ŞIRNAK /CİZRE

Şırnak

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde  Şırnak ilinin ve merkez ilçesinin yönetim merkezi olan şehirdir.

Şırnak, tarihsel olarak çok eski bir geçmişe sahiptir. Şehrin geçmişi Katip Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı ‘Seyahatname’ ve tarihi rivayetlere göre Nuh Tufanı öncesine dayanır. Bu rivayetlere göre Cizre, tufandan sonra ikinci kez Nuh ve oğulları tarafından inşa edilirken Cizre’nin kızgın sıcağından korunmak için, Şırnak yazlık ve yaylak olarak inşa edilmiştir.

Şırnak, Nuh’un gemisi kalıntılarının olduğu öne sürülen Cudi Dağı’nın kuzeyinde ‘Şehr-i Nuh’ adıyla kurulmuş, önceleri “Şerneh”, daha sonraki yıllarda ise “Kürdara Şırnak” adını almıştır. Şırnak, tarihte birçok önemli devletin başkentini kendi topraklarında barındırmıştır. Aynı zamanda Guti (Qurtie) imparatorluğunun başkenti olan “Bajarkard” Silopi ilçesi topraklarındadır. İl sınırları içinde bulunan Cudi dağının isminin Gutilerden geldiği düşünülmektedir.

İsmin Geliş Tarihi

En eski ismi Kardu Gazarta, Persler Gazarta ve Bazibda, Abbasiler onların Şehir Yöneticisi Omar olduğundan Djasirat-ibn ʿUmar (Cezire-i İbn-i Ömer) ve daha sonra Cizîra Botan ismi verilirdi. Akkoyunlular Cizre’ye Ceziretuşşeref derlerdi. Cezire Arapça’da “ada” anlamına gelir, çünkü Dicle nehri burada kıvrılır, bir su adası gibi bir alan oluşturur.

Cizre_99533_0aa46

TARİHÇESİ

Cizre Demir Çağında Kumme (Kumaha, Kummuh, veya Qumaha, Qumenu) krallığının merkeziydi. MÖ 10. yüzyılda şehir, Musul ile beraber ʿUquail merkeziydi.

MÖ 2000 yılından itibaren, Babil, Araplar, Asurlular, Medler, Kürtler, Persler, Selevkos ve Sasanilerin; İslamiyetin bölgeye gelmesi ile beraber Emevi ve Abbasilerin hakimiyeti altında kalmıştır. 1096 yılında Büyük Selçuklular müteakiben emir ve şeyhliklerle idare edilen Cizre 1627 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğine geçmiştir. Cizre beyliği önceleri Diyarbakır Sancak Beyliğine bağlı iken 1841 yılında Musul’a bağlanmıştır. Milli mücadele döneminde büyük başarılar gösteren Cizre’ye Fransızlar gelip şehri savaşsız teslim almak istemişlerse de, halkın direnişi ve silahlanmayı görerek işgalden vazgeçmişlerdir. İslamiyet’in Cizre’ye girmesi ile birlikte şehre yarımada anlamına gelen Cezire adı verilmiş, Cumhuriyet döneminde ise küçük bir düzeltmeyle Cizre olarak değiştirilmiştir. Önceleri Mardin iline bağlı bir yerleşim birimi iken 16.05.1990 tarih ve 3647 sayılı yasa ile Şırnak iline bağlanmıştır.

Şırnak yöresi 993 yılında Mervaniler denetimine geçmiştir. Yörenin yönetsel merkezi olan Cizre; Mervaniler, Selçuklular, Zengiler, Eyyübi zamanlarında Musul Atabeklerine ve Diyarbekir emirlerine bağlıydı. Bu halde iç işlerinde bağımsız bir Derebeylik gibiydi. 1071 yılında Selçuklu Sultanı Alparslanın bölgeye girmesiyle Mervaniler Selçuklulara tabi oldu. Selçuklu komutanlarından Fahrüddevle 1085 yılında Diyarbekir ve Cizre bölgesini zaptederek Mervani emirliğine son verdi.

Mervaniler döneminden sonrada Şırnak yöresi sık sık el değiştirmiş Selçuklular döneminden itibaren sırasıyla 1100 da Musul Atabegi Çökürmüş denetimine geçmiş ardından Zengiler, Eyyübiler, ve Artuklular burada hakimiyet kurdular. 13. yüzyıl İkinci çeyreğinde yörede Harizmliler ve Moğollar gibi yeni güçler ortaya çıktı. Moğolların yağma hareketleri sonrasında 1400’lü yıllarda yöreye hakim olma çabası içerisinde bulunan Akkoyunlular’la Karakoyunlular arasında çatışmalar çıkmıştır. 1508’de Akkoyunluların varlığına son veren Safeviler sonrasında yörede hakimiyet kurup egemenlikleri altına almışlardır.

 

cizre

Mem û Zin

Mir Abdal Camii olarak isimlendirilen medrese 1437 yılında Cizre Azizan Beyi Emir Abdullah (Abdal) ibn Abdillah Seyfettin Boti tarafından yapılmıştır. Mescid ve İdare odalarının bir kısmı ayaktadır. Şair ve yazar Şeyh Ahmed Hani tarafından manzum olarak kaleme alınmış olan aşk hikâyesinin kahramanları Mem u Zin ile bu aşkın engelleyicisi olan Bekir’in türbeleri caminin güney bölümü bodrum katındadır.

İsmail Ebul-iz El Cezeri

Ana madde: El-Cezeri

1153 yılında Cizre’de doğdu. Fizikçi ve 60 makine mühendisi ve mucididir. Sibernetik ve robotik biliminin kurucusudur. Otomatik kontrol alanında çalışmalarda bulunmuş, bilgisayar ana temelleri, saatler, su makineleri, musluk, kilitler, çocuk oyuncakları buluşları arasında yer alır. 1233 yılında vefat etmiştir. Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülüdür. Kitapları uzun yıllar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur.

Tarihi ve turistik unsurları

Cizre tarihi bir yerleşim olması ve kültür turizmine yönelik zenginlik arzetmesine rağmen özellikle güvenlik kaygısı ve eksik tanıtım nedeniyle yerli ve yabancı ziyaretçilerin rotalarının dışında kalmıştır. Kente yönelik ilk tur programı yalnızca 2014 yılında hazırlanmış ve ilk organize turistik ziyaret yine aynı yıl içerisinde Nükhet Everi tarafından gerçekleştirilmiştir. Cizre’de gezilebilecek başlıca tarihi eserler şunlardır.

Kırmızı Medrese ve Şeyh Ahmet El-Cezeri Türbesi

Kırmızı Medrese 15. asırda Cizre Azizan Beyi 2. Şeref tarafından yaptırılmıştır. Kırmızı tuğlalardan yapıldığı için “Medresetul Hamra” olarak adlandırılır. Mescit, idare, öğrenci, öğretmen bölümleri ile külliyeden oluşmuştur.

Medrese içinde türbesi bulunan Şeyh Ahmet El-Cezeri 1404-1479 yılları arasında yaşamış ünlü bir şairdir. Kaside ve şiirlerinde tasavvuf konularını işlemiştir. 2000 beyitlik bir divanı vardır. Şiirler alfabetik ve Kur’an sureleriyle uyumludur. “Guften Mela” ve “Guften Emir” adlı şiir antolojileri vardır. Halk arasında “Mellayı Ciziri” ve “Nişani” olarak adlandırılır.

Cizre Ulu Cami ve Kapı Tokmağı

Cizre’nin İslam’ı kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Abbasiler döneminde cami yıktırılıp, onarıma alınmıştır. 1160 yılında Cizre Beyi Baz Şah’ın oğlu Al Sencer tarafından yeniden yaptırılmıştır. 1156 da dörtköşe inşaa edilen minaresi 1945-1946 ve 1971 yıllarında 2 kez onarım görmüştür. Cizre Ulu Camii kapılarında bulunan Ebul-İz’in yaptırdığı ünlü ejder figürlerinden biri İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır. Cizre Ulu Camii’nin, 13. yüzyıla tarihlenen, eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapısının tunç kapı tokmağı üzerinde iki ejder ve ortasında bir aslan başının bulunduğu bir kompozisyon görülmektedir. Ejder sivri kulaklı, badem gözlü ve kanatlıdır. Gövdeleri yılan pulu ile kaplı ve ortadan düğümlüdür. Birbirine dolanan kuyrukların uçları kartal başı şeklinde görünmektedir. Ejderlerin ortasında ise stilize aslan başı yer almaktadır. 1976 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen kapı tokmağının diğer teki 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmıştır ve günümüzde Kopenhag David Samling Müzesi’nde sergilenmektedir.

Cizre Müzesi

Arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin bulunduğu Cizre Müzesi 1996 yılında İsmail Ebul-İz İlköğretim Okulu bünyesinde, okul müdürü Abdullah Yaşin tarafından kurulmuştur. Müzede Guti, Med, Asur, Babil, İslam İmparatorluğu, Emeve, Abbasi, Selçuklu, Azizan, Zengi, Rum, Arap ve Osmanlı dönemine ait eserler bulunmaktadır.

Nuh Tufanı

Kur’an, Tevrat ve İncil’de adı tufan olayı ile geçen Nuh, tufan sonunda gemisi Cudi Dağına inmiş (Kur’an, Hud Suresi, ayet 44) Cizre’yi kurup Cizre’de vefat etmiştir. Peygamberler arasında en çok yaşayan ve en çok sıkıntı çekendir. Peygamberlerin soyu, Adem’den sonra “baba” olarak Ondan türemiş olup , Mezopotamyadaki insanlık ondan ve 3 oğlu Ham, Sam ve Yafes’den türemiştir. Asıl adı Abdulgaffar olup, yeni baba anlamında Nuh, Nova adları verilmiştir. Türbe ve çevre düzenlemesi Şırnak Valiliği’nce yaptırılmıştır.

 

nuh

KAYNAKÇA:http://tr.wikipedia.org/wiki/Cizre

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9E%C4%B1rnak

KAHRAMANMARAŞ/ ELBİSTAN

 

KAHRAMANMARAŞ’IN TARİHİ

Kahramanmaraş, eski ve halk arasındaki adıyla Maraş, Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık on sekizinci şehri. 2014 itibarıyla 1.089.038 nüfusa sahiptir. Kurtuluş Savaşı’nda işgale direnişi nedeniyle TBMM tarafından 5 Nisan 1925’te şehre İstiklal Madalyası verildi. 7 Şubat 1973’te Maraş olan adı, Kahramanmaraş olarak değiştirildi. Şair Gülten Akın, Maraş halkı için “Adamın su gibi akanıdır Maraşlı” demiştir.[1] Ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, ise Seyahatnamesinde Maraş halkı için, “Kelimatları lisan-ı Türkidir ve ekseriya halkı Türkmendir” der.[2] Maraş ve çevresi başta Oğuzların Avşar, Bayat ve Beydili boyları çoğunlukta olmakla birlikte hemen hemen 24 Oğuz boyunun tamamı mevcuttur. Dövme dondurmasıyla meşhurdur. Kahramanmaraş’ın dövme dondurması yerel şirketlerin azmi ve katkısıyla ünü tüm dünyaya yayılmış ve birçok dünya şehirlerinde dondurma şubeleri açılmıştır. Japonya’dan ABD’ye, Avustralya’dan Dubai’ye kadar birçok ülkede şehrin ve dondurmanın yerel firmalarca tanıtımı yapılmaktadır.

 

74468image1

KAHRAMANMARAŞ DONDURMASSININ TARİHİ Kahramanmaraş ve çevresi yaylalık, ormanlık ve su kaynakları ile dopdolu olduğundan, Osmanlılar Dönemine kadar en güzel sahleplerin bu bölgelerde yetiştiği malumdur. Yaylalık alanlar sayesinde en kaliteli davar (keçi) sütünün de bu bölgede olduğu tespit edilmiştir. Sütle sahlep karıştırılarak sıcak olarak keyif verici ideal bir içecek olarak da kullanılır. Cumhuriyet döneminden sonra Ahir Dağı’ndan katır sırtında getirilen karlarla süt ve sahlepin dondurularak yenmesi Kahramanmaraş Dondurmacılığının gelişmesinin esasını teşkil eder. Konum itibari ile Kahramanmaraş sıcak bir iklim kuşağındadır. Bertiz köylüleri kışın yağan karların bir kısmını Ahir Dağı tepesindeki çukurluk alanlara doldurarak üzerlerini kapamışlar. Yaz aylarında kar üzerine pekmez dökülerek, ya da yoğurt karıştırılarak “Şıralı Karsambaç”, “Yoğurtlu Karsambaç” olarak yenmiştir. Bu durum Osmanlılar döneminde de önemini korumuştur. Eskiden insan sayısının az olması, fabrikaların azlığı ve havaya yayılan dumanların düşük olması, soba sayısının ve her türlü ısınma araç ve gereçlerinin azlığından dolayı tabiattaki hava soğukluğunu daha da fazla koruduğundan 25-30 yıl önceleri daha çok kar yağıyor ve geç eriyordu. Şimdi ise ısınma daha fazla olduğundan karlar daha çabuk erimektedirler. Bundan dolayı kar biriktirme ve depolama zor olmaktadır. Zaten teknik imkanlar da geliştiğinden karların yerini soğutma sistemleri alarak dondurmacılığa geçilmiştir. Kahramanmaraş Dondurması’nın Özellikleri Maraş’ı kuşatan Ahir Dağı’nın Yüksek yamaçlarında bu coğrafyaya özgü kekik, keven, sümbül ve çiğdem gibi çiçeklerle beslenen keçilerin eşsiz kıvam ve aromaya sahip sütleri ve olağanüstü bir cömertlikle topraktan fışkıran yabani orkide çiçeklerinin yumru köklerinden elde edilen mucizevi salep Maraş Dondurması’nı taklit edilmesi imkansız olan bir lezzet, aroma ve kıvam sağlar. Bu dondurma, Ahir Dağı’nın, Ahir Dağı insanlarının bir mucizesidir Mado’nun 4. kuşak temsilcilerinden Mehmet Sait Kanbur; meşhur Maraş dövme dondurmasının sırrını; iyi bir süt (keçi sütü), orkide köklerinden toplanan salep yumruları ve ustalık olarak özetliyor. Orkide köklerinden toplanan salep yumruları önce ipe dizilerek kurutuluyor. Sütle kaynatılan yumrular bir kez daha kurutuluyor. Bu işlem bir kere daha tekrarlanıp kurutulan salep öğütülmeye hazır hale geldiğinde sert ve badem büyüklüğünde oluyor. Süt şekerle karıştırılıp belirli bir ısıda kaynatılıyor. Karışımın hangi kıvamda olmasına karar vermek, mayalanması için ne kadar beklemek gerektiği, belli bir kıvama gelinceye kadar kazanlarda dövülmesi gibi ustalık gerektiren çok önemli ayrıntılar…K.Maraş’ta dondurma, çatal bıçak kullanılarak ve yanında antepfıstıklı tatlılarla yenir. Maraş dondurması öyle sert yapılabiliyor ki, et satırıyla bile zor kesiliyor.

KAHRAMANMARAŞ TARHANASI Tarhana’nın bulunuşuna dair çeşitli rivayetler vardır. En önemli iki rivayet şöyledir:

Yavuz Sultan Selim, Mısır’a sefere giderken uzun müddet soğuğa ve sıcağa dayanacak bir yiyecek bulunmasını ister. Maraş’ın meşhur tarhanası, soğukta donmayan, sıcakta kokmayan taşıması kolay, besleyici bir yiyecek olarak, ordunun en önemli besin maddesi olur.

Diğer bir rivayette şöyle: Genç bir kız sevdiğine hazırladığı pilavı ve yoğurdu, anası gelince birbirine katıp bir yere saklar. Bir gün güneşin altında kalan yoğurtlu pilav kuruyunca Kahramanmaraş’ın meşhur tarhanası ortaya çıkar.

