İZMİR – BUCA

BUCA

Buca, Türkiye’nin İzmir ilinin ilçelerinden biri olmakla beraber aynı zamanda en kalabalık nüfusa sahip ilçelerinden biridir.

İzmir’in 9 kilometre güneydoğusunda kurulmuşdur. Nif Dağı’nın güney eteklerine yerleşmiştir. Yüz ölçümü 180 kilometrekare, denizden yüksekliği 38 metre olup kuzeyinde Bornova, kuzeybatısında Konak, kuzeydoğusunda Kemalpaşa, batısında Karabağlar ve Gaziemir, güneyinde Torbalı ve Menderes bulunmaktadır. Yayvan görünüşlü arazi ile çevrelenmiş olup, çevredeki tepeler, vadiler ve bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir.

Buca düz ve verimli topraklara sahiptir. Tınaztepe,Tıngırtepe, Zeytintepe, Koşutepesi ve Karacaağaç gibi tepeleri de vardır. Nif Dağı’ndan doğan Meles Çayı, Şirinyer’den geçer ve Halkapınar’da denize dökülür.

Buca’ya bağlı, Kaynaklar Beldesi’nin yanı sıra, Kırıklar, Karacaağaç ve Belenbaşı adında üç köyü vardır.

 

 

TARİHÇESİ

İznik Devleti Kralı İoyanis’in 1235 yılında Kohi denen ve Kral Yolu yakınında bir yerleşim alanından bahsettiği yerin Buca olarak değiştiği, Kohi adının daha sonra Gonia, Bugia ve Buca’ya dönüştüğü sanılmaktadır. Bizanslılar döneminde ise bugünkü yerleşim yerinde Vuza, Uza ya da Vuzas isimli bir toprak sahibinin yaşadığı, yerleşim yeri isminin değişerek zamanla Buca olduğu varsayımı da vardır. Ayrıca İtalyancada BUCA kelimesi çukur anlamına gelmektedir Buca’nın çukurda kalışı ismin buradan geldiğini kuvvetlendirmektedir.

Buca adı ilk kez 1688 yılında Fransız Konsolosluğu kayıtlarında görülmüştür. Bu yılda bir deprem olmuş, Fransız Konsolosluğu Buca’ya taşınmıştır. MÖ 1102’de Eolyalıların şehri almalarına kadar yerli halkın oldukça rahat bir hayat yaşadığı kabul edilir. MÖ 727 yılına kadar İyonlarla çekişen Eolyalılar, bu tarihten sonra şehri İyonlara bırakmıştır. Bir süre sonra güçlenen Lidyalılar, MÖ 628 yılında İzmir’i almıştır. Bu tarihlerde İzmir şehri dağılmış, halk civarda bulunan küçük yerleşim alanlarına geçmeye başlamıştır. Bu değişim, bugün gördüğümüz İzmir dolaylarındaki birçok yerleşim alanının ilk temellerini atmıştır. Bunlar arasında Buca’yı da sayabiliriz.

Buca’da antik çağdan bu yana bir yerleşimin olduğu bilinmektedir. 1868 yılında Buca’nın kuzeydoğusunda antik döneme ait büyük bir kadın büstü ortaya çıkarılmış olup, bu büst halen Londra’daki İngiliz Müzesi’nde sergilenmektedir.

Ayrıca Buca ve Kangölü çevresinde Bizans Haçı kabartmaları bulunan sütun başlıkları, antik “ARTEMİS MABEDİ”ne ait olduğu sanılan mermer yer döşemeleri, Forbes Köşkü çevresinde Bizans sikkeleri, Gürçeşme (Kançeşme) yolu üzerinde Roma Kalesi kalıntıları da antik çağda bu yörede gelişmiş toplumların yaşadığını ortaya koymaktadır. İyon saldırısı sırasında Buca’ya yönelen halk, Dereköy, Kangölü ve Kozağacı yörelerine yerleşmiştir. Yakın tarihimizde Buca’nın bir Rum köyü olduğu, aynı dönemde Rumlar, Yahudiler ve Türklerin bir arada yaşadığı, Avrupalı işadamları ile ailelerinin de Buca’da yaşadıkları, bunun beldenin gelişme ve zenginleşmesinde önemli bir etken olduğu belirtilmektedir.

Buca, Rumlar, Yahudiler ve Türklerin bir arada yaşadığı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Hollanda şirketleri ile daha çok ticari ve sınai ilişkiler çerçevesinde oluşan Levanten Grubu’nun sayfiye yeri olarak yerleştiği bir belde özelliğini yakınçağ öncesinde taşımaya başlamıştır.

Buca MÖ 130’lara uzanan tarihi, birçok uygarlığa tanıklığı ile bir kültür ve tarih ilçesidir. Zengin doğa ve kültür mirasını, nüfus artışına ve günümüz yaşam biçiminin ortaya çıkardığı tüm etkenlere karşı koruyabilmiştir. Bu nedenle bugün Buca’da geçmişten günümüze kadar gelen bir tarihi görüntü sergilenmektedir. Buca’da yaşam, her şeyden önce zengin bir tarih, kültür ve doğa mirası ile iç içe bir yaşam olarak nitelendirilmektedir. Buca, tarihsel geçmişi ile bünyesinde çok önemli ve günümüzde de yaşayan eserler barınağıdır. George King Forbes, Gout, Prenses Borghese, Kont Dr.Aliberti, De Jongh, Dimostanis Baltacı Malikaneleri, tarihi İngiliz Protestan Kilisesi, Su Kemerleri, Buca’da yaşamış ve ölmüş birçok ünlü ailelerin mezarları, dar sokakları ve bugün bile birçok mimara ilham kaynağı olan Rum Evleri, ilçeye gelenlerin ilgisini çeken yapıtlardır.

9 Eylül 1922’de İzmir dolayısıyla Buca, Yunanlardan geri alınınca buradaki Rumlar bölgeyi terk etmiştir. 1922 yılına kadar Buca’nın nüfusu genellikle İngiliz, Rum ve Hollandalılardan oluşmakta idi. Buca, Cumhuriyet döneminde çok hızlı bir gelişme göstermiş ve bu dönemde göçmen kitlelerinin ilçede yerleşimi devam etmiştir. Buca, 4 temmuz 1887 yılında yürürlüğe giren 3392 sayılı yasa ile ilçe olmuştur. Buca İzmir’in en kalabalık ilçelerindendir.

 

KAYNAKÇA : http://tr.wikipedia.org/wiki/Buca

ADANA/MERKEZ

Adana, Türkiye‘nin büyük bir ili ve en kalabalık altıncı şehri. 2014 itibarıyla 2.165.595 nüfusa sahiptir. Şehir merkezi,Akdeniz‘den 30 km içeride Seyhan Nehri‘nin üzerinde bulunmaktadır. Akdeniz sahil şeridinde ise Karataş ve Yumurtalık(Ayas) ismi ile iki adet sahil ilçesi bulunmaktadır. Yine Akdeniz üzerinde bulunan Ceyhan ilçesinde ise ticari amaçlı liman bulunmaktadır

Doğudan batıya 100 kilometre boyunca uzanan Adana-Mersin Büyükşehir Bölgesi, 3,45 milyon nüfusa sahiptir. Türkiye’deki altıncı büyük metropolitan alan olup ülkenin önde gelen bir ticaret ve kültür merkezidir.

Maden zengini 4. bölge olan Adana; krom, demir, manganez, kurşun ve çinko yatakları açısından önem taşımaktadır.

Adana’nın merkezi; Mersin, Adana, Osmaniye ve Hatay illerini kapsayan coğrafi, ekonomik ve kültürel bir bölge olan Çukurova‘nın merkezinde bulunur. Yaklaşık 5,62 milyon insana ev sahipliği yapan bölgenin büyük bir bölümü, tarıma oldukça elverişli, geniş ve düz bir arazidir. Adana, tipik Akdeniz iklimine sahiptir. Kışları ılık ve yağışlı, yazları ise sıcak ve kuraktır. En yüksek sıcaklık 12 haziran 2012‘de nemle birlikte 53,0 °C, nemsiz 45.7 olarak ölçülmüştür. En düşük sıcaklıksa 28 ocak 2012‘de −6,3 °C olarak kayıtlara geçmiştir. Arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan bilgilere göre Çukurova Bölgesin’de çok eski devirlerden beri yüksek kültürlü medeniyetlerin yaşadıkları bilinmektedir.Çukurova’nıın belirgin tarihi Kitvanza Krallığı ile başlamaktadır. Bu konuda Hitit Devleti’ne ait kitabelerden bilgi alınmıştır. Bu Krallık M.Ö. 1335 yıllarında Hititlerin himayesine girmiştir.Orta Çağ’da Bizanslılar, Araplar, Selanikliler, Ermeniler, Mısır Türk Memlük Devleti, Ramazanoğulları buraya hakim olmuşlardır. Yeni Çağ döneminin sonunda ve Yakın Çağ’da buraya Osmanlı İmparatorluğu hakim olmuştur.

Adana İsminin Kaynağı

Adana’ya ait en eski yazılı kayıtlara ilk defa, Anadolu yarımadasının en köklü uygarlıklarından biri olan Hititlerin kaya kitabelerinde rastlanmaktadır. Boğazköy metinleri olarak bilinen M.Ö.1650 yıllara tarihlenen bir Hitit tabletinde, Adana havalisinden URU ADANIA yani ADANA BÖLGESI olarak bahsedilmektedir. Bu konuda sadece bu tablet dikkate alınacak olsa bile ADANA ismi en az 3640 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Adana Şehir İçinde Gezilecek Yerler

Adana Taş Köprü: Adana’nın sembol yapısı Taş Köprü taaa Roma döneminde yapılmış, günümüzde Seyhan ve Yüreğir merkez ilçelerini birbirine bağlayan tarihi bir yapıdır. Birkaç sene öncesine kadar araç trafiğine de açık olan yapı bu özelliğiyle Dünya’nın araç trafiğine açık en eski köprüsüdür. 21 gözlü inşa edilen köprünün kara kısmı dolgularla küçülerek bugün 14 gözlü olarak ayaklı tarih olarak şehrin tam ortasında heybetiyle dikilmektedir.

Adana Taş Köprü

Adana Ulu Cami: (Ramazanoğlulları Cami): Adana’nın sembol yapılarındandır. Tarih dersleri boyunca anlatılan beylikler var ya, hah onlardan Ramazanoğulları döneminde; 1541’te tamamlanmış tarihi bir yapıdır. Mimarisi Selçuk ve Memluk tarzını taşır. Merkez Camii’den önce Adana’nın en büyük camisidir.

Adana Ulu Cami

Adana Merkez Sabancı Camii: Seyhan Nehri’nin hemen kıyısında, aynı isimli Adana Merkez Park’ın yanında camii Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun en büyük camisidir. 99 metre yükseklikteki 6 minaresi ile etkileyici bir eserdir. Hakkında detaylı bilgi yazımız ileride eklenecek.

Sabancı Merkez Cami

Adana Arkeoloji Müzesi: Tarih boyu defalarca kez taşınmış olup, şu an şehrin merkezinde Reşatbey’de ziyarete açıktır. Çukurova bölgesindeki arkeolojik kazılardan çıkan eserler sergilenir. Giriş 5 TL olup müze kart geçerlidir, ancak 2014 itibariyle geçici olarak ziyarete kapalıdır.

Adana Merkez Park: Sabancı Merkez Camii ile birlikte nehrin kenarında yer alan devasa alan gerçekten botanik bir nefes alanıdır. Oldukça geniş çim alanda, çeşitli ağaçlar ve doğanın huzuru Avrupai merkez kent park kültürünün önemli bir örneğidir.

