılına Göre Yaşı

28 Yaşında

Güneş Burcu

Kova

Mesleği

Futbolcu

Doğum Yeri (Nereli)

İstanbul / Türkiye

Göz Rengi

Kahverengi

Doğal Saç Rengi

Siyah

Kilosu

68

Boyu

1.77 m veya 177 cm

Futbola henüz 8 yaşındayken, doğup büyüdüğü Bayrampaşa‘nın Altıntepsi mahallesindeki amatör bir takım olan Altıntepsi Makelspor‘da başladı. 1997’den 2000’e kadar futbol yaşamını Altıntepsi Makelspor’da sürdürdü. 2000 yılında 12 yaşındayken,Galatasaray‘a transfer oldu. 2000’den 2005 yılına kadar Galatasaray altyapısında futbol oynadı. Galatasaray forması ile ilk resmî maçına, 22 Ocak 2005 tarihinde Bursaspor ile oynanan Türkiye Kupası maçında çıktı. Profesyonel olduktan sonra da bir süre Galatasaray altyapısında forma giyen Turan, 2005-06 sezonunun ikinci yarısında Vestel Manisaspor‘a kiralandı. Bu takımdaki ilk resmî maçına Ankaragücü ile deplasmanda oynanan maçta çıktı ve 2-0 kazanılan karşılaşmada, hem kulüp kariyerindeki hem deSüper Lig‘deki ilk golünü attı.

Vestel Manisaspor’da geçirdiği yarım sezonun ardından Galatasaray’a döndü. Galatasaray’ın 9 Ağustos 2006 tarihinde,Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda Mladá Boleslav karşısında 5-2 kazandığı karşılaşmada 2 gol atıp 1 asist yaptı. Böylece Galatasaray forması altında ilk resmî golünü attı. 13 Ağustos 2006 tarihinde, Galatasaray’ın Kayserispor‘u 4-0 mağlup ettiği karşılaşmada Galatasaray forması ile Süper Lig’deki ilk golünü attı. 2009-10 sezonunda, henüz 22 yaşındayken Galatasaray Futbol Takımı‘nın kaptanlığına getirildi ve 10 sırt numarası verildi. Arda Turan, Galatasaray forması ile birer Süper Lig, Türkiye Kupası ve Türkiye Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. 2011 yılının Ağustos ayında, 12.000.000 bonservis ücreti karşılığında İspanyol kulübü Atlético Madrid‘e transfer oldu. Ödenen bu bonservis bedeliyle birlikte Türkiye’den yurt dışına transfer olan en pahalı Türk futbolcu oldu.[3] Madrid ekibindeki ilk resmî maçına 28 Ağustos 2011’de, Osasuna ile oynanan La Liga maçında çıktı. Atlético Madrid’de oynadığı sezonlarda birer La Liga, UEFA Süper Kupasıİspanya Kral Kupası ile 1 UEFA Avrupa Ligişampiyonluğu yaşarken, 2014 yılında, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde attığı gol ile takımının finale yükselmesinde etkin rol oynadı.

Türkiye forması da giyen Arda Turan, Türkiye Millî Takımı’nda oynamadan önce, Türkiye 16 Yaş AltıTürkiye 17 Yaş AltıTürkiye 18 Yaş AltıTürkiye 19 Yaş AltıTürkiye 20 Yaş Altı ve Türkiye 21 Yaş Altı takımlarında forma giydi. Türkiye Millî Futbol Takımı ile ilk maçına 16 Ağustos 2006 tarihinde Lüksemburg ile oynanan hazırlık maçında çıktı. Arda Türkiye ile 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası‘nda mücadele etti ve takımı adına turnuvada 2 gol attı.

Milliyet Spor Ödülü‘nü, 2008 ve 2009 yıllarında Yılın Futbolcusu, 2013 yılında Yılın Sporcusu kategorilerinde kazandı. 2010 yılında Yılın Futbolcusu ve 2012 ile 2013 yıllarında ise Avrupa’da Yılın Türk Futbolcusu kategorilerinde Futbol Plus Dergisi Yılın Futbol Oscarları ödülünün sahibi oldu. 2014 yılında 13. Uluslararası Türkiye Spor Adamları Ödülleri kapsamında; Avrupa’da Yılın Futbolcusu ödülünü kazandı. 2008 yılında İspanyol spor dergisi Don Balón tarafından, 1987 ve üstü doğumlu 100 yıldız futbolcu arasında en iyi 8. futbolcu seçildi. Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu tarafından 2009 yılının en popüler aktif futbolcusu olarak gösterildi.

 

Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Arda_Turan

Arda Turan – Kaç Kilo, Boyu Kaç, Nereli, Kaç Yaşında, Sevgilisi Kimdir ?

GÖKKUŞAĞI

Gökkuşağı, güneş ışınlarının yağmur damlalarında veya sis bulutlarında yansıması ve kırılmasıyla meydana gelen ve ışık tayfı renklerinin bir yay şeklinde göründüğü meteorolojik bir olaydır. Gökkuşağında görülen yedi renk; sarı yeşil mavi kırmızı turuncu çivit mavisi menekşe rengidir.

Sarı,size ilham verir. Sarı rengi, orjinal fikirlere ilham verir, yaratıcılığı tetikler ve meraklılığı arttırır. Ayrıca umut verici, moral yükseltici, mutlu ve eğlenceli bir renktir. Fakat çok fazla sarı rengi de insanları fazla eleştirici, önyargılı ve analitik kılar.