KAHRAMANMARAŞ BİBERİ
 Kahramanmaraş’ta çok uzun yıllardır, acı kırmızı biber üretimi yapılmaktadır. İlimizde biber üretimi ve biber işlemeciliği yaygındır.    iklim yapısından dolayı en iyi kırmızı acı biber Kahramanmaraş’ta yetişir. Bunun yanında Maraş biberi zehirli madde içermez aflatoksinsizdir. İşleme esnasında zararlı katkı maddesi katılmaz. Oysa bazı yörelerde özellikle toz ve yaprak haline getirilmiş biberin içine tuğla tozu, gıda boyası, aşırı oranda tuz ve yağ konularak tüketici yanıltılmakta ve tüketicinin sağlığı ile oynanmaktadır.  Özellikle Türk Herbalit uzmanları tarafından yıllarca ağrı kesici olarak kullanılması tavsiye edilmiş,ve Batıda ise bunu yeni keşfetmiştir. Amerikalı Bilim Adamları, Kahramanmaraş Acı Kırmızı Biberin İçindeki ‘Kapsaisin’ Maddesini Kullanarak Çok Etkili Yeni Bir Ağrı Kesici Ürettiler. Doğum sancılarından diş operasyonlarına kadar birçok alanda kullanılabilecek ilaç, ağrıyı tam olarak keserken hareket ve dokunma kabiliyetini de etkilemiyor. Bugüne dek lokal anestezi işlemlerinde kullanılan “lidokain” ile kombine edilen ve “biber gazı” spreylerinin içinde de bulunan “kapsaisin”den elde edilen ilacın, kronik ağrıları bulunan hastaların günlük hayatlarını da “normal” sürdürmelerine yardımcı olacağı belirtildi. Dr. Story Landis, hastanın “uyuşturmadan” acısını kesen yeni ilaç için “Düşünme, dikkat, koordinasyon ve sinir sisteminin diğer önemli işlevlerini sekteye uğratmadan patolojik ağrıyı yok ediyor” dedi. Diğer uzmanlar da bu yöntemin genel anesteziyi gereksiz kılabileceğini ve birçok ameliyatta hastaların uyanık kalabileceğini söyledi. Şu anda enjeksiyon yöntemiyle uygulanan ilaç, yakında hap şekline de getirilebilir. İlacın şimdilik en büyük sorunu, enjeksiyon anında verdiği yanma hissi ve etki süresi de kısa vadeli olarak acı tadı verdiği için kırmızı biber kapsaisini maddesi ne başka bir maddede ekleyerek acımtırak yerine tatlandırılmış ağrı kesici hapı piyasaya yakında sürülecek. Uzmanlar Maraş biberin birçok hastalığa iyi geldiğini yapılan testlerde acı biberin diğer hastalıklara da ne gibi tepki vereceği konusunda çalışmalar yapmakta..
KAHRAMANMARAŞ EN BÜYÜK 3. ABDULHAMİTHAM CAMİİ Çamlıca’ya yapılması planlanan camiye de ilham kaynağı olan Abdülhamit Han Camisi, 46 metre yüksekliğindeki kubbesi, 81 metre yüksekliğindeki 4 adet minaresi ve 46 bin metrekare kapalı alanıyla Adana’daki Sabancı ve Ankara’daki Kocatepe’den sonra Türkiye’nin 3. büyük camisi olma özelliğini taşıyor. 18 yılda 500 ustanın alın teri döktüğü cami, dünyanın farklı ülkelerindeki sanatseverlerin de ilgisini çekiyor. Hayırseverlerin yardımlarıyla tamamlanan ve geçen yıl ibadete açılan caminin iç mekanına işlenen hat sanatı ise görenleri adeta büyülüyor. Hat işlemesi, bin 800 günde tamamlanan camideki motifler, ortamın maneviyatına adeta ahenk veriyor. Külliye şeklinde inşa edilerek farklı sosyal imkanlara sahip olan cami, kendine özgü tasarımıyla dikkat çekiyor.
KAHRAMANMARAŞ ELBİSTAN Elbistan, Kahramanmaraş iline bağlı en büyük ilçedir. Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin kesiştiği noktada yer alır. Şehir merkezinin nüfusu yaklaşık olarak 95.000’dir. TÜİK 2014 yılı nüfus sayımına göre tüm ilçe nüfusu köyleriyle birlikte 142.168′ dir.[2] İlçe sınırları Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü’nde olup 2547 km² yüz ölçümüne sahiptir. Yaklaşık olarak 37 doğu meridyeni – 38 kuzey paraleli arasında bulunan Elbistan’ın kuzeyinde Darende ve Gürün ilçeleri, güneyinde Nurhak ve Ekinözü, doğusunda Malatya ili, Doğanşehir ve Akçadağ ilçeleri, batısında ise Afşin ve Göksun ilçeleri bulunmaktadır. Şehrin sosyo-ekonomik yapısına bakıldığında insanların çoğunlukla işçilik ve çiftçilik yaparak geçim sağlamakta oldukları görülür. Özellikle kırsal kesimlerde tarım büyük önem arz etmektedir.Şehir çok yakınından doğan ve ortasından geçen Ceyhan Nehri ile ünlüdür. Afşin- Elbistan termik santralleri Türkiye’nin elektrik üretimine önemli bir katkı sağlamaktadır. Şu anda mevcut olan iki santral toplam 17 milyar kwh elektrik üretmektedir. Bölgenin en Büyük şeker fabrikası olan Elbistan Şeker Fabrikası çiftçinin gözbebeğidir. 1993 yılında zamanın başbakanı Süleyman Demirel, muhtar Nuri Taphasanoğlu’nun ceketini imzalayarak “Elbistan İl Oldu” yazmıştı.. Aradan geçen yıllara rağmen Elbistan il yapılmadı. Verilen sözler, atılan imzalar uçup gitti 1970’li yıllardan beri il olma hayali ile yaşayan Elbistan halkı, bu hayalini gerçekleştirmek amacıyla çeşitli defalar birlik olarak bazı çalışmalarda bulunmuştu. 12 Şubat 1993 yılında bu isteğine çok yaklaşan Elbistan, heyette bulunan muhtar Nuri Taphasanoğlu’nun girişimleri ile sevinmişti. Zamanın başbakanı Süleyman Demirel, muhtar Taphasanoğlu’nun ısrarcı davranışları üzerine ceketinin arkasını imzalayarak; “Muhtarım, Elbistan il oldu” yazıp, altını imzalamıştı. 2014 Mart Ayında Kahramanmaraşın Büyükşehir Olması ile birlikte Elbistan Belediyesi Faal Duruma geçmiş hizmet 200 Kilometre uzaklıkta Büyükşehir Belediyesinden gelmek zorunda kalıp eksik hizmet vermekte olunca 24 Ekim 2014 Tarihinde Elbistanlılar tekrar il olma çabalarına STK “lar Siyasi Parti Temsilcileri ile birlikte “Bir Olalım İl Olalım” Platformu Kurdular , Yapılmakta olan Gölbaşı-Nurhak yolu (Kumlu Yolu) ile Elbistan güneydoğu illerinin batıya açılan kapısı olacaktır. Ayrıca Elbistan-Afşin-Sarız yolunun faaliyete geçmesi Elbistan’ın gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Elbistan 140.000’i aşan nüfusuyla ve içinde barındırdğı ticaret hacmi ve oluşan sermaye açısından Türkiye’nin 18 ilindenden daha büyük olan ancak il olamamış bir ilçedir. Büyükşehir merkez ilçeleri hariç tutulduğunda Türkiye’nin en büyük 22. ilçe merkezidir. Elbistan, tarihi çok eski dönemlere kadar uzanan bir şehir olup Osmanlı Devleti’ne son katılan beylik olan Dulkadiroğlu Beyliği’ne başkentlik yapmıştır. Beyliğin başkenti ancak 1507’de Elbistan’ın savaşta tamamen yakılmasından sonra Maraş’a taşınmıştır. Osmanlı padişahı II. Murat’ın annesi Emine Hatun Dulkadiroğlu beyi Nasreddin Mehmed Bey’in kızıdır.  Günümüzde çarşı yakınlarında bulunan eski Selçuklu hamamı civarında beylik sarayı kalıntıları bulunduğu bilinmektedir. İlçenin eski kasabası ve şimdi komşu ilçesi olan Ekinözü’nde bulunan doğal içme sularıyla çok çeşitli hastalıklara şifa dağıtılmaktadır. Yatırım potansiyeli olarak daha çok gıda üzerine yoğunlaşılmıştır. Besicilik gelişmiştir ve Türkiye çapında ünlü çoğu markaya et satışı yapılmaktadır. Elbistan Ovası, deniz seviyesinden yaklaşık olarak 1115 m. yükseklikte olup Türkiye’nin 4. büyük ovası olarak oldukça verimli bir arazi yapısına sahiptir. Bu nedenden dolayı tarım ve hayvancılık Elbistan’da çok ilerlemiştir. Türkiye’nin en kaliteli etinin Elbistan’dan çıkması da besiciliğin ne kadar ilerlediğinin bir göstergesidir. Selçuklu dönemi sonrası kurulan Anadolu Türkmen beylikleri devrinin 4 büyük beyliğinden biri olan Dulkadiroğulları beyliği , Dulkadirbey önderliğinde olup Alevi Türkmen beyliğidir.

Kaynak : http://www.bik.gov.tr/abdulhamit-han-camii-hat-sanatiyla-buyuluyor-haberi-14269/

http://www.haberkahramanmaras.com/haber-1227-Tarhana-nin-Bulunus-Hikayesi.html http://lezzetler.com/maras-dondurmasinin-sirri-vt26774 http://tr.wikipedia.org/wiki/Kahramanmara%C5%9F http://tr.wikipedia.org/wiki/Elbistan

KAHRAMANMARAŞ MERKEZ/TÜRKOĞLU

 

 

Genel Bilgiler
              12183434_kahramanmara1302210755[1]

Yüzölçümü: 14.505,00 km

Nüfus: 1.075.706

İl Trafik No: 46

İl Telefon Kodu: 344

Rakım: 568

Doğu Akdeniz’de bulunan Kahramanmaraş, Başkonuş  ve Yavşan yaylaları, Kapıçam Tabiat Parkı, Körçoban Tabiatı Koruma alanı, mağaraları, barajları, akarsuları, göllleri, dağları, Germanicia Mozaikleri,  Eshab-ı Keyf Külliyesi, kaleleri, tarihi camileri ve çarşıları, geleneksel el sanatları, yöresel mutfağı ve  coğrafi işaret olarak da tescil edilmiş olan tarhanası, pul biberi, dondurması gibi değerleri ile alternatif turizm açısından önemli bir potansiyele sahiptir.

Kahramanmaraş, Akdeniz iklim kuşağında olmakla beraber Orta Anadolu ve Doğu Anadolu iklim kuşaklarıyla sınır teşkil etmektedir. Denize uzaklık ve yükselti nedeniyle değişikliğe uğramış karasallaşmış bir Akdeniz iklim tipi egemendir. Güney illerimize göre daha serindir. Berit, Engizek, Binboğa, Nur Dağı ve Ahır Dağları önemli yükseltilerdendir. Kahramanmaraş, Elbistan ve Göksun Ovaları ilin önemli ovalarıdır. Ceyhan Nehri il sınırları sınırları içerisinde doğmaktadır. Kahramanmaraş akarsu ve kaynak suları bakımından zengin bir görünüm teşkil etmektedir.

TARİHÇE 

Döngel Mağaralarında yapılan araştırmalarda ele geçen buluntular yörede insan yerleşiminin üst paleolotik çağda başladığını, Neolitik ve İlk Tunç çağlarında sürdüğünü göstermektedir. Yöre Orta Tunç Çağında (İÖ 2000-1500) Suriye ve Mezopotamya’yı kapodokya ile Anadolu’nun başka kesimlerine bağlayan önemli kervan yollarının kavşağında yer almıştır.

Markasi (Maraş) Hititlerin dağılma döneminde kurulan Hitit devletlerinden Gurgum’un merkeziydi. Gurgum kent devleti aralıklarla Urartu ve Asurlulara bağlanmıştır. İÖ 7. Yüzyılda Kimmer ve İskit istilasına uğrayan Markasi, bu yüzyılın sonunda Medlerin, İÖ 6. Yüzyılda da Perslerin yönetimine girmiştir. Uzun yıllar Perslerin Kappadokia Satraplığı sınırları içinde kaldıktan sonra İÖ 333 ‘te Makedonyalıların eline geçti. Kappadokia’lıların Makedonya yönetimine karşı ayaklanmasından yararlanan Pers kökenli Ariarathes bağımsızlığını ilan etmiştir. Ariarethes’in kurduğu Kappadokia Krallığı daha sonra pontus devletine bağımlı hale gelmiştir. Markasi bu dönemde Roma ile Pontus arasında sürekli el değiştirmiştir.

 

Romalı Komutan Lucullus’un yörede kısa ömürlü bir krallık kurmasına karşın, Pompeius Markasi ile çevresini İÖ 64’te yeniden Roma topraklarına katmıştır. Romalılar imparator Caligula’nın onuruna kente Germanikeia adını verdiler. Germanikeia birçok kez Sasani’lerin saldırısına uğradı, Bizans döneminde Marasion adıyla anılmıştır. Araplarla Bizanslılar arasında çekişmelere neden olan Marasion, 1079’da Urfa Haçlı komutanlığına bağlanmıştır. 1103’te Selçuklular’ın eline geçmiştir. Daha sonra kentte Danişmendli, Haçlı, Kilikya Krallığı, Eyyubiler, Memlükler hüküm sürmüştür.1339’da Dulkadiroğulları’nın yönetimine girdi. 16. Yüzyıl başlarında Osmanlı topraklarına katılmış ve 1522’de Zulkadiriye Eyaletine bağlanmıştır. Eyaletin adı 1831’de Maraş olarak değiştirilmiştir.

1898’de Halep vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Maraş Mondros mütarekesinin imzalanması ile 22 şubat 1919 da İngiliz işgali altına girmiştir. İngilizler kısa bir süre sonra Musul’a karşılık Anadolu’nun güney kesiminden çekilmiştir. İşgale karşı düzenlenen Ulu Camii mitinginin ardından 30 Ekim 1919 da Fransız birlikleri Maraş’a girmiştir. İşgalci Fransızlarla onlarla işbirliği yapan Ermenilere karşı Sütçü İmam’ın başlattığı silahlı direniş halktan geniş bir destek görmüştür. Direnişi örgütlemek için 29 Kasım 1919’da Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Araplar ve harabe çatışmaları ile 21 Ocak 1920’de  başlayan Maraş kent savaşları sonunda Fransızları çekilmeye zorladı.

Kurtuluş Savaşı sırasında halkın gösterdiği direnişten dolayı şehre TBMM tarafından 5 Nisan 1925 tarihinde İstiklal Madalyası verilmiş ve  7 Şubat 1973’te adı Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir.

Kronoloji:    

.                    Hitit Dönemi (M.Ö. 2000-1200)

·                    Geç Hitit Dönemi (M.Ö. 1200-700)

·Asurlular Dönemi (M.Ö. 720 – 612)

·Medler Dönemi (M.Ö. 612-550)

·Persler Dönemi (M.Ö. 550-333)

·Makedonyalılar Dönemi (M.Ö. 333 -58)

·Büyük Roma İmparatorluğu Dönemi (M.Ö. 58 – M.S. 395)

·Bizans Dönemi (M.S. 395-637)

·Müslümanlar Dönemi (M.S. 637- -)

·Selçuklu Dönemi (M.S. 1086-1097)

·Haçlı Senyörleri Dönemi (M.S. 1097-1149)

·2. Kez Selçuklu Dönemi (M.S. 1149-1337)

·Dulkadirli Beyliği Dönemi (M.S. 1337-1522)

·Osmanlı Dönemi (M.S. 1522-1923)

·Cumhuriyet Dönemi (M.S. 1923- -)

   (Kaynak: GÖKHAN, İ. (2011) Başlangıçtan Kurtuluş Harbine Kadar Maraş Tarihi, Ukde Yayınları, Ankara.)