Tarihi Kazancılar Çarşısı: Büyük Saat’in yanında yer alan tarihi çarşı, geleneksel Anadolu kapalıçarşı örneklerinin eskilerinden biridir. Bakırcıların ve kazancıların çarşısı olsa da günümüzde gündelik ihtiyaçlara yönelik her türlü dükkan bulunur.

Büyük Saat: 32 metre uzunluğu ile Türkiye’nin en büyük saat kulesidir. 1881’de inşasına başlanıp 1 yılda hizmete açılmıştır. Malum o dönem saat kuleleri modernleşmenin sembolüdür. Kendisinden 5 sene sonra inşa edilen ülkemizin en büyük ikinci saat kulesi Dolmabahçe Saat Kulesi’nden (27 metre) 5 metre daha uzundur. Şehrin çarşı bölümünde yer alır. Belediyenin armasında yer alan kule budur.

Adana Etnografya Müzesi: Çukurova’nın yerlileri ve Toroslar’ın yerlileri sayabileceğimiz yörüklere yönelik tarihi eşyaları barındıran müze 1983’te açılmış, şehir merkezi Kuruköprü Mahallesi’ndedir. Bizi içindekilerden ziyade 1845’te inşa edilmiş bir kilise olan binası etkiler. Giriş ücretsizdir.

Misis Mozaik Müzesi: Adana Arkeoloji Müzesi’ne bağlı olarak hizmet veren, sadece meraklısına yönelik içerik bulunduran, Antik Misis döneminden kalma mozaiklerin sergilendiği bir müzedir.  Önceliğiniz olmasın deriz. Giriş ücretsizdir.

Çoban Dede parkı ve Çoban Dede Türbesi: Şehrin tarihinde yer edinmiş Karslı köyü’nün önde gelenlerinden Çoban Dede’nin türbesi nedeniyle gündüz ibadete, doğal yapısı ve nehir manzarası sebebiyle de gece akşamcılara hizmet veren multikültürel bu bölge Seyhan Nehri’nin kıyısında bir tepededir… Önceliğiniz olmasın ancak vakit çoksa gidilebilir.

Hasan Ağa Camii: Adana’daki tek Osmanlı mimarisi eseri camidir. 1558 yılında çivi kullanmadan yapılmış olması özelliğiyle turistik değeri vardır. Sade, alçak katlı, tek şerefeli bir minareye sahiptir.

Seyhan Barajı, Baraj Gölü: Akdeniz’e dökülen en büyük akarsu olan Seyhan Nehri, Adana il merkezine de yıllar boyu katkı sağlamış durumda. Bu doğal güzellik, zamanında taşkınları önlemek için bir barajla ve aynı baraj üzerindeki güzellikleriyle de yerel halka serinleme fırsatı sunuyor. Siz de Adanalılar gibi nehir kıyısında yürüyüş yapabilir, atıştırabilir ve keyif çatabilirsiniz.

Eski Baraj ve Regülatör Köprü: Adana yeme içme notlarımızda bulunan birçok basit lezzeti keşfedebileceğiniz baraj gölü kıyısı ve eski bagaj, aynı zamanda Seyhan regülatör köprüsü ile kıyı şeridi ile de gezinmek için birebir. Sokak tezgahlarından bici bici, şalgam suyu v.s. için iyi bir noktadır.

Ayaş Antik Kenti: Adana’nın aynı zamanda bir Akdeniz şehri olduğunun ve denize kıyısının olduğunu gösterircesine (Haritadan bakınca herkes Adana’yı deniz kıyısında sanar, oysa ki il merkezi denize bayağı mesafelidir) kıyı ilçemiz Yumurtalık’ta yer alan şirin liman kasabası ve tarihi kalıntıların yerleşimi. MÖ 4’ün sonlarında MÖ 3’e yakın yapılan savaşta Büyük İskender’in, Pers İmparatoru Dara’yı yenmesinin ardına yerleşen Makedon komutanlar tarafından inşa edilmiş bir liman kenttir. Vakti olanların gitmesini öneririz.

Şar Antik Kenti

Adana Sahilleri, Yumurtalık ve Karataş 

 

DOĞUNUN İNCİSİ VAN /Edremit

van-1

    Van Anadolu’nun en büyük kapalı havzası olan VanGölü kıyısında toprakları verimli akarsuları bol iklim koşulları oldukça elverişli bir yerleşim merkezidir. Bu yüzden tarihin eski çağlarından beri birçok medeniyetin hakim olduğu bir yer olmuştur.

   Arkeolojik araştırmalara göre Van ili yazılı tarih öncesi dönemleri M.Ö. 5000-3000 yılları Kalkolitik dönem başlarına kadar uzanmaktadır. M.Ö. 2000 yılında bu bölgede ilk olarak devlet kuranlar Hurrilerdir. Daha sonra Hurrilerin bölgedeki devamı olan yerli kavimler tarafından M.Ö. 900 yıllarında başkentleri Tuşba ( VAN) olan Urartu devleti kurulmuştur. Urartular M.Ö. 612 yılına kadar Van Bölgesinde güneyde yukarı Mezopotamya’ya kadar uzanan topraklarda hüküm sürmüşlerdir. M.Ö. IX. Yüzyılda Kral Sarduri tarafından Van kalesi yaptırılmıştır. M.Ö. VII. Yüzyıl başlarında Mezopotamya’dan Anadolu’ya akınlar düzenleyen Asurlular Van kalesini ele geçirince Urartular Tuşba yakınlarında Rusahinili (Toprakkale) şehrini kurarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. M.Ö. 612 yılında Anadolu’ya gelen Medler büyük Urartu Kırallığı’na son vermişlerdir.

    Yerleşik bir nizam kuramayan Med Krallığı Persler’e yenilip yıkılınca Van ve yöresi M.Ö. 332 yılına kadar Pers M.Ö. 129 yılına kadar Büyük İskender’in doğu seferinden sonra Makedonyalılar ve M.Ö. 88 yılına kadar da Partların egemenliğinde kalmıştır. Tarihi dönem içerisinde Van ve yöresi Romalılar ile Sasaniler arasında çatışma sebebi olmuştur. M.S. 395 yılına kadar Sasani sonra da Bizans egemenliğinde kalmıştır. Hz. Osman zamanında Bizans’ı bozguna uğratan Müslüman orduları 644 yılında Van ve yöresini ele geçirmiş bu hakimiyet Emevi ve Abbasi devletleri tarafından da sürdürülmüştür. Eskiden beri Van bölgesinde yaşayan Ermeni azınlığı kısa bir süre Van çevresinde bir krallık kurmuş ve İslam İmparatorluğu’na tabi olmuşlardır. Hıristiyan sanatının mühim bir eseri olan Akdamar Kilisesi aynı adı taşıyan Ada üzerinde Kral Gagik tarafından 915-921 yılları arasında yaptırılmıştır. Çağrı Bey döneminde Anadolu’ya keşif amaçlı yapılan seferler 1071 Malazgirt zaferiyle neticelenmiş Van ve çevresi Büyük Selçuklular’ın egemenliğine girmiştir. Büyük Selçuklular’dan sonra bir süre Eyyübi egemenliğinde kalan şehir 1230 yılında Karakoyunlular’ın hakimiyetine girmiştir. Bu tarihlerde eski Van şehrinde bulunan Ulu cami Karakoyunlu Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Karakoyunlular’ın Uzun Hasan’a mağlup olmalarıyla Van ve havalisi Akkoyunluların eline geçmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Safevi Devleti’ni yenen Osmanlı orduları 1458’de Van’ı fethetti ve bu fetih 1555 yılında yapılan Amasya Antlaşması ile kesinlik kazanmıştır. Van Beyler Beyliği’ne atanan Hüsrev Paşa ve Kayaçelebizade Koçi Bey kendi adlarını taşıyan birer cami yaptırmışlardır. Aynı dönemlerde “Kitap-ı Lugat-ı Vankulu” adlı eser Vankulu Mehmet Efendi tarafından hazırlanmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Van’da ekonomik bakımdan güçlü olan Ermeniler ihtilal cemiyetleri kurarak Ruslar’ın da desteğiyle silahlanmaya başlamış 1915’te bir çok kaza ve köyde katliama girmişlerdir. Aynı yıl Van’ı istila eden Ruslar Ermenileri destekleyerek şehri ateşe vermiş ve Osmanlı ahalisi şehri boşaltmak zorunda kalmıştır. 1981 yılında Van yıkılıp yıkılarak büyük oranda nüfus kaybına uğradığından bugünkü yerinde yeniden kurulmuştur. Başlayan Türk harekatı karşısında işgal ettikleri topraklardan çekilen Ruslar ve Ermeniler doğudaki aşiretlerin de desteğiyle tamamen Anadolu’dan çıkarılmış ve Türk ordusu 2 Nisan 1918′ de Van’a girerek şehri kurtarmıştır. 16 Mart 1921′ de imzalanan Moskova antlaşması ile Ruslar Van ve Bitlis’e ait isteklerinden vazgeçmişlerdir. 29 Ekim 1923’te Vilayet merkezi olan Van’da Devlet ve Belediye tarafından alt yapı çalışmaları başlatılmış savaştan yakılıp yıkılan şehir yeniden inşa edilmiştir.

11EDREMİT

Edremit kelimesi, Arapça kökenlidir ve anlamı: uzun yer.

Bölge: Urartular, Asuriler, Menuas kavimleri, Semiramis sülalesi ve daha sonra ise, doğudan gelen Sasaniler ve Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmiştir. Daha sonra, Müslümanlarla, Bizans devleti arasında, elden ele geçen yöre, Ermeni asıllı beyler tarafından da, kısa süre iskan edilmiştir.

  1071 Malazgirt Zaferinden sonra ise, bölge, Türklerin eline geçer. Öncelikle: yöredeki Urartu hakimiyetinden söz etmek gerekir. Çünkü: Urartular, hüküm sürdükleri MÖ.900-600 yılları arasında, devlet teşkilatında, dil ve yazıda, yaşayışlarında, yapı ve mimarlıkta, sulamada, tarımda büyük ilerleme kaydetmişlerdir. Onların yarattıkları mucizeler, bugün bile, hayranlıkla izlenmektedir. Özellikle, yörede yaptıkları sulama kanalları, göller ve barajların bir kısmı, aradan geçen 2800 yıllık süreye rağmen, halen çalışmaktadır.

   Doğu Anadolu bölgesi, en şiddetli deprem kuşağındadır. Bu bölgede bulunan, daha önce egemenlik kurmuş birçok uygarlığa ait anıtların büyük kısmı depremlerde yıkılmış veya etkilenmiş olmasına rağmen: Urartu sulama yapıları, sanki günümüzde inşa edilmiş kanısını uyandırmaktadır. Bunların en büyük örneğiyse: “Menua-Şamran” kanalıdır.

GEZİLECEK YERLER

kKaleler: Van’ın en önemli yapılarından biri olan Van Kalesi Van geziniz sırasında mutlaka görmeniz gereken bir yer, turistlerin uğrak noktalarından biri. Urartular’dan kalan ve tarihi M.Ö. 885’e uzanan Van Kalesi’nin yanı sıra Zernek Kalesi, Ayanis Kalesi, Hoşap Kalesive Çavuştepe Kalesi Van’da gezebileceğiniz diğer tarihi kalelerden.

Van Gölü: Türkiye’nin en büyük gölüne ev sahipliği yapan Van’ın simgelerinden biridir Van Gölü. Etrafında sayısız doğal güzellik barıdıran Van Gölü, şehir geziniz sırasındaki en keyifli duraklardan biri olacak. Van Gölü’nün yanı sıra Erçek Gölü de gezebileceğiniz bir diğer göl Van’da.