Yeşil, baharın rengidir. Yeniden canlanma ve yeniden doğuşun sembolüdür. Ayrıca uyumu, büyümeyi ve umudu simgeler. Kalp ve duyguyu dengeleyen bir renktir ve insanların kendilerini şımartmalarını sağlar. Ayrıca kıskançlığı da temsil eder.

Mavi, En rahatlatıcı ve barışçıl renklerden biri olan mavi yatak odaları için idealdir. Yatak odanızı sakinleştirici bir mavi renge boyamak kendinizi daha rahat ve dingin hisstmenizi sağlar. Ayrıca mavi, kendini adamanın, sadakatin, bilgeliğin ve güvenin simgesidir. Fakat fazla mavi, katı biri olmanıza neden olabilir. Evinizi boyarken her yeri mavi yapmamaya özen gösterin.

Kırmızı, Gökkuşağının en enerji verici rengi olan kırmızı insanları heyecanlandırır ve harekete geçirir. Ayrıca kişiye güven hissi verir. Kırmızı, aynı zamanda tutku ve aşkın rengidir. Çin’de ise kırmızı, hem gelinlerin giydiği renktir hem de evlilikte iyi şans getirdiğine inanılır. Eğer siz de evinize kırmızı katmak istiyorsanız dikkatli olun, çok kırmızı bir ev sizi sinirli ve gergin yapar.

Turuncu, sıcak ve mutlu bir renktir. Optimistliğin, arkadaşlığın, maceranın ve iyi ilişkilerin sembolüdür. İçinizdeki hevesi, cesareti, modernizasyonu ve canlılığı ortaya çıkartır. Turuncunun her tonunun farklı bir anlamı vardır. Şeftali tonu iletişimi ve iyi davranışları simgelerken altın rengine doğru olanı irade ve zindeliği temsil eder. Koyu turucu ise kendine fazla güvenmenin ve hırsın sembolüdür. Daha pozitif etkiler için açık renk turuncuları tercih edin.

Çivit mavisi, Mavi ve morun arasında çivit mavisi rengi bulunur. Çivit mavisi, önsezi, doğruluk, idealistlik ve içgözlemin rengidir. Çivit mavisi, kişinin içindeki sorumluluk hissini ve pratikliği ortaya çıkartır. Çivit mavisi rengini çok fazla kullanmak ise yargılayıcı ve hoşgörüsüz olmanıza neden olur.

Menekşe rengi, Yaratıcılığın, orjinalliğin, fedakarlığın, yaratıcılığın, gizemin ve fantazinin rengi olan menekşe rengi ilhamı, hayal gücünü ve spiritüelliği temsil eder. Menekşe rengi etrafınızda olduğunda içinizdeki empati ortaya çıkar ve duygularınızı kontrol etmenizi sağlar. Fakat menekşe diğer yandan kinizm, abartılı davranışlar ve touluğu da ortaya çıkartır.

Oluşumu

Tipik bir gök kuşağı kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renklerinden meydana gelen bir renk sırasına sahip bir veya daha fazla aynı merkezli arklardan ibarettir. En çok rastlanan çeşidi ilkel (birinci) gökkuşağıdır. Bu çeşidin merkez açısı 42° civarındadır ve kırmızı renk dış tarafa, mor renk iç tarafa isabet eder. Bazen ışığı daha zayıf merkez açısı 50° civarında olan tali (ikinci) gökkuşağına da rastlanır. Güneşin ufuktan yüksekliği 52 dereceyi geçerse gökkuşağı oluşmaz, 42,5 derecenin üzerinde olursa gökkuşağı görülmez. Bunda renk dizilişi diğerinin tersidir. Bunların haricinde sadece dar kırmızı veya kırmızı-yeşil renk bantlarından müteşekkil küçük kuşaklar da görülür ve bunlar birinci gökkuşaklarının iç tarafında ve ikincilerin dış tarafında bulunurlar. Gökkuşakları; ışık ışınlarının yağmur damlaları ve sis tanecikleri tarafından kırılması, yansıtılması ve dağıtılması ile meydana gelir. Büyük damlaların meydana getirdiği kuşaklar en parlak ve renk ayrılması en belirgin olanlarıdır. Küçük yağmur damlalarının meydana getirdiği kuşaklar ise daha zayıf ve daha geniş olurlar. Bunun en tipik örneği sis kuşağı olarak da isimlendirilen ve sis bulutu veya buğusu tarafından meydana getirilen beyaz kuşaklardır.

− Genellikle yarım çember olarak gözükmelerine karşın, bir dağ tepesinden veya uçaktan bakıldığında, gökkuşağı konisi olarak adlandırılan çember şeklinde görülebilir.

− Gökkuşağının olabilmesi için gökyüzünde güneş olmalıdır. Gökkuşaklarının sık göründüğü zaman ikindiye doğru özellikle sağanak yağışların geçmesinden sonraki zamandır. Gökkuşağı daima güneşin tam karşısında olan kısımdadır. Gökkuşağını görebilmek için güneşe arkamızı dönmemiz gerekmektedir.

KAYNAKÇA: http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6kku%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1

KAYNAKÇA: http://istanbella.com/kisisel-gelisim/hayata-dair/gokkusaginin-7-rengi-neleri-sembolize-ediyor/

 

BUKALEMUN

Bukalemun, sürüngenler sınıfı Chamaeleonidae familyasından belli etmek istedikleri duygulara göre renk değiştirebilen, omurgalı hayvanlar ortak adıdır.

Birçok yönden kertenkelelerden farklılıkları bulunduğundan, bazı bilim insanları kertenkeleleri Rhiptoglossa alt takımına dahil ederler.