İLÇELER 

1- Oniki Şubat İlçesi: Merkez ilçelerden biridir. Nüfus: 357.870

2- Dulkadiroğlu İlçesi: Merkez ilçelerden biridir. Nüfus: 216.701

3- Elbistan: İl merkezinin 162 km. kuzey doğusunda yer alır. Nüfus: 140.493 Yüzölçümü: 2328 km2

4- Afşin: Kahramanmaraş’ın 146 km. kuzeyinde yer alır. Nüfus: 82.662 Yüzölçümü: 1434 km2

5- Türkoğlu: İl merkezine uzaklığı 26 km’dir. Nüfus: 67.886 Yüzölçümü: 603 km2

6- Pazarcık: İl merkezine 48 kilometre mesafededir. Nüfus: 68843 Yüzölçümü: 1739 km2

7- Çağlayancerit: İl merkezine uzaklığı 64 km’dir. Nüfus: 25.276 Yüzölçümü: 419 km2

8- Göksun: İl merkezine 91 km. uzaklıktadır. Nüfus: 53.157 Yüzölçümü: 1949 km2

9- Andırın: İl merkezine 83 km uzaklıktadır. Nüfus: 35.943 Yüzölçümü: 1198 km2.

10- Nurhak: İl merkezine uzaklığı 152 km’dir. Nüfuz: 13.414 Yüzölçümü: 1225 km2

11- Ekinözü: İl merkezine uzaklığı 169 km’dir. Nüfus: 13.461 Yüzölçümü: 598 km2

ULAŞIM

Hava Yolu: Kahramanmaraş Havalimanının şehir merkezine uzaklığı 5 km olup, ulaşım ticari taksilerle sağlanmaktadır. İstanbul Atatürk ve Sabiha Gökçen Havalimanları ve Ankara Esenboğa Havalimanına uçuşlar bulunmaktadır. DHMİ Kahramanmaraş Havalimanı Müdürlüğü Adres : Erkenez Mah. 46060/Kahramanmaraş Tel : 0344 236 53 520344 236 53 52 Faks : 0344 236 18 96

Kara Yolu: Akdeniz Bölgesinin Doğusunda yer alan şehrimize Türkiye’nin her yerinden ulaşım sağlanmaktadır. Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun kavşağı durumundadır. Otobüs Terminali şehrin güneyinde yer almakta olup şehir merkezine uzaklığı 2 km’dir. Şehir içi dolmuş, otobüs ve taksi ile terminale ulaşım

sağlanmaktadır.

Türkoğlu Tarihçe

Kahramanmaras-Turkoglu_95730_64519[1]

Türkoğlu’nun tarihi pek eski değildir. Yaklaşık 160 yıllık bir geçmişi vardır. Türkoğlu’nun ilk sakinleri Oğuzların Avşar boyuna mensup Tecirli aşiretidir. Tecirli aşireti Tombak, Nadir, Ericek köyleri ile Çukurova arasında göçebe bir hayat yaşıyorlardı. Tecirlilerin bu göçebe yaşamları geliş ve gidişlerde çevreye zarar verince, çevre sakinlerinin şikayetleri artar. Osmanlı Devleti Tehcirlileri zorunlu iskana tabi tutmuştur. Derviş Paşa bu işe görevlendirildi. Uzun uğraşlar sonucunda Tecirliler bulundukları yere zorla yerleştirildiler. Bir bölümü de bugünkü ilçe merkezine yerleştirildiler. Hala bu döneme ait yapılar mevcuttur. Genel olarak bu yerler Cumhuriyet mahallesindedir.

İlçemizin eski adı “Eloğlu”dur. Eloğlu ismi verilmesinin çeşitli rivayetleri vardır. Bunlar;

a) Buraya sonradan geldikleri için çevre sakinleri yabancı anlamında ”ELOĞLU” denilmiştir.
b) El kelimesinin devlet anlamı da vardır.Devlet zoruyla yerleştirildiklerinden dolayı “Eloğlu’nun” devletoğlu anlamı da vardır.
(El=Devlet)
c) Bu çevreye Maraş yöresinden bir genç, kız kaçırır bugünkü ilçe merkezinin alt kısmına saklanırlar. Burası bataklık olduğundan sivrisinekler çok fazladır, bir süre sonra azıkları biter. Genç, Maraş’a azık almaya gider. Bu gidiş ve dönüş uzun sürer. Bu kıza sivrisinekler çok zarar verirler, kız ağlayarak; “Eloğlu’na güven olmaz mı?” diyerek haykırmasından dolayı, bu olayın geçmiş olduğu yere ”Eloğlu” denilmiştir.

Eloğlu Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Fransız işgaline uğrayan Maraş ile aynı güzergahta olduğundan zaman zaman işgale ve mezalime uğramıştır. Toplu katliamlara maruz kalmışlardır. Ermeniler Fransızlara rehberlik yapmıştır.

Eloğlu bir ara bu mezalimlerden dolayı boşaltılmıştır. Bu sırada Fransızlar merkez Ulu camii’nde ikame etmişlerdir. Eloğlu son olarak 11 Şubat 1920 tarihinden sonra Fransızlar Maraş’tan çekilirken mezalime uğramıştır. Fransızlar çevre çeteleri ile beraber bu bölgeden uzaklaştırılmıştır. (Pusular-Gece baskınları). 12 Şubat 1920 Tarihinde Fransızlar bu bölgeden İslahiye doğrultusunda tamamen ayrılmışlardır.

Eloğlu 1944 yılına kadar köy statüsünde kalmış, 1944 yılında nahiye olmuştur. 11 Şubat 1960 tarihinde dönemin başbakanı Adnan Menderes burayı ziyaret eder, buranın ilçe , adının da Türkoğlu olmasına karar verir. 20 Nisan 1960 tarihli 7033 sayılı yasa ile Kahramanmaraş ilinin 6. ilçesi olur.

Kültür[değiştir | kaynağı değiştir]

Oğuz Avşar boyu gelenek ve görenekleri yaşanmaktadır.

Coğrafya[değiştir | kaynağı değiştir]

Kahramanmaraş merkezine 23 km uzaklıktadır.

İklim[değiştir | kaynağı değiştir]

ilçenin iklimi, Akdeniz iklimi etki alanı içerisindedir.

Nüfus[değiştir | kaynağı değiştir]

Yıl Toplam Şehir Kır
1965[4] 29.193 5.941 23.252
1970[5] 31.222 5.960 25.262
1975[6] 42.557 9.207 33.350
1980[7] 48.205 8.493 39.712
1985[8] 51.143 11.207 39.936
1990[9] 60.992 14.608 46.384
2000[10] 62.375 11.918 50.457
2007[11] 62.154 13.822 48.332
2008[12] 64.980 13.933 51.047
2009[13] 65.118 14.274 50.844
2010[14] 65.055 14.390 50.665
2011[15] 65.172 14.539 50.633
2012[16] 66.546 15.262 51.284
2013[17] 67.886 67.886 veri yok
2014[18] 68.423 68.423 veri yok

Ekonomi[değiştir | kaynağı değiştir]

ilçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Belediye[değiştir | kaynağı değiştir]

İlçede mahalli seçimlerde belediye başkanlığı ve meclis üyeliği seçimleri de yapılmaktadır.

Seçildikleri yıllara göre ilçe bel.bşk.:

Seçim Yılı Belediye Başkanı
2004 ve 2009 Mustafa Taşhan
1999 Mustafa Taşhan
1994 Cafer Güçlü
1989 Bayram Çullu
1984 Mehmet Darıcı

Altyapı bilgileri[değiştir | kaynağı değiştir]

İlçede 4 adet ilköğretim ve biri pansiyonlu İmam Hatip Lisesi, Anadolu lisesi, çok programlı lise, düz lise okulları vardır. 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’ne bağlı Türkoğlu Meslek Yüksekokulu öğrenci almaya başlayacaktır. İlçenin içme suyu şebekesi vardır . Kanalizasyon şebekesi vardır PTT şubesi online vardır. Emniyet amirliği, jandarma, Sağlık ocağı ve 1 adet Fizik tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi hastanesi ve sağlık evi vardır. İlçe ayrıca ulaşımı sağlayan yol asfalt Türkiyenin her tarafına kolaylıkla ulaşım vardır. Kahramanmaraş 22 km, Osmaniye 80 km Adana 120 km, Mersin 200 km, Gaziantep 70 km ‘dir. Ayrıca Devlet Demir Yolları tren seferleri de vardır. Elektrik ve sabit telefon ayrıca tüm cep telefon vericileri mevcuttur. İlçede Fizik Tedavi Merkezi de bulunmaktadır. Bu hastane sayesinde merkez il ve Türkiye’nin dört bir tarafından hastalar şifa bulmaktadır. Hastanenin ilçe ekonomisine de büyük bir faydası olmuştur.

KAYNAK

http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrko%C4%9Flu

 

 

 

41 KOCAELİ/KARTAPE

ZMITTE~1Dünyanın önemli yollarının kavşak noktası durumunda olan Kocaeli ve civarında tarih öncesi çağlardan, yaklaşık olarak M.Ö. 3000’den itibaren insanların yaşamakta olduğu yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Günümüze kadar devamlı iskân edilmiş olan Kocaeli’ne ait ilk deliller M.Û. 12. yy.a kadar dayanmaktadır. Bu tarihlerde Frigler bölgeyi ellerinde tutmuş, ardından Yunanistan’ın Megara şehrinden kendilerine yeni bir yer aramak için yola çıkan göçmen bir grup, şimdiki Başiskele mevkiinde ASTAKOZ adını verdikleri şehri kurmuşlardır. Trakia kralı Lysimakhos’un ASTAKOZ’u tahrip etmesiyle bugünkü Kocaeli’nin de üzerinde bulunduğu yamaçlara NlKOMEDİA adında yeni bir şehir kurulur.M.Ö. 262 yılında şehri inşa ettiren Büyük İskender’in Anadolu’yu zaptetmekle görevli kralı Nikomedes, şehre eşinin ismini vermiştir. Giderek yükselen Bıtinya Krallığı’nın merkezi Nikomedia, büyük Helenistik şehir olur. MÖ. 91–94 yıllarında Romalılara bağışlanır. M.S. 284 yılında imparator Dıokletıonus, Nıkomedıa’yı yeniden başkent yapar. Onun zamanında Nikomedia; Roma, Antakya, İskenderiye’den sonra dünyanın dördüncü büyük şehridir. 11. yy.’ın son çeyreğinde Nikomedia, Selçuklular tarafından fethedilir. I. Haçlı Seferinde geri alınan Nikomedia, bir süre Latinlerin işgalinde kaldıktan sonra tekrar Selçuklulara geçer.Orhan Gazi zamanında, Adapazarı ve Hendek yörelerinin valisi Akçakoca, kenti alınca şehir Osmanlı Devletinin egemenliğine girer. Başlangıçta İznik’in yan komşusu anlamında İznikmid olan bu şehrin adı zamanla Kocaeli’ne dönüşmüştür. 1888 yılına kadar İstanbul’a bağlı kalan Kocaeli bu tarihten sonra ayrı bir kent olur. İstiklal harbi öncesi İngiliz ve Yunanlı kuvvetlerin işgalinde kalan şehir 28 Haziran 1921’de kurtarılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra da Kocaeli vilayetinin merkezi olmuştur. Cumhuriyet döneminde bölgeye yapılan sanayi yatırımları ile sanayi alt yapısı tamamen şekillenir, hem devlet hem de özel girişimler artarBugün ileri düzeyde sanayi ve endüstri kenti olan Kocaeli; çevresi ile demiryolu ve en gelişmiş karayolu ağına sahiptir. Bunun yanı sıra Derince ve Kocaeli limanlarıyla da dünyanın dört bir yanına deniz yolu bağlantısını kurmuştur. Yüzölçümü açısından küçük bir il olan Kocaeli, gerek sanayi sektöründeki üretim, katma değer, gerekse bu sektörde çalışan insan sektöründeki üretim, gerekse bu sektörde çalışan insan açsından sadece Türkiye için değil, dünya için de ilginç bir örnektir. Doğal güzellikleri, plajları, yaylaları, kayak merkezi ve tarihi eserlerinin yanında Karadeniz ve Marmara Denizine olan kıyıları ile Kocaeli ili ticaret ve turizm açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. imagesCAWJA2HU Pişmaniye kente özgü bir tatlı türü olarak ün kazanmıştır. Yolculuklarda İzmit’ten geçenleri önce pişmaniye satıcıları karşılar. Kutular içinde ak  pamuk görünümü veren bu tatlı ilin simgesi gibidir. Tüm yöresel şenliklerin, şölenlerin de vazgeçilmez yiyeceklerindendir. Özgün bir tatlı çeşidi olması,  hafifliği, pişmaniyenin il dışında da aranmasını, ilgi görmesini sağlamıştır. 2009 yılında İzmit Pişmaniye Üreticileri, 1040 metre pişmaniye çekerek pişmaniyeyi “Dünyanın En Uzun Tatlısı” ünvanı ile Guinness Rekorlar  kitabına sokmuştur. 2010 yılında ise “İzmit Pişmaniyesi” olarak “Coğrafi Tescil Belgesi” alan pişmaniyemizin bugün adına düzenlenen bir festivali, ses sanatçısı Sayın Erol Büyükburç tarafından bestelenen bir şarkısı, “Pişman” adında bir karakteri ve İzmit içerisinde bir heykeli bulunmaktadır. Pişmaniyemiz ününü yurtdışına da taşımış ve uzun yıllardır bir çok ülkeye ihracatı yapılarak dünya vatandaşlarının da ağızlarını tatlandırmıştır. Pişmaniyenin tarihçesine gelirsek bu tatlının neden pişmaniye olarak anıldığına dair rivayetler muhtelif. Ana Britannica’ya bakılırsa, ilk yapıldığı yerin İran olma ihtimali var. Bu ülkede “peşmek” diye adlandırıldığı için de sözcüğün zamanla Türkçe’de “pişmaniye” biçimini almış olması muhtemeldir. Bir diğer rivayet adının Osmanlıca’da yün yapağı anlamına gelen “Peşmin” kelimesinden türemiş olduğudur. İzmit pişmaniyesine ün kazandıranlar, 1601-1611 yılları arasında İran ve Ermenistan’dan gelerek İzmit ve çevresine yerleşen Ermeni ustalar  olmuş. İzmit pişmaniyesine ününü kazandıran ise bu ustalardan Şekerci Hacı Agop Dolmacıyan. Ne var ki 1.Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda diğerleri  gibi Dolmacıyan da şekerci dükkânını kapatarak başka ülkeye göçmüş. Onun maharetinin de kendisiyle birlikte göç etmesini önleyen ise, Dolmacıyan’ın çocuklarına Türkçe ve Fransızca öğretmek üzere dükkânında çalışmış bulunan İzmit Muhasebe Başkâtipliği’nde görevli İbrahim Ethem Efendi olmuş.  Kendisine pişmaniye yapımının bütün inceliklerini öğreten Hacı Agop Dolmacıyan’ın Amerika’ya göç etmesi üzerine, Kapanönü semtinde bir şekerci  dükkânı açmış. Botanik kültürü, müzik yeteneği ile de tanınan ve soyadı kanunu çıktıktan sonra Çınar soyadını alan, 1892-1953 yılları arasında yaşamış bu renkli kişiliğin imalathanesi adeta pişmaniye ustası yetiştiren bir okul olmuş ilerleyen yıllarla.