179532_coverAkdamar Adası: Van Gölü’nün güneyinde bulunan Akdamar Adası, Van’ın eşsiz güzelliklerinden biri. Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar Adası doğal güzelliğinin yanı sıra tarihi Akdamar Kilisesi, diğer adıyla Surp Harç Ermeni Kilisesi’ne ev sahipliği yapması nedeniyle de Van gezginlerinin uğrak noktalarından biri.

Kiliseler: Van, tarih boyunca farklı kültür ve dinlerden çok sayıda topluluğa ev sahipliği yapmış bir şehir. Bu nedenle Van’daki geziniz sırasında pek çok kilise ve camiye rastlayacaksınız. Akdamar Kilisesi, St. Bartholomeus Kilisesi, Adır Adası’ndaki Adır Kilisesi, Kaya Çelebi Camii, Hüsrev Paşa Camii, Halime Hatun Kümbeti, Süleyman Bey Kümbeti, İkiz Kümbetler, Galip Paşa Kümbeti, Hasan Bey Kümbeti bu yapılar arasında görülmeye değer olanlardan.

Eski Van Şehri: 1. Dünya Savaşı’na dek Ermeni ve Türkler’in bir arada yaşadığı bir yer olan Eski Van Şehri şu an harabe ve kullanılmaz durumda. Ancak burada halen gezip görebileceğiniz tarihi yapılar mevcut. Eski Van Şehir, Van Kalesi’nin güneyinde yer alıyor.

Kaplıcalar: Van’da hem dinlenip hem şifa bulmak isterseniz Erciş Doğancı Kaplıcası, Çatak Şeyh Cürüh Kaplıcası, Başkale Kelegom Kaplıcası ve Başkale Dereiçi Kaplıcası’nı gezmenizi öneriyoruz.

Peribacaları: Peribacaları denince aklımıza ilk gelen yer Kapadokya olsa da bu doğa oluşumlarını görebileceğimiz tek yer Kapadokya değil. Van’ın Başkale ilçesinde de Van Peribacaları’nı görmek, bu eşsiz doğa oluşumlarını keşfetmek mümkün.

Van Müzesi: Özellikle Urartu uygarlığından kalma çok önemli parçaların sergilendiği Van Müzesi Van gezinizde mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri. Arkeolojik kalıntıların yanı sıra el yazmaları ve el sanat ürünleri ile eski savaş aletlerinin de sergilendiği Van Müzesi şehir merkezinde bulunuyor.

Van Kedi Evi: Van’ın simgelerinden bir de Van Kedisi. Van Kedilerinin neslini korumak için kurulmuş olan Van Kedi Evi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kampüsünde yer alıyor.

66850_491517828184_896070_n

Van Gölü Canavarı Efsanesi

 Van ve Bitlis illeri arasında yer alan Van Gölü içinde yaşadığı ileri sürülen efsanevi bir yaratıktır. 1993 yılına dek adından hiç söz edilmeyen varlığı bugüne dek gördüğünü iddia eden 1000’in üzerinde kişi vardır. Ama yapılan araştırmalar göldeki ilk canavar vakasının 1889 yılında yaşandığını aktarıyor. Dönemin İstanbul’da yayın yapan Saadet gazetesinin, 28 Şaban 1306 (29 Nisan 1889) tarihli 1323 numaralı nüshasında, canavarın Van Gölünde abdest almak isteyen bir kişiyi kapıp göle sürüklediği haberi yer alıyor. [1]

Varlığı gördüklerini söyleyen kişilerin belirttiklerine göre canavar 15 metre uzunluğunda, oldukça siyah bir renge sahip, sırtında sivri çıkıntıları olan, Plesiosaur ya da Ichthyosaurus benzeri bir varlıktır. Zamanla bu varlığı gördüğünü iddia edenlerin sayısı artınca olay medyaya da yansımış ve bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bölgeye bir bilimsel araştırma ekibi göndermiştir. Ancak, yapılan araştırmalar sonucunda gölde olağandışı herhangi bir varlığın olduğuna ilişkin hiçbir iz bulunamamıştır.

Birkaç yıl sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Ünal Kozak adlı kişi gölde yaptığı araştırmalar sırasında yaratık ile karşılaştığını ve kameraya almayı başardığını iddia ederek çekmiş olduğu videoyu analiz için ilgili kuruluşlara göndermiştir. Konu hakkında bir de kitap yazmış olmasına karşın video ile ilgili gösterilenler kabul görmemiştir. Bunun ile ilgili eleştiriler ise kamera açısının hiç sol yana kaymadığı bunun nedeninin bu tarafta yaratığı iple çeken bir tekne bulunduğu yönündedir. Cambridge Üniversitesi’nde de biyologlarca izlenen kayıtta yaratığın hiçbir yöne sapmadan dümdüz bir yol izlemesi de bunun, bir tekne tarafından çekilen bir maket olduğu kuşkularını uyandırmıştır.

Bugün Van’ın Gevaş ilçesi merkezinde bu canavar anısına yaklaşık 4 metre yüksekliğinde bir heykel dikilmiştir. Bunun yanında pek çok kişi söylentinin bölge turizmini büyük ölçüde canlandırdığını ve ziyaretçilerden büyük ilgi gördüğünü belirtmiştir.

Çizgidizi The Secret Saturdays’ın “The Unblinking Eye” adlı bölümünde Van Gölü Canavarı yer almıştır.

Belgesel Destination Truth’ın 3. sezonun 5. bölümünde Van Gölü Canavarı yer almıştır.

Belgesel Animal X’ın 3. bölümünde Van Gölü Canavarı hakkında belgesel hazırlanmıştır.

??????????????????Kedimiz de Var

Türkiye’de kedilerden bahsederken ilk akla gelen türlerin başında gelir Van kedisi: Cana yakınlığı, beyaz, ipeksi kürkü, aslan yürüyüşü, tilki kuyruğuna benzeyen uzun ve kabarık kuyruğu, değişik göz renkleri ve suya olan düşkünlüğü ile. Van Kedisi, dünya üzerinde melezleşmeyen, saflığını koruyabilmiş canlıların başında gelir. Bu özelliği onu, hem kedi dünyasının hem de diğer canlıların yıldızı haline getirir.

Anadolu’ya tam olarak ne zaman ve nasıl geldiği bilinmeyen Van kedileri, diğer canlılarda olduğu gibi bulunduğu bölgenin şartlarına ayak uydurdular. Türkiye’nin en yüksek dağlarının bulunduğu Doğu Anadolu bölgesindeki yüksek sıcaklık farklarına kürkleri sayesinde kolayca ayak uydurabilir Van kedileri. Yılda en az 6 ay karlarla kaplı bu bölgede uzun tüyleriyle kar ve soğuktan korunurken, yazın birden ısınan hava nedeniyle tüylerini dökerek Van Gölü’nün ılıman iklimine uyum sağlarlar. Ancak yaygın olan yanlış bir inanış vardır ki, o da bu kalın kürkü nedeniyle Van kedilerinin üşümediğidir. Halbuki, kediler, kürkleri kalın olmasına rağmen soğuktan etkilenir ve üşürler.

Van kedilerinin diğer kedilerden ayrılan ilginç bir özelliği vardır. Bu kediler suyu çok severler ve yüzerler. Eğer suya doğru gidiyorsa, bu zorunluluktan değil, sadece zevktendir. Özellikle ılık ve sığ sularda yüzmeyi seven Van kedileri, evlerde musluktan damlayan sulara pati atar ya da banyoda size eşlik eder.

kaynak: http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-634&Bilgi=vann%C4%B1n-tarihi-ve-tarih%C3%A7esi

http://www.gezi-yorum.net/van-edremit/

http://van.neredekal.com/gezilecek-yerler-tarihi-mekanlar/

http://tr.wikipedia.org/wiki/Van_G%C3%B6l%C3%BC_Canavar%C4%B1

http://www.vankedisi.net/

ANTALYA/KORKUTELİ

 

ANTALYA

Antalya, Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık beşinci şehri. 2014 itibarıyla 2.222.562 nüfusa sahiptir. Tamamı Akdeniz Bölgesinin batısında yer alır ve Antalya Körfeziyle Batı Torosların arasında kurulmuştur. Yüz ölçümü bakımından Türkiye’nin altıncı büyük ilidir. Güneyinde Akdeniz, batısında Muğla, kuzeyinde Burdur ve Isparta, kuzeydoğusunda Konya, doğusunda ise Karaman ve Mersin illeri vardır. Antalya şehri, 1980 yılından itibaren ve uygun iklim koşulları ve turizm etkinlikleri nedeniyle hızla gelişmiş ve buna paralel olarak il de günümüzde Türkiye’nin beşinci kalabalık ili olmuştur. Antalya’da ekonomik hayat büyük oranda ticaret, tarım ve turizme dayalıdır. Antalya ilinin kapsadığı bölge tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır ve Türkiye’de en çok antik kent bulunan ildir. Sırasıyla Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti hakimiyetin de bulunan Antalya bu medeniyetlerin hiçbirine başkentlik yapmamıştır.

KORKUTELİ KÖYÜ

images

Korkuteli ilçesinin temelini teşkil eden Aladdin mahallesi ilçenin ilk yerleşim merkezidir. Korkuteli ilçesi Antalya iline bağlı Akdeniz bölgesi ilçelerindendir. Doğusunda Antalya merkez ilçesi, batısında Muğla Fethiye ilçesi ve Burdur, Gölhisar ve Çavdır ilçeleri, güneyde Kumluca ve Elmalı ilçeleri ve kuzeyde Burdur, Bucak ve Tefenni ilçeleri ile çevrili bulunmaktadır. Yüzölçümü 2471 km2’dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1020 metre olup 1/4 oranında Akdeniz iklimi, 3/4 oranında göller bölgesİ karasal iklim hüküm sürer. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava Akdeniz bölgesinden intikal etmektedir. Yılın dört mevsimi bariz olarak görülen ilçemizde hava sıcaklığı ortalaması kış aylarında genel olarak -5 °C ve yaz aylarında +25 °C olmaktadır. Torosların başlangıcını teşkil eden Bey Dağları’nın Akdeniz’e bakan yüzünün arka kısmında oluşan düzlüklerin ve tepeciklerin hakim olduğu bir arazi yapısı mevcuttur. Doğal yapı olarak Bey Dağları’nın yamaçları ve etekleri çamlık fundalık ve ormanlarla kaplı olup, düz alanlar ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır.

KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Korkuteli

 

BURSA / KESTEL

                                                                BURSA

Türkiye’nin en kalabalık 4.şehridir. Eski adı Hüdavendigâr’dır. Kuzeyinde Marmara Denizi ve Yalova, kuzeydoğuda Kocaeli ve Sakarya, doğuda Bilecik, güneyde Kütahya ve batıda Balıkesir illeri ile çevrilidir. Ekonomik açıdan Türkiye’nin gelişmiş kentlerinden biri olan Bursa doğal ve tarihsel zenginlikleriyle de önem taşır. Bursa’da en çok Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş dönemine ait tarihî eserlerin bulunmasının sebebi ise, Bursa’nın Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olmasıdır. Bursa alışveriş merkezleri, parkları, müzeleri ve çarşısıyla bölgede öne çıkar. Ayrıca Bursa Marmara bölgesinin İstanbul’dan sonra gelen ikinci büyük şehridir. Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerindendir. Şehir İstanbul’dan sonra en büyük ikinci ihracatı gerçekleştirmektedir. Şehrin futbol takımı Bursaspor 2009-10 sezonunda Süper Lig şampiyonudur.