Chamaelio calyptratus

Özellikleri

Chamaeleonidae familyasını diğer kertenkelelerden ayıran en önemli özellik, ayakların, dilin ve gözlerin alışılmadık biçimleri ve renk değiştirme özelliğidir. Vücutları yanlardan basıktır. Dilleri boylarının yaklaşık 1-1,5 katı uzunluğunda, hareketli ve yapışkandır .Bir jet uçağıyla kıyaslanırsa bukalemunların dilleri jet uçağına oranla 5 kat daha hızlıdır. Gözler bağımsız hareket eder, biri yukarı bakarken diğeri aşağıya bakabilir. Göz kapakları kalındır. Kolaylıkla renk değiştirirler. Derilerini sarı, yeşil tonları, kırmızı tonları, kestane rengi ve siyaha çevirebilirler, benekler, çizgiler oluşturabilirler. Uzunlukları 8-60 cm arasında değişse de genellikle 30 cm civarındadır. Çok yavaş yürürler. Ayakları ve kuyrukları dalları kavrayabilir. Genellikle karınca, böcek ve benzeri canlılarla beslenirler. Bukalemunlar da 2 tip üreme görülür; canlı ve yumurtlayarak. Çiftleşmeden sonra 3-6 hafta içinde yumurtalar dişi tarafından açılan çukurlara bırakılır. Yavrular 7-8 ay içerisinde yumurtadan çıkarlar.

Sık renk değiştirme yeteneğiyle bilinen bukalemunun, kuyruklu sürüngenler takımında ayrı bir yeri vardır. Bağlı olduğu bukalemungillerin Afrika, Madagaskar, Hindistan, Akdeniz kıyıları ve İspanya’nın güneyinde yaşayan 80′ den fazla türleri vardır. Sevimliler ama bazen zarar verebilirler.

KAYNAKÇA: http://tr.wikipedia.org/wiki/Bukalemun

VOLEYBOL

VOLEYBOL

Altışar kişiden oluşan iki takımın topu üç pasta filenin üzerinden geçirmeye ve rakip takımın sahasına düşürmelerine dayanan spor dalı. Voleybol 1885 yılında Amerika’da icat edildi. Holyoke YMCA Okulun’da öğretmenli yapan William Morgan basketbol topunun iç lastiğiyle böyle bir oyunun oynanabileceğini düşündü ve ilk uygulamayı öğrencileri arasında yaptı. 1. Dünya savaşı yıllarında voleybol Uzakdoğu’ya ve Avrupa’ya yayıldı. 1964 Tokyo Olimpiyatlarından itibaren olimpiyat programına alınan voleybol’da 80’li yıllara kadar Sovyetler büyük üstünlük kurdu.

OYUNCULARIN ÖZELLİKLERİ
Her oyuncunun güçlü olduğu yönleri geliştirilmeye çalışılmalıdır. Her oyuncunun güçlü olduğu yönleri vardır. Doğal olarak öncelikle oyuncuların zayıf oldukları taraflar giderilmeye çalışılmalıdır. Ancak bununla yetinilmemeli, oyuncuların başarılı oldukları teknik, taktik, moral ve hatta sosyal yönlerini de geliştirerek, takımın başarısına katkıları artırılmalıdır.

VOLEYBOL NASIL OYNANIR ?
Voleybol altı kişiden kurulu iki takım arasında oynanır. Amaç, sahayı ikiye bölen filenin üzerinden topu karşı tarafın sahasına düşürmektir. Oyuncular sahada sabit yerlerde dururlar üç kişi fileye yakın üç kişi de savunma pozisyonunda geride durur. Bir takım topa arka arkaya en fazla üç kere vurabilir. Topa vücudun herhangi bir yeri ile vurmak serbesttir. Oyuncular saat yönünde olmak üzere sürekli değişerek oynarlar. Topu karşı tarafın sahasına düşüren takım puan kazanır.

Maç 5 setten oluşur. 25 puana, en az iki farkla olmak üzere ilk ulaşan seti kazanır. Beşinci set 15 puan üzerinden oynanır. En az iki farklı sonuç burada da gereklidir. ”Libero” defansif bir oyuncudur. Defansta istediği yerde oynayabilir. Ön tarafa geçemez, blok yapamaz, servis atamaz. Forması takım arkadaşlarından farklı renktedir. Takım koçları saha kenarından takımlarına direktifler vermekte serbesttir. Her sette altı değişiklik yapma hakkı vardır. Sadece ön alanda oynayan oyuncular bloğa çıkabilir. Blok, top fileyi geçmeden yapılmalıdır. Blok sayı olarak sayılamaz. Voleybol sahası 18mt x 9mt boyutlarındadır. Tam ortasından bir ağ ile ikiye bölünmüştür. Fileden 3 metre geriye olan kısım atak alanıdır.

MANŞET :  Bu durumlarda vücudunuzu mümkün olduğunca yükseltmeye ve hatta parmak uçlarında kalkmaya çalışın. Ancak en iyisi böyle bir duruma düşmemek için gerekli tedbirleri önceden almaktır. Bunun için vücudunuz topa tam dönük olsun ve ayak hareketleri ile manşet alma yüksekliğini ayarlamaya çalışın. Yeni kurallara göre artık servisler parmakla da karşılanabilmektedir. Bu güzel bir görüntü vermezse de çoğu kez tek çözümdür ve top tutulup atmadıkça parmak pası kötü olsa dahi hakem genellikle faul çalmaz.