KARTEPE GREN PARK HOTEL slide5Merkez belediye Köseköy’ün kuruluşu 1600’lüyıllara kadar gitmektedir. Ancak zaman zaman yapılan kazılarda ortaya çıkanRoma ve Bizans dönemlerine ait tarihi eser ve mezarlara bakıldığında Köseköy’ünkuruluşunun 1600’lü yıllardan çok daha önceki tarihlere dayandığı, Bitinya ilebaşladığı söylenebilir. Kurtuluş Savaşı’nda çevre köylerde ikamet eden Rumlarhem beldeye hem de belde halkına büyük zarar vermişlerdir. 1925 yılında Türkiyeile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi sonunda Yunanistan’danTürkiye’ye gönderilen vatandaşların yerleşmeleri ile göç almaya başlayanKöseköy, daha sonraki yıllarda başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemizindeğişik yörelerinden göç almaya devam etmiştir. 1955 yılında yapılan genel nüfus sayımında400 civarında nüfusa sahip Köseköy, 1960 yılından itibaren lastik fabrikalarıve diğer sanayi tesislerinin kurulup gelişmesi ile hızlı bir nüfus artışıgerçekleşmiş ve 1970’li yılların başlarında 2000 nüfusa ulaşarak belediyekurulması için yapılan referandum sonucunda belediye statüsüne kavuşmuştur. 22.3.2008 tarih ve 26824 sayılı ResmiGazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5747 sayılı Büyükşehir BelediyesiSınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik YapılmasıHakkında Kanun ile Uzunçiftlik, Uzuntarla, Eşme, Acısu, Maşukiye, Büyükderbent,Arslanbey, Sarımeşe ve Suadiye ilk kademe belediyelerinin tüzel kişiliklerikaldırılarak mahalleleri ile birlikte Köseköy İlk Kademe Belediyesinekatılmıştır. Köseköy Belediyesi merkez olmuş; Sultaniye, Pazarçayırı, Örnekköy,Karatepe, Balaban, Nusretiye, Şirinsulhiye, Avluburun, Eşme, Ahmediye, Ketencilerköyleri merkeze bağlanmış ve Köseköy Belediyesi’nin adı Kartepe olarakdeğiştirilmiştir. Böylece Kocaeli ilinin Kartepe ilçesi oluşturulmuştur

http://www.kocaeli.bel.tr

imagesCAGLJT1I

Sapanca Gölü Efsanesi

Bir zamanlar Sapanca gölünün yerinde, verimli topraklar, bu toprakların üzerinde de zengin, varlıklı bir kasaba varmış. Kasaba halkı zenginmiş, varlıklıymış ama , gözlerini dünya malı bürümüş, bencillik ve cimrilik ruhlarını karartmış.

Bir gün, Adapazarı’nın güneyindeki Erenler tepesinde oturan, gözünü dünyaya kapamış, gönlünü aşk ve sevgiyle doldurmuş erenlerden bir eren, bu kasabaya inmiş.

Selâm vermiş, selamını almamışlar, konuk olmak istemiş, kimse “buyurun” dememiş, hangi kapıyı çaldıysa yüzüne kapanmış, bu fakir, fakat gönlü zengin dervişe bir bardak içecek su bile vermemişler.

Derviş gönlü bu, bir kırıldı mı onarılmaz, onarılsa da faydası olmaz. Aksama değin yorgun-argın, aç-susuz kasabayı terk ederken, ötelerde küçük bir kulübeden sızan mum ışığına doğru yönelmiş, bir de bu kapıyı çalayım, belki bir gönül yoldaşı bulurum diye düşünmüş.

Bu, kasaba halkına sapan yaparak geçimini sağlayan fakir bir sapancının is yeriymiş. Kapıyı çalmış, az sonra sapancı güler yüzle konuğuna açmış kapıyı:

– Buyurun, hoş geldin, safa geldin. Ocaktan tencereyi simdi indirdim. Bir konuk göndermesi için Tanrı’ya niyaz ediyordum, demiş.

Derviş memnun, baş köşeye oturmuş. Sapancı sofrayı kurmuş, nesi var, nesi yoksa dervişin önüne getirmiş. Yemekten sonra, içi talaş dolu yatağını sermiş, konuğunu yatırmış. Sabah, erkenden kalkmışlar. Derviş, Sapancı’dan izin istemiş, Sapancı da onu karşıdaki tepelere kadar uğurlamış. Dönüsünde bir de ne görsün. Kasabanın yerinde koca bir göl var. Ne ev-bark kalmış, ne tarla-tapan. Koca göl, hepsini bir anda yutuvermiş. Kendisinden başka hayatta kimsecikler yok. Dervişin ahı tutmuş, kırılan bir gönül, bir kasabaya mal olmuş. O günden sonra, bu koca göle Sapanca adını vermişler.

 

 

 

 

 

 

 

 

SİVAS/ŞARKIŞLA

 

07

Sivas (il)

Sivas, Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesinde yer alan bir il. Sivas ili, Mezopotamya ve arasında kervanların geçtiği bölgede olduğu için, Selçuklular döneminde tüccarların ziyaret ettiği bir merkez haline gelmiştir. Türkiye’de Konya’dan sonra en çok Selçuklu eserinin bulunduğu il Sivas’tır. 13.yüzyıl’a ait Gök Medrese, Çifte Minareli Medrese ve Mavi Medreseleri çini sanatı açısından mutlaka görülmeye değer yerlerdir. Ulu Camii ise 1100 yılında inşaa edilmiştir. Ayrıca Sivas, Türkiye’nin yüzölçümü açısından en büyük ikinci ilidir. Toplam nüfusu 623.116, merkez nüfusu 319.532’dir.

Sivas Kızıldağ’dan doğan Kızılırmak, Köse Dağı’ndan doğan Yeşilırmak ve yine Köse Dağı’ndan doğan Fırat’ın en önemli kollarından biri olan Karasu Nehri, Sivas ili sınırları içinde doğmaktadır. Sivas coğrafi açıdan kıraç, yeşili az, sert iklimli bir yerdir. İkliminin elverdiği ölçüde yetiştirilebilen ancak tahıl ürünleri, şeker pancarı, patates gibi ürünlerdir.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın temellerinin atıldığı, Selçuklu devrinin dev eserleriyle süslü, yüzölçümü bakımından Konya’dan sonra ikinci sırada yer alan bir ilimiz. Sivas ili topraklarının büyük kısmı İç Anadolu’nun yukarı Kızılırmak bölümünde diğer kısımları ise Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinde olup, 35° 50’ ve 38° 14’ doğu boylamları ile 38° 32’ ve 40° 16’ kuzey enlemleri arasında yer alır. Kuzeyden Giresun, Ordu ve Tokat; doğudan Erzincan; güneyden Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri; batıdan Yozgat illeriyle çevrilidir. Trafik numarası 58’dir.

Sivas’da Batı Anadolu ağzı kullanılmaktadır.

Adlandırma

Şehrin adı kentin antik dönemdeki adı olan Sebastia sözcüğünün evrimleşerek Türkçeleşmesiyle bugünkü halini almıştır. Sebastia ismi de Yunancada saygıdeğer, yüce anlamına gelir ki, Latince Augustus’un Yunanca karşılığıdır. Bu da Pontuslar tarafından kurulan kentin Roma İmparatoru Augustus onuruna onun ismiyle adlandırıldığına delalet eder.

Halk arasindaki rivâyetlere göre ise Sivas kurulmadan önce ulu ağaçlar altında kaynayan üç pınar varmış. Bu pınar Tanrıya şükür, ana ve babaya minnet ve küçüklere şefkat duygularını ifâde edermiş. Bu üç pınara “Sipas Suyu” denirmiş. Zamanla mukaddes sayılan bu üç pınarın etrâfında küçük bir yerleşim merkezi kurulmuş ve “Sipas” ismi verilmiştir. Diğer bir rivâyete göre ise Sivas ismi eski kavimlerden “Sibasipler”den gelmektedir.

Sivas ilk çağlarda Talavra, Megalapolis, Karana ve Diyapolis isimleriyle anılmıştır.Sivas ismi ile ilgili bir başka rivâyete göre ise, kentin adı Farsçada “üç değirmen” mânâsına gelen “Sebast” kelimesinden gelmektedir; Sebast ismi zamanla halk dilinde Sivas olarak yerleşmiştir. Sivas ismi bu şekilde oluşmuştur05

Coğrafya

Üç vadi arasındadır. Sivas halkının büyük çoğunluğu çeşitli zamanlarda bölgeye yerleşmiş Türkmenlerdir. İlde Kafkasya göçmenleri de mevcuttur. Kızılırmak Havzası; kenti İç Anadolu iklimine, Yeşilırmak; Karadeniz, Fırat Havzası ise Doğu Anadolu iklimine bağlamaktadır. Bu üç su, üç yol, üç farklı kültür demektir.

Kuzeyden Kelkit vadisi, doğuda Köse Dağları’nın uzantısı olan Kuruçay vadisi ve Yaman Dağı, güneyde Kulmaç Dağı, Tahtalı Dağları’nın uzantılarıyla, Hezanlı Dağı, batıda Karababa, Akdağlar ve İncebel Dağları gibi yükseklikler çizer kentin doğal sınırlarını.

35 derece-50 dakika ve 38 derece-14 dakika doğu boylamlarıyla, 38 derece-32 dakika ve 40 derece-16 dakika kuzey enlemleri arasında kalan il, 28,488 km2 lik yüzölçümü ile Türkiye’nin toprak bakımından ikinci büyük ili olan Sivas’ın il topraklarının büyük bölümü Kızılırmak, bir bölümü de Yeşilırmak ve Fırat havzalarına girer.

İl alanı kuzeyden Kelkit Vadisi, doğudan Köse Dağları’nın uzantıları, Kuruçay Vadisi ve Yama Dağı, güney­den Kulmaç Dağları, Tahtalı Dağları’nın uzantıları ve Hezanlı Dağı, batıdan Karababa, Akdağlar ve incebel Dağları gibi doğal sınırlarla çevrilidir. Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Yıldız Irmağı, Çallı Çayı ve Tohma Çayı en önemli akarsularıdır.

Sarkışla-Gemerek Ovası. Yıldızeli (Bedehdun) Ovası, Suşehri Ovası, Tohma Vadisi, Kızılırmak Vadisi. Çallı Suyu Vadisi ve Kelkit Vadisi ilin belli beşli tarım alanları ve ulaşımı belirleyen önemli alanlarıdır.

Sivas ilinde ağırlıklı yeryüzü seklini platolar oluşturmakladır, il oranının % 47,6’sı platolarla, % 46,2’si dağlarla, %6,2’si ise ovalarla kaplıdır. Sivas’ın en büyük platosu Uzunyayla’dır. Ayrıca, Uzunyayla’ya oranla daha zengin otlaklara sahip olan Meraküm Platosu da ilin ender yüksek düzlüklerindendir.

Kuzey Anadolu Dağlarıyla Güney Anadolu Dağlarının birbirine yaklaştığı bir yöre olan Sivas il alanında kıvrılma ve yükselmeler sırasında bazı kesimler Çöküntüye uğramıştır. Bu çöküntü alanları ilin önemli su merkezlerinden olan gölleri oluşturmuştur. Hafik Gölü, Tödürge Gölü, Lota Gölleri, Gürün – Gökpınar Gölü bu göllerden bazılarıdır.

Turizm

Ortaköy Çermik, Şarkışla ilçesinin Ortaköy köyüne bağlı bir kaplıcadır.Kaplıca suyu 246 metre aşağıdan çıkmaktadır.Kaplıcanın suyu sıcaktır yaz kış 37 derecedir ve kükürtlüdür kükürtlü olmasından dolayı birçok cilt ve kemik hastalığına iyi gelmektedir.Kaplıcada 15 adet oda 25’e 10 metre bir adet açık havuz, bayanlar ve erkek için ayrı 2 havuz ve 1 adet özel aile havuzu bulunmaktadır.Ayrıca kaplıca Kızılırmak nehrine çok yakın bulunduğundan dolayı kaplıca çevresi doğanın çok iyi bir şekilde sergilendiği bir mekandır.Kaplıca ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır asfalt yolu bulunmaktadır.

Sivas soğuk çermik, İl merkezine 19 km. uzaklıkta, Başıbüyük Köyü’nün girişinde olup, suyun sıcaklığı 28 derecedir. Konaklama tesislerinin yanı sıra çoğunlukla çadır kurulmaktadır. Kaplıca çevresi ilginç bir topografya ve bitki örtüsüne sahiptir. Kaplıca suyu içildiğinde mide, bağırsak ve safrakesesi hastalıklarına iyi gelmektedir.

Yıldızeli sıcak çermik, Sivas Yıldızeli yolu üzerinde sivasa yaklaşık 30 km, Yıldızeline 16 km uzaklıkta olup toplu taşıma araçları ile ulaşmak mümkündür

Gürün-Gökpınar,Suyu çok temiz ve duru olan Gökpınar Gölü, Gürün’e 10 km. uzaklıktadır. Doğal güzellikleri ve alabalıklarıyla ünlü olan göl; dipten gelen kaynaklarla beslenmektedir.Turkuaz ve mavi yeşil renklerinin her tonunu bünyesinde barındıran gökpınar bir dünyaca ünlü bir doğa harikasıdır.

Kangal balıklı çermik, Sivas’a 96 km. , Kangal ilçe merkezine 13 km. uzaklıkta olup sivastan her saat başı toplu taşıma araöları ile varmak mümkündür.Kangal Balıklı Kaplıca; Türkiye’deki termal kaplıcaları içerisinde kendine özgü bir yeri vardır. Tedavi özelliği itibari ile dünyada bir benzerini bulmanın mümkün olmadığı kaplıca, ilmi ve tıbbi bir mucizeyi “Sedef Hastalığını tedavi ederek” sergilemektedir.

Divriği Ulu Camii Sivas Divriği ilçesi merkezinde bulunmaktadır. Divriği ulu cami ve Daru’ş-şifası adıyla dünya sanat tarihinde yer alan bu eşsiz eser, Anadolu Selçuklu Devleti Mengücek Oğulları Beyliği döneminde (1228) Mengücek Beyi Ahmet Şah tarafından, Şifahane ise Ahmet Şah’ın eşi Melike Turan tarafından yaptırılmıştır.UNESCO tarafından DÜNYANIN 8. HARİKASI olarak gösterilip koruma altına alınmıştır.

Kongre Müzesi 4 Eylül 1919’da Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin oluşturulduğu 4 EYLÜL SİVAS KONGRESİ’nin gerçekleştirildiği ihtişamlı binadır.Şu an müze olarak kullanılmakta olup müze içersinde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün birçok şahsi eşyası ve Selçuklu,Osmanlı zamanından birçok tarihi eser sergilenmektedir.Müze kent meydanındadır.