Bursa, sanayi istatistiklerine göre Türkiye’nin en büyük sanayi kenti ve otomotiv üretim merkezidir. CNN International tarafından Türkiye’nin Detroit’i yakıştırması yapılmıştır. Tofaş, Fiat, Renault, Peugeot, Karsan Otomotiv, binek otomobil ve ticari araçlar ile Cobra Güleryüz otobüs fabrikaları Bursa’da bulunmaktadır. Bursa’nın otomotiv sanayinin Türkiye’de merkezi olmasından dolayı kurulan Bursa Otomobil Müzesi yine bu şehirde bulunmaktadır.,

bursa-yatırım-teşvik-belgesi (1)

KESTEL İLÇESİ

Kestel, Bursa iline bağlı bir ilçedir.Bölgede ılıman Marmara iklimi görülür. İlçede Bursa Çimento Fabrikası ile çok sayıda tekstil ve otomotiv fabrikası bulunur. Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınır kalesi olması nedeniyle, Latin dilinde Kalecik anlamına gelen Kastel (Castel) ismini almış, ilçenin 1306 yılında Dimboz Muharebesi’nin ardından Osmanlılar’ın eline geçmesi ile ismi Kestel olmuştur. 1938’de Bursa’nın bir bucağı 1960’ta belde haline gelmiştir.1. MehmetzamanındaVânî Mehmed Efendi tarafından sınır kalesi olmaktan çıkarılıp yerleşim merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Bulgaristan’dan gelen bir grup göçmenin yerleştirildiği bölgeye daha sonra da göçler devam etmiş; göçlerle büyüyen Kestel 1938’de merkez bucak, 1960’ta belde, 1990’da ilçe olmuştur.

e4ba02a620f8d094e31ba959b7859364

LÜTFİYE KÖYÜ

Lütfiye, Bursa ilinin Kestel ilçesine bağlı bir köydür.

1877 Osmanlı – Rus savası yani 93 harbinde Bulgaristan’ın İslimye Kasabası Çamdere köyünden anavatana gelmişlerdir. 13 yıl çeşitli yerlerde kaldıktan sonra Maşadalan mevkii denilen, güzel yere gelerek Maşadalan köyünü kurmuşlardır. Daha sonraları köyün adı Lütfiye olarak değiştirilmiştir. Güzel bir görünüşe sahip olan Lütfiye Köyü doğal güzellikleri, tatlı suları ile bilinmektedir. Toprağının verimine göre meyve ve sebze yetiştiren Lütfiye Köyü halkı son zamanlarda ahududu, böğürtlen, çilek, şeftali ve armut üretiminde önemli gelişme sağlamıştır. Köylünün kurmuş olduğu kalkınma koopkooperatifi ile ürünlerini kalite standartlarında pazarlamaktadırlar. Köyün kurulduğu yıldan beri her yıl hasat sonunda köylülerin yapmış olduğu para, hayvan ve erzak yardımıyla köyde Emir Dede pilav günü düzenlenmektedir. 100 yılı geçkin bir süredir yapılan pilav günü gelen misafirler ile beraber, Kur’an ve mevlüt okunarak, ilahi ve dualarla kutlanmaktadır. Osmanlı komutanlarından olduğu rivayet edilen Emir Dede hayrına yapılan bu gün kaynaşmayı,bütünleşmeyi sağlamaktadır.

 1024px-Lütfiye,_Kestel

 

KAYNAK :http://tr.wikipedia.org/wiki/Bursa 

 

 

 

VAN

Van ve çevresi, coğrafya bakımından önemli bir konumu olduğu için çok eski dönemlerden beri yerleşim alanı olmuş, birçok uygarlığın izlerini üzerinde barındırmıştır. Urartu Medeniyetine başkentlik yapan Van, bugüne değin, Hurriler, Hititler, Persler, Medler, Selçuklular, Osmanlılar gibi birçok kültürü bağrında taşımıştır.

Van Gölü, Akdamar Kilisesi, “kaleler kenti” olarak anılmasını sağlayan kaleleri, dünyaca ünlü kedisi ve pek çok turizm aktivitesine olanak veren coğrafyası ile Doğu’nun önemli bir turizm merkezidir.

İlin kuzeyinde bulunan Tendürek dağlarında yükseklikleri 2400 ile 3000 metre arasında değişen “Sınır Dağları” uzanır. İlin önemli akarsu kaynakları Hoşap suyu, Memedik çayı, Karasu, Bendimahi çayı, Deliçay, Irşat çayı ve Zilan çaylarıdır.İrili ufaklı birçok gölden başka Türkiye’nin en büyük gölü olan VAN gölü de bu bölgededir.Yazları az yağışlı ve sıcak kışları az yağışlı ve oldukça soğuk geçmektedir. Baharlar ise bol yağışlı ve ılıktır.

Van ve çevresine önce Hurriler yerleşmişler, sonra Urartular 200 yılı aşkın süre hüküm sürmüşlerdir. Daha sonra Medler, Persler, Makedonyalılar, (Büyük İskender), Partlar, Sasaniler, Bizanslar, Selçuklular, İlhanlılar, Celayiroğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hakim olmuşlardır.

GEZİLECEK YERLERİ :

Van Kalesi,Merkez Hoşap Kalesi,Gürpınar Akdamar,Gevaş Hoşap Köprüsü,Gürpınar Abdurrahman Gazi Türbesi,Merkez Kaya Çelebi Camii,Merkez Hüsrevpaşa Camii,Merkez Ulu Camii, Merkez Kızıl Camii,Merkez Beyazözümü Köyü,Merkez Zernaki Tepe,Erciş Zelve Şehitliği,Merkez Çarpanak Kilisesi,Merkez / Çitiören Köyü Topkale,Merkez Adir Kilisesi,Merkez / Halkalı Hoşap Mezarlığı, Gürpınar Gevaş Selçuklu Mezarlığı,Gevaş Tarihi Taş Köprü,Yeşilalıç Put Mağarası Gürpınar,Yeşilsalkım Zive Hanı,Çatak Van Evi, Merkez Dilkaya Köyü,Edremit Yavuzlar Doğal Oluşumu Başkale,Yavuzlar Zeril Köprüsü,Çatak Hurkan Köprüsü,Çatak Yanal Kilisesi,Başkale Yanal Çavuştepe Kalesi,Gürpınar Çavuştepe Ayanıs Kalesi,Gürpınar/Hamur Kesen Ganisipi Şelalesi,Çatak Bend-i Mahi Şelalesi ve daha yüzlerce yer sayılabilir…

Van Gölü ve Akdamar Adası :

Van iline adını veren Van Gölü Türkiye’nin ve dünyanın en büyük soda gölüdür. Dört tarafı yüksek dağlarla çevrilidir. İçinde Akdamar, Adır, Çarpanak, ve Kuş adaları olmak üzere 4 ada bulunmaktadır. Tarih boyu Yüksek Deniz, Nairi Denizi ve Yukarı Deniz dendiği gibi Deryaçe (Küçük Deniz) adını da alır. Gölün suyu çok tuzlu ve sodalıdır. Sabunsuz köpük verir ve temizlik maddeleri kullanılmadan içinde herşey yıkanabilir ve temizlenebilir. Her mevsim, her saatte farklı bir renk alan, gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl, bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır.

van-gölü_59065

Sahil boyunca yapılaşma ile bozulmamış koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değerdir.Van Gölündeki adalardan en büyüğü olan Ahtamar Adası, üzerindeki kilisesi ile ünlüdür. 900’lü yılların başında Kral Gagik tarafından yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin örneklerindendir. Akdamar adasına Gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.

Kaleler :

Van’a bir anlamda “Kaleler Kenti” denilebilir. Van ve çevresinde küçüklü büyüklü çok sayıda kale bulunmaktadır. Bu tarihi kalelerden bir kısmı Urartu döneminden, diğerleri Ortaçağ ve sonrasından kalmadır.

Önemli Kaleler Aşağı ve Yukarı Zıvistan Kalesi, Beyüzümü Kalesi, Çatak Kalesi, Lamurkesen (Zernek) Kalesi, Hişet Kalesi, Pizan (Örenkale) Kalesi, Kalecik, Zernaki Tepe Kalesi, Muradiye Kalesi, Albak (Başkale) Kalesi, Deliçay Kalesi, Çelebibağ Kalesi, Yoncatepe Kalesi, Müküs Kalesi ve Amik Kalesi olarak sayılabilir.

Van Kalesi:

Van Kalesi, Van il merkezi sınırları içerisinde olup, şehir merkezine 5 km. mesafede bulunmaktadır. Urartu kalelerinin görkemlilerindendir.

MÖ. 9. yüzyılda Lutupri’nin oğlu I. Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Büyük bölümü ayakta kalan kalenin kuzeybatı ucunda bulunan ve Sardur burcu denilen taş bloklarla örülen yapının üzerinde I. Sarduri’ye ait olan, Asur çivi yazısı ile yazılmış, bilinen en eski Urartu yazıtı vardır. Kalenin diğer önemli bir yapısı, I. Agrişti’ye ait olan kaya mezarı ve hemen bunun dışındaki kaya üzerinde bulunan Urartu’ların günümüze ulaşan en uzun yazıtı, “Horhor Yazıtları” vardır.

Van_kalesi

Ayrıca kalenin kuzey yamacında II. Sarduri’nin açık hava tapınağı (Analı-Kız), Kale içinde Menau ve Sarduri’ ye ait mezar odaları, mağaralar, su sarnıçları ve çeşitli odalar vardır.Kalenin güneyinde ise eski şehrin kalıntıları bulunur. Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kay Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler, gezenleri tarihin yaprakları arasında seyahate çıkarlar.

Hoşap Kalesi:

Van il merkezine 60 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)’da yer almaktadır. Dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orijinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır. Ayrıca kalenin güney tarafında Van Bölgesinin en eski Osmanlı Köprüsü bulunur.

Çavuştepe Kalesi:

Van il merkezine 25 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı ve yukarı kalelerden oluşmaktadır. Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, su sarnıçları, çivi yazısı bulunmaktadır.

Ayanıs Kalesi:

Van’a 35 km. mesafedeki Ayanıs köyündedir. Argişti’nin oğlu Rusa tarafından M.Ö. 645-643 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Urartu tarihinin son safhalarının aydınlatılması açısından çok önemlidir. Van Gölü sahiline yakın bir alanda kuruludur.

Akdamar Kilisesi:

Gevaş ilçesi sınırları dahilinde Van Gölü içersinde bulunan en büyük adaya ismini veren kilisedir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise sahile 3 km. uzaklıktadır. Günün her saatinde Akdamar Adası’na, sahilde bulunan motorlarla ulaşım sağlanmaktadır.

Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından Keşiş Manuel’e yaptırılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. Bunun yanında, İncil ve Tevrat’tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamberin denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Adem ile Havva’nın Cennetten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat’ın mücadelesi Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bulunmaktadır. Zengin hayvan, asma sarmaşıkları ve çeşitli figürler görmek mümkündür.

Adır Kilisesi:

Kilise, Van merkezine bağlı Yaylıyaka köyü döşeme mezrasına yakın Van Gölü içersindeki aynı isimli adada yer almaktadır. Adanın güney tarafına kurulmuştur. Manastır 1305 yılında yapılmıştır. Daha sonra 1621 yılında Aziz Georges Kilisesi eklenmiştir. Yakınında bulunan sahildeki teknelerle ve Van İskelesi’nden kiralanacak teknelerle gezilip görülebilir.

Cami, Medrese ve Kümbetler :

Van’daki önemli camiler Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kızıl Camii, Gevaş İzzettin Çir Camii, Süleyman Han Camii, Kaya Çelebi Camii, Horhor Camii, Abbasağa Cami’dir. Hüsrev Paşa Medresesi, Hoşap Hasan Bey Medresesi, Hoşap Evliya Bey Medresesi, Gevaş Halime Hatun Kümbeti, Erciş Anonim (Zortul) Kümbet görülmeye değerdir…

Köprü ve Su Kanalı :

Van’ daki köprüler Bend-i Mahi Köprüsü, Kırmızı Köprü, Çatak Köprüsü, Hurkan Köprüsü, Zeril Köprüsü, Şeytan Köprüsü olarak sayılabilir.