SERVİS : Manşeti zayıf olan oyunculara veya manşet alanlar arasındaki koridorlara veya yanlara atmaya çalışın. Özellikle pasörün ön sırada olduğu durumlarda, geçerli bir diğer taktik de sol taraftaki smaçöre kısa servis atmaktır. Bu durumda hücum yapacak oyuncu sayısı bire iner. Atacağınız yere karar verdikten sonra, iyi bir servis için konsantre olmaya çalışın. Etkin bir servis için en önemli husus, topun havaya iyi atılmasıdır. Bu durumda top (vurmaz iseniz) tam ayaklarınızın önüne düşmelidir.

SAVUNMA :Bütün blok yapacaklar smaçörlerin kimler olduğunu ve pasörün ön veya arka oyuncu olduğunu bilmelidirler. Pasör ön oyuncu ise plase atabilir veya ikinci topa vurabilir. Ön sıra ve arka sıra savunmacıları buna hazır olmalıdırlar. Pasör arka oyuncu ise onu dikkate alıp savunma yapmaya gerek kalmaz.

SMAÇ : Güçlü bir smaç topu önünüze alarak ve tüm vücut kaslarınızın kuvvetini ona aktararak vurulabilir. Top bazen file üstünde ve her iki takımın arasında kalır. Yani iki rakip oyuncu aynı anda topa temas ederler ve daha mücadeleci olan ve topla daha dengeli temas kuran kazanır. Bu durumda sıçrayabildiğiniz kadar yükseğe sıçrayın ve dirseklerinizi kilitleyerek ellerinizi güçlü bir şekilde ileri uzatın. Tüm ağırlığınız topun arkasında olsun. Çift elle temas etmeniz mümkün değilse, tek elle temas etmek hiç müdahale etmemekten daha iyidir. Topu kısa süre tutup atsanız dahi hakem genellikle faul çalmayacaktır.

MOLOLAR : Molalarda bazı oyuncular ilgisiz davranırlar ve koçlarını dinlemezler. İyi bir takım oyuncusu kesinlikle böyle davranmaz. Molalarda her zaman koç ile göz temasında olun ve verilen talimatları başınızla onaylayın.

KAYNAK : http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/voleybol-nedir+voleybol-hakkinda-bilgi

ÇİN İŞKENCESİ

imagesCA80AGBZ

  • Bu Çinlilerin en büyük suçlarda 1920’li yıllara kadar uyguladığı işkencedir.
  • Bu büyük suçlar birçok kişiyi öldürmek gibi, küçük çocuklara tecavüz gibi birçok çeşidi vardır.
  • İdam edilecek adamın yanı başında bir sac hazırlanırmış ve bu sac alttan verilen ateşle iyice kızdırılırmış. Kafası kesilen adamın kafasını kestikten hemen sonra bu saca bastırırlarmış, sıcaktan dolayı kan beyinde 2 saniye kadar dolaşacağı için adama yerde duran cansız bedeni son defa gösterirlermiş.
  • 10 veya 15 suçlunun aynı yere kilitlenmesi yemek ve su verilmemesi sonucu günler geçtikçe birbirlerini öldürüp yemeleri.

2[1]

  • Çin Seddi’nden aşağı sarkıtılarak aç vahşi hayvanlara yem yapılması.
  • Ellere yağ sürülerek fırında pişirilmesi.
  • Suçlunun derisini yüzüp denize atarlarmış.(acıyı tahmin edin artık.)
  • Suçlunun kafası kazınırmış ve suçlu bir direğe hiç hareket edemeyeceği şekilde bağlanırmış ve üstten damlalar halinde soğuk su damlatılırmış damlalar bir süre sonra balyoz etkisi yaptığından adamın delirmesi sağlanırmış.
  • Suçlunun göz kapaklarına iğne batırılırmış ve adam bir süre sonra dayanamayıp gözlerinin kapatır ve kör olurmuş (adamın biri 2 gün dayanmış.)
  • Vücudun farklı yerlerinden(genelde kaslardan) küçük, küçük parçalar kesmek, bu kesilen parçaların sayısı suçlunun cezasına göre 1000 parçaya kadar çıkıyormuş.
  •  Önce süt içirip sonra ağzını açık tutup yılanın ağzından içeri girmesini sağlamak ve sütü içmek için bütün mideyi parçalatmak…
  •  Elleri ve ayakları kesilerek aç köpeklerin önüne atılması.
  • Saç derisini yüzüp öğlen sıcağında güneşte bekletmek ve sonu yavaş yavaş ölüm.
    Çırılçıplak bir şekilde -20lerdeki buza vücudun yapıştırılması ve birden çekilmesi sonuç bütün deri buzda kalarak ölüm.
  • Ayaklara ve ellere saatlerce hatta günlerce buz konulması ve çürüyerek kesilmesi dolaşım olmadığı için bütün vücut kansız kalır.

KAYNAKÇA:http://www.frmtr.com/garip-olaylar/4773356-cin-iskenceleri-nasil-yapilir-okurken-bile-dayanamiyacaksiniz.html

ATLETİZM

Atletizm, bir pist veya alanda yapılan, dünyanın en eski sporlarından biridir. Bu oyunlarda atletler koşu, yürüyüş, atlama ve atma yeteneklerini gösterirler. Bu tür etkinlikler, çağlar boyunca tüm dünyada yaygın ilgi görmüştür.