04

 

Şehirde birçok Selçuklu ve Osmanlı eserleri bulunmaktadır:

  • Buruciye Medresesi
  • Gök Medrese
  • Çifte Minare
  • Şifaiye Medresesi
  • Valilik Binası
  • Jandarma Binası
  • Selçuk Anadolu Lisesi Binası
  • 4 Eylül Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi
  • Susamışlar Konağı
  • Abdi Ağa Konağı
  • İnönü Konağı
  • Kangal Ağası Konağı
  • Osman Ağa Konağı
  • Ali Baba Konağı
  • Taş Han
  • Behram Paşa Hanı
  • Ziya Bey Kütüphanesi
  • Kale Camii
  • Ulu Camii
  • Kargakalesi Köyü
  • Eğri Köprü
  • Kesik Köprü
  • Güdük Minare
  • Meydan Hamamı
  • Meydan Camii

Şehir dışı diğer tarihi yapılar:

  • Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Divriği)
  • Divriği Kalesi ve Kale Camisi (Divriği)
  • Yıldız köprüsü (Yıldızeli-Sivas karayolu Yıldız Nehri üzeri)
  • Tödürge Kaya Mağaraları (Zara)
  • Doğanşar Kalesi (Doğanşar)

Doğa Harikaları:

  • Dipsiz Göl (Doğanşar)
  • Eğriçimen Yaylası (Koyulhisar)
  • Sızır Şelalesi (Gemerek)
  • Hafik Gölü ve Lota Gölü (Hafik)
  • Tödürge Gölü (Zara)
  • Gökpınar Gölü (Gürün)
  • Tekeli Dağı (Doğanşar)
  • Boğazköy
  • Kızılçan (Zara – Canova)

 

ŞARKIŞLA(İLÇE)

  
COĞRAFİ KONUM
Şarkışla’nın Sivas il merkezine uzaklığı , rakımı 1180 m’dir. İlçenin Merkez Nüfusu 20.654, köylerinin nüfusu 28.664 olup toplam nüfusu 49.318 dir.Toplam yüzölçümü 1965 km² dir. Güneyinde Altınyayla ve Kayseri, batısında Gemerek, kuzeybatısında Yozgat ili ve kuzeyinde Yıldızeli, doğusunda Sivas topraklarıyla çevrilmiştir. Genel olarak ilçe engebeli bir yapıya sahip olup ilçe merkezi, Kızılırmak oluğunun güneydeki Acısu ve Kanak Çaylarını alüvyonlarıyla örtülmüş bir ova üzerinde yer alır. Asıl yerleşme kalker yapılı (kale) bir tepenin eteklerinde kurulmuştur.İlçeyi kuzeyden Akdağlar çevreler; bu dağların yükseltisi 2000 metreyi geçer ve bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. İlçeyi güneyden Tecer Dağlarının güney etekleri çevreler. İç Anadolu bölgesinin en önemli peneplen platolarından biri olan Uzun Yayla’nın bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır. Bu yönüyle ilçe yer şekilleri bakımından çeşitlilik gösteren (dağlar, vadiler, ovalar ve platolar) pürüzlü engebeli bir yapıya sahiptir. İlçede sert, karasal bir iklim hüküm sürer, yıllık sıcaklık ortalaması 12 ˚C civarında olup, en soğuk ay ortalaması -4˚Cen sıcak ay ortalaması ise 19.5 ˚C civarındadır. İlçenin en önemli akarsuyu Kızılırmaktır. İlçenin kuzeyinden geçen Kızılırmağın, ilçeden aldığı en önemli kollar Acısu ve Kanak Çaylarıdır. Rejimleri düzensiz olan bu akarsular özellikle yaz aylarında sularının büyük bir kısmını kaybeder

TARİHÇE
Şarkışla M.Ö 3000’li yıllarında Hititlerin yaşadığı bir yöreydi. Daha sonra bu yöre M.Ö. 550 yıllarında İran kökenli Pers hakimiyeti altına girmiştir. Büyük İskenderin doğu seferi sırasında Makedonya egemenliğine giren Şarkışla, bundan sonra sırasıyla Kapadokya Krallığı ve Roma İmparatorluğu yönetiminde kalmıştır. Bizans İmparatorluğu döneminde ise Sivas Theması’nın sınırları içerisinde bulunuyordu. 1071 Malazgirt Savaşı sonunda Anadolu’nun fethiyle Şarkışla yöresine de hakim olan Türkler, bölgede ilk Türk hakimiyetini Danişmentli Beyliği ile kurmuşlardır. 1175 yılından itibaren ise bölge, Anadolu Selçuklu hakimiyeti altına girmiştir.
1243 Moğol istilasıyla yağmalanan Şarkışla’da daha sonra Eretna Beyliği hakimiyeti başlamıştır. Eretna Beyliği’nin yıkılması ile de Kadıburhanettin Devleti’nin denetimine giren Şarkışla 1408 yılından sonra ise Osmanlı hakimiyetine dahil olmuştur. Osmanlı yönetimindeki Şarkışla 19. Y.Y’da Sivas Sancağı’nın Tonus (Altınyayla) kazasının yönetimine bağlanmıştır. 1864 yılında yayımlanan Osmanlı Vilayet Nizamnamesi ile belediye teşkilatı kurulan Şarkışla, 1873 yılında ilçe statüsü kazanmıştır.Şarkışla Osmanlılar döneminde göç alan bir yöre olmuştur. 1860’lı yıllardan sonra Kafkasya’nın Ruslar tarafından işgali ile buradan göç eden Kafkas halkı Uzunyayla yöresine yerleştirilmiştir.Cumhuriyet döneminde 1926 yılında yapılan düzenleme ile Şarkışla ilçesi Sivas Vilayeti’ne bağlanmıştır.

KÜLTÜR VE TURİZM
İlçe de tarihi değerlerinden 1669 yılında yaptırılan Ulu camii ve ilçenin ortasında bulunan kaledir. Bugün kaleye ait hiçbir iz yoktur.Yöre halkı gelenek ve göreneklerine bağlı, misafirperverdir. İçli ve duygulu bir yapıya sahip olan ilçe sakinleri bu özelliklerini yöreye has deyiş, şiir ve türkülerinde belli eder. Bu nedenle bağrından çok sayıda halk ozanı yetiştirmiştir.Bunların en çok bilineni ünü yurt dışına taşan Aşık Veyseldir. Her yıl 16-21 Mart tarihlerinde düzenlenen Aşık Veysel ve Ozanlar Haftası yöreye renk katmaktadır. Sefil Selimi, Aşık Hüseyin, Aşık Agahi, Aşık Kamber, Aşık Kunter, Aşık Kul Veli, Aşık Şevki, Aşık Bekir, Aşık Ali İzzet Özkan, Aşık Ali İzzet Savaş, Aşık Merdanoğlu, Aşık Mehmet Ali ve Aşık Fazlıda Şarkışla’nın yetiştirdiği ozanlardır. Değişik kültür kucağından gelip yerleşen insanların varlığı nedeniyle Şarkışla, halk kültürü yönünden renkli bir mozaik oluşturmaktadır. Sivas genelinde oynanan halk oyunlarının yanısıra yöresel oyunlara da sahiptir. Bunlar; ortaköy bicosu ve arabacı oyunudur. Kıyafetler birbirine yakın olmakla beraber farklı motifler ve renkler içerir.İlçede Ortaköy Çermik ve Alaman Köyü çermiği mevcut olup çeşitli hastalıklara şifa verdiği bilinmektedir. Yeterli tesis mevcut olmadığı için istenilen düzeyde işletilememektedir.

 
KAYNAK:
 
 
 
 

 

 

 

KAHRAMANMARAŞ/ ELBİSTAN

 

KAHRAMANMARAŞ’IN TARİHİ

Kahramanmaraş, eski ve halk arasındaki adıyla Maraş, Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık on sekizinci şehri. 2014 itibarıyla 1.089.038 nüfusa sahiptir. Kurtuluş Savaşı’nda işgale direnişi nedeniyle TBMM tarafından 5 Nisan 1925’te şehre İstiklal Madalyası verildi. 7 Şubat 1973’te Maraş olan adı, Kahramanmaraş olarak değiştirildi.

Şair Gülten Akın, Maraş halkı için “Adamın su gibi akanıdır Maraşlı” demiştir.[1] Ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi, ise Seyahatnamesinde Maraş halkı için, “Kelimatları lisan-ı Türkidir ve ekseriya halkı Türkmendir” der.[2] Maraş ve çevresi başta Oğuzların Avşar, Bayat ve Beydili boyları çoğunlukta olmakla birlikte hemen hemen 24 Oğuz boyunun tamamı mevcuttur.

Dövme dondurmasıyla meşhurdur. Kahramanmaraş’ın dövme dondurması yerel şirketlerin azmi ve katkısıyla ünü tüm dünyaya yayılmış ve birçok dünya şehirlerinde dondurma şubeleri açılmıştır. Japonya’dan ABD’ye, Avustralya’dan Dubai’ye kadar birçok ülkede şehrin ve dondurmanın yerel firmalarca tanıtımı yapılmaktadır.74468image1

KAHRAMANMARAŞ DONDURMASSININ TARİHİ

Kahramanmaraş ve çevresi yaylalık, ormanlık ve su kaynakları ile dopdolu olduğundan, Osmanlılar Dönemine kadar en güzel sahleplerin bu bölgelerde yetiştiği malumdur. Yaylalık alanlar sayesinde en kaliteli davar (keçi) sütünün de bu bölgede olduğu tespit edilmiştir.
Sütle sahlep karıştırılarak sıcak olarak keyif verici ideal bir içecek olarak da kullanılır. Cumhuriyet döneminden sonra Ahir Dağı’ndan katır sırtında getirilen karlarla süt ve sahlepin dondurularak yenmesi Kahramanmaraş Dondurmacılığının gelişmesinin esasını teşkil eder.
Konum itibari ile Kahramanmaraş sıcak bir iklim kuşağındadır.
Bertiz köylüleri kışın yağan karların bir kısmını Ahir Dağı tepesindeki çukurluk alanlara doldurarak üzerlerini kapamışlar. Yaz aylarında kar üzerine pekmez dökülerek, ya da yoğurt karıştırılarak “Şıralı Karsambaç”, “Yoğurtlu Karsambaç” olarak yenmiştir. Bu durum Osmanlılar döneminde de önemini korumuştur.
Eskiden insan sayısının az olması, fabrikaların azlığı ve havaya yayılan dumanların düşük olması, soba sayısının ve her türlü ısınma araç ve gereçlerinin azlığından dolayı tabiattaki hava soğukluğunu daha da fazla koruduğundan 25-30 yıl önceleri daha çok kar yağıyor ve geç eriyordu.
Şimdi ise ısınma daha fazla olduğundan karlar daha çabuk erimektedirler. Bundan dolayı kar biriktirme ve depolama zor olmaktadır. Zaten teknik imkanlar da geliştiğinden karların yerini soğutma sistemleri alarak dondurmacılığa geçilmiştir.
Kahramanmaraş Dondurması’nın Özellikleri Maraş’ı kuşatan Ahir Dağı’nın Yüksek yamaçlarında bu coğrafyaya özgü kekik, keven, sümbül ve çiğdem gibi çiçeklerle beslenen keçilerin eşsiz kıvam ve aromaya sahip sütleri ve olağanüstü bir cömertlikle topraktan fışkıran yabani orkide çiçeklerinin yumru köklerinden elde edilen mucizevi salep Maraş Dondurması’nı taklit edilmesi imkansız olan bir lezzet, aroma ve kıvam sağlar. Bu dondurma, Ahir Dağı’nın, Ahir Dağı insanlarının bir mucizesidir
Mado’nun 4. kuşak temsilcilerinden Mehmet Sait Kanbur; meşhur Maraş dövme dondurmasının sırrını; iyi bir süt (keçi sütü), orkide köklerinden toplanan salep yumruları ve ustalık olarak özetliyor.
Orkide köklerinden toplanan salep yumruları önce ipe dizilerek kurutuluyor. Sütle kaynatılan yumrular bir kez daha kurutuluyor. Bu işlem bir kere daha tekrarlanıp kurutulan salep öğütülmeye hazır hale geldiğinde sert ve badem büyüklüğünde oluyor. Süt şekerle karıştırılıp belirli bir ısıda kaynatılıyor.
Karışımın hangi kıvamda olmasına karar vermek, mayalanması için ne kadar beklemek gerektiği, belli bir kıvama gelinceye kadar kazanlarda dövülmesi gibi ustalık gerektiren çok önemli ayrıntılar…K.Maraş’ta dondurma, çatal bıçak kullanılarak ve yanında antepfıstıklı tatlılarla yenir. Maraş dondurması öyle sert yapılabiliyor ki, et satırıyla bile zor kesiliyor.

KAHRAMANMARAŞ TARHANASI

Tarhana’nın bulunuşuna dair çeşitli rivayetler vardır. En önemli iki rivayet şöyledir:

Yavuz Sultan Selim, Mısır’a sefere giderken uzun müddet soğuğa ve sıcağa dayanacak bir yiyecek bulunmasını ister. Maraş’ın meşhur tarhanası, soğukta donmayan, sıcakta kokmayan taşıması kolay, besleyici bir yiyecek olarak, ordunun en önemli besin maddesi olur.

Diğer bir rivayette şöyle:
Genç bir kız sevdiğine hazırladığı pilavı ve yoğurdu, anası gelince birbirine katıp bir yere saklar. Bir gün güneşin altında kalan yoğurtlu pilav kuruyunca Kahramanmaraş’ın meşhur tarhanası ortaya çıkar.

KAHRAMANMARAŞ BİBERİ

Kahramanmaraş’ta çok uzun yıllardır, acı kırmızı biber üretimi yapılmaktadır. İlimizde biber üretimi ve biber işlemeciliği yaygındır.    iklim yapısından dolayı en iyi kırmızı acı biber Kahramanmaraş’ta yetişir. Bunun yanında Maraş biberi zehirli madde içermez aflatoksinsizdir. İşleme esnasında zararlı katkı maddesi katılmaz.

Oysa bazı yörelerde özellikle toz ve yaprak haline getirilmiş biberin içine tuğla tozu, gıda boyası, aşırı oranda tuz ve yağ konularak tüketici yanıltılmakta ve tüketicinin sağlığı ile oynanmaktadır.  Özellikle Türk Herbalit uzmanları tarafından yıllarca ağrı kesici olarak kullanılması tavsiye edilmiş,ve Batıda ise bunu yeni keşfetmiştir.
Amerikalı Bilim Adamları, Kahramanmaraş Acı Kırmızı Biberin İçindeki ‘Kapsaisin’ Maddesini Kullanarak Çok Etkili Yeni Bir Ağrı Kesici Ürettiler.
Doğum sancılarından diş operasyonlarına kadar birçok alanda kullanılabilecek ilaç, ağrıyı tam olarak keserken hareket ve dokunma kabiliyetini de etkilemiyor.
Bugüne dek lokal anestezi işlemlerinde kullanılan “lidokain” ile kombine edilen ve “biber gazı” spreylerinin içinde de bulunan “kapsaisin”den elde edilen ilacın, kronik ağrıları bulunan hastaların günlük hayatlarını da “normal” sürdürmelerine yardımcı olacağı belirtildi.

Dr. Story Landis, hastanın “uyuşturmadan” acısını kesen yeni ilaç için “Düşünme, dikkat, koordinasyon ve sinir sisteminin diğer önemli işlevlerini sekteye uğratmadan patolojik ağrıyı yok ediyor” dedi.

Diğer uzmanlar da bu yöntemin genel anesteziyi gereksiz kılabileceğini ve birçok ameliyatta hastaların uyanık kalabileceğini söyledi. Şu anda enjeksiyon yöntemiyle uygulanan ilaç, yakında hap şekline de getirilebilir.

İlacın şimdilik en büyük sorunu, enjeksiyon anında verdiği yanma hissi ve etki süresi de kısa vadeli olarak acı tadı verdiği için kırmızı biber kapsaisini maddesi ne başka bir maddede ekleyerek acımtırak yerine tatlandırılmış ağrı kesici hapı piyasaya yakında sürülecek.
Uzmanlar Maraş biberin birçok hastalığa iyi geldiğini yapılan testlerde acı biberin diğer hastalıklara da ne gibi tepki vereceği konusunda çalışmalar yapmakta..

KAHRAMANMARAŞ EN BÜYÜK 3. ABDULHAMİTHAM CAMİİ

Çamlıca’ya yapılması planlanan camiye de ilham kaynağı olan Abdülhamit Han Camisi, 46 metre yüksekliğindeki kubbesi, 81 metre yüksekliğindeki 4 adet minaresi ve 46 bin metrekare kapalı alanıyla Adana’daki Sabancı ve Ankara’daki Kocatepe’den sonra Türkiye’nin 3. büyük camisi olma özelliğini taşıyor.
18 yılda 500 ustanın alın teri döktüğü cami, dünyanın farklı ülkelerindeki sanatseverlerin de ilgisini çekiyor.
Hayırseverlerin yardımlarıyla tamamlanan ve geçen yıl ibadete açılan caminin iç mekanına işlenen hat sanatı ise görenleri adeta büyülüyor. Hat işlemesi, bin 800 günde tamamlanan camideki motifler, ortamın maneviyatına adeta ahenk veriyor. Külliye şeklinde inşa edilerek farklı sosyal imkanlara sahip olan cami, kendine özgü tasarımıyla dikkat çekiyor.

KAHRAMANMARAŞ ELBİSTAN

Elbistan, Kahramanmaraş iline bağlı en büyük ilçedir. Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin kesiştiği noktada yer alır. Şehir merkezinin nüfusu yaklaşık olarak 95.000’dir. TÜİK 2014 yılı nüfus sayımına göre tüm ilçe nüfusu köyleriyle birlikte 142.168′ dir.[2]

İlçe sınırları Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü’nde olup 2547 km² yüz ölçümüne sahiptir. Yaklaşık olarak 37 doğu meridyeni – 38 kuzey paraleli arasında bulunan Elbistan’ın kuzeyinde Darende ve Gürün ilçeleri, güneyinde Nurhak ve Ekinözü, doğusunda Malatya ili, Doğanşehir ve Akçadağ ilçeleri, batısında ise Afşin ve Göksun ilçeleri bulunmaktadır.