Van’da ilk sulama kanalları ve barajlar M.Ö. 9. ve 6. yüzyıllar arasında Urartular zamanında yapılmıştır. Bunların en önemlisi Menua (Semiramis/Şamran) sulama kanalıdır. Urartu Kralı Menua tarafından yaptırılmıştır. Menua/Şamran kanalı dünya mühendisliğinin bir harikası olarak geçtiği yerlere hayat vermiş, işlevini günümüze kadar sürdürmektedir.

Geleneksel Van Evleri :
f2551482a81bd57d3e0b96bf50b279df_1358109478
Van evleri Van’ın geleneksel mimarisinin günümüze taşıyan önemli unsurlardır. Tarihi Van Kalesi’nin güneyinde bulunan eski Van şehri, çarşıları, sokakları, mahalleleri, han, hamam, taş döşeli caddeleri yanında Van Evleri ile Osmanlı kentlerinin tipik özelliklerini taşımaktadır.

KAYNAK: http://www.tarihiyerlerimiz.net

İZMİR / EFES ANTİK KENTİ (EPHESUS)

      Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir çağdaş ve gelişmiş bir kent olmasının yanı sıra önemli bir kültür, sanat, turizm ve ticaret merkezidir. Ege denizi lacivertten turkuaza mavinin tüm renklerine hakim koyları ve plajlarıyla bir dantel zarafetinde İlin batı kıyısı boyunca uzanır.

      “Güzel İzmir” olarak da adlandırılan İzmir, 8500 yıllık tarihi ile Anadolu yarımadasının batısında uzun ve dar bir körfezin başlangıcında yer alır. Antik dönemin ünlü tarihçisi Herodot, tipik Akdeniz ikliminin yaşandığı kenti binlerce yıl öncesinde; “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular…” ifadesiyle tanımlamıştır.

01     Şehrin güneyinde yer alan Efes ve kuzeyinde yer alan Bergama, antik çağların en büyük ve en ünlü kentleri arasında yer almaktaydı. Tüm İon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kentler yoğun sanatsal, kültürel, ticari ve dini etkinliklerle de adını duyuruyordu.Günümüzde de dünyaca bilinen Efes ve Bergama antik kentleri tarih meraklıları için büyüleyici birer çekim merkezidir. Şairlerin ustası Homeros’un doğduğu yer olan İzmir, Anadolu’nun hızla değişen tarihi ile Ege’nin renkli tarihinin bir harmanıdır. Kent, modern Türkiye’nin batıya açılan çağdaş yüzü olarak kültür-sanat, turizm, ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişimini hızla sürdürmektedir.

EFES (EPHESUS)

     Efes, Turkiye`nin bati kiyisinda yer alan ve Izmir`in Selcuk ilcesine bagli Roma doneminden kalan tarihi bir Yunan kentidir. Klasik Yunan doneminde Ionya`nin 12 sehrinden biridir. Kurulusu Cilali Tas Devri M.O. 6000 yilina dayanir. Efes, Roma Imparatorlugu doneminde Asya Eyaleti baskentligini yapmistir. Konumu dolayisiyla yine o donemlerde bati ile dogu arasinda kopru vazifesi goren onemli liman kentlerinden biri olmustur. Eskiden sahip oldugu gerek ticari gerek politik onemi disinda Efes, Artemis Tapinagi`na da ev sahipligi yapması dolayısyla yurdumuz icin onemi oldukca buyuktur. Bilim, sanat ve kültür alanlarinda bircok unlunun yetistigi yer olan Efes, ayni zamanda hristiyanligin yayildigi ilk yer olmasi sebebiyle bugun Hristiyanlar tarafindan Hac Yeri olarak benimsenmiştir.

      Helenistik dönemden günümüze ulaşan bu şehir zaman zaman büyük depremler görmüş yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlardan dolayı liman kenti özelliğini yitirmiştir. Efes gezi alanı olarak 2 km alanda yer almaktadır. Günümüzde Efes harabelerinin %15 i gün ışığına çıkartılmıştır. Büyük gemiler ile Kuşadası limanına gelen turistler Efes harabelerini ve Meryem Ana evini yil boyu ziyaret ederler.

     Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 8 kilometrelik geniş bir alana yayılır. Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeler yılda ortalama 1,5 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes’teki başlıca yapılar ve eserler asagidadir:

Efes Antik Tiyatro:

     Panayırdağ’ın batı yamacına kurulmuş olan Efes Antik Kenti Büyük tiyatro, liman yönü olan batıya bakmaktadır. Böylece şehrin en büyük yapısı gemi ile gelen ziyaretçiler tarafından çok uzaktan görülebilmektedir. Helenistik dönemde yamacın doğal kaya yapısı altyapı olarak kullanılarak inşa edilmiştir. 24000 oturma kapasitesi ile Hellenistik dönemde inşa edilen Efes Antik Tiyatro’su, Efes Harabeleri’nin en göz kamaştıran kısımlarından biridir.

indir (1)

     Tiyatro aynı zamanda Efes Harabeleri’nin en iyi korunmuş ve 150 metrelik çapıyla en büyük alanıdır. Roma İmparatorluğu döneminde bu tiyatroda pek çok gladyatör savaşı gerçekleşmiş. Yapı tiyatro gösterilerinin ve gladyatör mücadelelerinin dışında sayısız toplantıya da hizmet etmiş. Bizans döneminde sahne binasının bir kısmı şehir surlarına eklenip gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandığında işlevini yitirmiştir.

Yedi Uyuyanlar Mağarası (Ashab-i Kehf):

     Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları mağaradır. Dünya üzerinde ilgili mağaranın kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent olmasına karşın Hristiyan kaynaklarının çoğuna göre kent hristiyanlarca kutsal sayılan Efes’tir. Türkiye’de Yedi Uyuyanlar Mağarası olarak en çok bilinen ve ziyaret edilen mağara ise dönemin önemli bir merkezi ve St. Paul’ün doğum yeri olan Tarsus’takidir. Efes`te 1927-1928 yılları arasında yapilan bir kazı sonucunda 5. ve 6. yüzyıla ait olan mezarlar bulunmuştur. Yedi Uyuyanlar’a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hem de kilise duvarlarında bulunmaktadır.

Artemis Tapınağı:

      Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olup temelleri MÖ 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Tanrıça Artemis’e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan bir mimar tarafından tasarlanmış ve dönemin en büyük heykeltıraşları tarafından yapılmış olan cesitli bronz heykellerle süslenmiş. Büyüklüğü 130 x 68 metre ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür.

artesmis-tapinagi-1315549703

     Tapınak hem bir pazar yeri, hem de bir dini müessese olarak kullanılıyormuş. Artemis Tapınağı M.Ö. 356′da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı bir Yunanlı tarafından yakılmis. Aynı gece Büyük İskender doğmuş. Büyük İskender Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılması için yardım teklif etmiş fakat reddedilmiş. Tapınaktan günümüze sadece birkaç mermer blok kalmıştır.

Meryem Ana Evi:

     Bülbüldağı’nda Hz. İsa’nın annesi Meryem’in son yıllarını St. John ile birlikte geçirdiğine inanılan kilisedir. Hıristiyanlar için hac yeridir ve bazı papalar tarafından da ziyaret edilmiştir. Meryem’in burada öldüğü mezarının da Bülbüldağı’nda olduğu düşünülmesine karşın Kitab-ı Mukaddes’de anlatıldığı gibi Meryem’in mezarınin Mersin ilcesi olan Silifke’de olduğuna inanılmaktadır.

Celsus Kütüphanesi:

0F6CA5740F62FAAF

     Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. 106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsus’un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.

KAYNAK: http://www.geziseli.com

Adana Tarihi Tepebağ Mahallesi

Tepebağ_Rowhouses

Adana Tarihi Tepebağ Mahallesi

Tepebağ’ın tarihi mahallesindeki ilk imar çalışmaları neolitik çağa uzanır. Seyhan Nehri’nin karşısındaki tepede bulunan Tepebağ’ın surlarla çevrilmesinin ardından Taşköprü’nün uzağında kalmıştır. Varlıklı bir Ermeni mahallesi Osmanlı döneminde ortaya çıkmıştır ve Tepebağ şehrin Ermeni mimarisini tarihi evleri ve taşokullarıyla yansıtır. Günümüzde Tepebağ bir arkeolojik parka çevrilmekte olup, arkeolojik kazıların yanında 18. yüzyıldan kalma evler ve kamu binaları restore edilip butik otellere, kafelere ve restoranlara dönüştürülmektedir.

Kaynak:   http://tr.wikipedia.org/wiki/Tepeba%C4%9F

MARDİN

17[1]

 MARDİN

Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık yirmi altıncı şehri. 2013 itibarıyla 779.738 nüfusa sahiptir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle Bölümü’nde yer alır. Suriye ile sınır komşusudur.

Mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergâhında olup, ilde beş han ve bir kervansaray mevcuttur.

Mardin ismi hakkında değişik rivayetler vardır. Kelimenin Farsça, Yunanca, Arapça veya Süryanice olduğu söylenmektedir. Şehrin adı Süryanice kaleler kenti demek olan “Marde” den gelir. Romalıların Süryanilerden alarak ‘Maride’ dedikleri şehire, Araplar ‘Maridin’ dediler.

YEMEKLERİ

1.Çorbalar: Lebeniye, Un Çorbası, Mercimek Çorbası, Kelle Paça, Nohut Çorbası, Corten, Ginedir, Çorbası, Domates Çorbası.

2.Kebaplar: Soğan Kebabı, Patates Kebabı.

3.Et Yemekleri: Malzum, Kibbe, Mardin Çiğköftesi, Kelle Paça, Dobo, Firkiye, Güveç, Havuç Türlüsü.

4.Tavalar-Kızartmalar-Kavurmalar: Semizotu Tavası, Patates, Patlıcan, Biber, Kabak, Havuç Kızartması.

5.Köfteler: İçli Köfte (İkbebet), Aya Köfte (Irok), Çiğköfte, Mercimekli Köfte (Bello) ,Cevizli İçli Köfte, Kitel Raha.

6.Dolmalar-Sarmalar: Patlıcan Dolması, Biber Dolması, İşkembe Dolması, Kaburga Dolması, Kabak Dolması, Hindi Dolması, Kuzu Dolması, Güvercin Dolması, Domates Dolması, Tavuk Dolması.

7.Pilavlar: Şehriyeli Bulgur Pilavı, Kınepleli Pilav, Mercimekli Pilav, Gasore, Ihşene, Çoban Pilavı.

8.Hamur İşleri: Sembusek, Cevizli Börek, Susamlı Patates Böreği, Lor Böreği.

9.Zeytinyağlı Yemekler: Zeytinyağlı Yaprak Sarması, Kıneble, Melemen, Nohut Meftunesi.

10.Piyazlar-Salatalar: Patates Salatası, Çoban Salatası, Beyin Salatası, Acur Salatası.

11.Tatlılar-Pastalar: Sütlaç, Davk BiDips, Peynir Helvası, Harire, Aşure, Zerde, Un Helvası, Zingil, Kahıyye, Davk İl May, Tahinli Helva.

12.Tuzlular: Icce, Kişnişli ve Kırmızı Pul Biberli Tandır Çöreği

13.Çerezler: Leblebi, Sekerli Leblebi, Badem, Badem Sekeri, Ibzor, Kavun Çekirdeği, Karpuz Çekirdeği, Kabak Çekirdeği, Bıtım,

Mahlep, Pestil, Cevizli ve Bademli Sucuk (Ikude).