Bilinen ilk koşu yarışı MÖ 3800’lü yıllarda Mısır’da düzenlenmiştir Ama tarihin en ünlü atletizm yarışmaları, ilk kez Eski Yunanistan’da düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nda gerçekleşmiştir. Eski Olimpiyat Oyunları, yalnızca spor yarışmalarının düzenlendiği bir etkinlik değil, aynı zamanda sporun sanat ve kültürle birleştiği büyük şenliklerdi. Atletler yarışmalardan 10 ay önce hazırlanmaya başlar, son ayı da Olimpiyat Oyunları’nın düzenlendiği yer olan Olympia’da geçirirlerdi. Yarış öncesi hazırlanma değişik biçimlerde günümüzde de sürmektedir.

8520

Atletizm, insanın tüm güç ve yeteneğinin neredeyse tümüyle kullanılmasını gerektirir. Atletler birbiriyle yarışırken, aynı zamanda kendi güç ve yeteneklerinin sınırlarını tanır, bunları geliştirmeye çalışırlar.

Pist ve alan atletizmi üç ana dala ayrılır: Koşu, yürüyüş ve alan (atlama ve atma) yarışları.

247988-4

 

KAYNAKÇA:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Atletizm

SICAK SU KAYNAKLARI

 

 

SICAK SU KAYNAKLARI

  • Sularını magmaya yakın alanlardan alırlar.
  • Suları sıcak veya ılıktır.
  • Sularının sıcaklığı yıl boyunca aynıdır.
  • Akım değişikliği olmaz.
  • Bol miktarda eriyik madde içerir.
  • Dağılışı fay hatları ile paralellik gösterir.

FAY KAYNAĞI

  • Fay hattı boyunca yeryüzüne çıkan kaynaklardır.
  • Halk arasında bu kaynaklara ılıca, kaplıca, çermik, içme ve maden suları denilmektedir.
  • Fay kaynakları en fazla Ege Bölgesi’nde İç batı Anadolu Bölümü’nde görülür.
  • Ilıca-Kaplıcalara örnekler: Manisa (Kurşunlu, Urganlı, Alaşehir, Demirci), Denizli (Pamukkale, Kara hayıt, Sarayköy, Buldan), Kütahya (Simav),Balıkesir (Edremit, Gönen), Sivas (Balıklı Çermik) gibi merkezlerde vardır. Bu yerlerin ortak özelliği yer yapıları kırıklı olmasıdır

GAYZER KAYNAĞI

  • images

Etkin haldeki volkan dağlarından değişik aralıklarla püskürerek çıkan kaynaklardır. Türkiye’de örneklerine rastlanmaz. Çünkü volkan dağlarımız sönmüştür. 

SICAK SU KAYNAKLARI NASIL OLUŞUR

Yer kabuğunun faylarla parçalandığı yerlerde yüzeye yakın sıcak alanlar bulunur. Bu sıcak alanlar, fay kırıkları ile magmanın yüzeye sokulmasıyla oluşur. Yüzey suları faylar aracılığı ile sıcak alanlara kadar iner. Burada magmanın etkisiyle ısınır ve yine fayları takip ederek yüzeye ulaşır. Böylece sıcak su kaynakları oluşur.

 SICAK SU KAYNAKLARININ KULLANIM ALANLARI

Eimageslektrik enerjisi Üretiminde: Sıcaklığı 60-180OC arasında değişen sular, elektrik enerjisi üretiminde kullanılabilir. Bunlardan sıcaklığı 150OC üzerinde olan jeotermal kaynaklar, yüksek basınçlı bir buhar haline geldiğinden buhar makinelerini işleterek elektrik enerjisi üretecek güce ulaştırır. Nitekim ülkemizde Afyonkarahisar-Gecek, Denizli-Kızıl dere ve Sarayköy, Aydın Germencik, İzmir-Seferihisar ve Balçova, Kütahya-Sivas şu anda tespit edilmiş, en zengin jeotermal alanlardır. Ancak bunlardan sadece Denizli-Sarayköy ve Aydın-Germencik yakınlarındaki jeotermal alanlara santral kurulmuş ve üretime geçirilmiştir. Söz konusu alanlardan Afyonkarahisar-Gecek yaklaşık120-900m derinlikte dört önemli jeotermal enerji rezervine sahip, oldukça önemli bir kesimdir. Diğer enerji kaynakları ile karşılaştırıldığında son derece ekonomik olan jeotermal enerji için, yukarıda adı geçen diğer alanlarımızda da bir an önce santraller kurulmalıdır. Santrallerin ekonomik işletme ömürlerinin 40-60 yıl arasında değiştiği, kapasitelerinin ise sınırlı olduğu yolundaki görüşler hatalıdır. Çünkü jeotermal enerji, kendini yenileyen ve hammaddesi bedava olan bir enerji türüdür. Santral işletmeye açıldıktan 5-6 yıl sonra kendi masraflarını tamamen karşılar. Hammaddenin bedava oluşu diğer kaynaklara oranla enerjinin, %50-80 daha ucuza mal olmasını sağlar. Son yıllarda buharlaşma noktası düşük gazlar kullanılarak, sıcaklığı 60-90OC arasında değişen sıcak sulardan elektrik enerjisi elde edilmektedir. Bu durum enerji açığı bulunan ülkemiz için oldukça sevindiricidir. Çünkü ülkemizde sıcaklığı 60OC ve üzerinde çok sayıda termal kaynak vardır. 
  Bursa-Merkez ilçe Bademli bahçe kaplıcası (53-84OC),Yalova Valide Hamamı kaynağı, Balıkesir Gönen kaplıcaları (77-83OC), Balya ilçesi Ilıcadağ kaplıcası (58-63OC),Edremit ilçesi Derman kaplıcası (54-60OC), Çanakkale Ayvacık ilçesi Gülpınar kaplıcası (38-100OC), Ezine ilçesi Kestanbol kaplıcası (62-73OC), Yenice ilçesi Hamdibey kaplıcası (38-80OC), İzmir Dikili ilçesi Bademli kaplıcası (41-70OC), Dikili kaplıcası (42-64OC), Manisa Salihli ilçesi Kurşunlu kaplıcası (52-73OC), Turgutlu ilçesi Urganlı kaplıcası (50-78OC), Kula ilçesi Şehitler kaplıcası (60OC), Soma ilçesi Menteş kaplıcası (42-62OC), Afyonkarahisar Sandıklı ilçesi Sandıklı kaplıcaları (60-70OC) ile İhsaniye ilçesi Gazlıgöl kaplıcası (60-80OC), Kütahya Simav ilçesi Eynal kaplıcası (66-78OC), Gediz ilçesi Gediz Ilıcası (57-75OC), Bolu Seben ilçesi Bağlum kaplıcası (62-73OC), Mudurnu ilçesi Sarot kaplıcası (60-63OC), Ankara Kızılcahamam ilçesi Kızılcahamam kaplıcası (44-86OC), Kırşehir Çiçekdağı ilçesi Mahmutlu kaplıcası (63-70OC) bunlara örnek oluşturur. Adı geçen hidrotermal kaynaklardan bir kısmının şehir merkezinde yer alması (Bursa-Bademli bahçe kaplıcası), bir kısmının ünlü termal tesisler olmaları (Afy09onkarahisar-Sandıklı kaplıcaları, Yalova-Valide Hamamı kaynağı, Balıkesir-Gönen kaplıcaları, Ezine-Kestanbol kaplıcası) nedeniyle santral kurulmasına uygun görünmemektedir. Ancak bu sıcak sulardan konut ve işyeri ısıtmasında yararlanılabilir. Diğer kaynaklar ise ekonomik fizibilitelerinin araştırılmasından sonra santral yapımına açılmalıdır.