Şehrin sosyo-ekonomik yapısına bakıldığında insanların çoğunlukla işçilik ve çiftçilik yaparak geçim sağlamakta oldukları görülür. Özellikle kırsal kesimlerde tarım büyük önem arz etmektedir.Şehir çok yakınından doğan ve ortasından geçen Ceyhan Nehri ile ünlüdür. Afşin- Elbistan termik santralleri Türkiye’nin elektrik üretimine önemli bir katkı sağlamaktadır. Şu anda mevcut olan iki santral toplam 17 milyar kwh elektrik üretmektedir. Bölgenin en Büyük şeker fabrikası olan Elbistan Şeker Fabrikası çiftçinin gözbebeğidir.

1993 yılında zamanın başbakanı Süleyman Demirel, muhtar Nuri Taphasanoğlu’nun ceketini imzalayarak “Elbistan İl Oldu” yazmıştı.. Aradan geçen yıllara rağmen Elbistan il yapılmadı. Verilen sözler, atılan imzalar uçup gitti 1970’li yıllardan beri il olma hayali ile yaşayan Elbistan halkı, bu hayalini gerçekleştirmek amacıyla çeşitli defalar birlik olarak bazı çalışmalarda bulunmuştu. 12 Şubat 1993 yılında bu isteğine çok yaklaşan Elbistan, heyette bulunan muhtar Nuri Taphasanoğlu’nun girişimleri ile sevinmişti. Zamanın başbakanı Süleyman Demirel, muhtar Taphasanoğlu’nun ısrarcı davranışları üzerine ceketinin arkasını imzalayarak; “Muhtarım, Elbistan il oldu” yazıp, altını imzalamıştı.

2014 Mart Ayında Kahramanmaraşın Büyükşehir Olması ile birlikte Elbistan Belediyesi Faal Duruma geçmiş hizmet 200 Kilometre uzaklıkta Büyükşehir Belediyesinden gelmek zorunda kalıp eksik hizmet vermekte olunca 24 Ekim 2014 Tarihinde Elbistanlılar tekrar il olma çabalarına STK “lar Siyasi Parti Temsilcileri ile birlikte “Bir Olalım İl Olalım” Platformu Kurdular ,

Yapılmakta olan Gölbaşı-Nurhak yolu (Kumlu Yolu) ile Elbistan güneydoğu illerinin batıya açılan kapısı olacaktır. Ayrıca Elbistan-Afşin-Sarız yolunun faaliyete geçmesi Elbistan’ın gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Elbistan 140.000’i aşan nüfusuyla ve içinde barındırdğı ticaret hacmi ve oluşan sermaye açısından Türkiye’nin 18 ilindenden daha büyük olan ancak il olamamış bir ilçedir. Büyükşehir merkez ilçeleri hariç tutulduğunda Türkiye’nin en büyük 22. ilçe merkezidir.

Elbistan, tarihi çok eski dönemlere kadar uzanan bir şehir olup Osmanlı Devleti’ne son katılan beylik olan Dulkadiroğlu Beyliği’ne başkentlik yapmıştır. Beyliğin başkenti ancak 1507’de Elbistan’ın savaşta tamamen yakılmasından sonra Maraş’a taşınmıştır. Osmanlı padişahı II. Murat’ın annesi Emine Hatun Dulkadiroğlu beyi Nasreddin Mehmed Bey’in kızıdır.  Günümüzde çarşı yakınlarında bulunan eski Selçuklu hamamı civarında beylik sarayı kalıntıları bulunduğu bilinmektedir.

İlçenin eski kasabası ve şimdi komşu ilçesi olan Ekinözü’nde bulunan doğal içme sularıyla çok çeşitli hastalıklara şifa dağıtılmaktadır. Yatırım potansiyeli olarak daha çok gıda üzerine yoğunlaşılmıştır. Besicilik gelişmiştir ve Türkiye çapında ünlü çoğu markaya et satışı yapılmaktadır. Elbistan Ovası, deniz seviyesinden yaklaşık olarak 1115 m. yükseklikte olup Türkiye’nin 4. büyük ovası olarak oldukça verimli bir arazi yapısına sahiptir. Bu nedenden dolayı tarım ve hayvancılık Elbistan’da çok ilerlemiştir. Türkiye’nin en kaliteli etinin Elbistan’dan çıkması da besiciliğin ne kadar ilerlediğinin bir göstergesidir.

Selçuklu dönemi sonrası kurulan Anadolu Türkmen beylikleri devrinin 4 büyük beyliğinden biri olan Dulkadiroğulları beyliği , Dulkadirbey önderliğinde olup Alevi Türkmen beyliğidir.

 

Kaynak : http://www.bik.gov.tr/abdulhamit-han-camii-hat-sanatiyla-buyuluyor-haberi-14269/

http://www.haberkahramanmaras.com/haber-1227-Tarhana-nin-Bulunus-Hikayesi.html

http://lezzetler.com/maras-dondurmasinin-sirri-vt26774

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kahramanmara%C5%9F

http://tr.wikipedia.org/wiki/Elbistan

 

 

 

EFSANE MEMLEKET ÇORUM (19 HERİCİLER)

                                                  ÇORUM

b4d273dd-87ca-46a4-9361-33900c394af4

Topraklarının bir bölümü Karadeniz bölgesinde ve bir bölümü de İç Anadolu bölgesinde olan bir ilimiz. Yüz ölçümü 12 820 km2, nüfusu 597 065 (2000), il plâka kodu 19’dur. İlçeleri: Merkez, Alaca, Bayat, Boğazkale, Dodurga, İskilip, Kargı, Laçin, Mecitözü, Oğuzlar, Ortaköy, Osmancık, Sungurlu ve Uğurludağ’dır.

Çorum ilinin yarıya yakın bir bölümü plâtolardan oluşur. Plâtoları yaran birçok ırmağı vardır. Bu ırmakların geçtiği yerlerde verimli ovalar bulunur. En önemli ovaları, Çorum, Sungurlu, Osmancık, Irmak ve Mecitözü ovalarıdır. En önemli dağları da, Kös Dağı, Kırklar, Köse ve Eğerli dağlarıdır. Bu ilden geçen ve doğan bütün ırmaklar Karadeniz’e dökülür. Çorum’da Karadeniz iklimiyle İç Anadolu iklimi arasında bir geçiş iklimi egemendir. Güney kesimlerinde yazlar kurak ve sıcak, kışlar kar yağışlı ve soğuk olur. Kuzeye gidildikçe yağışlar artar. Doğu ve batı kesimlerinde ormanlık alanlar vardır. Orta ve güney kesimlerindeyse bozkırlar bulunur.

Çorum nüfusunun büyük bir bölümü kırsal alanda yaşar. İlin ekonomisi tarıma dayalıdır. Yetiştirilen başlıca ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, soğan, kavun, karpuz, domates, patates, yeşil mercimek, üzüm, pirinç ve elmadır. Çorum ili leblebisiyle de ünlüdür. Ekonomide hayvancılık da önemli bir yer tutar. Yetiştirilen hayvanlar, koyun, kıl keçisi, Ankara keçisi ve sığırdır. İlde sanayi pek gelişmemiştir. Başlıca sanayi kolları çimento, tuğla, kiremit, döküm, plâstik, kâğıt ambalâj, un, yem ve süt ürünleridir. İlden yurtdışına salyangoz, at ve eşek eti konservesi de satılmaktadır. Çorum’un tarihi çok eski yıllara dayanır. Alacahöyük’te 2634 hektarlık alana yayılan tarihi kalıntılar, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden birine aittir. Günümüzde bu alan Boğazköy-Alacahöyük Milli Parkı olarak koruma altına alınmıştır.

                                                                                    ÇORUMDA GEZİLECEK YERLER

Hattuşaş Antik Kenti: Çorum’un simgesi haline gelmiş olan Hattuşaş Antik Kenti UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor. Hitit uygarlığının başkenti olan bu yerleşim aynı zamanda tarihteki ilk yazılı anlaşmanın da yapıldığı yer. Bu muhteşem güzellikteki antik kenti gezmeden Çorum’da ayrılmayın. Hattuşaş Antik Kenti Alacahöyük Tarihi Milli Parkı sınırları içinde bulunuyor.

galatya1

Kybele Kabartması: Çorum’un Ortaköy ilçesinde bulunan ve Helenistik dönemden kalan Kybele Kabartması Çorum’da görülmeye değer bir diğer antik çağ kalıntısı. Bir kaya bloğu üzerine oyularak resmedilen Kybele Kabartması bu döneme ait bilinen en büyük kabartma.

1359988507_kybelekabartmasi

Kaleler: Çorum’daki tarihi duraklardan biri de Çorum kaleleri. Yüzlerce yıllık geçmişe sahip olan Çorum Kalesi ve Kandiber Kalesi’ni gezmenizi tavsiye ediyoruz.

10_full

Müzeler: Eğer müze gezmekten hoşlanan bir gezginseniz şehir merkezindeki Çorum Müzesi’ni, Hattutaş Antik Kenti’nden çıkarılan eserlerin sergilendiği Boğazköy Müzesi’ni ve Alacahöyük kazılarından çıkarılan buluntuların sergilendiği Alacahöyük Müzesi’ni gezmenizi öneriyoruz.

corummuze

KAYNAK:http://www.bilgiler.gen.tr/corum.html#top

Muğla Dalaman

Muğla Türkiye’nin bir ili ve en kalabalık yirmi dördüncü şehri. 2013 itibarıyla 866.665 nüfusa sahiptir. Ege Bölgesi’nde, topraklarının küçük bir kısmı Akdeniz Bölgesi içine giren, Ortaca, Dalaman, Fethiye, Marmaris, Milas, Datça ve Bodrum gibi tatil yöreleri ile ünlü bir yerleşim yeridir. İlde 13 ilçe bulunur. Turizm Dalaman, Fethiye, Marmaris, Datça ve Bodrum gibi tatil bölgeleri ile dünyaca tanınan Muğla, 2007 yılı Ocak-Eylül döneminde, 2006’nın aynı dönemine göre turist sayısını %9 artarak 2.285.258 kişi ağırlamıştır. Ayrıca Dalaman’da askeri ve sivil havaalanı bulunmaktadır. Bu havaalanın yıllık 10 milyon kapasiteli dış hatlar terminalinin bulunması yurtdışından ulaşım için de önemli bir imkân sağlar.

Türk evleri

Özellikle Hisar Dağı eteklerine doğru yayılmış olan bu evler, kentsel silüeti kırmızı kiremit çatı beyaz duvar ve üzerlerinden taşan yeşil ağaçlar üçlüsü ile oluşan armonisi içinde, geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Avlu içindeki müştemilatlarıyla bir kullanım ve form biçimini oluştururlar. Bazılarının ‘hayat’ları sonradan kapatılmış, yakın devirde inşa edilen bazılarında ise bu bölüm doğrudan olarak yapılmışlardır.

Rum evleri

Rum evlerini diğer evlerden ayıran temel özellik içe kapanmış olmaları, avlu yerine sokakla bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı göstermeleridir. Diğer ayırt edici özelliği ise kesme taş yapı olmalarıdır. Eski şehrin ticaret ve zanaat merkezi Arasta mevkiinde 1895’de Rum Filivari Usta’nın elinden çıkmış saat kulesi de Rum nüfusun Muğla’ya yadigarlarındandır. Kentte halen yaşları 100 ila 300 arasında değişen 400 yapı koruma altındadır ve kapsamlı bir restorasyon girişimi başlatılmıştır.

6ea78ec3-6e72-4f52-8703-fcf49f0b9a40

Dalaman

Muğla ili’nin 13 ilçesinden birisi ve ilçenin yönetim merkezi olan şehir. Atm Dalaman Uluslararası Havaalanı bu ilçe sınırları içerisindedir. Ortaca’nın da ilçe haline getirilmesinden sonra bağlı beldesi kalmamıştır. 16 köyü bulunmaktadır. Akdeniz Bölgesi’nde, Muğla İline bağlı bir ilçe olan Dalaman,aynı ilin Köyceğiz, Ortaca ve Fethiye ilçeleri ile Denizli ili Çameli ilçesi arasında yer almaktadır. Doğu,kuzey ve batı kesimleri dağlık,güneyi ovalıktır. İlçe topraklarını Gölgeli Dağlar (2.295 m.), Boncuk Dağı (2.265 m.) engebelendirmektedir. Fethiye Körfezi ’ne paralel uzanan bu dağların etekleri yapraklı, yüksek kesimleri de iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarla kaplıdır. Dalaman Ovası, Muğla ilinin en verimli ovasıdır,Türkiye’nin ve dünyanın en verimli ovaları içerisindedir. İlçe topraklarını Dalaman Çayı sulamakta olup, Akdeniz ve Ege Bölgeleri geçiş noktasında bulunmaktadır. Dirmil yakınlarındaki Kocaş Dağından doğan, Dalaman Çayı Marmaris ve Fethiye arasında yer alır. Toplam uzunluğu 229 km.dir. Batı Toroslar’ın Göktepe ve Yaylacık Dağlarından inen kolların birleşmesiyle büyüyen çay, dar ve derin bir vadi içinde akarak, Ortaca’nın 8 km. güneyinden denize dökülür.Deniz seviyesinden yüksekliği 15 m.dir. Yüzölçümü 61.694 hektar olan ilçenin 2009 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 33.451’dir. İlçenin tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi yeterli arkeoloji kazısı ve yüzey araştırması yapılmadığından dolayı bulunmamaktadır. Ancak Antik Karya bölgesi içerisinde olduğundan ilçe tarihinin çok eskilere dayandığı sanılmaktadır. Daha önce Köyceğiz İlçesine bağlı olan Atakent ve Dalaman beldelerinin birleşmesiyle tek bir Belediye olan Dalaman, 1983 ’te ilçe konumuna getirilmiştir. Euhippe antik kentinin Karia bölgesinin kuzeyinde, Dalaman’ın yanı başında Alaçatlı Köyü’nün (Alaca-atlı) bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Ayrıca ilçede tren yolu olmamasına rağmen, tren istasyonu bulunmaktadır.

Dalaman’ da Gezilecek Yerler

Dalaman’da görülmesi gereken yerler ilçe merkezi ve civar ilçeler gibi sıralanabilir aslında. Keşfetsene’nin Türkiye Gezi Notları yeni yayına girdiği için diğer bölgeleri zamanla göreceksiniz, biz Dalaman içindeki koylar, Dalaman Plajları ve Dalaman’ı tarihi güzelliklerinden birkaçı ile rehberimizi tamamlayalım. Dalaman Tatilinin keyifli geçmesi dileğiyle.

Dalaman Çayı

Türkiye’nin en iyi rafting parkurları yazımızda belirttiğimiz önemli rafting merkezlerinden Dalaman Çayı, deniz kum güneş tatilini renklendirmek isteyenler için bire bir. Bölgede birçok profesyonel şirket sizi bekliyor ve acemiden profesyonele sınırsız seçecek var. Dalaman Çayı boyunca da serin serin birçok otel bulunuyor.

DALYAN-ENGUR-PANSiYON-DALYAN-MUGLA-1

Kaynak : http://kesfetsene.com/dalaman-gezi-rehberi/

http://tr.wikipedia.org/wiki/Dalamanhttp

YOZGAT/ÇAYIRALAN TANITIM

YOZGAT TARİHİ & TURİZMİ

yozgat_saat_kulesi_6

Tarih Yozgat ili Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Alişar Höyüğünde 5000 sene önceye âit eserler bulunmuştur. Yozgat il toprakları Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran veAnadolu’da târih devrinin başlangıcı kabul edilen Hititlerin sınırları içinde ve en kalabalık yerleşme merkezlerinden biriydi. M.Ö. 1500-2000 yılları arasında kurulan Hitit Krallığının merkezi Hattuşaş, Yozgat il sınırına oldukça yakındır.