14.İçecekler: Mırra, Likör, Üzüm Suyu, Nar Suyu, Sumak.

15.Turşular: Rami, Hıyar, İşfelleh, Yeşil Zeytin, Dag Hıyarı, Yeşil Nohut Tursusu.

16.Bazı Özel Kahvaltılıklar: Kaymak, Bal, Yeşil Zeytin, Otlu peynir…

1.Çorbalar:

Mardin’de Bayramlar

Mardin’de bayramlar çok önemli gelenek silsilesi etrafında sürüp gider. Buralarda asıl olan ölülere hürmet büyüklere saygı ananelere mutlak bağlılık ve barışıklığın kardeşliğin derin bir vecd ile kutlanmış olmasıdır. Hıristiyan ve Müslüman inancının bayramlara verdiği özel önemi tüm içtenliği ve bağlılığıyla kutlayan Mardinlilerin Hıristiyanlarla kurdukları kardeşlik bağları her iki kültürün bayramlarında da pekiştirdikleri çok önemli hasletleridir.

Mardin’de Düğünler

Mardin’de gerek Hıristiyanların gerekse Müslümanların düğünlerinde benzer birçok özellik göze çarpar. Çok uzun bir süredir beraber yaşayan bu insanların birbirlerinden etkilenmeleri neticesinde benzer gelenek katmanları oluşmuştur. Evlilik çağına gelen delikanlıyı evlendirmeye karar veren ailesi ona uygun bir eş bulabilme arayışına çıkar. Gelin adayında genellikle şu hususlar aranır:
Kızın ailesinin kendilerine denk olması şarttır. Kızın bir evi idare edecek nitelikte çalışkangörgülü namuslu büyüklerine saygılı ve sevgi yüklü olması gereklidir. Kızla oğlanın daha önce görüşüp tanışması arkadaşlık kurulması doğru bulunmaz. Eskiden sevilen kızın damdan gözetlenmesi zekice davranan erkeklere has bir davranıştı. Kesinlikle geleneksel evliliklerde boşanma alternatifi söz konusu değildir. Evlilik kutsallığı ile iyi ve kötü günde sevinci ve kederiyle ta mezara kadar eşlerin birlikteliklerinin sürebileceği bir kurumdur. Evliliğe bu nazarla bakılarak gerekli girişimler başlatılır.
Oğlan evi kız evlerini ziyaret ederek uygun bir aday arar. Bu olaya “dünür gezme”gidenlere de görücü denir.

Mardin

MİDYAT

Mardin ilinin bir ilçesidir. Dinlerin (İslamHristiyanlıkEzidilik) ve dillerin (TürkçeKürtçeArapça ve Süryanice) buluşma noktasıdır Midyat. MÖ 9. yüzyıl Asur tabletlerinde Matiate olarak tanımlanır. “Matiate” Aramice/Süryani bir isim ve “köyüm”, “vatanım”, demektir. Asur kralı II. Asur Nasırpal Tur Abidin‘in Aramileri talan ettikten sonra, bu savaşın tarihi tablalar yazılmıştır. Midyat’taki ilk Süryani Hıristiyanlar da mağaralarda yaşardı. Midyat tarih boyunca birçok kere kuşatılıp talan edilmiştir. Son olarak Birinci Dünya Savaşı‘nın karanlık günlerinde, “Ferman” yılında, kasaba sakinlerinin üçte ikisi yaşamını kaybetmiştir. Ancak 1930 yılından sonra kasaba yeniden canlanmış: Kiliseler, evler ve bazı mekanlar onarılmıştır. Ondan sonra yerleşim düzeni zamanla oturmaya başlamıştır.

İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği 1070 metredir. Mardin ilinin en geniş ve nüfus bakımından en kalabalık ilçelerinden biridir. İlçeye bağlı 43 köy ve mezraa bulunmaktadır. Midyat’ta Müslüman olarak KürtlerTürkler ve Araplar yaşamaktadırlar. Din ve grupları ise Hristiyan dinine mensup SüryanilerErmeniler ve Keldaniler yaşamakta bu dil grupları mezhep olarak aralarında KatolikOrtodoks ve Protestan olmak üzere üç mezhebe ayrılırlar. Hristiyanlar kendi aralarında çok az sayıda olmak kaydı ile Süryanice konuşmaktadır, Keldanice ve Ermenice bu bölgede unutulmuş dil gruplarıdır ve konuşulmamaktadır. Midyat’ta bu dinlerin yanı sıra sayıları çok az olmakla beraber Ezidi dinine mensup insanlar da yaşamaktadırlar. Bu nedenle Midyat’a “Diller ve Dinler Şehri” denir.

images

MİDYAT ACIRLI KÖYÜ

Günümüzdeki ismi Acırlı, Süryanice ismiyle Deyrzbino, Arapça ismi Deyrzbine, Osmanlıca ismiyle Deyrzbina’nın kimler tarafından kaçıncı yüzyılda kurulduğu bilinmemekle birlikte yazılı Süryani kaynaklarında 4.yüzyılda köyün merkezinde Mor Yakup adıyla Salah ( Barıştepe) köyünde yer alan manastırla aynı mimari özelliklere sahip bir manastırın inşa edildiği bilinmektedir. 1950 yıllarına kadar ayakta olan bu manastır yıktırılarak yerine köyün şimdiki Ulu Camisi olan cami inşa edilmiştir. Osmanlı kaynaklarında ilk olarak 1564 tarihli bir vergi tablosunda ismi geçen köy o dönemin en kalabalık yerleşim alanı olarak görülmektedir. Aynı tabloda o dönemde zeytinciliğin önemli bir gelir kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Yine aynı tabloda köyün tamamının Müslüman olduğu anlaşılmaktadır. Acırlı Köyü’nün ilk yerlileri isminden de anlaşılacağı üzere

bölgenin yerli halkı olan Süryanilerdir. Köyün Arap egemenliğine girmesi 4. yüzyıla tekabül eder. Arap kaynaklarının verdiği bilgilere göre Deyrzbine ve çevresindeki köylere yerleşen Araplar Beni Rebia kabilesine mensup olup 4. yüzyılda bölgeye yerleşmiştir. Acırlı 12. yüzyılda da Artuklu sultanına bağlı emirleriyle civar köyler içinde merkez konumundadır. Köy halkı, Araplardan oluşmaktadır. Mardin iline 65 km, Midyat ilçesine 5 km uzaklıktadır. Mardin – Batman karayoluna uzaklığı 1 km’dir. Köyün iklimi, karasal iklimi etki alanı içerisindedir.

 

KAYNAKÇA: http://tr.wikipedia.org/wiki/Mardin

http://www.bakimliyiz.com/orf-ve-adetlerimiz/9713-mardin-gelenek-ve-gorenekleri.html

http://tr.wikipedia.org/wiki/Midyat

 

ANTALYA / ELMALI

 

Tarih, kültür, turizm ve tarım kenti olan Elmalı, geçmişten aldığı tarihsel mirası bugünle birleştiren ve bu mirası geleceğe taşıyarak medeniyetle yoğrulmasını sağlayan “ilkler kentidir.Dolayısıyla da “ilkler kenti Elmalı’yı temsil eder.

elmali

Elmalı, Akdeniz Bölgesinin batısında, Antalya İl’ine bağlı bir ilçedir. İl merkezine uzaklığı 100 km ve deniz kıyısına uzaklığı 60 km’dir. İlçe sınırları içerisinde 60 adet mahallesi bulunmaktadır. Kültürel ve tarihi zenginlikleriyle turizm alanında olduğu kadar yer üstü kaynakları da önemlidir

elmali-omer-pasa-cami-b

Egenin ve Akdeniz’in tarih bakımından en büyük Camisi olan ve Antalya’da ki en büyük Osmanlı yapısı olan 1610 yılında yapılan Ömer Paşa Camidir. 138 adet tescillenmiş tarihi ev ve konakları bulunan ve restorasyon yenileme çalışmaları devam Elmalı yakın zamanda Türkiye ve Dünyanın önemli şehirleri arasında yer alacaktır.

elmalı.tarih_.1

TARİH:

Yörenin tarihi geçmişi incelendiğinde, özellikle, antik dönemde Likya uygarlığının kuzeyinde önemli bir yerleşim yeri olduğu kabul edilmektedir. Bunun dışında: Semahöyük köyü ve Hacımusalar köyü yakınlarındaki höyüklerde yapılan araştırmalarda, Bronz çağında, buralarda yerleşim izleri görülmüştür.

Ancak, tüm bunlara rağmen, yine de, Elmalı yerleşim yerinin, ilk olarak, MS.8’nci yüzyılda gerçekleştiği resmen anlaşılmaktadır. Yıldırım Beyazıt döneminde, yöre, Osmanlı egemenliğine girer. Osmanlı döneminin ilk yıllarında, Teke livasının merkezi ve Teke paşalarının ikametgahı olarak bilinir. Çünkü: Anadolu Selçukluları, burayı ele geçirince, Tekeli Türk boylarını, buraya yerleştirirler.

Tarihi süreç ile ilgili son bir not: 1940 yılında, Elmalı yöresinde büyük bir yangın çıkar ve yerleşim yeri, tamamen yanarak yok olur ve daha sonra yeniden imar edilir.

elmalı.sikkeler.1

ELMALI SİKKELERİ:

MÖ.5. yüzyılda Perslerin Yunanistan’ı işgal etmesinin ardından, Atina Şehir Devletinin önderliğinde Akdeniz çevresindeki şehirlerden oluşan bir birlik kurulmuştur. Atik-Delos Deniz Birliği olarak isimlendirilen bu birliğin bir merkezi ve bir bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında katkıda bulunuyordu.

1984 yılında Elmalı ilçesinde kaçak kazılar sonucu bulunan “yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri” o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Yaklaşık 1900 adet sikkenin binden fazlası ise Likya bölgesindeki şehir devletlerinin parası idi ve içlerinde şimdiye kadar bilinmeyen hanedanların sikkeleri de vardı.

Söz konusu sikkelere: yüzyılın definesi denmesinin en önemli nedeni; Yunanlılar Persleri yendikleri için bir anı parası çıkarmışlardı. Normal olarak o zaman para birimi 1 drahmi, en fazla 4 drahmi iken, anma nedeniyle 10 drahmilik para çıkarılmıştı. (10 drahmilik paranın ismi Dekahdrahmi idi)

Arkeologlar Jeffry Spier ve Jonathan H.Kagan tarafından MÖ.470-450 yılları arasına tarihlenen ve yeryüzünün en kıymetli antik sikkesi olarak nitelenen bunlar (her birinin 600 bin dolar değeri olduğu söyleniyor) büyük define içinde bulunmaktadır.

Çünkü bu sikkeler çok az basılmıştır ve 1984 yılına kadar dünyada yalnızca 13 tanesinin varlığı biliniyordu. Elmalı definesinde ise bunlardan 14 tane bulunmaktaydı.

Elmalı definesinin bulunmasıyla insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmış ve dünyada bilinen Dekahdrahmi sayısı 2 katına çıkmıştır.“Yüzyılın Definesi” olarak nitelendirilen bu hazine: 18 Nisan 1984 tarihinde Antalya-Elmalı karayolunun hemen kuzeyinde bulunmuştur. Define kaçakçılar tarafından Amerika’ya kaçırılmıştır.