Sanayi Alanında:

Sıcaklığın 90OC ve üzerinde olduğu hidro termal kaynaklar, sanayide kurutma işleminin yapımı sırasında kullanılabilir. Gıda sanayi alanında (pastörize süt yapımı, bira mayalama işlemi, ot, sebze, balık ve et kurutulması, buharlaşma ile şeker rafinajı, buharlaşma ve kristalleşme ile tuz üretimi, konserve imali) sıcaklığı 90-140OC arasında değişen sular kullanılırken, inşaat sanayinde (çimento kurutulması) 110OC, kimya sanayi alanında (damıtma ile saf su elde edilmesi, hidrojen sülfit ve ağır su elde edilmesi, bazı kimyasal maddelerin elde edilmesi) 120-170OC, kağıt ve selüloz sanayi alanında (mobilya ahşabı ve inşaat kerestelerinin kurutulması ve kraft kâğıdı hamurunun hazırlanması, kağıt ağartma işlerinin yapımı,) 160-180OC arasında değişen sular kullanılır. Sanayi alanında ihtiyaç duyulan sıcak su Afyonkarahisar-Gecek, Denizli-Kızıldere ve Sarayköy, Aydın-Germencik, İzmir-Seferihisar ve Balçova, Kütahya- Sivas jeotermal alanlarından sağlanabilir. Söz konusu alanlar ekonomik açıdan incelendiğinde genellikle tarım ağırlıklı bir özellik gösterirler. Bu özellik, yakın çevrelerinde gıda sektörüne yönelik sanayi tesislerinin kurulmasını teşvik etmelidir. Sanayinin gereksinim duyduğu hammadde, enerji ve işgücü yakın çevreden (köylerden) temin edileceğinden ekonomik maliyet oldukça düşük düzeyde kalacaktır. Nitekim jeotermal enerjiden faydalanılarak yapılan balık kurutma işlemi için Seferihisar çok uygundur. Çünkü Sığacık Körfezinde balık üretme çiftlikleri vardır. Afyon ve Kütahya şeker pancarının bol yetiştiği alanlar olduğu için şeker rafinajında ;İzmir ,Aydın ve Denizli illeri başta üzüm ve incir olmak üzere (kuru olarak yurt dışına ihraç edilir.) çeşitli sebze ve meyvenin yetişmesi nedeniyle kurutma ve konserve yapımında; İzmir (Çamaltı) ve İç Anadolu bölgesinde (Tuz gölü, Çankırı, Kırşehir, Nevşehir, Yozgat) tuz alanlarının varlığı sebebiyle tuz üretiminde; Sivas- Hafik- Zara çevresi jips ve alçıtaşı bulunan alanlar olduğundan çimento üretiminde kullanılabilir. Ayrıca söz konusu alanlarda köylülere kavak yetiştiriminin özendirilmesi kereste ve kağıt sanayini, hayvancılığın geliştirilmesi ise et kurutulması ve pastörize süt yapımını geliştirecektir. Sözü edilen sanayi tesisleri bu illerimizde daha önceden kurulmuş ve faaliyete geçmiş olabilirler, ancak ucuz bir enerji olan jeotermal enerjinin kullanılması daha ekonomik olacaktır. Diğer taraftan bu kesimlere yeni sanayi tesislerimizin kurulması dış ticaret açısından olumlu bir sonuç yaratacaktır.