Sâmi Asurlular Kızılırmak’ı geçerek buraya kadar gelmişlerse de, bu bölgeye hâkim olamamışlardır. Frikya ve Lidya krallıkları bu bölgeye devamlı hâkim olamadılar.

M.Ö. 6. asırda Presler Anadolu’nun mühim kısmını ve bu bölgeyi istilâ ettiler. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Pers Devletini yenerek Anadolu ve İran’ı krallığına kattı. İskender’in ölümü üzerine imparatorluk komutanları arasında taksim edilerek Anadolu, Asya İmparatorluğu (Selevkoslar Devleti)nin payına düştü. Az sonra bu bölge Kapadokya Krallığına geçerek Kayseri’den idâre edilmiştir.

M.Ö. 1. asırda Roma İmparatorluğu bütün Anadolu gibi bu bölgeyi de kendi toprakları içine kattı. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Anadolu Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü.

İslâm orduları ve Sâsânîler zaman zaman Bizans’ın elindeki bu bölgeye akınlar yapmışlarsa da bu bölgeyi devamlı olarak ellerinde tutamadılar.

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu fâtihi ve Anadolu’da ilk Türk devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Gâzi Süleymân Şah başkumandanlığındaki Selçuklu Oğuz orduları, bütün Anadolu gibi Yozgat bölgesini de fethederek 1077’de kurulan Selçuklu Türk Devletine kattı. Bir ara Danişmendoğullarının nüfûzuna giren bu bölge, devamlı Konya’ya yâni, Anadolu Selçuklu Türk Devletine bağlı kaldı. 1308’de Selçukoğulları Hânedanı düşünce, Anadolu gibi bu bölge de İlhanlı Devletine bağlandı.
yozgat_sehir
İlhanlıların sonuncu Anadolu Genel Vâlisi Uygur Türklerinden Eratna Bey 1335’te Sivas’ta istiklâlini îlân edince bu bölge Eretna Beyliğine geçti. Bu topraklar 1380’de Selçukoğullarından Melik Rükneddîn’e intikal etti. 1398’de Kâdı Burhâneddîn öldürülünce Sultan Yıldırım Bâyezîd Han bu bölgeyi 1398’de Osmanlı Devletine kattı.

Tîmûr Han 1402-1403 senelerinde Yozgat’ı ele geçirdi. Tîmûr Han Anadolu’yu terk edince Çelebi Sultan Mehmed Han bu bölgeyi Osmanlı Devleti sınırlarına yeniden kattı. Bu târihten îtibâren Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar Yozgat bir İç Anadolu şehri olarak Osmanlı idâresinde yaşadı.

Türkmen beylerinden Çapanoğlu Ahmed Paşa Yozgat’ı yeni baştan îmâr etti. Bu zat 1762-1813 arasında 51 yıl vâlilik yaptı. Bir ara Çorum, Kayseri, Ankara, Amasya, Çankırı, Niğde, Tarsus bu âilenin idâresine verildi. Sultan İkinci Mahmûd Han zamânında idârî değişiklikler olunca, Üçüncü Çapanoğlu Süleymân Beyin büyük oğlu Celâleddîn Paşa vezir (mareşal) olarak devlet hizmetinde çalıştı. Diyarbakır, Halep, Maraş, Erzurum, Adana ve Kayseri vâliliği yaptı ve 1846’da vefât etti. Çapan (Çapar) veya Cebbaroğullarından Ahmed Paşa ve oğulları Hacı Mustafa ile Süleymân Bey; Ömer Ağa ve Müderris Abdülcebbar ve Abdülfettah Efendiler bu âileden olup, devlete büyük hizmetleri oldu.

Osmanlı devrinde “Bozok” denilen ve aşağı yukarı bugünkü Yozgat topraklarını içine alan Sancak (vilâyet), Sivas Beylerbeyliğinin (eyâletinin) 8 sancağından biriydi. Tanzimattan sonra ise Ankara vilâyetinin (eyâletinin) beş sancağından biri oldu. Üç kazâsı vardı.

Cumhûriyet devrinde sancaklara (mutasarrıflıklara) vilâyet (il) denilince Yozgat vilâyet oldu.

Yozgat adının verilmesi [değiştir]İlin asıl adı “Bozok” olup,zamanla Yoz olarak değiştirilmiştir.Atatürk, Yoz yerine “gat” katalim demis.Böylece “Yozgat” olmus.Oğuzların; “Bozok” koluna mensup Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre “Bozok” ismiyle anılmıştır. 1800’lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra “Yozgat” adı da telaffuz edilmiştir.

“Yozgat” adının menşei konusunda ise, değişik söylentiler ileri sürülmektedir. Bir rivayete göre, Yozgat Saray Köyü’nden (bugün itibariyle kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişindin ve rakımının yüksekliğinden dolayı önceleri “Yüz kat” denmiş, zamanla bu isim söylene söylene “Yozgat” halini almıştır.

Diğer bir rivayete göre; Aşiret Reisi Ömer Cabbar(Çapanoğlu) Ağa’nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta otlatırken karşısına Hızır çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa’dan içmek için süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek, gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır sütü içtikten sonra çok memnun kalır ve Cabbar Ağa’ya “Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı Yoz-Kant olsun” diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan Yoz-Kant söylene söylene Yozgat halini alıyor.

İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu bölgenin böyle anıldığı bilinmektedir.

2. Dönem Kütahya Mebusu Cemil Bey tarafından verilen bir takrir ile Yozgat ismi Bozok olarak değiştirilmiş, bilahare 23 Haziran 1927 tarihinde Bozok Mebusu Süleyman Sırrı Bey ve arkadaşlarının verdiği bir takrirle Bozok ismi tekrar Yozgat olarak değiştirilmiştir. Yozgat adı nasıl Bozok’tan dönüşmüştür, pek anlaşılabilir, bir bilimsellik taşımamaktadır.

Kültür, Turizm Yozgat E 88 karayolu üzerinde bulunması ve özellikle Hattuşaş(Hitit Medeniyeti Başkenti)’ın yakın olması ve Hattuşaş ile Kapadokyayı birbirine bağlayan Atatürk yolunun il merkezinden geçmesi nedeniyle yabancıların uğrak yeridir. Bozok yaylası olarak da adlandırılan ve ilkçağlardan beri yerleşim yeri olan Yozgat, bozulmamış doğası,misafirperver sıcakkanlı insanları,çok güzel misafir anlayışları, sahip olduğu tabiat güzellikleri, mesire yerleri, yüksek ovaları, tarihi, kültürel, turistik değerleri ve kaplıcalarıyla gezilip görülmesi gereken en güzel illerimizden biridir.Türkiye’nin ilk Milli Parklarından olan çamlık Milli Parkı, Akdağ Ormanları, Şebekpınarı Mesire alanı, Kazankaya Vadisi, ve Gelingüllü barajı gibi yerler spor, dinlence ve piknik alanlarıdır.Ayrıca Çekerek ırmağının yanında bulunan Kızlar Kayası ve hemen yanında tamamlanmasına az kalmış [Çekerek] Süreyya bey Barajı bölgedeki mesire alanı ile çok güzel zaman geçirebilirsiniz.

Kültür Düğün nişan ve acı günlerde Yozgat Halkının imece usulü birbirine yardım ettiği bütün halkın özel günlerde belirlenen alan veya yerlerde toplanılır.Güzel günler hep beraber kutlanır.Acı günlerde aynı şekilde hep beraber atlatılmaya çalışılır.Ayrıca şehir çok misafirperver ve muhafazakar yapısı olduğu bilinir.

Yemek Kültürü Şehrin yöresel yemekleri; Tandır Kebabı, Testi kebabı, çiğdem pilavı, ayva basması, çörek, bazlama, katmer, cızlak, cıvık ekşili, erişte, çap çup, topak çorba, kaypak, helle çorbası, düğürcük çorbası, bulama çorbası, sakala sarkan çorba, haside, sütlü kabak, patlıcan turşusu, arabaşı ve tas kebabıdır. Parmak çörek, peksimet Yozgat’a mahsus özel bir ekmek türüdür.

yozgat

Çayıralan, Yozgat iline bağlı ilçelerden biridir. İlçe toprakları Türkiyenin tam orta noktasında yer alır. Sivas, Kayseri ve Yozgat il sınırlarının kesiştiği noktadır. Çayıralan, bir yanında Akdağ Ormanları ve Akdağlar ile çevrili yeşil Anadolu ilçelerindendir. Rakımı 1 500 m, yüzölçümü 1 445 km2 ve nüfusu 25 958 (1997)dir. İlçe arazisi genellikle dağlıktır. Doğuda Akdağlar, batıda Gevencik Dağı, kuzeybatıda ise, Beydağı yer almaktadır. Vadilerle parçalanmış olan engebeli arazi, yer yer dalgalı düzlükler görünümüne kavuşmaktadır. İlçede tanınmış büyük bir akarsu yoktur. Ancak, çok sayıda küçük dere ve öz bulunmaktadır. Çayıralan Özü, en önemli akarsuyudur. Beypınarı ve Kayapınarı sularının birleşiminden oluşan Karacal Özü, Aşağı Takke Deresi, Külekçi suyu ve Dere Kemal ise, Çayıralan Özü’nün önemli kollarını oluşturmaktadır. Doğal göllerin bulunmadığı ilçede, Yahyasaray Barajı ve İğdecik Barajı’nın göletleri, hem tarım alanlarının, sulanmasında kullanılmakta, hem de çevreye bir görüntü kazandırmaktadır. İklimin karasal olduğu ilçede, yazlar; sıcak ve kurak, kışlar ise, soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. Akdağlar ilçeyi sert rüzgarlara karşı koru maktadır. Hakim bitki örtüsü bozkırlardan oluş muştur. Yağışların daha çok olduğu dağlık alanlarda ise; çam, meşe ve ladin türlerinden oluşan ormanlar yer almaktadır (% 43.76). Çayıralan, Yozgat il’i genelinde Ormanların en yoğun olduğu ilçelerden birisidir. Vadi tabanlarında da söğüt ve kavak toplulukları yer almaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında Akdağ Nahiyesi olarak da anılan ilçenin tarihi Çerkeş Bey’e kadar dayanır. Çerkeş Bey’in yazlık yaylalığı olarak kurulan ilçenin tarihinin Beylikler dönemi  öncesine kadar uzandığı düşünülmektedir.

İlçenin nüfusu 18.040 olup 11.134’ü köylerde, 6.906’sıysa ilçe merkezinde yasamaktadır. Doğu ve kuzeyden çam, meşe ve ardıç ormanları ile çevrilidir. İlçenin önemli iş alanları tarım, hayvancılık, arıcılık, ticaret, fidancılık, orman ürünleri imalatı olarak sayılabilir. Civar ilçeler içerisinden eğitim seviyesi en yüksek ilçe olan Çayıralan halkının büyük bir kesimi (Gurbetçi) işçi olarak başta Almanya, Avusturya, Holanda, Belçika, Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinde çalışmakta, geri kalan halkın büyük bölümü ise memur ve girişimci olarak başta Kayseri, ;İstanbul, Adapazarı, Mersin, Ankara gibi kentlerde yaşamlarını sürdürmekteler.

Avrupa’da işçi olarak çalışanların sayısı büyük bir yekün oluşturmaktadır. Tarihi eser olarak ilçe merkezinde Selçuklular kalma Kümbet bulunmaktadır. Eskiden bir medrese, mezarlık ve bahçesinde yer alan Kümbetle birlikte bir kompleks olan bu alandan geriye bugün sadece Kümbet kalmıştır. Bugün medresenin yerinde yeni inşa eidlen bir Cami bulunmaktadır. Caminin ismi Selçuklu Camii yerine Aşağı Cami olarak değiştirilmiştir. Halkının büyük kısmı Müslümandır, son yıllarda camii, okul gibi kamusal hizmet binalarının sayısında artma gözlenmiştir.

İlçeyi ilk kuranların büyük bir bölümü göçmen Türkmen Yörüklerdir. Çevre köylerden ilçe merkezine dorğu göç devam etmektedir. Avrupa emeklilerinden bir bölümü ve memuriyet nedeniyle ilçe dışındaki memur emeklileride ilçeye dönerek ahir ömürlerini ilçelerinde yaşamayı tercih etmektedirler.

İlçeden, beyin göçü olmaktadır, büyük şehirlerde üniversite okuyarak Türkiye’nin birçok illerinde ikamet eden Çayıralanlılar vardır. Bununla birlikte ilçesine ahdi vefa tamamen dönüp hizmet edenler de vardır.

MWV1.7 0

KAYNAKÇA:

http://www.yilmazotel.com.tr/index.php?git=sayfa&sid=40

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ay%C4%B1ralan

MERSİN (KİLİKYA)

Türkiye’nin; en verimli toprakları üzerine kurulu, dört serbest bölgesinden birine ev sahipliği yapan, ülkenin ilk Ticaret ve Sanayi Odasının kurulduğu,  Akdeniz’deki en büyük limana kucak açmış, en uzun gökdeleni üzerinde taşıyan,  üç ilahi dine mensup insanların mezarlarının yan yana yattığı tek şehir olan, ülkenin üç büyük şehrinden  sonra  devlet opera ve balesini bulunduran, ülkede ilk kez gerçekleştirilecek olan Bölgesel Yenilikçilik Stratejisi proje çalışmalarını yürüten Mersin; dünya kenti olma yolunda hızlı ve emin adımlarla yol almaktadır.Mersin Tanitim (1)

Türkiye’deki bir çok ilkin yanında, Ortadoğu ve Akdeniz’e Açılan Stratejik Konumu, güneş, su ve rüzgar gibi Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Doğal ve Tarihi Turistik Kaynakları, Gelişmiş Altyapısı (liman, yollar, demir, kara ve hava yolları, serbest bölge, organize tarım bölgesi, teknopark gibi…), tarıma elverişli toprakları, genç ve girişimci insan kaynakları, üniversite ve diğer eğitim kurumlarının varlığı, yaşam boyu ve mesleki eğitim imkânları, kültürel zenginlikler, tarım, hizmet ve sanayi sektörünün gelişimi ve göçe bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli ve de aynı zamanda dinamik olan ekonomik aktiviteler, finansal kaynakların birikimi, yabancı yatırım potansiyeli gibi güçlü yanlarının yanında; Bölgesel İnovasyon Stratejisi’nin gelişmesi ve uygulanması, üniversite ve iş dünyası arası giderek artan işbirlikleri, araştırma ve inovasyona yönelik AB ve ulusal programlarına katılım, inovasyon odaklı bölgesel ve uluslararası işbirliklerinin artması, merkezi hükümetin bölgeselleşmeye yönelik teşviklere odaklanması, hükümetin Ar-Ge ve inovasyonu artan oranda destekliyor olması, Mersin kimliğinin ulusal ve uluslararası platformlarda tanıtım faaliyetlerinin mevcudiyeti; ortak hareket bilincinin kuvvetlenmesi, Mersine’e marka şehir olma yolunda önemli fırsatlar sağlamaktadır.

10352598_10152661129256621_4606091802710157938_n

150 yıllık geçmişinde buralarda, farklı dinlere, kültürlere ve etnik topluluklara mensup insanların yaşaması, toplumsal kaynaşmanın gerçekleştiğini ve bunun devam ettiğini göstermektedir. 1886’da Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya gibi birçok ülkenin konsolosluklarının bulunduğu önemli bir liman kenti olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mersin’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişiklikler olmuş ve ekonomik dinamizmini kaybetmiştir.

Türkiye’nin; en verimli toprakları üzerine kurulu, dört serbest bölgesinden birine ev sahipliği yapan, ülkenin ilk Ticaret ve Sanayi Odasının kurulduğu,  Akdeniz’deki en büyük limana kucak açmış, en uzun gökdeleni üzerinde taşıyan,  üç ilahi dine mensup insanların mezarlarının yan yana yattığı tek şehir olan, ülkenin üç büyük şehrinden  sonra  devlet opera ve balesini bulunduran, ülkede ilk kez gerçekleştirilecek olan Bölgesel Yenilikçilik Stratejisi proje çalışmalarını yürüten Mersin; dünya kenti olma yolunda hızlı ve emin adımlarla yol almaktadır.