1988 yılında Amerika-Los Angeles şehrinde 10 ve aynı yılın Mayıs ayında İsviçre-Zürih şehrinde 3 ve 1991 yılında yine Zürih şehrinde 3 adet olmak üzere çeşitli müzayedelerde 16 adet Elmalı Sikkesi açık arttırmaya çıkarılmıştır. Ancak Türk hükümeti avukatları aracılığı ile müdahale ederek satışları durdurmuştur.

Ülkemizden kaçırıldığı bilinen sikkeler; Gazeteci Özgen Acar ve Kültür Bakanlığının uzun ve inatçı girişimleri sonucunda herhangi bir bedel ödenmeksizin 1999 yılında başında ülkemize getirilmiştir. Ancak hazinenin toplamı 1900 sikkeden oluşmasına rağmen, bunlardan yalnızca 1676 tanesi geri getirilebilmiştir. Geriye kalan sikkelerin nerede olduğu bilinmemektedir.

elmalı.güreşler.1

ELMALI YEŞİLYAYLA GÜREŞLERİ:

Bu etkinlik tarihçe olarak ülkemizde birinci sırada ancak organizasyon olarak Kırkpınar’dan sonra ikinci sıradadır. Güreş tarihçesi incelendiğinde: 1419 yılında Nuh Çelebi’den gelen taşınmaz mal varlığının, günümüzde Yeşil Cami olarak bilinen yerde bulunan Musalla Çevrik diye anılan mahalledeki arazinin güreş çayırlığı diye vakfiye edildiği belirlenmiştir. Bu nedenle, burada güreş tarihinin çok eski yıllara kadar gittiği düşünülmektedir.

Güreşlerin bir yönü: güreş yapılan yöre halkının maddi ve manevi desteğiyle yine yöre halkına fayda sağlayacak eserlerin yapılmış olmasıdır.

Günümüzde, güreşler başlamadan bir hafta önce sempozyum ve sergiler düzenlenmektedir. Güreş günlerinden birkaç gün öncesi, akşamları sanatçılar davet edilerek yöre halkına konserler tertip edilir. Elmalı Yeşil Yayla Güreşleri, her yıl Eylül ayının ilk haftasında yapılmaktadır. 2014 yılında güreşlerin 672. si yapılmıştır.

NE YENİR/NE İÇİLİR:

Elmalı yöresinde, yöresel lezzetler ;

tarhana çorbası, erişte (elde kesme makarna), kırmızı sulu et yemeği ve höşmerim tatlısıdır.

  ELMALI’NIN MEŞHUR “SUSAMLI HELVASI”

he

GEZİLECEK YERLER:

ew

TARİHİ ELMALI EVLERİ:

Elmalı: Elmalı dağı yakınlarında kurulan oldukça eski bir yerleşim yeridir. İlçedeki evler: cumbaları, eski tip pencereleri ve parlak renkleriyle zamanın çok gerilerinden beri hala dimdik ayaktadır ve karakteristik özelliklerinin çoğunu bugüne kadar korumayı başarmıştır. Bu evler: Elmalı’nın Tahtamescit mahallesinde Aylar Sokaktadır. En az 500 yıllık bu evlerin mimari bir öğesi olan ahşap dokusunda, yörenin zenginliği olan sedir ağaçlarından bol miktarda kullanılmıştır. Süslemelerdeki stilize ağaçları, çiçek motifleri ve altı köşeli yıldızlarıyla da Anadolu kültürünü yansıtan eşsiz örneklerdir.

ELMALI MÜZESİ:

1963-2001 yılları arasında bölgede kazılar yapan Prof.Dr.Macteld J. Mellink: bölgenin kültürel ve tarihi zenginliğine değinmiş, bu eşsiz kültür mirasının yerinde korunması, tanıtılması, halkın bilinçlendirilmesi ve en önemlisi son yıllarda giderek artan eski eser kaçakçılığının önlenmesi için bölgede mutlaka bir müze veya enstitü kurulmasını istemiştir. Onun bu isteğinin karşılanması için, Turizm Bakanlığı 2000’li yıllarda aldığı bir kararla ilk adımı atmış ve Elmalı caddesi üzerinde, eski hükümet konağı, 2004 yılında müze olarak değerlendirilmek üzere Maliye Bakanlığı tarafından Turizm Bakanlığına tahsis edilmiştir.

Bu hükümet binası, yapıldığı 1941 yılından 1987 yılına kadar ilçenin hükümet binası,  daha sonra vergi dairesi ve bir bölümü öğretmenevi görevini yapmış ve mimari yapısıyla özel bir değere haiz bu yapının içinde, müze ihtiyaçlarına uygun biçimde değişiklik yapılmıştır.

Bunun sonucunda: 3 tane zeminde, 8 tane birinci katta olmak üzere, 11 teşhir salonu oluşturulmuştur. Teşhir ve tanzim çalışmaları, Antalya Müzesi müdürlüğüne bağlı olarak 2011 yılında tamamlanmış ve Elmalı Müzesi 13 Haziran 2011 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Müzede neler sergilenmektedir: 

Elmalı Müzesi:2400 metrekarelik bir alanda, ikisi normal, biri bodrum katı olmak üzere 3 katlı bir yapıdır. Yapının güneybatı cephesindeki ana giriş kapısı, orta akstadır. Girişte danışmanın da bulunduğu geniş bir salon, sağ yanda idari mekanlar ve konferans salonu görülür.

Girişe göre: soldaki 3 teşhir salonundan b irinde bulunan 8 vitrinde: Elmalı ovasının Kaolitikten Orta Bronz dönemi sonuna kadar uzanan bir zaman dilimine ait eserler sergilenmektedir. Bağbaşı ve Karataş-Semayük kazılarında elde edilen bu eserler 8 başlık altında toplanmıştır. Sergileme geç kaolitik döneme ait Bağbaşı eserleri ile başlatılmış ve Karataş-Semayük erken dönem Tunç eserleriyle devam ettirilmiştir. Karataş-Semayük yerleşmesinin yaşam biçimini yansıtan çeşitli aletler, mühürler, ağırşak, takı vb buluntular yine tipolojik ve işlevsel bir düzenleme ile ziyaretçilere sunulmaktadır.

İkinci Salonda: Kalkolitik ve Erken Tunç Dönemine ait mezar ve depolama kapları olarak kullanılmış, pithos ve çömlek gibi büyük boyutlu kapılardan seçilmiş örnekler sergilenmektedir. Bilgi panolarında Anadolu’nun tarih öncesi kültürlerinin karakteristik özellikleri maddeler halinde belirtilmiştir.

Üçüncü Salonda: Karataş-Semayük mezarlık alanında bulunmuş 3 küp mezar özgün konumlarına göre, içlerindeki iskeletler ve ölü hediyeleriyle birlikte çarpıcı bir atmosfer içinde sergilenmektedir. Bilgi panolarında: Anadolu’daki tarih öncesi ölü gömme adetleriyle Semayük nekropolü hakkında açıklamalar yer alırken, pithoslar üzerindeki bezeme tipleri, motiflerin anlamları ve önemi herkesin anlayabileceği bir anlatımla yansıtılmıştır.

Birinci Katta, girişe göre sol yanda: Anadolu’nun tarih sonrası dönemlerine ait kronolojik bir cetvel vardır. Sağ yandaki levhada: Elmalı bölgesindeki ilk bilimsel araştırma ve kazıları başlatan, Kızılbey ve Karaburun mezar odalarının restorasyon projelerini yürüten, özellikle 60 yıl üzerinde çalıştığı Anadolu arkeolojisini bilim alemine tanıtan “Türkiye’deki Amerikalı arkeologların duayeni” ünvanına sahip değerli bilim adamı Prof.Dr. Machtel J. Mellink’in biyografisi yer almaktadır.

Birinci katın, Sağ yanında bulunan dört salondan birinde: Likya’da rağbet gören yerel tanrılardan atlı ve sopalı koruyucu tanrı Kakasbos, avcılıkla bağlantısı olduğu düşünülen 12 tanrı, Helena ve Dioskur gibi adak stelleriyle bazı yazıtlı taşlara ait örnekler sergilenmektedir.

Küçük eserlerin sergilendiği salonun ilk iki vitrininde: Hacımusalar Höyük kazılarında bulunan Erken Tunç, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait buluntular sunulmaktadır. Devamındaki vitrinde, Hacımusalar-Karaçakır mevkiinde açığa çıkarılan lahit buluntuları ile Karaburun I, II ve Kızılbey Tümülüslerine ait buluntular sergilenmekte ve tanıtılmaktadır.

Sikke Salonunda: Likya şehir sikkeleriyle Roma imparatorluk sikkeleri kronolojik bir düzen içinde sergilenmektedir. Bölgede sikke basan şehirlerle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Duvar panolarında ise sikke basım tekniği ile ilgili bilgi verilirken sikkenin tarihçesi, fotoğraflarla da desteklenerek, kronolojik bir düzen içinde verilmeye çalışılmıştır.

Birinci katın sol kanadında: orta salonda Elmalı ve Korkuteli bölgelerinde bulunan Roma ve Bizans dönemine ait sütun başlıkları, yazıtlı mezar sütunu, taştan bir idol ve yekpare bir taştan oyularak yapılmış vaftiz teknesi sergilenmektedir.

Arykanda kazılarında gün ışığına çıkarılmış eserlerin sergilendiği salonda ise: Roma ve Bizans dönemine ait ev sunakları, adak stelleri, lahit ve heykel parçaları, pişmiş topraktan günlük kullanım kapları, dokuma malzemeleri, tıbbı aletler, çeşitli takı malzemeleri vb buluntular teşhir edilmektedir.

Birinci katın sol yanındaki 4 salondan birinde: yüzyılın definesi olarak da anılan, dünyaca ünlü MÖ.5. yüzyıla ait Elmalı Definesi’nin imitasyonları teşhir edilmektedir. Çarpıcı bir atmosfer içinde sergilenen sikkeler, ziyaretçilerin kolayca anlayabilecekleri şekilde guruplandırılmış, duvarlara yerleştirilen ışıklı bilgi panolarında tek tek, ayrıntılı olarak tanıtılmıştır. Yine bu panolarda, definenin tarih içindeki önemi vurgulanırken, bulunuşu, kaçırılışı ve topraklarımıza dönüşü ile ilgili öyküye de yer verilmiştir.

Birinci katın her iki yanındaki dip salonların her birinde, kendi orijinal ölçülerinde rekonstrüksiyonu yapılmış olan Karaburun ve Kızılbey mezar odaları, duvarlarının renkli resimleriyle ziyaretçilere sunulmaktadır. Salon girişinde, mezarların bulunuşu, restorasyonu, çalışmaları, tarihleri ve duvar resimleri hakkında geniş açıklamalar bulunan tanıtıcı panolar yer almaktadır.

Yapının bodrum katında: sağda, envanter ve etütlük eserlerin konulduğu farklı ebatlarda dokuz oda vardır.

Müzenin:4000 metrekarelik açık teşhir alanında, Elmalı çevresinde bulunan Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari parçalar, lahitler, yazılı mezar taşları, postamentler ve sütunlar sergilenmektedir. Ayrıca yok olmaya yüz tutan anıtsal arı serenlerinden bir örnek, Yukarı Söğle köyünden alınarak bahçenin kuzeydoğu köşesine kurulmuştur. Bahçede ayrıca restorasyon atölyesi, büyük bir havuz ile her mevsim hizmet verebilecek bir kafeterya bulunmaktadır.

küp

SEMAHÖYÜK-KARATAŞ:

Semahöyük: Antalya ilinde Karain ve Beldibi gibi prehistorik merkezlerden sonra gelen en eski yerleşim yeridir. Antalya il merkezine115 kmve Elmalı’ya5 kmuzaklıktadır. Elmalı-Korkuteli yolunda yaklaşık 10-15 km ileridedir ve günümüzde “Bozhöyük” olarak isimlendirilmektedir. Yöre insanı burayı “Turist Tepesi” diye de bilir.