Isıtma İşlerinde Kullanımı:

Sıcaklığı 50OC ve üzerinde olan sular çeşitli ısıtma işlemlerinin yapılması için kullanılır. Merkezi ısıtma sistemi ile şehirlerdeki konutlar, kamu kuruluşları, caddeler, havaalanları ve pistler, toplu köylerde evler, ahır, kümes ve seralar ısıtılabilir. Yurdumuzda Bursa’da , Balıkesir ilinde Balya, Edremit, Susurluk, Gönen, Burhaniye ilçelerinde, Çanakkale ilinde Yenice, Ezine, Biga, Ayvacık ilçelerinde, İzmir ilinde Çeşme, Seferihisar, Balçova, Dikili ilçelerinde, Manisa ilinde Salihli, Turgutlu, Soma, Kula ilçelerinde, Denizli ilinde Sarayköy, Akköy ilçelerinde, Afyon ilinde Sandıklı, İhsaniye ve Merkez ilçelerinde, Kütahya ilinde Simav, Gediz ilçelerinde, Bolu ilinde Seben ve Mudurnu ilçelerinde, Ankara ilinde Kızılcahamam, Beypazarı, Ayaş ilçelerinde, Niğde ilinde Ulukışla ilçesinde, Nevşehir ilinde Kozaklı ilçesinde, Kırşehir ilinde Çiçek dağ ilçesinde, Yozgat ilinde Sorgun ve Sarıkaya ilçelerinde, Tokat ilinde Artova ve Reşadiye ilçelerinde, Ağrı ilinde Diyadin ilçesinde, Bingöl Merkez ilçede bulunan suların sıcaklığı 50OC ve üzerinde olup ısıtma amaçlı kullanım için uygundur. Konutların ve hayvan barınaklarının ısıtılmasının yanı sıra sıcak suların seralarda kullanılması ülkemizin tarımsal potansiyelini arttırdığı gibi doğal yetişme sınırları dışında kalan ve etkili kış koşullarının hakim olduğu İç ve Doğu Anadolu bölgelerimizde sebze, meyve ve çiçek yetiştirilmesini sağlayarak bu bölgelerimize ek bir kazanç getirecektir. Seraların ısıtılması için 30OC ve üzerinde bir sıcaklığa gereksinim duyulması ülkemizde bu faaliyetin alanını oldukça genişletmektedir. Çünkü 30OC ve üzerindeki sıcaklıktaki suların yayılış alanı oldukça geniştir. Isıtma işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken ısı kaybını en alt düzeye indirecek gelişmiş teknikler kullanmaktır. Bu bakımdan İzlanda, Fransa, Rusya, ABD, Macaristan, İtalya, Yeni Zelanda gibi söz konusu tekniği kullanan ülkeler dikkatle incelenmelidir.

jeotermal-enerji

Turizm Alanında Kullanımı:

Ülkemiz genç tektonik hareketlerin etkisi ile fayların, volkanik alanların, aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir hat üzerindedir ve bu nedenlere bağlı olarak termal sular bakımından oldukça zengindir. Termal kaynakların sayısı 1500’den fazladır, ancak 200 kadarı kaplıca olarak işletilmektedir. Kaplıca kaynaklarının mevcut potansiyeline rağmen kaplıca turizmi büyük ölçüde yöresel düzeyde kalmıştır. Ülkemizde geleneksel kaplıca tesislerinin yerine modern tesislerin yapılması turizmin gelişmesi açısından çok önemlidir. Günümüzde “bacasız sanayi” olarak nitelendirilen ve önemli bir döviz girdisi sağlayan turizmin, sadece yaz turizmi ile sınırlı kalmaması, bütün bir yıla yayılması ülkemiz ekonomisi açısından son derece önemlidir. Balneoterapi, hidroterapi, sağlık turizmi gibi çeşitli adlar alan bu turizm biçimi sadece sıcak sular ile sınırlı değildir. İçme adı verilen soğuk veya ılık şifalı sular ve çamur banyoları da bu turizm kapsamına girmektedir. Ülkemiz 2000’den fazla şifalı suyu ile bu bakımdan da önemli bir konumdadır. Söz konusu kaynak alanlarının modern tesisler olması yanında sağlık açısından önemi, bu kaynak alanlarının hava, su ve gürültü kirliliğinden korunmasını ve çevre düzenlemelerinin yapılmasını gerektirmektedir. Sıcak su kaynakları fay hatlarına bağlı olarak çıktığından bu bölgeler aktif deprem hatları üzerindedir, bu nedenle yapıların depreme dayanıklı ve az katlı biçimde tasarlanması gereklidir. Bu tesislerin, yöreye özgü mimari yapıyı yansıtan eski Türk ve Osmanlı tarzı konutlardan esinlenerek inşa edilmesi turistlerin ilgisini artıracaktır. Söz konusu tesislerin bünyesinde yer alacak olan yüzme havuzlarının ısıtılmasında da termal sulardan faydalanılmalıdır. Diğer taraftan, modern turizm tesislerinin kurulması yöre insanlarının iş olanaklarını da (yöresel yiyecek ve eşyaların satılması, turizm tesislerinde çalışılması gibi) arttıracaktır.