10417809_10152679650681621_5906598746945442897_n

Türkiye’deki bir çok ilkin yanında, Ortadoğu ve Akdeniz’e Açılan Stratejik Konumu, güneş, su ve rüzgar gibi Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Doğal ve Tarihi Turistik Kaynakları, Gelişmiş Altyapısı (liman, yollar, demir, kara ve hava yolları, serbest bölge, organize tarım bölgesi, teknopark gibi…), tarıma elverişli toprakları, genç ve girişimci insan kaynakları, üniversite ve diğer eğitim kurumlarının varlığı, yaşam boyu ve mesleki eğitim imkânları, kültürel zenginlikler, tarım, hizmet ve sanayi sektörünün gelişimi ve göçe bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli ve de aynı zamanda dinamik olan ekonomik aktiviteler, finansal kaynakların birikimi, yabancı yatırım potansiyeli gibi güçlü yanlarının yanında; Bölgesel İnovasyon Stratejisi’nin gelişmesi ve uygulanması, üniversite ve iş dünyası arası giderek artan işbirlikleri, araştırma ve inovasyona yönelik AB ve ulusal programlarına katılım, inovasyon odaklı bölgesel ve uluslararası işbirliklerinin artması, merkezi hükümetin bölgeselleşmeye yönelik teşviklere odaklanması, hükümetin Ar-Ge ve inovasyonu artan oranda destekliyor olması, Mersin kimliğinin ulusal ve uluslararası platformlarda tanıtım faaliyetlerinin mevcudiyeti; ortak hareket bilincinin kuvvetlenmesi, Mersine’e marka şehir olma yolunda önemli fırsatlar sağlamaktadır.

11081487_10152671814926621_8290776111516378052_n

150 yıllık geçmişinde buralarda, farklı dinlere, kültürlere ve etnik topluluklara mensup insanların yaşaması, toplumsal kaynaşmanın gerçekleştiğini ve bunun devam ettiğini göstermektedir. 1886’da Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya gibi birçok ülkenin konsolosluklarının bulunduğu önemli bir liman kenti olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mersin’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişiklikler olmuş ve ekonomik dinamizmini kaybetmiştir.

Mersin şimdi ikinci hızlı kentleşmesini yaşamaktadır. Modern limanı, Serbest bölgesi, Büyük Sanayi ve Ticari Kuruluşları ile hızla gelişmekte olan bir İl’dir. Çok sayıda Antik ören yerleri, denizi, narenciye bahçeleri ile çevrili yeşil doğası ve kültürel etkinlikleri ile büyük bir kültür ve turizm potansiyeline sahiptir.

Mersin şimdi ikinci hızlı kentleşmesini yaşamaktadır. Modern limanı, Serbest bölgesi, Büyük Sanayi ve Ticari Kuruluşları ile hızla gelişmekte olan bir İl’dir. Çok sayıda Antik ören yerleri, denizi, narenciye bahçeleri ile çevrili yeşil doğası ve kültürel etkinlikleri ile büyük bir kültür ve turizm potansiyeline sahiptir.

Binlerce yıldan bu yana verimli topraklarıyla yaşanılan, insanlarını besleyen, doğası ve şifalı sularıyla hayat veren, ova ile dağın ölmez sevgilerini barındıran Mersin ili, birçok uygarlığın kurulduğu önemli bir yerleşim bölgesidir. Mersin tarihi ve arkeolojik değerleri, Akdeniz kıyılarında bol güneşli günlerin ilkbaharda başlayıp sonbahara değin uzaması, 108 km ye varan doğal koylarla, çam ormanlarıyla süslenmiş kıyı bandı, Toros dağları ile deniz arasında bulunan sayısız doğal güzelliklerin yanında, yöresel ve uluslararası şenlikleri, efsaneleri, Türkmen ve Yörük kültürü, yayla yaşantısı, yöresel el sanatları bakımından çok zengin bir bölge olarak, turizm sektörü için önemli bir konuma ve potansiyele sahiptir.

11129801_10152674364186621_2870351402900509439_n

 

İLÇE SAYISI : 13

 Akdeniz, Mezitli, Toroslar, Yenişehir, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Erdemli, Gülnar, Mut, Silifke, Tarsus

BELEDİYE SAYISI : 14

Büyükşehir, Akdeniz, Mezitli, Toroslar, Yenişehir, Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Erdemli, Gülnar, Mut, Silifke, Tarsus

İl’e bağlı İlçelerden Bozyazı ve Aydıncık 1987 yılında, Çamlıyayla 1990 yılında, Akdeniz, Mezitli, Toroslar ve Yenişehir ise 2008 yılında İlçe olmuşlardır.

MAHALLE SAYISI : 805

6360 Sayılı Yasaya göre Nisan 2014 itibariyle 505 Köy mahalleye dönüştürülmüştür.

11209740_10152715564551621_8834406125938482303_n

İl yüzölçümünün % 87’si dağlık, % 54’ü ormanlık arazidir. Mersin ili 36-37° kuzey enlemleri ve 33-35° doğu boylamları arasında bulunmaktadır. İlin kara sınırı 608 km, deniz sınırı 321 km olup, yüzölçümü 15.853 km²’dir.

 

Mersin ilinin büyük bir kısmını oldukça yüksek, engebeli ve kayalık Batı ve Orta Toros Dağları oluşturmaktadır. Ovalık ve hafif eğimli alanlar ise bu dağların denize doğru uzandığı il merkezi, Tarsus, Silifke gibi alanlarda gelişmiştir. Bunun dışında kalan düzlük veya hafif eğimli alanlar, kuzeyde dağların arasında veya yüksek kesimlerinde görülmektedir. İl akarsu bakımından çok zengin değildir. İlin en önemli akarsuları Göksu ve Berdan Çayıdır.

Mersin, 2014 yılı ADNKS  sonuçlarına göre 1.727.255 nüfus ileTÜRKİYE’NİN 10. BÜYÜK ilidir.

ATATÜRK VE MERSİN

Atatürk’ ün yurt gezilerinde Mersin ve Mersinlilerle ilgili önemli birkaç özellik vardır. Atatürk’ ün Mersin ziyaretlerinden söz ederken değinilmeyen bu özelliklerin üzerinde durmak gerektiğine inanıyoruz. Anadolu kentlerine yaptığı gezilerinde İstanbul ve İzmir dışında hiçbir kent, bu onuru tadamamıştır.

1- Atatürk, Mersin’ e -beş ziyareti uğrayıp geçmek de olsa- on defa gelmiştir.

2- Atatürk dört ziyaretinde toplam 16 gece Mersin’ de yatılı konuk olmuştur.

3- Atatürk son yurt gezisini Mersin’e yapmıştır. (20 Mayıs 1938).

4- Atatürk’ ün, yurt gezilerindeki söylevleri arasında, ad belirterek yaptığı ilk konuşması Mersinlilere hitabıdır. İzmir Milli İktisat Kongresinden (17 Şubat -4 Mart 1923) sonra eşiyle yaptığı ilk yurt gezisinde, ekonomik özellikler taşıyan Mersin’in değeri ve önemi konusunda uyarma amacı taşıyan bu ziyaretini (17 Mart 1923), Mersinliler her yıl “Atatürk Bayramı” olarak coşkuyla kutlamışlardır. Diyebiliriz ki yurdumuzda sürekli olarak kutlanan tek yerel ”Atatürk Bayramı” Mersin’ dedir.b_1326528067mersin-ataturk-evi-ve-etnografya-muzesi-3

5- Mustafa Kemal Paşa, Adana’ da kısa süren (31 Ekim-IO Aralık 1918) Yıldınm Orduları Grup Komutanlığı sırasında Mersin’de bir gece konuk olduğu ziyaretinde (5 Kasım 1918) işgalde alınacak önlemleri bildirmiş ve ”asıl mücadele şimdi başlıyor” uyarısında bulunmuştur. ”Bende milli mücadele fikri Adana’ da doğdu” diyen Atatürk’ ün Mersin’deki uyarısı dikkat çekicidir.

6- Atatürk, sohbetlerinde ”hayatta karşılığını bulamadığım sözlerden biri” diyerek anımsadığı cevabı, Mersin’ deki bir sorusuna karşı duymuştur.

7- Atatürk, Mersinlilere kırgınlığını, anlamlı bir davranışıyla belli etmişti.

17 Mart 1923 ziyaretinde trenden inerken Gazi biraz tedirgin , Mersinliler de oldukça mahcup haldeydiler. Birinci Büyük Millet Meclisinde ”İkinci Grup” muhalefet hareketinin liderlerinden Mersin Milletvekili Çolak Selahattin Bey’ in muhalif girişimlerine Mersin ve İçel (Silifke) milletvekillerinden bazıları destek vermekteydiler. Birkaç ay öncesi, Devlet Başkanlığı seçiminde Gazi’ nin (muhalifleri Gazi hitabını ısrarla kullanmıyorlar , sadece Paşa diyorlardı) seçilmesini önlemek için ”doğum yeri ve bir yerde sürekli ikameti” bahanesiyle verdikleri önergeye Mersin ve İçel (Silifke) mebuslarından bazıları imza koymuşlardı. 19Kasim1937Mersin3

Gazi Mersinlilerin coşkun ilgisinden memnun kalmasına karşın, yatılı konukluğu için ısrarlı ricaları reddetmiş fakat Tarsus’ ta iki gece konuk olmuştur.

MERSİN TURUZİM

Mersin 321 km sahil şeridi ile Türkiye’nin önemli bir sahil kentidir. Mersin kıyılarının yaklaşık 108 km’lik bölümünü doğal kumsallar oluşturmaktadır. Önemli tarihi ve turistik mekanlara sahip olmasıyla turizmde son yıllarda adını sıkça duyurmaya başlamıştır.

Alahan Manastırı, Cennet ve Cehennem, Kızkalesi, Ayaş, Yumuktepe, Soli-pompeipolis, Eshab-ı Kehf Mağarası, Anemurium tarihi kalıntıları, Kleopatra Kapısı gibi turizmde ilgi çekici mekanlara ev sahipliği yapmaktadır.

Önemli plajları ise Anamur, Kızkalesi, Susanoğlu ve Ayaştır.

11254690_10152715294106621_1100198239336929333_n

Tisan, Taşucu, Narlıkuyu ve Dana Adası ise özellikle yerli turistlerin sıklıkla ziyaret ettiği bölgelerdir.

Yayla turizminde beğenilen ve ilgi çeken yaylalar ise Gözne, Ayvagediği, Soğucak, Fındıkpınarı, Çamlıyayla Namrun ve Sorgun Yaylalarıdır.

2008 yılında Mut ilçesinde bulunan Alahan Manastırı ve Tarsus ilçesinde bulunan St.Paul Kuyusu ve Anıt Müzesi UNESCO Dünya Miras Alanları kapsamındaki yerler listesine alınmıştır.

 

Mersin Kızkalesi

Kızkalesi
Korikos sahil kalesinin 200 m. açığındaki küçük adacık üzerindeki kaleye “Kızkalesi” denir. Büyük bölümü ayakta olan Kızkalesi’nin kuzey ve güney uçları sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 m.dir. Kızkalesi ile sahildeki kale denizden bir yolla bağlanmış, denizden gelecek saldırılara karşı önlem alınmıştı.Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi bugün İçel turizminin sembolü haline gelmiştir.

Fortressarmenians5
Kızkalesi Efsanesi

Korikos’ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır.
Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca “Kralım” der, Kızınızı bir yılan sokacak. Bu yazgıyı hiçbir şey bozamıyacak der ve siz dahi engel olamıyacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın üçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaliyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür.

mersin-tatil

MAĞARALAR

Cennet Çöküğü Mağarası

Narlıkuyu Kasabası, Hasanaliler Mahallesinde yer almaktadır. Bir yer altı deresinin oluşturduğu kimyasal erozyonla, tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Çukurun tabanında 260 m. uzunluğunda bir mağara vardır.

Cennet Çöküğü Mağarası; içinde yer alan Meryem Ana Kilisesi nedeniyle inanç turizmi açısından da önem taşımaktadır.mersinsolcennetsacehennqw31

Cehennem Çukuru   

Narlıkuyu Kasabası, Hasanaliler Mahallesinde Cennet Çöküğü ile yan yana bulunmaktadır. Bir yer altı deresinin oluşturduğu kimyasal erozyonla, tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş 130 m. derinliğinde büyük bir çukurdur.

Astım Mağarası

Narlıkuyu Kasabası, Hasanaliler Mahallesinde Cennet-Cehennem Çöküklerinin kuzey-batısındadır. İçine helezonik demir bir merdivenle inilen mağaranın oluşumu 3.jeolojik döneme kadar uzanır. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 m.’yi bulan galeriler silis minerallerinin birikmesiyle oluşmuş çok ilginç şekilli dev sarkıt ve dikitlerle süslüdür. Mağara nem oranı yazın % 85, kışın % 95′ e kadar ulaşmaktadır.

Köşekbükü Mağarası

Anamur ilçesi Ovabaşı Köyündedir. İlçe Merkezine 9 km. uzaklıkta 20.000 yıllık bir geçmişe sahip olan mağara 500 metrekarelik bir alana oturmuştur. Mağara 3 bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümün adı Huzur, ikinci bölümün adı Şifa, üçüncü bölümün adı ise Dilek’tir. Astım hastalarına iyi geldiğine inanılmaktadır.

Yedi Uyurlar (Eshab-Kehf) Mağarası

Tarsus ilçesinin kuzey-batısında, 14 km. uzaklıkta yer alan Dedeler köyündedir.

Eshab-ı Kehf mağarası, Hıristiyan ve Müslümanlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Mağara dört köşe olarak kayadan oyulmuştur ve 15 – 20 basamakla inilir.

Mağaranın üstünde 1873 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan camiye sonradan üç şerefeli bir de minare eklenmiştir. Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresinde sözü edilen mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılmaktadır.

Mersin Tantuni

11221301_10152710253981621_338406484684774386_n

Tantuni, Mersin’e has bir dürüm çeşididir. Türkmenlerden gelme olduğu genel bir kanıdır.

Rivayete göre aslen fakir yemeği olan tantuni ucuz olması için bolca akciğer ile karıştırılmış et ve yağdan yapılırdı. Bugün tüketilen tantuni ise iki çeşit etle yapılır. Sadece et içeren dürüme biftek, hem et hem de kuyruk yağı içeren dürüme ise tantuni denir. Bu fark özellikler tantunicilerde öğün ısmarlarken önem kazanmaktadır. Ayrıca son dönemlerde yoğurtlu tantuni de tantuni dükkanlarında satışa sunulmaktadır.

Yapılışı ise normal tantuniyi lokma halinde dilimleyip üzerine isteğe göre süzme yahut normal yoğurt dökerek toz biberli kızarmış yağı ekleyip servis etmektir.

Mersin Mertim (52.kat)

Mertim veya Mersin Ticaret Merkezi Mersin şehrinde yer alan en yüksek yapıdır. Türkiye’de İstanbul dışında inşa edilmiş en yüksek gökdelen ünvanına sahiptir.MertimKulesi177m

Cengiz Bektaş tarafından tasarlanmış olan yapı tamamlandığı 1987’den İş kuleleri tamamlandığı 2000 yılına kadar Türkiye’nin en yüksek binası idi. 2012 yılı başı itibariyle Türkiye’de İstanbul dışında inşa edilmiş en yüksek gökdelendir. Otel ve ofis amacıyla kullanılmaktadır.

Mersin Stadı 

Mersin Arena Stadyumu, Mersin şehrinde 2013 Akdeniz Oyunları için inşa edilmiş olan çok amaçlı futbol stadyumu. 2013 Akdeniz Oyunları’nın açılış ve kapanışına ev sahipliği yapmıştır. XVII. Akdeniz Oyunları kapsamında gerçekleşen 32 spor branşında birçok müsabakaya sahne olan stad, Akdeniz Oyunları sonrasında Mersin İdman Yurdu takımının futbol müsabakalarına ev sahipliği yapacaktır. Stadyum 25.534 seyirci kapasitesine sahiptir.

1 13 14 15 16