Burada 1963 yılından beri Amerikalı Prof.Macteld Mellink yönetiminde sürdürülen kazılarda: MÖ.3000 ortalarından 2000 yılı başlarına kadar tarihlenen Erken Bronz Çağında bir yerleşim varlığı belirlenmiştir.

Özellikle: Semahöyük denilen yerde: hendeklerle çevrili, dörtgen şeklinde bir saray ve çevresinde ev kalıntıları ve bunların batısında, küp mezarlar bulunmuştur. Amerikalı Bryn Mawr tarafından 1963 yılında yapılan kazılarda, bu küp mezarlar dışında, seramikler, bronz iğneler, aynalar, mühürler, genç kızlara ait bilezikler, gaga ağızlı testiler, kolyeler, mızrak uçları gibi buluntular bulunmuş olup, bunların tümü, günümüzde, Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

elmalı.kral-mezarları.1    elmalı.armutlu-kaya-mezarı.1

KARABURUN TÜMÜLÜSÜ VE MEZAR ODASI:

Karataş kazısının hemen kuzeyinde, Antalya-Elmalı yolu üzerindeki Karaburun kral mezarı: Prof. Machteld Mellink tarafından kazılmış ve MÖ.5. yüzyıl ortalarına tarihlenmiştir.

Duvar resmi: üçgen çatılı mezar odasının ana sahnesine sıva üzerine mor, mavi, kırmızı, yeşil, siyah ve beyaz renklerle yapılmıştır. Mezar sahibi yöneticiyi onurlandıran sahnede bir ziyafet sahnesi anlatılmaktadır ve ana figür bir kline üzerinde yatar vaziyettedir.

Üzerinde geniş kollu, rozetlerle süslü, Pers kıyafeti vardır. Figür sağ elini kaldırmış, sol elinde ise bir kase tutmaktadır. Yakınları kaseye şarap sunmaktadırlar. Siyah saçlı ve sakallı figür ekoseli bir taç takmaktadır.

Mezar odasının güney duvarında bulunan cenaze alayı sahnesinin ortasında, iki atın çektiği taht arabasına oturmuş betimlenen bir yönetici resmedilmiştir. Yönetici, Pers kıyafetleri, manto ve keçe şapka giymiştir.

Karşı duvarda ise: ayakta duran bir kadın ve tabandaki taş karyolanın eteğinde ise çeşitli hayvan resimleri bulunmaktadır.

son bir şok nota: 2011 yılında mezarda bulunan 2486 yıllık paha biçilmeyen iki duvar resminin yerinden sökülerek çalındığı anlaşılmış ve halen bulunamamıştır. Antalya Arkeoloji Müzesi görevlileri: Tümülüste yaptıkları olağan denetimde mezar odasının kapısının kırılarak duvar resimlerinin önemli bölümünün yerlerinden sökülerek çalındığını saptamışlardır. Tutkallı bez ve kimyasal maddeler kullanılarak profesyonel bir yöntemle yerinden söküldüğü saptanan duvar resimlerinin akibeti halen belirsizliğini korumaktadır. Bu yöntem: Gaziantep Zeugma’daki Roma dönemine ait duvar resimleri ve mozaiklerin çıkarılmasında uzmanlarca ve ayrıca KKTC deki Lysi kilisesinin resimleriyle Kanakarya Kilisesinin mozaiklerinin çalınmasında da kaçakçılarca kullanıldığı bilinmektedir.

Bu resimlerde: Karaburun Tümülüsünde gömülü Pers Satrabı betimlenmiştir. Taş bloklardan yapılarak sıvanmış ve sıva üzerine yapılmış resimlerde bir Pers valisinin ziyaret sahnesi, tamamen doğal bir ev ortamına benzetilmeye çalışılmış ki ölen kişinin ruhu burada öldükten sonra bir ev ortamında yaşasın diye.

 Persler, Yunanistan’dan püskürtüldükten sonra Atinalı general Kimon: Karya ve Likya’yı dönemin güçlü örgütü Attika-Delos Birliği donanmasıyla, MÖ.466 yılında günümüzdeki Köprüçay denilen Evrimedon nehrinde Persleri yenmiştir. Bu savaşın yaşandığı yıllarda Elmalı’da ölen Pers valinin mezarının bulunduğu tümülüsüne yakın bir tepede “Pers Sikkeleri” ve karşı tepede ise “Yüzyılın Definesi” denilen Attika-Delos Birliği komutanının savaş kasası kabul edilen ve 1900 gümüş sikkeden oluşan görkemli bir define bulunmuştur.

Pers sikkeleri: Amerika’da çeşitli koleksiyonlara dağılmış, Elmalı Definesi ise geri getirilmiştir. Yörede bulunan ok ve mızrak uçları, burada amansız bir savaşın yaşandığına tanıklık etmektedir.

KIZILBEY MEZARI:

Kızılbey mezarı ise: batıda Elmalı-Yuva köyü yolu üzerindedir. Burası kalker bloklardan oluşmuş bir odadan ibarettir. Muhtemelen antik dönemde içi boşaltılmış olan mezarda arkeolojik buluntuya rastlanılmamıştır.

59929,kubabaelmalijpg

FİLDİŞİ ÇOCUKLU KADIN HEYKELİ:
Elmalı yöresinde yapılan arkeoloji kazılarında bulunan bu fildişinden yapılmış, çocuklu kadın heykelinin yapılış dönemi ve yapanlar hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

GİLEVGİ KALESİ:
İlçe merkezine bağlı, Çobanisa köyündedir.
Kale yapısı: karayolunun hemen kıyısında, üç bölümlü tepenin güney kısmındadır.
Surlarla çevrili yerleşim yerine, kuzeydoğu bölümündeki bir kapıdan girilmektedir. Batı bölümde, dörtgen kulelerle desteklenen sur kalıntıları görülmektedir.

KESİK MİNARE:
İlçe merkezinde, çarşı meydanında, Ömer Paşa camisinin karşısındadır.
Tek bir minare olarak görülmektedir ve mimari özellikler açısından, Selçuklu dönemi yapısıdır.

ÖMER PAŞA CAMİSİ VE TÜRBESİ:
Ömer Paşa: Manavgatlıdır ve kapı ağalığından çavuşbaşılığa kadar yükselmiş ve daha sonra beylerbeyi olmuştur. 1603-1604 yılları arasında Diyarbekir valiliği yapmış, 1623 yılında Trablusgarp beylerbeyliğine atanmış, ardından Batum, TrabzonKaraman ve Maraş beylerbeyliği yapmıştır.

Evliya Çelebi 1671 yılında uğradığı Elmalı kasabasını oldukça geniş şekilde anlatırken camiyi Ketenci Ömerpaşa camisi diye anar ve göz alıcı iç süslemesini kısaca tarif ettikten sonra mimarisinden bahsederken onu İstanbul Eyüp Sultan’daki Zal Mahmut Paşa camisine benzetmiştir.

Elmalı ilçesinin ortasında bulunan bu cami: Osmanlı mimarisi gereği tek kubbeli türün en geliştirilmiş bir örneğidir ve Mimar Sinan ekolünün bir şaheseridir. Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre: Cami: 1610 yılında Kitapçı namıyla bilinen “Ömer ağa” tarafından yaptırılmıştır.

Cami: içinde bulunduğu yer meyilli bir arazi üzerinde olduğundan, heybetli bir görünüme sahiptir. Cami tamamen kesme taştan yapılmıştır. Giriş cephesinde üstü kubbelerle örtülü, ortadaki diğerlerinden daha yüksek kubbeli olan klasik başlıklı mermer sütunların taşıdığı revaka sahip bir son cemaat yeri vardır. Taç kapı yay şeklinde olup büyük sivri kemerli ve üstünde 6 satır halinde kitabe bulunmaktadır. Pencereleri içeriden ve dışarıdan süsleyen alınlıkların üzerinde, her birinde değişik ayetler yazılı olan çiniler, İznik çini fırınlarının eseridir. Bunlardan birinin alt köşesinde “el-fakir Resmi Mustafa” imzası görülmekte olup yazıların hattatlarının ne kadar sanatkar oldukları anlaşılmaktadır. Yazıların, çinileri süsleyen motiflerle beraber oluşu da hattat ve çinicinin tek kişi olma ihtimalini güçlendirmektedir. Diğer bir husus ta: her pencere için ayrı ayrı olarak hazırlanan bu çok sayıdaki panonun o dönemde İznik’ten nasıl bir yol takip edilerek buraya kadar bozulmadan taşınmış olmasıdır. İznik çinilerinin bu örneklerinin, o dönemde Anadolu’nun uzak bu köşesine getirilmiş olması, Ömer Paşa’nın yaptırdığı bu hayrata ne kadar büyük bir emek verildiğinin en büyük kanıtıdır.

Caminin içi ve kubbesi zengin kalem işi nakışlarla kaplıdır. Evliya Çelebinin övdüğü minarenin kürsü kısmı: 5 köşeli olup, her bir cephe birer kaş kemerli pano halinde bölünmüştür. Çokgen gövdeli minarenin şerefe kısmı zengin biçimde işlenmiş mukarnaslara oturmaktadır. Şerefe korkuluğu mermerden oymadır. Tepesinde kurşun kaplı ahşap bir külah bulunur. Caminin kubbesindeki kurşun kaplamalar 2004 yılında, minare alemindeki kurşun kaplamalar ise 2009 yılında yeniden yaptırılmıştır.

ÖMER PAŞA MEDRESESİ:
İlçe merkezindeki caminin hemen karşısındaki medrese: 1602 yılında, cami ile birlikte, Ömer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapı: 24 kubbeli ve 12 revaklıdır ve kesme taştan, dövme demirle yapılmıştır.

ABDAL MUSA TÜRBESİ:
İlçe merkezine bağlı, Tekke köyündedir. Türbenin muhtemelen 12’nci yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir.Abdal Musa kimdir? Günümüzden yaklaşık 600 yıl önce yaşayan, Orhan Gazi’nin silah arkadaşı, Anadolulu bir Türk düşünürüdür. Kendisi, aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünürdür.
elmalı.yedi-çınar.1

YEDİ ÇINAR:
Çınar denilince, Elmalı yöresinde, 7 Çınar akla gelir. Ketencizade Ömer Paşa: Balkanlarda bir savaş kazandığında elde ettiği ganimetler ile, Elmalı’da bir cami ve külliye yaptırdığı bilinmektedir. Yine söylenenlere göre, dikilen bu çınarlar da, yine Balkanlardan getirilmiştir. Yörede, çeşitli yerlerde bulunduğu ve bir kısmının kesilerek yok edildiği söylenen çınarlardan birini görmek isterseniz: Ketencizade Ömer Paşa camisinin önündekini görebilirsiniz. Buradaki çınar ağacı, yıllara ve olaylara meydan okuyarak, halen ayakta durmaktadır.

BEY HAMAMI:
İlçe merkezinde, Ömer Paşa camisinin hemen batısındadır.
Yapının, klasik dönemde yapıldığı düşünülmektedir ki, Ünlü gezgin Evliya Çelebi, yazılarında, bu hamamdan söz etmiştir. Hamamın yapılışı olarak: 16-17’nci yüzyıllar düşünülmektedir.

ÇATALÇEŞME:
İlçe merkezinde, çarşı içinde, kesik minarenin hemen arkasındadır. Selçuklu dönemi yapısıdır. Çeşmenin üzerindeki kitabede, 1284 tarihi ve üç satırlık bir yazı görülmektedir.

 

KAYNAK:  http://tr.wikipedia.org/wiki/Elmal%C4%B1,_Antalya

 


1 11 12 13 14 15 16