 Sulamada kullanımı:

Yer altı sularının 20OC ve altında olanları ise sulama amacıyla kullanılmalıdır. Ancak suların içindeki kimyasal bileşimlerin önceden saptanması, tuz oranı yüksek olanların tercih edilmemesi gerekir. Sulamada genellikle klasik kanalet sistemi, basınçlı-alçak basınçlı sulama ve birim alan birim su yöntemleri kullanılır. Bunlardan birim alan birim su yöntemi özellikle kuraklık koşullarının hakim olduğu alanlarda su israfını önleyeceğinden olumlu sonuçlar verir. Ancak yaz kuraklıklarının hakim olduğu İç ve Güneydoğu bölgelerinde, sulama yöntemlerinin ciddi bir biçimde organize edilmesi gereklidir. Çünkü yanlış sulama nedeniyle toprakta bulunan tuzların eriyerek toprak tabakası üzerinde birikmesi tuzlanma sorununu gündeme getirecektir. Bu nedenle hem tarımda ürün çeşitliliği ve bolluğu benimsenmeli hem de topraklar koruma altında tutulmalıdır. Bu bakımdan benimsenecek en gelişmiş yöntem “damla sulama” yöntemidir. Bu sulama sistemi bitkinin gereksimagesinim duyduğu suyu, bitki kök bölgesine doğrudan gönderir. Ayrıca bu yöntemle bitkiye gerekli olan besin elementlerinin, sulama suyuna karıştırılarak verilmesi olanağı da vardır. Damla yönteminde su, toprak yüzeyinden çok düşük basınçlı bir boru sistemiyle damlatıcılara kadar iletilir. Su, damlatıcılardan saatte birkaç litrelik küçük damlalar halinde bitki çevrelerine veya lateral boyunca ince bir hat halinde toprağa verilir. Bir damla sulama sistemi su kaynağı, kontrol ünitesi, ana boru hattı, yan boru hattı, lateral boru hattı ve damlatıcılardan oluşur. Damlama sisteminde her tür su kullanılabilir ancak suyun sediment ve yüzer madde içermemesi gereklidir. Şayet bu tip maddeler içeriyorsa kullanmadan önce temizlenmelidir. Bitkiye gerekli olan gübre ise sıvı olarak sisteme enjekte edilir ve vanalar aracılığı ile kontrol edilir. Ülkemizde yer altı sularından kuyular açılması ile faydalanılır. Ancak bu yöntemle su çok fazla harcanır ve yaz aylarında kuyuların seviyesi düşer veya bazıları kuruyabilir. Damla yönteminde ise sarnıç veya kuyularda biriktirilen su kontrollü olarak harcandığından herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmaz. Çünkü bu yöntemle buharlaşma ve akış kaybı en alt seviyede tutulur, su kontrollü olarak verilir, toprak yüzeyi minimum düzeyde ıslanarak erozyon, bitki hastalıkları ve zararlılarının gelişmesi önlenir ve gübreleme düzenli olarak uygulanır. Yurdumuzun kıyı bölgeleri, iç bölgelere oranla yüzey ve yer altı suları bakımından daha zengindir. Toros dağlarının eteklerinden çıkan voklüz kaynakları ve kıyı ovalarının hemen her kesiminden çıkan yer altı suları bunlara örnek gösterilebilir. Bu sulardan en üst düzeyde yararlanmak, seviyeleri ve akım değerlerinin düşmemesi ile mümkündür. Bu nedenle suların sarnıç gibi büyük depolarda toplanması düşünülmelidir

Dış Ticaret Alanında Kullanımı:

Yer altı sularından en üst düzeyde yararlanmak ülkemizin dış ticareti üzerinde de olumlu gelişmeler yaratacaktır. Özellikle gıda sektöründe (konserve, kuru gıda satışı, pastörize süt, kuru et) düşük maliyetli yöntemlerle üretim miktarı arttırılacaktır. Yer altı sularının ekonomi üzerindeki diğer olumlu bir etkisi ise maden suyu satışlarıdır. Ülkemiz 2000’in üzerinde içme veya maden suyuna sahip olmasına rağmen bu sulardan yeterince faydalanılmamaktadır. Bir kısmında tesisler vardır, ancak çoğu modern standartların altındadır. Birçoğunda ise hiçbir tesis bulunmamaktadır ve sular boşa akmaktadır. Bu nedenle öncelikle mevcut maden sularının yerleri tespit edilmeli, daha sonra sertlik derecesi (sertlik derecesi 50 Fransız sertlik derecesini aşanlar kalitesiz içme suları olarak kabul edilir) ve pH değeri (pH değeri 0-7 arasında olmalı) belirlenmelidir. Sonuçlar standartlara uygun olursa bu sahada maden suyu dolum tesisleri kurulmalıdır. Kurulu tesislerde dolumu yapılan maden sularının büyük kısmı yurt içinde tüketilmekte, çok az bir kısmı yurt dışına gönderilmektedir. Ancak maden sularının ekonomik değeri küçümsenmemelidir. Yeni oluşturulacak tesislerle birlikte, bu sulardan yoksun ülkelere ve maden suyu tüketimi çok yüksek olan Batılı ülkelere ihraç etmek suretiyle önemli bir döviz girdisi sağlanabilir. Sıcaklığı 20OC civarında olan, sertlik derecesi standartlara göre belirlenmiş sular, balık çiftlikleri kurulmasına da uygundur. Balık çiftlikleri ekonomik güçlük içinde olan köylülerimize alternatif iş sağlayacak bir olanaktır. Ekime uygun olmayan kıraç alanlarda oluşturulacak havuzlarda beslenen balıklar ülke içinde tüketildiği gibi yurt dışına ihraç edilebilir. Balık artıkları ise gübre ve hayvan yemi olarak kullanılabilir.

KAYNAKÇA: http://www.turkcebilgi.com/sicak-su-kaynaklari-ve-kullanim-alanlari-nelerdir

http://enginsalli.blogcu.com/sicak-su-kaynaklari-ve-jeotermal-alanlar/2720721

http://www.turkcebilgi.com/sicak-su-kaynaklarinin-kullanim-alani

1 3 4 5 6 7 9